Varis cinayeti - 11

36.6K 2.9K 143
                                    

Elinde tuttuğu iki binli yıllardan kalma, tarihi eser değerindeki eski kitaba yoğunlaşabilmek için elinden geleni yapsa da, okuduğu kelimeler yığını ona bir anlam ifade etmemekte ısrar ediyordu. Sonunda pes ederek kitabı yavaşça kapattı ve soğumuş acı kahveden büyük bir yudum aldıktan sonra ayağa kalktı. Kız, düne kadar kendisine ait olan yatakta, yüzünde huzurlu bir ifadeyle uyuyordu. Yatağın dibinde duran rüyasız uyku ilacının boşalmış şişesini görmezden gelerek, kızın gerçekten de huzurlu olduğuna inandırmaya çalıştı kendini. Yumuşak hatlı, yuvarlak yüzü incelerken, içinden neden sen olmak zorundasın? diye geçirdi. Eğer, kız bu kadar güçsüz ve korunmaya muhtaç görünmeseydi, kendisinden olacakları önlemesini istediğinde, hayatı üzerine yemin etmez; sadece gülüp geçmekle yetinebilirdi. Bir kez daha verdiği söz yüzünden berbat hissederek, ellerini düzgün saçlarının arasından geçirdi ve kahvenin kalanını tek seferde kafasına dikti. Banyonun kapısının açılmasıyla daldığı düşüncelerden uyandı ve arkasını döndü. Sandığı gibi banyodaki kişi Işıl değil, kuzeni Mete'ydi. Altına sardığı küçük bir havluyla odada dolaşmaya başlayan kuzenine kaşlarını çatarak baktı ve saçma olduğunu bildiği halde bir kez daha kızın uyuyup uyumadığını kontrol etti.

"Etrafta nasıl dolaştığına dikkat et." dedi sert bir sesle. "Erkek yurdu mu burası?"

Mete, uzun ve ıslak saçlarını bir tokayla toplarken, kuzeninin yatakta uyuyan kıza baktığını gördü.

"Nedenmiş? Küçük belanın terbiyesi mi bozulur yoksa?"

Deniz, soruyu duymamış gibi tekrar masaya geçti ve dağıttığı kitapları toplamaya başladı.

"Onu gereğinden fazla önemsiyorsun." dedi Mete, başıyla uyuyan kızı işaret ederek. "Işıl'ın bütün gün suratı asıktı."

"Başlama yine."

"Sana göre hava hoş." dedi gömleğinin düğmelerinden birkaçını iliklerken. "Öfkesini bana kusuyor nasılsa."

"Kimmiş o öfkesini sana kusan?" Işıl, odanın kapısından içeri girerken, botlarını çıkarıp kenara fırlattı. Üzerinde kısa mavi bir etek ve ince bir kazak vardı. Saçlarındaki mor renk yerini koyu kestaneye bırakmış, gözleri ise her zamanki yeşil rengin aksine maviye bürünmüştü. Kızın kılığında yaptığı ani değişimlere alışkın olduklarından, ikisi de bu bariz değişimle ilgili yorum yapmadı.

"Kim sanıyorsan o." dedi Mete tersleyerek. Işıl, Mete'yi duymamış gibi gülümsedi, çıplak ayaklarla gelip, Deniz'in karşısına oturdu ve dirseklerini masaya dayadı. Yüzünde heyecanlı bir ifade vardı.

"Anlatacaklarımı bir duysan..." diye başladı. O anda gözleri, Deniz'in yatağında yatan çelimsiz bedene kaydı ve söyleyecekleri dudağında asılı kaldı.

"Ne işi var o kızın burada?"

"Revirden çıkmış." dedi Mete. "Tabii bu konu hakkında suçluluk hissetmiyor sayılmam." Banyoda çıkardığı kirli pantolonun cebinden çipi çıkardı ve bir kez havaya atıp tuttu.

"Revire mi gittin?" Taşıyıcının sesi gergindi. Yüzünü kaldırmış, sorgulayan gözlerle kuzenine bakıyordu. "Ne halt etmeye?"

"Aşırı tepki vermiyor musun, sence de?" dedi Mete. Kirli kıyafetleri dolaba tıktıktan sonra masaya yaklaştı. "Biraz korkuttum o kadar."

"Zaten yeterince korktuğunu söylemiştim. İşlerime burnunu sokmamayı ne zaman öğreneceksin?"

Mete'nin alaycı yüzü soğudu ve kuzeninin keskin bakışlarına karşılık verdi. "Senin işlerin mi? Ne zamandan beri işleri ayırır oldun?"

Işıl, ikisine şaşkınlıkla bakarken:

"Ne bu şimdi? Kız kavgası falan mı?" dedi. İçeri girerkenki neşesinden eser kalmamıştı.

KOLYEWhere stories live. Discover now