1.DÜĞÜM

1K 48 193
                                    

"Sekiz çocuk, sekiz geçmiş."

    Zihnimin içinde art arda tekrar ettiğim ve sürekli unutmamak için direndiğim notları ezberlemek için çabalıyordum. Tam olarak çabalıyordum çünkü oldukça zorlanıyordum.

    Dışarıda kar yağıyordu. Pencerenin önüne geçip kitap okumak istiyordum ama şuan bunu yapamayacak kadar bu masaya ve kitaplara mahkum edilmiştim.

    Ben Efnan Keskiner. Ailesinin zoruyla yaşayan ve annesi izin vermediği sürece nefes dahi almayacak o kızım.

   Önümdeki Ceza Hukuku kitabımın altını çizdiğim paragrafların ezberini yaparken artık yorulduğumu fark ettim. Beynim pes et artık diyordu. Ben ezberlemek için zorladıkça beynim o bilgileri almamak için benimle direniyordu.

   Hukuk fakültesi üçüncü sınıf öğrencisiydim. Lanet olsun istemediğim bir bölümü sırf annem istiyor diye okumak zorunda kalmıştım. Neden mi? Çünkü annem hukuk camiasında ismini altın harflerle yazdıran sayılı avukattan biriydi. Ve ona göre kızı da onun yolundan gitmeliydi. Bu yüzden annemin yolundan giderken o yolda kurban edilen biriydim.

   Başımı beş kitap kalınlığında olan kitabın üzerine koyup ofladım. Aslına bakarsanız hukuk okumayı istemeyen, akıl gücümü hukuka değil de resim çizerken yormayı isterdim. Resim çizmeyi çok severdim ama ne yazık ki, annem buna karşıydı. Ona göre resim hobiden ibaretti. Benim için ise çok daha fazlasıydı. Başımı kitabın üzerinden kaldırıp kurşun kalemimi elime aldım. Ceza Hukuku kitabımın sayfasının kenarına kara kalemle bir şeyler karalarken annem bu kitabı bu şekilde görünce bana kızacağını bildiğim halde inatla çizmeye devam ettim. Neredeyse tüm sayfayı karalamaya başladığımda sanatım hoşuma gitmişti.

  Hukuk üçüncü sınıf öğrencisiydim. Üniversitemizin seçili öğrencileri arasında yer aldığım için anneme göre derecem her zaman yüksek mevkide olmalıydı. Lanet olsun ki, bunlar umurumda değildi. Benim umurumda olan şey elimde kalem tutmak ve o kalemi özgürce sayfalarda gezdirmekti.

    Hayatım annem ve annemin istedikleri üzerinde şekil alırdı. Benim fikirlerim diye bir şey yoktu. Annemin fikirleri vardı. Ve onun fikri otomatik olarak benim fikrim oluyordu.

   Annem, otoritesi yüzünden ona uzak olmama sebep olan kadın. Neslihan Keskiner. Adıyla bile şanını belli eden, girdiği her ortamda dikkat çeken biri olan kadın benim annemdi. Öz annem değildi. Küçük yaşta beni yurttan evlat edinerek almışlardı ve o gün bu gündür söz de annem olarak evcilik oyunu oynuyorduk. Aile yapımız bana her zaman komik gelirdi. Evin direği olarak görünen, annem. Evdeki pasifliği yüzünden anneme sözünü bile geçiremeyen babam, Haldun Keskiner. Onları çok seviyordum. Ve hatta onlara minnettardım. Beni kabus gibi bir yerden çıkardıkları için hayatım boyunca onlara minnet duyan biri olacaktım. Ama şartlar ve olasılıklar her zaman farklıydı.

    Yetiştirme yurdunda büyümüştüm. Neredeyse altı yaşında öz babam, annemi bir kadın cinayetine kurban ederek öldürdüğü için yurda verilmiştim. Ne öz babamı ne de ölüme kurban giden öz annemi hatırlıyordum. Aklımda tek yurt anılarım vardı. O zamanlar kaldığım yurt zenginlerin şanlarını ve ünlerini arttırmak için kurulan bir yurttu. Tamamen bir projeden ibarettik. Zenginler sözde birkaç para yardımı ile yurda bağış yaparlardı. Kimisi beğendiği çocuğu kurbanlık koyun seçer gibi alırdı. Yurtta en nefret ettiğim şey buydu. Yurdumuz kız erkek olarak karışıktı. Evlat edinmek için gelen çiftlere yurt müdürümüz bizi kurbanlık koyun gibi dizerdi. Ama önce bizi en güzel halimizle süsletir görücüye öyle çıkarırdı. Benim kaldığım dönemde yurtta elli çocuk vardı. Elli çocuğun hepsi yan yana dizilir zengin kişilere para karşılığı satılırdı. Evet, müdür üzerimizden zenginlerden para alırdı. Ailem, benim için ne kadar para vermişti bilmiyorum ama ucuza gitmediğim kesindi.

VUSLAT ÇIKMAZIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin