Uyku aşktan önce gelir - 28

25.1K 2.2K 153
                                    

Gözyaşları yanağında kurumuş, yüzü ifadesizleşmişti. Son yarım saattir, hiçbir şey düşünmeden, karşısında duran ağacın kurumuş dallarını izliyordu. Çalılıkların ardından gelen sesleri duyduğunda, başını çalılıkların olduğu yöne çevirdi. Birkaç dakika sonra, uzun bir silüetin karanlığı delip, kendisine yaklaştığını gördü. Olabildiğince hızlı adımlarla yürüyor; uzun saçları hafif esen rüzgarla arkaya savruluyordu. Geniş bir ağaca yaslanmış, kollarını bacaklarına sarmış kızın zayıf vücudunu gördüğünde,

"Hira." diye seslendi. Hira, tutulmuş vücuduyla doğrularak, silüete yaklaştı. Mete'nin gözlerinin, bir hasar ya da bir yanlışlık ararmış gibi yüzünde dolaştığını görebiliyordu yine de donmuş bakışlarına herhangi bir ifadenin yerleşmesine izin vermedi. Bu konuda giderek daha da ustalaşıyordu.

"Yaralandı." dedi ölü gibi hissederek. "Kuledeki köpeklerden biri ısırdı sanırım."

Ağaçların arasındaki nispeten geniş açıklıkta duran arabaya doğru yönelince, kız da Mete'nin arkasından mekanik hareketlerle yürüdü. Çocuk arabanın içine geçerken, içeriye girmek yerine dışarıda kalmayı tercih etti. Açık kapıdan görebildiği tek şey koltuğa boylu boyunca uzanmış Deniz'in çamurlu siyah botlarıydı. Göğsü, biraz fazla hızlı bir ritimle inip kalkıyordu. Kendinde değil miydi? Hira, dakikalar sonra ilk kez kalbinin endişeyle çırpınmaya başladığını hissetti. Yutkunarak, Mete'nin yüz ifadesine baktı ama o da en az kendisi kadar endişeli görünüyordu.

"Kendinde değil..." dedi kısık sesle. Deniz'in pantolonun kanla dolmuş yırtık kısmından, yarayı inceledi. Eğilip elleriyle ateşini kontrol etti. Hira, tırnaklarını avuçlarına gömerken, kendini aptal gibi hissediyordu. Neden bir köşeye çekilip kendi acısıyla baş başa kalmayı tercih etmişti? Tartıştıkları süreçte çocuk gözüne o kadar güçlü görünmüştü ki, ayrı kaldıkları süre içinde durumunun kendinden geçecek kadar kötüleşeceğini düşünememişti. Üstelik kanama durmuştu ve yara o kadar da derin görünmüyordu. Yine de hiçbir bahane, kendinden nefret etmesini engelleyemiyordu. Kendini arabaya çekti, Deniz'in ter içinde kalmış ve beyazlaşmış yüzünü gördüğünde şok içinde derin bir nefes aldı.

"Yanıyor..." dedi Mete arabanın ön koltuğundan cam su şişesini alıp, Deniz'in yüzüne ve saçlarına sürerken. Deniz, belli belirsiz inledi, ağzı yarı yarıya açıldı.

"Bir şeyler yap." dedi kız titrek bir sesle. "Araban nerde? Bir an önce enstitüye dönersek - "

"Isıran köpek..." dedi Mete kızın sözünü keserek. "Neye benziyordu?" Bakışları donmuştu. Hira yutkunurken,

"Mutant köpeklere benziyorlardı ama emin değilim hem şimdi önemli olan bu değil, bir an önce geri dönmeliyiz, tamam mı?" dedi. Sesi yüksek, öfkeli ve sabırsızdı. Mete neden hala öylece bekliyor ve harekete geçmiyordu? Taşıyabilecek olsa Deniz'i çoktan sırtlanmış ve arabaya giden yolu yarılamıştı.

"Enstitüye dönene kadar dayanamaz." dedi Mete boğuk bir sesle. Saçlarını parmaklarının arasına alıp sıktı ve bir çözüm yolu arar gibi göz bebeklerini Deniz'e kilitledi. "Mutant köpeklerin çoğunun dişleri zehirlidir. Zaten bu yüzden bakımları yasak. Ne kadar vaktimiz var bilmiyorum ama enstitüye kadar dayansa bile panzehirin bulunması kolay değil."

Hira'nın afallamış yüzüne bakıp, kendi yüzündeki endişenin ve çaresizliğin yansımasını gördü.

"Geri dönüyoruz." dedi Hira donuk bir sesle.

"Ne?"

"Duydun. Kule'ye geri dönüyoruz. O hayvanları beslediklerine göre, panzehiri de yanlarında bulundurmak zorundalar."

KOLYEWhere stories live. Discover now