Capricorn-Sekai [Omegaverse]

By nonkonformist

38.5K 3.4K 4.8K

"Bırak bu tantanayı Jongin, hala masanın üzerinde, doldurmakla mükellef olduğun, boş yapraklara sahip defterl... More

Başlangıç
Avuçların Mürekkep Kokuyor
Özgürüm Kirazlarımla
Ölü Okyanus
Kanlı Ay
Arafın Kapıları
Butimar Kuşu
Baş Alfa
Sevgilim
Neden Buradasın?
Pembe Çiçek
Kim Yifan
Seni Seviyorum
Sen Bir Aynasın
Yanan Ay Ve Güneş
Çiçeklerim Solacak
Bütün Çiçeklerim Senin
Pata Küte Yuvarlanmak
İhanet
Yeşil Erik
Zamanı Bükeceğim
Korkuları Hediye Etmek
Ruhum Senindir
Benim Yuvam Sensin
Sevgilim Ölüyor
Sarhoş Çiçekler
Nisan Yağmuru
Jongin İçin
Hayata Gebe
Günüm Aydı
Prometheus
Sizi Seviyorum
Yaşayamadıklarım Ve Yaşadıklarım
Kavunun Acı Tadı
Dayandım

Alfamın Kalbi

525 57 99
By nonkonformist

Piyano sesini duymayı bekliyordu kulaklarım; beni eşime, alfama kavuşturacak, ruhumu özgürlükle yoğuracak o ezgilerin yokluğuna sürükleniyordum usul usul. Belki de ilk kez bu patika yalnızlığıma eşlik ediyordu. Botlarımın ezdiği kar tabakası yerini çöl tadında kuru topraklara bırakmıştı, öylece ayağıma geçirdiğim terliklerim haziran ayının kavurucu sıcaklığını engellemiyor ve tabanlarım sızlıyordu. Baekhyun'u geride bırakmıştım, Sehun'un varlığını sonsuzluğun sonuna iliklemiştim fakat hiçbir değişiklik karşılaştığım manzarayı değiştirmiyordu: Patikanın ucunda kül rengi ev önüme serildi ve yeniden umutsuzluk kelimesinin beynime çakılmasını engelleyemedim, buraya ilk geldiğim vakit yaşadığım şokun daha şiddetlisi vücudumu titretti, nefesimin boğazıma dizilişi ciğerlerimi acıttı. Çünkü öngörülerimin doğruluğundan emindim artık; Sehun'un düşüncelerine ket vuramadığı geceleri elinde sigarası, kapının önündeki basamaklara oturup gökyüzünü izleyişine sokulduğum sıcaklığın kaybolması dolayısıyla uyandığım geceler eşlik etmiştim, keyiflendiği günler bahçenin sağ tarafına dikilmiş görkemli ağacın gövdesine yaslanıp beyaz şarabını tüketmesinin ardından dudaklarıma bıraktığı aromalı öpücüklere aşinaydım, penceresine sabitlediği lacivert perdelerin yerini kırık beyaz tüller almıştı ve her sabah aralanıyor, gün ışığını içeri kabul ediyordu. Baekhyun, "Bu evde insan uyusa uyanmamayı düşler." demişti. Oysa biz uykuyu sevmiş, uyanmaya tutku beslemiştik gördüğümüz ilk yüzün birbirimizinki olacağını bildiğimizden. Biz bu evde aşkı, aşık olmayı öğrenmiş ve hepsinden öte aşkı yaşamıştık. Şimdi, 13 gündür, yaz esintisinin gıcırdattığı bahçe kapısı açılmıyordu, salıncağımın kurulduğu ağaç dibine şişe şişe beyaz şarap dökülmüş gibi kurumuştu, boyamaya yeltendiğimiz çitler çürük kısımlara ev sahipliği yapıyordu. Gözüm kenara istiflediğimiz boya kutularına ve fırçalara takıldı; Sehun bir akşam boya malzemeleriyle çıkagelmiş, çitleri yenileyeceğini söylemişti ama gününün çoğunu kurtları bir araya toplamak için harcaması, akşam eve geldiği zamanlar kollarımın arasından çıkmaya gönüllü olmayışı çitleri boyama işini sürekli ertelemesini sağlamışken çitlerimiz ömür boyu çürük tahtalara, yıpranmış yüzeye mahkum bırakılmıştı. "Sehun öldü." diye fısıldadı kuytuma saklamayı beceremediğim acımasız tarafım. "Eşini kaybettin, kendiyle beraber sekiz yaşından beri avuçlarına sinmiş mürekkep kokunu bile götürdü. Cümlelerini tutuşturmadın mı mührün kabuk bağladığında, geride kalan küllere parmak uçlarını sürtmedin mi geçmişin izlerini silmeyi umarak? Yaptın, sevgilinin yasını önce onun gelişinin habercisi olan defterine tutturdun, buraya ise piyanosuna ağıt yaktırmaya gelmedin mi? Korkak! " Bacaklarımın feri çekilmeden evvel bedenimi bahçeye atabilmiş ve salıncağın kalın halatlarını kavramıştım."Korkaksın." Konuşanın kurdum olduğunun farkına vardığım an titremelerim arttı, arkamı dönüp salıncağa çöktüm aniden, dal ağırlığımla sallanmıştı. "Bırak acımızı çekelim, yüzleş artık alfanın gidişiyle. Sen hariç herkes, her şey siyaha büründü. Ezberlediğin cümleler suçsuz, kayıp ezgiler masum... Jongin, dayanamayız."

