Ormandaki yabancı - 19

27.9K 2.5K 162
                                    

Umarım bölümü beğenirsiniz :) İyi okumalar dilerim.

Bir kürek toprak. Sonra bir başkası. Hepsi başka başka ellerden, aynı üzgün ve yavaş tavırla atılan. Hira, Deniz'in küreği omuzlayıp, yüzünde donuk bir ifadeyle toprağı mezara dolduruşunu izlerken kalbinin anlamsızca burkulduğunu hissediyordu. Arada birileri burnunu çektiğinde dikkati dağılarak etrafına bakıyor, fakat bu seslerin kimden geldiğine emin olamıyordu. Mezarın karşı tarafından, toprakla dolan mezara boş gözlerle bakan Işıl'dan mı? Hayır, kız nefes dahi almayacak kadar hareketsizdi. Mezarı dolduran toprak, kendi omuzlarına atılmış gibi yoruldu Hira. Ölümü ölüm yapanın yalnızca dünyadan çekip gitmek olmadığını yeni anlıyordu. Ölüm, geride kalanlar için ölümdü. Toprağı atanlar için, sıranın kendisine gelmesini bekleyenler için, gideni bir daha asla tekrar göremeyecekler için. Giden yalnızca gidiyordu işte.

Huzursuzdu. İçinde baskılamaya çalıştığı bir ses, Mathilda'nın da dünyadan huzurlu ayrılmadığını söylüyordu. Bir kez daha, suçluluk duygusunun karnının altında dalgalandığını hissetti. Bu dalgalanma, isim veremediği bir çekim kuvvetine dönüştüğünde, arkasını ölüyü defnetmekle meşgul cemaate dönüp, mezarlıkla komşu olan çam ağaçlarıyla dolu ormana baktı. Biri adını sesleniyordu, ama somut bir ses değildi. Daha çok başka hiç kimsenin duymadığı bir çağrılma hissine benziyordu. Ayakları, kendi iradesinden çıkıp ileriye doğru adım attı. Birkaç saniyelik duraksamada, ona nereye gittiğini soran hiç kimsenin olmadığını fark etti. Sonrasında daha hızlı adımlarla, kendisini çağıran ormana doğru yürüdü. Giydiği siyah elbisenin eteği, ormandan mezarlığa esen rüzgarda, geriye doğru savruluyor, bacaklarına dolanıyordu. Saçlarının, tokadan kurtulup açıldığını fark etti ama yere düşen tokasını almaya yönelik bir girişimde bulunmadı. Kendi iradesinin bir kez daha hükmeden olmaktan çıkıp gözleyen konumuna düştüğünün farkındaydı. Işığın yol bulamadığı ormana daldığında, doğduğundan beri o ormanı tanıyormuş gibi hissederek güvenli adımlarla, yaşlı ve geniş köklü bir ağacın arkasından dolanıp sağa saptı. Ağaçların sıklaştığı patikadan geçerken, dalların çizdiği yüzünü korumaya çalışmadı. Nihayet çekim kuvveti yavaşladığında ve yavaş yavaş kendi iradesinin geri döndüğünü hissettiğinde, ormanın derinliklerinde epeyce yol almıştı. Gözlerini birkaç kez kırpıştırdı ve şaşkınlıkla etrafında dönüp, anormal bir görüntü yakalamaya çalıştı. Bu kadar çabuk fark edeceğini düşünmüyordu ama baktığı ilk anda oradaydı. Siyah maskeli, uzun bacaklı ve zayıf bir adam, kökleri topraktan dışarı taşmış bir ağacın gövdesine dayanmış, kolunu dizinin üzerine rahat bir tavırla atmıştı. Ormanın karanlığında, adamın gözlerinin rengini seçemese de, bakışlarının keskin olduğunu görebiliyordu kız.

"Nihayet tanıştık." dedi adam mutlu bir sesle. Sonra yeni hatırlamış gibi: "Ah, daha önce de karşılaşmıştık elbette birkaç kez." diye ekledi.

"Sensin." dedi Hira anlık bir kavramayla. "Kafamdaki ses."

Adamın hafifçe güldüğünü duydu.

"Neden çektin beni buraya?"

Kızın kendisini incelediğini gördüğünde, elindeki zeytin dalını kızın görebileceği şekilde yukarı kaldırdı ve:

"Barış!" dedi. Hira, adamın gülümsediğini zannetti. "Barış için."

Elinde olmayarak birkaç adım geriledi.

"Seninle barış yapmak gibi bir niyetim yok." dedi kız.

"Öyleyse iradeni kaybetmek hoşuna gidiyor?"

Hira duraksadı ve adamın barış konusunda iyi niyetli olup olmadığına karar vermeye çalıştı. Geri adım atmak zorunda hissediyordu.

"Niyetim var...diyelim?"

KOLYEWhere stories live. Discover now