İlk Kahvaltı

32.2K 1.7K 495
                                    

''Şimdi ben kız kardeşimle ilk uyuma şeysini bu velede mi kaptırdım. İlkimi mi çaldı bu çocuk benden.'' Çoktan uyanmıştım, sadece zihnimi dinlendirmek için gözlerimi kapalı tutuyordum. Ama odama girenler uyuduğumu sanıyordu. ''Şuna bak abi birde nasıl sarılmış bacaklarına kız kardeşimizin.'' Ali sesindeki kıskançlık duygusuyla kurduğu cümleyle Girdabın yıkılmışlığına yıkıklık ekliyordu.

Alinin sesinden benim için kız kardeşin demesi, ona karşı duyduğum güveni daha da arttırıyordu.

''Peki bunlar neden bu şekil uyumuş.'' Çağan abimin de sesini duyduğuma göre artık gözlerimi açabilirdim.

''Beni, beni, beni Bihterini nasıl aldatırsın, nasıl ilkimi kaptırtırsın sen, hangi hakla, paraysa para, yakışıklılıksa yakışıklık,'' Girdabın sözünü kesen kucağımda yatan Egeydi. ''Peki abi bunların hepsinden bende de varken sende ablamın aradığı, ona her daim huzuru veren mavi gözler var mı?'' Kucağımda yatan çocuk da az değildi, abisini nasıl kışkırtacağını iyi biliyordu.

''Anneee, babaaa beni nasıl mavi gözlü yapmazsınız,'' diye bağırarak odadan çıkan Girdap koridor da bağırmaya devam ediyordu, ''Toparlanın ey ahalii, hemen bana mavinin bütün tonları olan lensleri almaya gidiyoruz, haremime en nadide parçam olacak kızı katacağım, kalkın ey ahaliii.'' Tüm sesi evde yankılanırken aşağı katlarda sertçe açılan kapı seslerini duyabiliyordum.

Kimsenin Egenin bana abla demesine şaşırmaması ve gözlerinde gördüğüm kızarıklıklar, dün gece kapımın arkasındaki kişileri ortaya çıkarıyordu.

''Siz niye buradasınız,'' benden önce Ege sormuştu.

''Annem gönderdi bizi. Aslında önce Girdap abim geldi sizi uyandırmak için, aşağıya gelmeyince beni gönderdi, Girdap abim 10 çocukla terk edilmiş bir kadın gibi dikilirken onu kendine getirmeye çalışırken de, Çağan abim geldi.'' Alinin sakin konuşmasını dinlerken Çağan yeninden sorusunu tekrarladı.

''Siz neden bu şekilde uyudunuz ki.''

''Egeyi uyuturken bende uyuyakalmışım,'' diyebildim gerçeği biraz saptırırken.

''Biraz daha aşağıya inmezsek annem elinde oklavayla gelecek yalnız.'' Herkes Aliyi onaylarken birer birer odamı terk etmeye başladılar. Onlar gittiğinde kapımı kapamıştım. Odamın içindeki banyoya geçtiğimde üzerimdeki üstlüğü çıkarıp kenara koyduğumda göğsümdeki yanığa baktım. Çağana bir şekilde kullanmam gereken ilacı sormam ve daha sonra almam gerekiyordu. Yoksa göğsümün durumu çok daha kötüye gidecekti.

Banyodan çıkıp yanıma getirdiğim eşyalardan lacivert rengindeki sweatshirtümü çıkarıp giydim. Altımdaki eşofmanı değiştirirken nefesim kesilecek gibi olsa da sonunda başarmıştım. Odamdan çıkıp asansöre bindiğimde en alt katı tuşlarken, gözlerimi kapayıp arkama yaslandım, soğukluğun yeniden sırtıma iyi gelmesini hissettim. Asansör durduğunda gözlerimi açtım, üçüncü katta durmuştu, kapı açıldığında Çağını gördüm, gözlerimi kapadım. ''Günüm iyi geçse bari,'' dediğinde ona yönelik hiçbir şey yapmadım.

Asansör yeniden durduğunda gözlerimi açtığımda bu sefer en alt kata gelebilmiştik.

''Ablaa bahçedeyiz!'' Bana bağıran Egeyi duymamla, Egenin biten cümlesinin ardından kırılan tabak seslerine şahit oldum. Oturduğumuz salondan bahçeye çıkan kapıyı hatırladığımda yeniden o odaya adımladım. Bahçeye çıktığımda ayakta dikilmiş kalmış Sevgi ve Murat beyi gördüm. Çağın ve ben hariç diğerleri yerlerini almışken hepsinin gözleri Egenin üzerindeydi.

''En son ne dedin sen?'' Konuşan Çağındı, daha çok soru sorar gibi değil de, duyduğu şeyin hayal olup, olmadığını anlamaya çalışıyordu.

AilemWhere stories live. Discover now