"Dayanamıyorum." Ağzımı açsam irin kusacağıma dair edindiğim inançtan ötürü günlerdir dudaklarıma vurduğum kilidin kırılırken çıkardığı çatırdıyı hıçkırığım karşıladı. "Acıyor. Sehun sensizlik çok acıtıyor. Kapıyı çalacağım açmayacaksın, salıncaktan yuvarlanacağım pata küte, dizlerime üflemeyeceksin. Sehun, babamın kurduğu salıncaktan düşüşüm ruhumu yaraladı, senin kurduğun salıncaktan düşersem ölürüm. Lütfen düşmeme izin verme. Eğer korkmuş ve evimizde saklanıyorsan... " Bir an durdum ve "Elma!" diye bağırdım. "Elma Sehun, çıkmalısın. Oyun bitti sevgilim, sen kazandın. Ben seni sobelemeye kıyamam ki..." Umutsuzlukla eşleştirdiğim evin kapısına umutla baktım, beklediğim hareketlilik gözüme çarpmadı. Tüller bile kımıldamıyordu, sanki burada kimse yaşamamıştı. Oysa gerekli herkesi sorgulayıp Sehun'un şehir merkezine çağırılmadığını öğrendiğimiz vakit Chanyeol evimizden başlayarak tüm kasabayı taramıştı, yetinmeyip şehir merkezini baştan aşağı dolaşmış ve diğer kurtlara haber salmıştı lakin ben Sehun'u bıraktığım yerde düşlemekten ötesine gidememiştim, sevgilimin evimizde sigarasını tüttürmediğine, beyaz gömleğinin kollarını sıvayarak çay demlemediğine inanırsam delirirdim.

Sanırım kurdum haklıydı, kaçıyordum.

Sehun'un annesi karşıma dikilip oğullarını baş alfalık sevdasından vazgeçmezleri hususunda uyardıklarını, toprak grubu bir omeganın lanetten başka bir şey getirmeyeceğini bildiklerini söylemese, biricik aşkımı bulamayacağımı bilerek patikayı arşınlamazdım. Parmaklarım halata sürtünürken farkındaydım ki, benim lanetimin ortaya çıkmasına isteğim üzerine kurulan salıncaklar neden oluyordu; Sehun, annen beni sevmedi fakat seni çok seviyor ve sana kendini dış dünyaya kapattığın için kızmamış, sadece benimle karşılaşmamanı dilermiş. Aşkım, ben de benimle hiç karşılaşmamanı dilerdim.

Uyuşan bacaklarımı ovalayarak kan akışını sağladıktan sonra çiçeklerimi budamak adına kullandığım bahçe makasını yerden aldım ve salıncağın yanına geri döndüm, tutmakta zorlandığım makasın arasına halatı geçirirken içeri girmeye cesaret edemeyişimin ağırlığı göğüs kafesimi zorluyordu. Makasın iki ucu aniden birleşti, halat koptu ve salıncak ayaklarımın dibine yığıldı. Salıncağı kaldırsam babamın geliş süresini kısaltabilirdim, yapamadım, sen beni bekletmezsin değil mi Sehun? Ufak bir dönüte muhtaçtım. Kabuk bağlamış mührüme, çift taraflı bağımızı hissetmenin yanından bile geçmiyor olmama rağmen işaret arıyordum baktığım her noktada, belki nesnelerin yeri değişmiştir, belki Sehun sakarlık yapıp saksıları kırmıştır... Ama bahçe bıraktığımız gibiydi, eve girmekse cehennem çukuruna atlamakla eş değerdi. Yine de kapıya gözlerimi değdirmekten vazgeçemedim, pijamamın cebinde anahtar ağırlık yapıyordu. Neredeyse ayağıma yapışmış terlikleri oynatarak kapıya doğru birkaç adım atmıştım ki ortamı tek düze bir melodi doldurdu, çığlığımı son anda yuttum. Telefonumun çalmasına uyarı niteliği yükleyen beynim bacaklarımı kapının tersi yönüne sürükledi, yeşil ibareyi kenara kaydırışım neredeyse patikanın ortasına tekabül etmişti. "Kyungsoo?" Sesim hırıltılı ve kısıktı, boynumdan ağrı akan ter damlaları beyaz tişörtümün boyun kısmında birikmişti, zorla ağzıma tıkılan çorbanın izleri pijamamı süslüyordu.

