Hissizlik

24.2K 1.3K 160
                                    


Savaş abimin üzerime düşen gölgesi bile titrerken, ellerini akan iki yaşıma değdirdi ardından sildi. ''Şükürler olsun, uyandın,'' sesinin titremesi maviliklerindeki yaşların akmasına engel olamamıştı. Alnımdan öperken, gözlerindeki yaşlar patır patır yanaklarıma akarken bende onun gözyaşlarını silmek istedim. Yapamadım, ellerimi hareket ettiremedim.

Benden uzaklaştığında çekememiştim ondan gözlerimi, gözlerinin arkasındaki hayal kırıklığını, benim için yaşadığı üzüntüyü, acıyı her ne kadar şu an yaşadığı mutluluğun arkasına saklamak istese de, becerememişti.

''Beni bırakmayacağını biliyordum,'' Savaş abim gözlerini benden çekerken diğerlerine baktı, ''Bizi bırakmayacağını biliyordum.'' Gözlerim önce Savaş abimin arkasındaki Poyraza kaydı.

Kahvelerinde mutluluğun yanında en çok korku vardı. Gözbebeğine kadar titretiyordu bu korku onu. Başımı yavaşça çevirip Lodosa baktığımda yüzündeki hissizlik maskesini indirmişti. Yüzündeki ufacık bir tebessümle umut dolu gözlerle bana bakıyordu.

''Abi,'' diyebildim Savaş abime yönelik. Lodos ve Poyrazda hayal kırıklığı yaratarak, ''Beni biraz kaldırır mısın?'' Kendimi yorgun hissediyordum. Sanki yıllarca hiç uyumamışım gibi, günler boyu üzerimde taşıyamayacağım yükleri taşımış gibiydim.

Savaş abim beni yerimde doğrulturken, ''Bana ne oldu?'' diye sorabilmiştim. Aslında her şeyi en net haliyle hatırlıyordum. Savaş abim benden yeniden ayrılırken gözlerindeki hayal kırıklığı artık ön plandaydı. ''İlaçların Asi, nasıl aksatırsın, nasıl bana söylemezsin. Kriz yaşadın. Bu kaçıncı Asi. Neden Asi, neden?'' Savaş abimin ses volümü giderek artsa da yine da sakin tutmaya çalışıyordu.

''Savaş şimdi sırası değil,'' hemen sağ tarafımda duran Lodos konuşmuştu. Sesini öyle bir kullanmıştı ki odaya huzur yayılmıştı ya da ben öyle hissediyordum. Ona baktığımda yanıma yaklaştı, elimi tutmak istedi ama yapamadı. Titreyen gözlerle, ''İyi misin?'' diye sorarken, cevabımdan deli gibi korkuyordu.

''Abi,'' dedim tekrardan. ''Söyle abim, söyle güzelim,'' Savaşın gözlerindeki korku, kelimelerine kadar inmişti. ''Özür dilerim,'' daha fazla konuşmama müsaade etmedi abim, yatağımda yanıma oturdu, önüme gelen saçlarımı kulaklarımın arkasına sıkıştırırken, ''Önemli değil abim, sen yeniden bana geldin ya, uyandın ya hiçbir şey önemli değil. Söz veriyorum bir daha böyle bir şey yaşamaman için elimden gelenin fazlasını yapacağım.'' Abimin avuç içleri yanaklarımdan kayarken gözüm Poyraza takıldı.

Sessiz sessiz durduğu yerden bizi izliyordu. Beni gözetliyordu. Ve anlıyordu. Gözlerinde mutluluktan çok endişe vardı artık. Söylememek için direndiğim şeyi söylediğim an yıkılabilecek bir havası vardı Poyrazın. Ama bir yandan da gözlerini gözlerimin üzerinde narince gezdirirken bana destek oluyordu. Söylemem için bana cesaret oluyordu.

Lodos, ses tonuyla dünyaları bile ayaklarımın altıma sereceğini hissettirmişti bana o akşam. Poyraz ise bakışıyla sağlıyordu bunu. Birisinin sesi diğerinin bakışı sanki bana bu hayatta ne olursa olsun, onlar benimle olduğu sürece hiçbir şey olmayacakmış gibi hissettiriyorlardı.

Ama olmuştu.

''Hissetmiyorum,'' diyebildim. Kimseye bakamdım. Önümdeki bembeyaz duvara bakabildim sadece. ''Ellerimi, ayaklarımı hissetmiyorum, hareket ettiremiyorum,'' diyebildim yeniden. Öyle ki benim sesim odaya bir cam parçasının kırılma anındaki sesi gibi düşmüştü. Kimsenin gözlerinin içine bakamadım.

Kimse konuşmadı, kimse hareket etmedi, nefes bile almadılar. ''Abi,'' dedim kısık sesimle, ''Zaten bunu bekliyorduk değil mi? Son yaşadığım krizimde söylemiştin. Bir daha kriz yaşarsan hissetmeyebilirsin diye, bak hissetmiyorum işte.'' Benden çıkan sese ben bile yabancıydım. Bu olasılığı abimden ilk duyduğumda hüngür hüngür ağlamıştım ama şimdi içimden ağlamak bile gelmiyor. ''Ne olacak şimdi abi, kesecek misiniz ellerimle, ayaklarımı.''

AilemWhere stories live. Discover now