Bölüm 23

819 103 0
                                    

Mete son bir saattir tüm galeriyi didik didik inceledi. Tek tek anlaşmalı ressamların ve diğer çalışanların isimlerini aldı. Sanatçıların dışında bir muhasebeci, halkla ilişkiler danışmanı ve banka danışmanları vardı. Tabi bu listede kendi adıda yazıyordu. Büyükbabamın avukatı olarak. Daha önce sadece bir isimden ibaret olan kimliği kanlı canlı karşımdaydı ve ara sıra bana dönüp sevimli gülücükler atıyordu. Sonra tekrar tablolara dönüp onları inceliyordu.Geri gelen tablolar duvarlara yerleştirilmişti ama heykeller için yapılmış cam bölmelerde hala boşluklar vardı.

Mete birden durdu. Bakışlarını yakalayan şey bir tabloydu.

Boş güvercin yuvası!

Kalbine derin bir duygu seli boşaldı. Tablo öyle güzel duruyordu ki gözlerini alamadı. Feyra nasıl ki resim yaparken dalıp gidiyorsa Mete de öyle dalıyordu. Ama resimlere değil. Feyra'ya. Onun ihtişamına. Büyüsüne kapılıyordu.

Omzunda hissettiği ellerle yüzüne bir gülümseme yayıldı.

"Aslında onu sergiye koymak istemiyordum, büyükbabamla bunun için çok kavga ettim. Ama sanırım bu tablonun kaderi benim yanımda çürümek değil."

Mete, Feyra'nın sözleriyle dönüp ona baktı. Bu tabloya ne kadar değer verdiğini gördü. Bu konu üzerine bir şey söylememeyi tercih etti.

"Sergi ne zaman?"

"Bir aydan az bir zaman kaldı."

Mete sadece başını salladı. Kafasını kurcalayan o kadar sorun vardı ki bu davayla alakalı. Bir ay, hatta iki ay. Ne kadar uzun çalışırsa çalışsın belki de çözemeyecekti. Mete'nin en sevmediği şey belirsizlikti! Aniden Feyra'ya döndü.

"Mirasın ne olabilceğini düşündün mü?" dedi umutsuzluk içinde. Mirasın ne olduğunu bulurlarsa bulmacanın büyük bir kısmını çözebilirlerdi ama Feyra'nın bu konuda hiçbir bilgisi yok gibiydi.

"Miras hakkında hiçbir şey bilmediği biliyorsun."

Feyra bir süre boş gözlerle Mete'ye baktı. Ordan oraya dolanıp bir cevap aradı. Her şey o kadar karmaşıktı ki Mete belki de bu işin peşini bırakmaları gerektiğini düşündü. Sonunda Feyra ona döndü.

"Gel benimle!" diyerek üst kata yöneldi.

Mete, Feyra'yı takip ederken nereye gittiklerini merak etti. Üst kata vardıklarında duvarı kaplayan büyük bir fotoğrafın önünde durdular. Feyra uzanıp flamingonun kolu gibi görünen kulpu tuttu ve çevirip açtı. Dar merdivenlerden çıktılar ve çalışma odası gibi düzenlenmiş odaya girdiler. Mete bu odayı ilk defa görmüştü. Çok da bir eşyası yoktu sadece her yerde olan klasik tablolar, dolap, masa ve önünde iki tane sandalye.

Feyra masaya yaklaştı ve Mete'yi de çağırdı. Parmağıyla işaret ederek masanın üstündeki fotoğrafı gösterdi.

"Bak görüyor musun şu vazoyu?"

Mete dikkatlice fotoğrafa baktı. Ekrem Amca'yı hemen tanımıştı. Tekli berjerde oturmuş fotoğrafı çeken kişiye ciddiyetle bakıyordu. Kucağında da küçük Feyra vardı. Kızıl saçlarından kendini belli eden kız o yaşta bile inanılmaz güzeldi. Koltuğun üstündeki duvarda bir düşeş tablosu ve tablonun aşağısında duran sehpadaki vazoyu gördü. Üzerinde kılıç amblemi vardı.

"Kılıç!" dedi gözlerini kocaman açarak.

"Bu vazo şu an nerede?"

Feyra biraz düşündü.

"Fransa'dan taşındığımızdan beri hiç görmedim. Eşyaları koyduğumuz kutulardan birinde olabilir. Büyükbabam öldükten sonra, o eşyalara bakamadım. Büyük ihtimalle Şile'deki villadadır."

"O halde gidip bakalım..."

Mete, Feyra'yı kısa bir süre yalnız bırakıp evine çantasını hazırlamaya geldi. Birkaç gün Şile'de kalmaları gerekebilirdi. Bu yüzden asistanı Dilek'i aradı ve randevularını ona göre ayarlamasını söyledi. Yatak odasına çıkıp sırt çantasını aldı. Eşofman ve bir takım pantolon, gömlek koyarak çantasını hazırladı. Aşağıya indiği sırada dış kapının açıldığını duydu.

"Neredesin sen Mete! Neden telefonlarıma cevap vermiyorsun?"

Annesi onu gördüğü an tüm sinirini çıkarmaya başlamıştı. Eve bağırarak giren bir Melek Hanım varsa oradan acilen kaçması gerektiğini biliyordu.

"Mete mi? Kuzum'a noldu? Hem ne bu sinir sultanım?"

Sesini olabildiğince tatlı ve cilveli yapmaya özen gösterdi ama annesi için bu yeterli değildi.

"Sus eşek sıpası! Sen nasıl olurda gecenin bir vakti Gülden'i evden kovarsın!"

Mete, Gülden'in eve nasıl girdiğini ve anahtarı kimden bulduğunu şu an anladı. İşbirlikçi annesi ona komplo kurmuştu. Artık bu işten gerçekten sıkılmaya başlıyordu.

"Anne, kaç defa sana bu meseleye karışma dedim! Gülden benim hayatımdan çıktı. Sen ve o, beni artık rahat bırakın ve saçma sapan planlarınızı kendinize saklayın!"

"Gülden öyle söylemiyor ama? O gece, her şey gayet yolundaymış. Bir telefon gelmiş ve sen onu kovmuşsun. O kız yüzünden değil mi?"

O kız mı??

"Hangi kız? Allah aşkına anne sen neden bahsediyorsun?"

"Şu gazetelere çıkan galerici kızdan bahsediyorum! O kız yüzünden mi istemiyorsun Gülden'i?"

Mete, annesinin Feyra'yı nereden öğrendiğini sorguladı. Kendisi bile onu sevdiğini yeni dile getirirken bu kadın nasıl bilebilirdi ki? Şaşkınlıktan bir tepki veremedi. Gözlerini açıp kapaması haricinde hiçbir harekette bulunamadı. Şimdi annesine ne diyecekti?

"Bu kararımın kimseyle bir ilgisi yok Feyra olsun olmasın artık hayatımda Gülden'in yeri yok. Bunu anlasan iyi edersin anne."

Bunu sert bir tonda söylememişti ama birden ağzından çıktığı için yine de keskin bir şekilde vurgulamıştı. Annesinin büyük bir şok geçirdiğini görebiliyordu. Daha fazla kırıcı olmamak adına evden çıktı ve sinirle arabasına bindi. Sakinleşmeye çalışarak galerinin yolunu tuttu. Annesinin Feyra'yı istemiyor oluşu canını fena halde sıkmıştı.

İçimden bir ses bu konu fena halde başımı ağrıtacak diyor!

KORUYUCU -ANAHTAR 2- TAMAMLANDIWhere stories live. Discover now