Bölüm 5

1.1K 131 7
                                    

Arkadaşlar hikayenin final bölümünü  tamamladığım için her gün bir bölüm paylaşacağım. Umarım keyifle okursunuz ☺️

"Söyleyecek başka bir şeyiniz var mı?" diyen memur Engin'e kafamı hayır anlamında salladım. Tek kaşını kaldırıp biraz şüpheyle beni inceledi.

"Yani hırsızlar önce çaldılar, hiçbir şeye dokunmadan günler sonra geri getirdiler öyle mi? Sizce de bu işte bir gariplik yok mu?"

Boğazım kurumuştu. Arka cebimde sakladığım notu polislere şimdilik göstermemeyi tercih etmiştim ama şu an bu adamın karşısında soğuk terler dökerken pek de iyi bir fikir olmadığını anlamıştım.

"Evet çok garip." dedim gözlerimi kaçırarak. Memur Engin beni sıkıştıramaya hazırlanıyordu ki,

"Müvekkilimi bu şekilde sorguya çekmeye hakkınız yok. Burada madur kendisi." diyerek araya giren avukatım (büyükbabamın avukatı benim de avukatımdır.) Mete'ye minnetle  baktım. Memur Engin kötü bakışlarını Mete'ye atarken avukatım hiç oralı olmamıştı.

"Siz bana işimi mi öğreteceksiniz avukat bey? Olayın aslını anlamaya çalışıyorum."

"Herkes kendini işini biliyor değil mi? Şimdi müsadenizle müvekkilimin dinlenmesi lazım. Farkettiyseniz kötü olaylar yaşıyor ve hayatı tehlikede. Sizin ilgilenmeniz gereken asıl konu bu bence."

diyerek beni kolumdan tutup bahçeye çıkardı ve polis ekiplerini incelemelerini yapmaları için evde bıraktık. Dışarıdan polisler tarafından engellenen gazetecilerin kameralarının flaş seslerini duyabiliyordum. Olanları açıklamayı her zamanki gibi LayLay'a bırakacaktım. Bahçedeki koltuk takımına karşılıklı oturduğumuzda Mete'ye teşekkür ederek baktım.

Bugün, beni izlerken yakalandığındaki o mahçup tavrı çok hoşuma gitmişti. Elimi tuttuğunda eline bulaşan boyaya gülümsemesini de hala gözümün önünden çekemiyorum. Ve o boyaların hala elinde olması... Öyle anlamlıydı ki! Sonra... beni koruması, kendini siper etmesi... Ona o kadar yakınken, korkudan hiçbir şey düşünemez haldeyken duyduğum tek şey onun ritimli atan kalbi ve takım elbisesinden sızan mükemmel kokusuydu.

"Büyükbabanın ne gibi bir belaya bulaştığını biliyor musun?"

Onu ne zamandır izliyordum? Gözlerimi hemen üzerinden çektim. O ise gayet rahat bir tavırla arkasına yaslandı ve kaşlarını kaldırarak baktı. Gözlerindeki imadan kıpkırmızı olan ben, bu davranışlarına kapılmamak için kendimle büyük savaşlar veriyordum.

"Hiçbir şey bilmediğimi biliyorsunuz değil mi?"

"Biliyorum," diyerek güldü ve fısıltıyla devam etti.

"Belki de neler olup bittiğini bizim öğrenmemiz gerekiyordur. Vasiyetini hatırlarsan aradığın şeyin kutsal kılıcın altındaki miras olduğunu söylemişti. Sana bir ipucu vermiş olabilir."

"Ama bunun ne demek olduğunu bile anlamadım." diye fısıldadım. Evet der gibi başını sallayıp dudak büktü.

"Bu iş sandığımızdan daha karmaşık olabilir..."

"Bana yardım etme konusunda kararlı mısınız?"

Endişeyle Mete'ye baktım. Aramızda değişik bir çekim vardı. Hissedebiliyordum. İlk andan beri. Ama sonumun ne olacağını ben bile bilemezken, hiç tanımadığım, olaylarla alakası olmayan birini buna karıştırmak bana hiç mantıklı gelmiyordu.

"Evet, yanında olacağım. Ve artık avukatın olduğuma göre bana sen diye hitap edersen memnun olurum." dedi kararlıkla. Minnetle ona baktım. Gözyaşlarım gözüme hücum ediyordu. Bu durumu görmemesi için ayağa kalktım ve bahçede bir oraya bir buraya yürümeye başladım. Gözyaşlarımı geri göndermeye çalışıyordum ama olmuyordu. Kimsesiz ve korunmasızdım. Tutunacak bir dalım kalmamıştı. O an Mete'nin arkamda durduğunu ve beni izlediğini farkettim. Gözlüğümü geriye itip burnumu çektim.

