Açık kalan pencere - 4

49.1K 3.5K 283
                                    

Laboratuvar kapısının yanında siyah saçlı bir çocuk, ayaklarını ileriye uzatmış, gözleri kapalı ve kolları gevşekçe bağlı halde yerde oturuyordu. Saçlarının arasından, kafasındaki çiplerin açık mavi ışığı süzülüyor ve bu da, yüzünde neredeyse boşvermiş bir ifade olan genç çocuğun, çiplere daha önceden kaydedilmiş bir rüyanın içinde yüzdüğü anlamına geliyordu. Kapının öteki yanında son on beş dakikadır ayakta dikilen Hira, gizleme ihtiyacı duymaksızın, alacakaranlıkta heykelsi bir görünüm kazanan taşıyıcının yüzünü inceliyordu. Kurulu bir rüyanın içinde olduğunu bilmese, gözlerini onun bulunduğu yere kaydırmaya bile cesaret edemezdi aslında. Diğer yandan tüm öğrencilerin bir saat öncesinde enstitüden ayrılıp evlerine doğru yola çıktığını sanıyordu ve taşıyıcıyla birlikte olan ek dersi beklerken yapacak daha iyi bir iş bulamadığından - ki bunların tamamı kocaman bir bahaneydi - gözlerini, ona dikmekte bir sakınca görmüyordu.

Koridorda mor saçlı kızın ayak seslerini duyduğunda, ek dersin başlamasına on dakika vardı. Hira, refleks olarak gözlerini taşıyıcıdan çekip kıza baksa da, mor saçlı kız Hira'yı gördüğüne dair bir işaret vermeden hızlı adımlarla yaklaşmaya devam etti. Ağzındaki pembe sakızı büyük balonlarla patlatıyor ve bundan gerçekten zevk alıyormuş gibi görünüyordu. Üzerinde en az partideki elbisesi kadar kısa, siyah tüllü bir elbise ve uçuk pembe topuklu ayakkabılar vardı.

Kız, taşıyıcının ileri doğru uzattığı ayaklarının üzerine oturup kollarını dizlerine dayadığında, onu incelemekten vazgeçti ve utanarak yüzünü koridorun öteki tarafına, ikisinden çok uzağa çevirdi.

Çiplerdeki rüyadan uyanan Deniz, karşısında mor saçlı kızı görünce,

"Işıl." dedi. Sesi düz ama tatlıydı. Hira, loş odada duyduğu alaycı sesle karşılaştırdığında, bu sesin ondan çıkabileceğine inanamadı.

"Tembel teneke."

"Daha iyi bir önerin var mı?"

"Gece bir buçuk. Yağız'ın evinde."

"Bakarız."

"Mutlaka gel, kaçta olursa."

Hira, kızın bir şeyler fısıldadığını duydu ve birkaç saniye sonra ayağa kalktığını gördü. Işıl koridorda yürüyüp uzaklaşırken, Hira'ya göz ucuyla bile bir kez olsun bakmadı. En kötüsü de, yarım saattir orada dikiliyor olmasına rağmen Hira'nın kendisinin bile gittikçe yokmuş hissine kapılmaya başlamasıydı. Uyuşan kollarını iki yanından sarkıttı ve hafifçe atmaya başlayan kolyeyi görmezden gelmek için elinden geleni yaptı. Kapının öteki tarafındaki duvara yaslanmış taşıyıcının, kafasındaki çipleri kapattığını duyduğunda, laboratuvara girme izni olan diğer iki adam çoktan belirmişti. Hira yaklaşanların, düşündüğünden çok daha genç olduğunu görerek şaşırdı. Üstelik hayal ettiği gibi üzerlerinde beyaz gömlek de yoktu. Elinde olmadan rahatladığını hissetti. Bunun yanında artık ayağa kalkmış olan diğer taşıyıcının yüzünde aynı umursamazlıkta bir ifade vardı. Yanlarına ulaşan adamlardan daha genç olanı güler yüzlü bir ifadeyle, hafifçe Deniz'in omzuna dokundu:

"Çok beklemediniz, umarım." Hira, adamın kendisine doğru uzanan elini hafifçe sıktı ve hayır anlamında başını iki yana salladı. Değişik bir aksanla konuşan sarışın adam, ona albino görünümü veren beyaz teniyle, yanındaki siyahi diğer adamla belirgin bir tezat oluşturuyordu.

"Adım Michael. Yanımdaki eğitmenin adı ise Naif. Naif, labarotuvardaki teknik işlerden sorumlu mühendisimiz. Kendisi konuşma engelli olduğundan eğitimleri benimle birlikte alacaksınız."

"Evet, profesör." diye cevap verdi Hira. Konuşma engelli mühendise hafifçe gülümsediyse de adam donuk ifadesini bozmadı.

Deniz, yüzündeki umursamaz ifadeyle, karşısındaki iki adama baktıktan sonra:

KOLYEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin