'Kıskançlık!'

1.9K 59 7
                                    


Selam canlar!

Uzun bir aradan sonra yepyeni bir bölümle geri döndüm. Umarım beğenerek okursunuz!

Yorumlarınızı ve oylarınızı bekliyorum canlar 😊

KEYİFLİ OKUMALAR

*****

Bir insanın yaşadığı duygular nasıl yansır ki kalp atışlarına? Kızgınken hızlanan kalp,korkunca da aynı tepkiyi veriyor. Yada heyecanlandığında da...Canın yandığında da... Kulaklarında bir uğultu baş gösterir,arkasından karın bölgende bir karıncalanma belirir. Göğüs kafesin adının hakkını verir gibi bedenine dar gelir. Zavallı kalp ise sanki kendine daha uygun bir yer arayışına girer. Bazen göğsün çatlayacak gibi olurken,bazen ağzında atar... Bazen ise sanki olduğu yerden midesine düşecek sanır insan...
Kalp... Sen nelere kâdirsin böyle...

Genç kız  yatağının içinde pencereyi döven hırçın yağmur tanelerini izliyordu. Yüreğindeki duygu karmaşasına kendince mantıklı cevaplar bulma peşindeydi.Ama bilmediği bir şey vardı ki o da, 'söz konusu gönül olunca, mantık bedeni terk ederdi...' Boşuna bir arayıştı.
O kadar dalgın bakıyordu ki pencereye, odaya gelen annesi ve Ayşe Sultan 'ı bile fark etmedi. Gözlerinin önünde sallanan bir adet el ile düşüncelerinden sıyrılıp gerçek hayata döndü.

"Huuu!!!"dedi Ayşe Sultan.

"Nereye daldın kızım böyle? Sesleniyoruz duymuyorsun bile!.."diyerek devam etti.

Nihal Hanım ise kızının bu hâline kıkırdamakla kalmayıp birde dalga geçmişti. Tabi bu muzip bir şekilde olduğu için Asya hariç iki kadında kahkahalarla gülmüşlerdi. Genç kız bu durumda biraz mahcup olduğu için ses etmemiş ama söylemekten de kendini alamamıştı.

"Allah kimseyi sizin dilinize düşürmesin hanımlar! Sizin dilinize düşeceğime sabaha kadar yağmur altında kalmaya razıyım yani!.."diyip kollarını göğsünün üstünde birleştirdi.

Ayşe Sultan anlamıştı genç kızdaki garipliği. Ama şimdilik ses etmemeye karar verdi. Nasıl olsa çok zorda kalınca kıvrana kıvrana anlatırdı derdini. Evden gelen çorbadan bir kase de Asya içmiş ve geriye kalan iki kaselik çorbayı da Ali ve Nazlı için kaldırmışlardı. Neşeli bir muhabbet başlamış ve kâh gülücükler,  kâh kahkahalar doldurmuştu odanın duvarlarını. Ama genç kız her sessizlikte içindeki duygu karmaşasına mantıklı cevaplar aramaktan da alamıyordu kendini. An itibariyle anladı ki bu gece uyku haramdı okyanus gözlerine.

*****

Vurulma olayının üzerinden günler geçmiş ama halen kimin yaptığı yada kimlerin yaptırdığını bulamamışlardı.  Suat Bey ve Ömer bir yandan ararken, diğer yandan tabi ki Melih ve adamları iş başındaydı. Tabir-i caizse hallaç pamuğu gibi didiklemişlerdi şehri.

Faruk ve Melih odada iken kapı bir hışımla açılmış ve içeriye bir adet Asaf düşmüştü.

"Ne oluyor lan öyle? O nasıl odaya dalmaktır Asaf?"dedi genç adam.
Sesi hem şaşkın hemde biraz öfkeliydi. Kaşları çatıkken bile havalanabiliyordu. Faruk da ondan geri kalmazdı tabi. Tek bir farkla. O yerinden fırlayıp belindeki silahı da çekmişti. Nasıl olsa hastane yabancı değil ve bizimkiler birazcık (!) belalı tiplerdi değil mi?..

Asaf'ı algıladığı ilk anda silahını tekrar beline yerleştirirken saydırmayı da ihmal etmedi.

"Birader demedi deme! Birgün bu dengesizliklerinle bok yoluna gideceksin!.. Birde okumuş, mürekkep yalamış diyerek geçinir! İnsan bir kapıyı çalar değil mi? Şerefsiz!"diyerek homurdanıyordu.

TUTSAK KALPLERWhere stories live. Discover now