Bölüm 36 - Mahrem

52.7K 2K 142
                                    



Low Roar - Nobody Else

Saçlarımın arasında dolanan parmaklar, tenimin üzerinden geçen soğuk esinti bana evimi hatırlatmıştı. Terasta, sert sedirlerinin üzerindeydim. Başımın altındaki bacak ve saçlarımın arasında gezen parmaklar babamındı. Babam beni severdi. Babam beni çok severdi. En kıymetlisiydim, nasıl göz yumdu buna?

Dolan gözlerimi kırpıştırarak araladım, beyaz çarşaf hiç olmadığı kadar beyaz geliyordu. Kirlendiğim için miydi? Hatalarım yüzünden mi her şey benden daha temizdi?

Dirseğime yükümü vererek doğrulmaya çalışırken esneyen derim acıyla haykırdı. Dudaklarımı birbirine bastırarak yutkundum ve acımı yüzüme yansıtmamaya çalıştım. Ancak saklanabilecek kadar basit bir acı değildi.

Black oturduğu yerden kalktı ve bana bir bardak su ile avcundaki iki mavi hapı uzattı. İtiraz etmek gibi bir lüksüm yoktu, mecburen kabul ettim ve hapları teker teker yuttum. Hemen geçirmesini bekleyemezdim ancak krem son birkaç gündür en iyi yardımcım olmuştu. Kreme uzandığımde yerinde olmadığını gördüm, gözlerimi otomatikman Christopher'a diktim.

"Kremim," diye fısıldadım cılız ve pürüzlü bir sesle.

Tok bir sesle "Ona ihtiyacın yok," dedi

Dudaklarım acıyla burkuldu "Ona ihtiyacım var, Christopher. Lütfen, Efendim. Kreme ihtiyacım var," diye inledim. Oyunu nasıl oymam gerektiğini öğrenmiştim: huyuna gidersem huzuru bulurdum.

Tek kelime etmeden elimdeki su bardağını alarak odadan çıktı. Onu birkaç gündür ilk defa görmüştüm, ortalıkta yoktu. Daha doğrusu birkaç gündür görebildiğim sayılı şey vardı: Lulu ve duvarlar. Acılarım yüzünden genelde uyumayı tercih ediyordum, uykuyu seven bir yapım olduğu için uykuya dalma konusunda pek güçlük çektiğim de söylenemezdi. Başımı tekrar yastığa koysam yine uyurdum ancak acılarım izin vermezdi. Yataktan kalktım ve saten sabahlığı üzerime geçirdim. Kumaş tenime sürtündüğünde yaralarım homurdandı.

Ağır adımlarla odadan çıkıp etrafıma bakındım. Black koridorda görünmüyordu, elinde bardakla gidebileceği tek yer mutfaktı. Daha dirayetli adımlarla merdivenleri indim ve mutfağa baktım. Yoktu. Salonu taradım. Yoktu.

Etrafıma bakınırken "Christopher'dan nasıl kaçabilirim?" sorusunun cevabı belirdi karşımda. Adımlarım hiç kuşku etmeden teras kapısına doğru adımlarken içimde intihar meyillisi çocuk coşkuyla ellerini çırpıyor ve kıkırdıyordu. Evet, ölüm için hevesli yanım vardı ancak cılız da olsa buna karşı çıkan ve her seferinde başarılı olan yanımı da unutmamak gerekirdi. Diğer yanım hep sessiz kalırdı içimdeki küçük çocuğa karşı, ne zaman ki bıçak kemiğe dayanır, işte o zaman varlığını belli ederdi.

Parmaklarım usulca kolu kavrayıp yukarıya doğru çekti ancak kapı kolu yerinden oynamadı. Kilitliydi. Eklemlerimi iki kez cama vurduğumda tok ses içimdeki çocuğun coşkusunu söndürdü. Kapı kilitliydi ve cam kıramayacağım kadar kalındı.

İşte şimdi sevinme sırası diğer yanımdaydı. Şükür mü etmeliydim emin değilim, o kapı açılsaydı neler yapabileceğim konusunda da emin değildim. Bu sıralar hiçbir şeyde emin değildim.

Ellerimi iki yanıma indirip Black'i arama işine devam ettim. Alt katta her odanın kapısını zorladım ancak kilitliydi. Açılan ilk kapıyı aralayıp başımı içeri uzattım, spor yaptığı odaydı. Her şey yerli yerindeydi, buraya belli ki gelmemişti. Kapıyı sıkıştırıp diğer kapıyı zorladım ancak kapalıydı. Son olarak koridorun sonundaki kapıyı açılmasını dileyerek zorladığımda açıldı. Kabul olacak dualarımı gereksiz ve basit şeyler için harcıyordum.

Siyahın Vedası | TeslimiyetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin