31.KİR

276 23 212
                                    

"Cesaret hiç korkmamak değil, korkuya rağmen devam etmek, korkuya hükmetmektir."

   - Mark Twain

   Bir Hafta Sonra...

    Sevginin aşılmaz bir bağ olduğunu düşünen biriydim. Bu bağ o kadar sağlam düğümler ile birbirine bağlı olurdu ki, birbirine bağlı iki ip gibi ayrılmak imkansız hale gelirdi. Sevginin insana yeri geldiğinde yapmam dediği ne varsa yaptırdığına adım kadar inanıyordum.

   İnanıyordum çünkü yaklaşık iki saattir ders çalışmak için oturduğum masada tozpembe hayaller kurmaya başlamıştım. Eskiden çevremdeki kızların karşı cins ile kurduğu hayalleri dinleyip dalga geçerdim. Buna da hayal kurulmaz ki, derdim. Şimdi o dalga geçtiğim tüm hayalleri zihnimi ve kalbimi ele geçiren tek kişi ile  kuruyordum.

    Az önce Vuslat ile çocuklarımız olursa kime benzer diye hayal kurmuştum.

   Daha sonra önümdeki kafamdan bile daha kalın olan hukuk kitabı ile göz göze gelmiştim. O an pembe hayallerim gerçeklere çarptı ve pembe toz bulutları bir anda dağılıp yok oldu. Dile kolay bir hafta geçirmiştim. Bir hafta. O gün Vuslat'tan ayrılıp eve gitmek bile bana deli gibi üzüntü verdi. O gün elimde olsaydı hiç eve gitmez saatlerce Vuslat ile kalabilirdim. Üzülerek söylüyordum ki, bir haftadır Vuslat'ı görmemiştim. Bir haftadır evden sadece fakülteme gitmek için çıkıyordum, derslerime girip geri eve geliyordum. Aslında bir hafta içinde Vuslat'ı beş dakika filan görme şansım olmuştu ama ben o dakikaları görüşmeden sayan biri değildim.

     Babam, üç gündür eve gelmemenin cezasını bana biraz yüklü ödemişti. Eve geldiğim an otoriter bir baba gibi saatler boyunca konuşmuştu. Onu dinliyor gibi yapmıştım ama o an Vuslat 'ı düşüp kendi kendime hayallere dalmıştım. Ne zaman aklıma Vuslat gelse içimde farklı bir heyecan dalgası oluşuyordu. Sevgili Haluk Keskiner, bana saatler süren nasihatler ve azarlar verdikten sonra bir haftalık ceza vermişti. Lale bunun çok gereksiz olduğunu düşünürek benim için babamla konuşmuştu ama ben rahatsız olmamıştım aksine hak etmiştim. 

  Üç gündür kaçırıldım, esir tutuldum sonra da Vuslat yararlandı diyemedim. Babama haklısın, baba diyip cezama rıza gösterdim. Vuslat Arda ile bu bir haftalık cezam yüzünden buluşmamış- tım ama bir gece odamın kapısına gelip sana geldim demişti. O gece hem oturup sohbet etmiştik hem de biraz özlemle kavrulan ellerimiz ve dudaklarımızı birbirine daha fazla hasret sokmadan kavuşturmuştuk. İkimizin arasındaki ilişki çok iyi gidiyordu ve ben bu bağ bozulmasın diye çok çabalıyordum.

    Vuslat'ın bana karşı tutumunun fazla naif olduğuna karar vermiştim. Beni incitmemek için direniyordu. Ellerimi haddinden fazla tutsa, "Ellerin acıyor mu?" diye soruyordu. Acımıyordu. Vuslat bana hiç zarar vermiyordu ve bu yakın temas anlarımızda bile hiç değişmiyordu. Beni öperken bile o dudakları bir çizgiyi zorluyor gibiydi. Sınırları zorluyorduk ama Vuslat Arda aşılmaması gereken çizgilerinde kendisini frenlemesini gayet iyi biliyordu. Bu tavrı beni daha çok kazanıyordu ama bilmiyordu. Çoğu zaman Vuslat'a bakıp bir anda sana olan hislerim seni seviyorumdan ibaret değil demek istiyordum. Ben sana aşığım demek isteyip her saniye kendimi tutuyordum. Zamanı vardı ve bunun için zamanı bekliyordum.

   Vuslat Arda, günden güne daha iyi olduğunu söylüyordu. Çoğu zaman daha henüz iyileşmeyen yaraları canını yakıyordu ama yine de ben iyiyim rolünden hiç eksik kalmıyordu. Güçlü olmak için rol yapmıyordu. Zaten güçlü
biriydi. Aksine benim yanımda herkese  takındığı tavırları silip gerçek benliğini ortaya çıkarıyordu. O ağlamak isterse ağlıyordu. Bana göre Vuslat çok güçlü biriydi.

VUSLAT ÇIKMAZIWhere stories live. Discover now