Kıyamete açılan kapı - 39

27.6K 2K 447
                                    

Pencereden giren rüzgar, şöminedeki külleri yüzüne savurdu. Öksürerek uyandı, ellerini saçlarından geçirerek külleri silkeledi. Güneş doğmak üzereydi ve kulübede yalnızdı. Sert zemin yüzünden sızlayan sırtını tutarak doğruldu ve çıplak ayaklarla kalkıp kulübeden dışarı çıktı. Yabancının, çalılıkların arasında dağ çileği topladığını görebiliyordu. Açlıktan kazınan midesini elleriyle sıktı. Çalılıklara varana dek yürüdükten sonra, yabancının kendisini fark etmesini bekledi. Adam kızı görmüştü fakat herhangi bir iletişim girişiminde bulunmayarak, dağ çileklerini eski bir sepete doldurmaya devam ediyordu.

"Deniz nerede?" dedi Hira, sonunda aksi bir sesle. Yabancının bu kadar duygusal davranıyor olması, garip geliyordu.

"Yiyecek bir şeyler bulmaya gitti." dedi yabancı, soğukça. "Birazdan döner."

"Ondan söz etmiyorum. Çocuk nerede?"

Adam ilk kez kafasını kaldırıp, kızın yüzüne baktı.

"Yanında değil miydi?"

"Uyandığımda yoktu."

"Biz çıkarken, uyuyordu." dedi yabancı, sepeti yere bırakarak. Gözleri artık soğuk değil, endişeli bakıyordu. Hira, gergince nefes verdi ve gözleriyle ormanı, çalılıkları, sık ağaçları taradı. Koşar adımlarla kulübeye döndü, boş olduğuna emin olduktan sonra, kulübenin arkasını kontrol etti,

"Deniz!" diye seslendi. Sesi, ormanın sessizliğinde yankılandı. Yakın ağaçların dallarından kuşlar havalandı. Çökmüş bir ruh haliyle geri döndüğünde, yabancının da çocuğu aradığını gördü.

"Yok." dedi, ümitsizlikle adama bakarak.

"Endişelenme, buluruz şimdi."

"Yanımdan bir an olsun ayrılmazdı." dedi boğuk bir sesle. Deniz'in, ağaçların arasında belirdiğini gördüğünde, gözlerini kaçırdı. Kendini toparlamaya çalıştı.

"Ne oluyor?" dedi Deniz durgun bir sesle, yabancıya bakarak.

"Çocuk yok." diye cevap verdi adam.

Deniz'in elindeki mantarları toprağın üzerine bıraktığını duydu. Botları çamur içindeydi ve bakışları en az dün akşamki kadar soğuktu. Yabancıyla kısık sesle tartışıyorlardı ama Hira, onları dinleyemeyecek kadar uzaklaşmıştı. Kulenin, sabah nöbetçileriyle çevrelenmiş ön bahçesine bakıyordu. Deniz'in bacağından yaralandığı ve kuledeki bir odada, Deniz'le birlikte geçirdikleri gecenin sabahıydı.

"Tabii." dedi, daha önce aklına gelmemiş olmasına şaşırarak. Rahatlayarak derin bir nefes verdi ve orman sınırı boyunca, koşar adımlarla ilerlemeye başladı. Arkasındaki iki adamın konuşma seslerinin kesildiğini ve peşinden geldiklerini fark etmedi. Kulenin arka bahçesini izleyebileceği noktaya gelene kadar hiç durmadı.

"Hira."

Yabancının tereddütlü ve belli belirsiz öfkeli çıkan sesi kulaklarını doldurduğunda cevap vermedi. Yaşlı bir çam ağacının gövdesinin ardına sığınıp, yere diz çöktü. Gözlerini, kulenin arka bahçeye açılan kapısına dikti. Arkasını dönüp, duruma anlam vermeye çalışan diğer iki adama bakmadı. İkisinin de nefesi, kulağının arkasında can buluyordu. Bunu ölecek olsa bile itiraf edemezdi ama hayatında, onların nefesini arkasında hissetmek kadar güven veren hiçbir şey yoktu. İki adamın da, dün geceden beri devam eden soğuk ve temkinli bakışları, içini sızlatıyordu. Canının bu kadar acıdığını bilseler, öyle bakmaya devam ederler miydi? Bilmiyordu...Gözlerinin yandığını fark edince, düşünmeyi bırakıp, derin bir nefes aldı.

Kulenin arka kapısından bir kız ve küçük bir çocuk, bahçeye çıkıyordu. Görülmekten korkar gibi, ağacın arkasına doğru bir adım gerilediğinde, sırtı Deniz'in göğsüne çarptı. Sıcak nefesini ensesinde hissetti. Duraksadı ama Deniz tepki vermeyince, öylece kalmaya devam etti. Gururunu incitse de, sırtındaki sıcaklık güzel bir histi. Hiç ses çıkarmadan, bahçedeki çimenlerin üzerine uzanan kendi bedenini ve küçük çocuğu izlemeye devam etti. Aralarında, yalnızca kendisinin bildiği duyulmaz bir konuşma geçti. Çocuk, yüzünü ağaçların arasına çevirdiğinde, Hira cesaretini toplayarak ağacın arkasından çıktı ve elini yukarı kaldırarak salladı. O vakitler, çocuğun ağaçların arasında ne gördüğünü anlayamamış olsa da; şimdiki haliyle her şeyi farklı açılardan tamamlayabiliyor, çocuğun yüzündeki duraksamayı aklında canlandırabiliyordu. Küçük çocuk, kızın kollarından doğruldu ve bulundukları noktaya doğru koşmaya başladı. Üzüntüyle ayağa kalkan kız, boğuk bir sesle,

KOLYEWhere stories live. Discover now