Bölüm 15 - Benimsin!

69.9K 2.6K 189
                                    

Kanı hiçbir zaman sevmedim. Küçükken düştüğümde dizim kanarsa annem azarlardı, babam nasihatler yağdırır, dışarı çıkmam yasaklanırdı. Ben dinlemezdim, evin en küçüğü ve tek kızıydım, en değerlisiydim. Benim gözümden bir damla düşse, bütün memleketi ayağa kaldırırdı babam, ağabeylerim... Sonra... Evlendirdiler.

Onlara defalarca söyledim evlenmeyeceğimi ancak dinlemediler. Hepsinin yüzünde birer mahcubiyet ve pişmanlık vardı, kimse karşı çıkmadı. Herkes onayladı. Onlar sustukça bende sustum ama nefretim susmadı, çığlık attı. 

O adamın altında canımın yandığı ilk gece kan bir kez daha nefretimi kazandı. Benim masumiyetimin kaybı başlarının gözünde "Kızın namusu!" diye davulla zurnayla kutlanırken bana sırtını dönüp yatan 'kocama' bakarak ağladım. Hayallerim de o iki damlayla kapıda bekleyen kadının eline tutuşturulmuştu.

Düğün gecesinin hayalini her kız kurardı, istese de istemese de hayatında bir defa bu günü planlar, mutlu olur, utanır, gurur duyardı. Bende hayal etmiştim, hayallerimde öyle pahalı bir gelinlik yoktu, şatafatlı bir salon, güzel makyaj, pahalı yiyecekler... Sadece göğsüne yattığımda gülümseyip, kucağında ağlayabileceğim bir adama sahip olmak istemiştim. Beni en değerlisi kabul edecek, sevecek, kırmaktan korkacaktı. Hayat bana üşenmeden iki çelme taktı. Birincisinde Florida'ya düştüm, ikincisinde Black'e.

Parmaklarımı sargı bezinin üzerinde gezdirirken tüm duyularım hastanenin pis kokusuyla tıkanmış gibiydi. Dışarıda güzel bir hava vardı her zaman olduğu gibi ve ben son iki haftamı bu herifin yanında ziyan ediyordum. Hiçbir şey yetmiyormuş gibi şimdi de kolumda kocaman bir ısırık izi vardı. Beni boğazlamasını, vurmasını beklerdim kâbusundan uyandırdığım için ama kolumu dişlemesi? Bu adam kendini ne sanıyor? Vampir mi? Evet, ona vampir diyebilirim. Gerek gözleri, gerekse tavırları ve mükemmel oluşu okuduğum vampir romanlarındaki kahramanlarından biri gibi. 

Masayı önüme çekip tepsiyi koydu ve aldığı hazır yemekleri açmaya başladı. Gözlerim onu takip ederken o ifadesiz yüzüyle işine konsantre görünüyordu. Dilimi dişlerimin üzerinde gezdirip suya uzandım.

Suyun kapağını açarken "Beni ellerinle mi bekleyeceksin?" diye sordum. Tepsideki çatalı aldı ve salatasıyla koltuğa yerleşip ayaklarını sehpaya uzattı.  Gözlerimi devirip sudan kana kana birkaç yudum aldım ve masaya tekrar koyup yiyeceklere baktım. Tavuk salatası, sarma, çorba... Sarma kutusunu açtım, her ne kadar memleketimdeki kadar iyi yapılmasa da sarma sarmadır. İri sarmanın tamamını ağzıma atıp, ağzımı peçeteyle gölgeleyerek çiğnemeye başladım. Sarma tek atışta yenir, kural budur. Pirinç taneleri ağzıma dağıldıkça inanılmaz bir zevk alıyordum, eğer tek başıma olsam-ya da arkadaşlarımın yanında- büyük ihtimalle "Immm, mmmm, mmmm, mmm" diye sesler çıkararak onlarında iştahını kabartırdım. 

Yanımda Black'in varlığını unutarak üçüncü lokmada bayıla bayıla yediğimi belli eden zevk seslerini çıkarmaya başladım.

"Melek," diye homurdandı Black. Ağzım dolu olduğu için "Hıı," gibisinden bir ses çıkararak ona döndüm "Doğru düzgün ye," dedi.

Ağzıma bir sarma daha attım. Neden bu sarmaları bu kadar büyük yapıyorlar, sarma dediğin serçe parmak büyüklüğünde olmalı, bu ne böyle kolum gibi. Elimi havaya kaldırıp beğendiğimi ifade edecek şekilde parmaklarımı aynı hizada birleştirdim ve aşağı yukarı salladım ve aynı sesleri çıkarmayı sürdürdüm.

Çatalını salatasının içine taktı ve sehpanın üzerine atıp televizyonun kumandasına uzandı. Onu sinir edebilmiştim. Kutuda kalan son sarmanın bir kısmını ısırdım ve yine aynı sesleri çıkararak ağır ağır çiğnedim.

Siyahın Vedası | TeslimiyetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin