Özel bölüm

22.7K 2.1K 645
                                    

Gelen sorular üzerine buraya not düşmem gerektiğini fark ettim. Bölümde bahsedilen Deniz, küçük Deniz'dir. Baş karakterimiz Deniz'le bir ilgisi bulunmamaktadır.

Babamın horultularını dinliyorum, solukları ninni gibi geliyor kulağıma. Seksen yaşında, alzheimer hastası bir babaya sahip olmamın en çok acıtan tarafı, onun çektiği bütün acılara şahit olmama rağmen, yaşamasını, imkansız olsa da iyileşmesini ümit etmekten vazgeçememem. Ondan başka hiç kimsem kalmadı...Beni affet, anne. Babamı sevmemeliyim...Ona kızmalıyım...Seni üzdüğü, yüreğinde koca bir yarayla yaşattığı için nefret etmeliyim ondan...

Biliyorum...Yine de affet.

Uyandığımdan beri ruh gibi dolaşıyorum ortalıkta. Dün gece babam uyuduktan sonra, ona ait eşyaların içinde görmemem gereken pek çok şey gördüm. Görmemeyi dilerdim. Keşke zamanı geri almak mümkün olsaydı. Elimde babama ait eski bir resim defteri var şimdi. Hep övünürdü yeteneğiyle, ama bu kadar iyi olduğunu kim bilebilirdi? Ama sen biliyordun belki de, anne. Bildiğini biliyorum...Sen de o kadına ait resimleri görmüş olmalısın.

Kim bu kadın?

Metresi mi, babamın? Unutamadığı sevgilisi mi? İlk aşkı mı?

Öyle bir işlemiş ki sayfalara onu, benim bile ağlayasım geliyor.

Kafamda canlandırmaya, kafamda yaşatmaya çalışıyorum o kadını. Saçlarını, gözlerini, düzgün ve hüzünlü yüz hatlarını, dudaklarını, boynundan hiç eksilmeyen kolyesini...Başaramıyorum. Ve gittikçe daha da öfkeleniyorum. Bir gölge gibi, babamın ve senin ardından onca yıl sürüklenen bu kadını hayalimde kuramıyorum bir türlü!

Gitmek zorundayım, anne. Babamın insülin iğnesini yapmalıyım şimdi.

***

Ona sordum. Uyandırdığım için yine hiç olmadığı kadar aksiydi ama gözlerinden kafasının gidik olmadığını anlayabiliyordum. Daha fazla geciktirirsem delirecektim, sen de biliyorsun bunu.

"Baba, sana itiraf etmem gereken bir suç işledim."

Kaşlarını kaldırdı şaşkınca. Onunla bu sakin ses tonuyla konuşmama alışık değil. Şaşkınlığı, içimdeki vicdanın fitilini ateşlese de belli etmedim.

Cevap vermeyince, odaya gidip resim defterini buldum ve geri döndüm.

"Bu senin defterin, öyle değil mi?"

Defteri açıp ilk sayfasını gösterdim. Parmaklarında anahtara benzeyen bir kolye tutan, ayaklarını sahile uzatmış bir kadın var resimde. Saçları yüzünü gizliyor yine de o kadın olduğunu biliyorum resimdekinin. Çünkü bu resim defterinde ondan başkası yok...

Babam resme o kadar uzun süre baktı ki, gözleri açık bir halde uyuyakaldığından şüphelendim. Ama sonra başını ağır ağır kaldırıp tam gözlerimin içine baktı. Babamı hiç öyle görmemiştim, anne.

Kavga ettiğiniz ve seni üzdüğü zamanlarda böyle bakardı babam. Onu terastaki masada, uzaklara dalmış bir halde bulduğumda bana böyle bakardı.

Ve son kez, sen öldüğünde böyle bakmıştı gözlerime.

Sarsıldım.

Her şey başa saracak, babam konuşmayı ve yiyip içmeyi bırakacak, yeniden kendi içsel dünyasına dönecek diye ödüm koptu!

Nasıl bir azap olurdu benim için, düşünsene. Neyse ki birkaç dakika sonra buruk bir tebessümle uzanıp defteri aldı ellerimden. Parmaklarını resmin üzerinde gezdirip bir sonraki sayfayı açtı. Her sayfaya uzun uzun göz gezdirdi. Gülüyor mu ağlıyor mu emin olamadım bir süre. Dudaklarında belirsiz bir tebessüm yaşıyordu hala. Ama gözlerinden sayfaların üzerine düşen gözyaşları, beyaz kağıdı kabartıyordu parça parça.

KOLYEWhere stories live. Discover now