Bölüm 4 - İtiraf

89K 3.4K 362
                                    


Black, beni defalarca havuza itip cezalandırma seansından küçük bir ön izleme yarattığından bu yana şezlonga uzanmış, rahatsız edici güneş ışığının altında üzerimdeki sabahlığın ve iç çamaşırlarımın kurumasını beklemiştim. Bir saat kadar güneşin tenimi yakmasına izin vermiş, yarı yarıya kurumuş içeri girmeye hazırlanırken aynı anda evin hizmetlisiyle karşılaşmıştım.

"Yemek hazır, Bayan Lutz," dedi. Sesi en az Black kadar donuk, mimikleri öfkeli denebilecek kadar nötrdü.

"Aç değilim," dedim ve henüz adını öğrenemediğim hizmetliyi es geçerek içeri girdiğimde Black'in cam masanın başına oturmuş bana dik dik baktığını fark ettim. Onu görmezden gelerek burnumu havaya kaldırıp yürümeye odaklandım.

Henüz birkaç adım atmıştım ki "Lutz," diye seslendi kaba tonlamasıyla. Kaçmak istedim oysa bu ben değildim. Ateş olsa bir parça alıp kendimi tutuşturabilecek kadar gözü karaydım oysa şimdi tek istediğim uyandığım odaya kaçmak ve örtünün altında saatlerce kendime yeni dünyalar yaratıp uykuya dalmayı beklemekti.

"Lutz, bir kez daha uyarmayacağım," dediğinde dişlerimi sımsıkı birbirine kenetleyerek topuklarımın üzerinde yarım tur atarak benim için servis açılmış sandalyeye yöneldim. Tatlı dilli olacaktım. İtaatkar olacaktım. Böylece beni sıkı iplerle tutmaz, hatta belki de şimdi tuttuğu ipleri gevşetirdi ve benim elinden kurtulmam kolay olurdu. Kolay kabullenmiş ve kolay çıkma planları hazırlamıştım çünkü bu benim için ilk değildi.

Sandalyeme oturduğumda sırtını dikleştirerek memnuniyetini belli etti "Afiyet olsun," dedi.

"Afiyet olsun," diye karşılık verdim ve önümde hazırla bulunan mantar çorbasından bir yudum aldım. Ev yapımı, kreması akışkan ve damağımı şenlendiren harika bir lezzetti. En sevdiğim içi çorba türü hiç kuşkusuz domates ve mantar çorbasıydı. Elbette iki türle kısıtlı değildi lakin evrensel olarak en sevdiklerim bunlardı.

Çorbamı yarılamıştım ki midemin dolduğunu fark ettim. Kaşımı tabağımın yanına yaslayıp "Kıyafetlerim nerede?" diye sordum.

"Evde onlarla mı gezeceksin?" diye başka bir soru sordu ve suyunu yudumladı.

Hafif bir tebessümle "Bunlarla gezmektense onlar daha usturuplu," dedim.

"Çıkarabilirsin," dedi.

"Yenisi olacak mı?"

"Hayır, evde çıplak gezmen benim için sorun teşkil etmez," dedi ve çorbasından bir yudum aldı.

"Ahlaksızlığınız göz dolduruyor," diye homurdandım ve devamını istemediğimi belli edercesine tabağımı ileri ittim.

"Ah, küçük iyilik meleği," derken beynimdeki dil süzgeci o kadar hızlı işlemişti ki "Melek deme bana," diye hırlamam kendi ana dilimde olmuştu. Black başını kaldırarak gözlerini kısıp beni inceledi.

"Demek Amerikan değilsin, aksanından bu anlaşılıyordu lakin ana dilini kullanman gözlerimi doldurdu," dedi ve kaşığını masaya bırakarak dirseklerini masaya yaslayıp meraklı bilim adamı gibi üzerime eğildi "Nereden geliyorsun, küçük melek?" diye sordu.

"Bilmediğin diyarlardan," diye takıldım ona.

"Hadi ama, bana biraz yardımcı ol. Nereden geldin?" diye tekrar sordu.

Dudaklarım asi kıvrımlarla bükülürken "Bana kıyafetlerimi ver, ben de sana nereden geldiğimi söyleyeyim," dedim. Tavrım ukalaydı. Black arkasına yaslanırken gözlerinde heyecan parıltıları dalgalanıyordu. Dudaklarınız her zamanki hoşnutsuz kıvrımları yerini daha doğal kıvrımlara bırakmıştı. Gülümsemiyordu lakin hoşnut olduğu belliydi.

Siyahın Vedası | TeslimiyetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin