4. BÖLÜM - DOLUNAY GECESİ

59.9K 3.2K 1.9K
                                    

Şüphe sinsi bir zehirdi. Sen farkında olmadan bedenine giriyor, usul usul kanına karışıyordu. Belki bir dakika belki de yıllar sürüyordu seni ele geçirmesi ama en nihayetinde onun esiri oluyordun.

Bu arabada otururken çiftliğe giden yolu seyrediyordum. İçimi kemiren kurt yerinde durmuyordu. Sol omzundaki şeytan kulağıma çılgınca fikirler fısıldıyordu. Bu fısıltıların yanında arka koltukta oturan Selvi ve hemen yanımda arabayı süren Samet Dayı'nın konuşmaları ilişiyordu kulağıma ama bunlar öyle sahte geliyordu ki, Samet Dayı'nın yüzündeki en ufak bir mimik şüpheyi körüklüyordu. Tam da o sırada çalan telefon şeytanın sus pus olmasına yeterken, tüm algılarımı telefona odakladım.

"Alo?" diyerek açtı telefonu Samet Dayı. Eline telefonu alırken ses kısma tuşuna birkaç kez bastığını fark ettim. Bir süre karşı tarafı dinledi. Anlamsız uğultuların dışında hiçbir şey anlaşılmıyordu. Sonra bakışları beni buldu. Göz göze gelmemek için omzumdaki hayali tozları temizliyor gibi davrandım ancak hala üzerimde oyalanan bakışlarını hissedebiliyordum.

"Evet," diye cevap verdi en sonunda. Neye evet olduğunu anlamamıştım ama bir süre üzerimde oyalanan bakışları bu evetin benimle ilgili olduğunu düşündürüyordu bana.

Bir süre daha karşı tarafı dinledikten sonra, "Sonra konuşalım," diyerek konuyu kapattı. Hemen ardından her hangi bir veda cümlesi kurmadan aramayı sonlandırdı.

Çiftliğe gidene kadar olabildiğince stabil davranmaya çalıştım. İçimden bir ses o telefon konuşmasının alalade bir konu üzerine olmadığını bas bas bağırırken bunu yapmak epey zordu.

Nihayet çiftliğe ulaştığımızda, o telefon konuşmasından sonra suskunlaşan Selvi'nin benimle birlikte inmesini beklemiyordum. Normal şartlarda o kurtları gördükten sonra bir an önce eve gidip kendini odaya kapatması gerekiyordu ancak o, köy ve çiftlik arasındaki yolu tek başına gitmeyi tercih ediyordu.

"Seni köye bırakmamı istemediğinden emin misin Selvi?" diye sordu Samet Dayı sevecen bir ifadeyle.

"Teşekkür ederim ama Pera'yla küçük bir işim var, sonra kendim giderim."

"Peki," dedi. "Sen bilirsin."

O sırada, "Baba?" diyerek yanımıza gelen kişi Dağhan'dan başkası değildi.

Samet Dayı'yı çok tanımıyordum ama bir haftadır buralarda dolanan bu adamın benim az çok nasıl davrandığıma aşina olduğunu biliyordum. Evet, bir şeyler olduğundan şüpheleniyordum, bu ailenin bir sırrı vardı ama bunu belli etmemeliydim. Eğer şu ana kadar fark etmedilerse şu andan sonra da fark etmelerini istemezdim. O laubali, kendini beğenmiş, İzmirli kız rolüne bürünmeliydim.

"Nereden geliyorsunuz böyle?"

Dirseğimi büküp omzuna yaslandım. Fazlasıyla cıvık bir halim vardı ve ben normal hayatımda bile bu kadar cıvık davranmazdım ama buraya geldiğimden beri maskelerimi o kadar takmıyordum ki nasıl kullanacağımı neredeyse unutmuştum.

"Ormanda gezintiye çıktık. Bir dahakine seni de götürürüz merak etme."

Göz kırpmam üzerine öfkeyle kısıldı gözleri. Kolumu hiç de nazik olmayan bir şekilde ittiğinde anlık olarak kaybettiğim dengemi hızlı bir şekilde toparladım.

"Yavaş aslanım, öküz gibisin maşallah. Kolumu kırmaya mı niyetlisin?"

İçten içe bu adamı boğazlamak istiyordum.

"Bana şöyle seslenmekten vazgeç!" dedi sert sesiyle. Emir verircesine konuşması sinirlerimi tepeme çıkartırken, ben de onu sinir etmek istedim. Selvi'nin ne yaptığımı sorgulayan bakışlarını görmezden geldim. Öte yandan Samet Dayı sanki aramızdaki bu didişmelerden haberdarmış gibi sessizliğini koruyordu.

DOLUNAY ||DÜZENLENİYOR||Where stories live. Discover now