"Hayatım nasıl birden böyle alt üst oldu anlayamıyorum."

Kendimi uçurumdan atmaya hiç de uzak olmayan düşünceler içindeyken tam arkamda duran avukatımın varlığıyla içim ürperdi ve gözlerimi kapatıp hem bu serin havayı hem de onun rahatlatıcı kokusunu içime çektim. İsyankar gözyaşlarım şu an daha sakin akıyordu. Elleriyle kollarıma dokundu. Her dokunuşunun bana ilaç gibi gelmesine şaşırıyordum. Gözlerimdeki yaşları silip önümü avukatıma döndüm. Burun buruna geldiğimizde gözlerindeki kahve harelerin yeşili tutsak ettiğini farkettim. Elleri kollarımdan kayarak ellerime ulaştı.

"Belkide hayatının altı üstünden daha iyi olduğu içindir?"

Kalbime dokunuyordu, kalbimi iyileştirmeye çalışıyordu. Onun bu etkisine kapılmamak elde değildi ve ben de o anın etkisini bozmak istemiyordum. Hem havadaki esintiyi hemde vücudumun karıncalandığını hissetmemle kollarımı ceketinden sıyırıp beline sardım. Kalp atışlarını duyuyordum. Yine...

Bu hareketime şaşırmış olmalıydı çünkü tepkisiz kaldı. Hiçbir şey düşünmeden sadece o anı yaşadım. Bir kaç saniye bile olsa bana iyi gelmişti ve ihtiyacım olan şey tam da buydu. Biraz sonra avukatımda da bir hareketlilik oldu ve ellerini kızıl saçlarımda hissettim. Öyle mükemmel bir an yaşıyordum ki sonsuza kadar burada kalabilirdim. Bizi, olduğumuz hayata döndüren, memur Engin'in öksüren sesi oldu. Utançtan kızaran yüzümü avukatımdan çekip, dikkatimi Engin'e verdim. Sanki biraz önceki o özel anı hiç yaşamamışım gibi.

"Bizim işimiz bitti. Yarın gündüz arkadaşlar etraftaki evlerle de konuşacak. Bir şeyler bulmayı umuyoruz. Bu süre boyunca yalnız kalmasanız sizin için iyi olur." dedi. Mete'ye ters bir bakış attı ve ekibini toplayıp gitti.

"Senden hoşlanmadı."

"Muhtemelen." diyerek göz kırptı. Ona kapıya kadar eşlik ettiğim sırada "Kiminle kalacaksın?" diye sordu. Benim için endişelenmesi hoşuma gitti.

"Bir arkadaşımı arayacağım."

"İstersen seninle kalabilirim."

Kalbim bu düşünceyle heyecan içinde attı. Mete ile aynı evin içinde olmak beni delice hayallere götürüyordu. Yine de bu şu anlık mümkün değildi.

"Teşekkür ederim ama bugün benim için yeterince uğraştın. Yarın görüşürüz."

"Telefonum tüm gece açık olacak. Yarın görüşürüz." diyerek uzaklaşırken bende sırıtarak arkasından baktım. Tüm bu sorunların arasında böyle duygular beslemem normal miydi? Neredeyse Mete ile tanıştığım için tablolarımı çalan kişiye teşekkür edecektim. Daha fazla delirmeden eve girdim. Ev gözüme soğuk ve güvensiz geldi. Korkuyla ne yapacağımı bilemedim. Telefonumu alıp asistanımı aradım.

"Patron? Hayırdır bu saatte?"

LayLay'a olayı kısaca özetledim ve bu gece onda kalıp kalamayacağını sordum. Telefondan gelen hışırtı seslerinden yataktan kalktığını anladım ve onu rahatsız ettiğim için pişman oldum.

"Bak, gerçekten eğer müsait değilsen başımın çaresine bakarım. Zorunlu hissetmeni istemiyorum."

"Sorun yok patron. Dramatize etmesek?"

Gülerek telefonumu kapatıp odama çıktım ve küçük bir çanta hazırlayarak arabama bindim. Cebimdeki notu çıkarıp baktığımda içimde oluşan koca sıkıntıyla büyük bir of çektim.

Seni bulduk Rosaline...

Kim beni bulmuştu? Neden beni arıyorlardı? Bana bir tek büyükbabam bu isimle seslenirdi. Bunu yapan her kimse büyükbabamı yakından tanıyordu. Asıl konu,

Büyükbabanın başına gelenler senin de başına gelsin istemiyorsan,

Kısmıydı! Büyükbabamın ölümü, gerçekten de bu insanlar yüzünden mi olmuştu?...

KORUYUCU -ANAHTAR 2- TAMAMLANDIWhere stories live. Discover now