41.SON

232 21 254
                                    

"Koyunlar ömrünü kurttan korkarak geçirir. Halbuki sonunda onu yiyen çobandır."

     - Thomas Hobbes

"Kargaların savaşı bittiğinde
özgürlüğün senindir..."

    Sessiz olmaya özen göstererek eve temkinli bir şekilde girdim. Kapıyı ardımdan kapatmadan önce holde durup kısa bir süre etrafa bakındım. Her şey olması gerektiği gibiydi. Sessiz bir şekilde parmak ucumda yürürken kapıyı kapatıp koridordan geçerek merdivenlere doğru yöneldim.

    Şimdilik başarılı.

     Galip beni aldığı gibi bizzat kendi eliyle geri eve bırakmıştı. İlk kez beni şaşırtıp gelirken yolda benimle sohbet etmişti. Artık Galip'in yirmi altı yaşında olduğunu ve üç aylık nişanlı olduğunu  biliyordum. Kurucunun en güvenilir kolu olduğunu söylemişti ve bu yüzden tüm işi kendisinin yaptığını dile getirmişti. Kurucu konusunda ağzından laf almayı düşünmüştüm ama Galip kurucu gibi konu kendisine gelince dilsizi oynuyordu. Havadan sudan devam eden sohbetimiz sonucu Galip evin önüne gelmişti. Bir dahaki kurucu ile görüşmemiz ne zaman olurdu bilmiyorum ama sabırsızlıkla bekliyor olacaktım.

    Merdivenlere geldiğim an ilk basamağa ayağımı bastım. Ayağımı koyduğum an Vuslat'ın, "Nereden geliyorsun?" diyen sesini duymam bir oldu. Evet, buraya kadar çok iyiydim ama şimdi boku yemiştim. Alt dudağımı ısırıp usulca arkamı döndüm. Oturma odasının en uzak köşesinde tekli koltukta oturan Vuslat Arda elindeki içki şişesini sallayarak bana bakıyordu.
Koltuğun hemen yanındaki lambeder açıktı ve onun verdiği ışık sayesinde Vuslat'ı net görebiliyordum.

     Merdivenden inip oturma odasına  girerken, "Hiç." diyerek geçiştirdim. Tek kaşını çattı ve hiçte hoş olmayan bir bakış takınırken, "Hiç?" diye sordu. Koca bir hiç... Saat üçe geliyordu ve ben üç saatten fazla süren dışarıdaki vaktimi hiçe sığdırmayı başarmış biriydim. O kadar şey oldu ama hiç.

"Dışarıda hava almak istemiştim."

"Sen karanlıktan korkarsın, Efnan."

    Hazır cevap bir şekilde bana bakarken, "Kapının önünde oturdum." dedim. Alaycı bir şekilde gülümsedi ve içkisinden bir yudum alarak tekrar bana döndü.

"Üç saat kapının önünde oturup hava almış olamazsın. Çünkü üç saat boyunca o kapının önünde oturup gelmeni bekledim. Orada olsaydın, denk gelirdik. Değil mi, Efnan?"

   Başımı öne eğerken ofladım. Elimdeki siyah çanta ile oynarken, "Ne zamandır birbirimizden sır saklar olduk?" dedi. Elimdeki çantayı orta sehpanın üzerine koyup başım dik bir şekilde Vuslat'a döndüm.

"Sen sır saklamaya başladığın günden  beri."

    İçkisinden bir yudum alarak ayağa kalktı ve bana doğru gelirken, "Kurucu mu?" dedi. Anlamayan gözlerle yeşil gözlerine baktığımda adımları tam önümde durdu. Alkol, fazlası ile alkol kokuyor. Yoğun sigara kokusu ile kendine has kokusunu gizlemişti ve bu o an için hiç hoşuma gitmedi. Kokusu, özeldi ve o kokudan beni mahrum eden biriydi.

"Kurucu ile mi buluştun?"

    Cevap vermek yerine başım dik bir şekilde yüzünü incelediğimde başını usulca sallarken, "Sustuğuna göre cevap, evet." dedi. Evet hayır diyerek tepki gösterme gereği dahi duymadım. Zaten her fırsatta düşünmek istediği sonuca varacaktı. Sustum, benim yerime konuşacak bir Vuslat vardı.
"Mevzu ne biliyor musun, Efnan?" dedi arkasını döndü ve pencereye doğru yürüdü.

VUSLAT ÇIKMAZIWhere stories live. Discover now