Resmen bitmiştim.

Kolumu alnıma yaslayıp biraz soluklandım, bu sırada atarlı oğlağım peş peşe cümlelerini sıralıyordu. "Jongin, neredesin? Jun anne aradı, hastaneye gidiyorlarmış. Sana ulaşamadıkları için beni bilgilendirdiler."

"Annem iyi mi?" Sorduğum sorunun negatif cevaplanma ihtimali kalbimi hızlandırdı, ne yapacağımı kestiremediğimden etrafımda dönüp dururken Kyungsoo, "İyi, merak etme." diye hızlı bir açıklamada bulundu. "Sancılanmış sadece, stres kaynaklı olduğunu düşünüyor. Sen neredesin, yanına geleyim mi?" Ailemi yeterince gerdiğimin farkındaydım ve en çok etkilenen annemdi. "Biraz gezindim, eve dönüyorum." Adımlarım hızlanmıştı, bahçe kapısına varmak üzereydim. "Tamam." dedi Kyungsoo. "Gelip sana kahvaltı hazırlayacağım." Bahçe kapısına değen parmaklarım ısınan demirin gazabına uğradığı sırada dikkatim başka bir şeye odaklandı; delirdiğimi kanıtlayacak kadar yakından vetiver kokusu alıyordum, Sehun kokuyordu. "Soo..."

"İtiraz etme hemen, söz yemezsen...."

"Soo..." Sehun'un kokusunu aldığım fikri nöronlarımın çalışma hızını sekteye uğratmıştı, kokunun ardında feromon hissetme çabamsa olumsuz sonuçlanıyordu. "Kyungsoo, Sehun'un kokusunu alıyorum. Çok, çok yakın..."

"Ne?"

"Çok yakın ama feromonlarını hissedemiyorum. Herhangi bir tehlikeye karşı gizlemiştir." Elimi mühür noktama attım. "Hemen iyileşir mi?" Kendi kendime konuşsam da Kyungsoo üzerine alınıyor ve söylediklerimi anlamlandırmaya çalışıyordu. "Jongin, beni bekle. Koşuyorum tatlım, çabuk geleceğim." Telefonu kapatıp cebime attım, bahçe kapısını aralarken algılarım tamamen açıktı; eve mi saklandı, yoksa bahçede miydi? "Sevgilim, buradayım." Gözlerim tekrar bahçeyi kolaçan ederken kapının dibine bırakılmış kutuya rastladım, beyaz ve diktdörtgendi. Yere bağdaş kurup kutuyu önüme çektiğim an vetiver kokusu burnumu okşadı, omuzlarım gevşedi fakat yüreğim çırpınıyordu. Sehun ona ulaşmam adına mesaj mı yollamıştı, buraya gelerek yakalanmayı göze alamıyor olabilirdi. Aklıma yatan düşünce kutunun kapağına geçirdiğim parmaklarımın harekete geçmesini sağladı ve gözüme ilişen kağıt parçasına uzandım. "Alfaların kalpleri her daim omegalarına aittir." yazıyordu. Anlamlandıramadığım not dolayısıyla yüzüm buruşurken kutudaki diğer nesnelere bakındım; en üstte bir gömlek duruyordu, yakası sarımtırak bir tona bürünmüştü. Kumaşı parmak uçlarımla kavrayıp yukarı kaldırışım orblarıma katran, burun deliklerime zehir doldurdu ve duyu organlarımın çoğunu yitirdim. Vetiver esansı genzimi yakıyordu, kanlı ve yırtık gömlek tenimi dağlıyordu. Sehun'un giderken vücuduna örttüğü gömlek avuçlarımdaydı ama asıl ona ait olan parçayı başımı eğince fark ettim; çığlığım benliğimi delip geçerken idrakıma yeniliyordum, kutunun dibinde atmaksızın duran kalp eminim buz gibiydi. "Hayır, hayır." Dokunsam çalışır mıydı, onu koynumda ısıtsam Sehun gelene kadar idare edebilir miydi?

Alfaların kalpleri her daim omegalarına aittir.

Tırnaklarımın zarına zarar vermemesine dikkat ederek kalbi avuçlarıma aldığımda midem çalkalanıyordu, hem her şey netti hem amansız bir bulanıklığa tutulmuştu. Çınlama ve uğultuların arasında biri adımı sesleniyordu, Jongin olduğumu unutmak istiyordum. "Atmıyor. Sevgilimin kalbini sökmüşler." Başımı kaldırdım, güneş parlıyordu. "Kapatın ışıkları, ben siyaha bürünemiyorum. Baş alfamın kalbini sökmüşler. Lütfen, atsın." Doğru kelimeleri seçemiyordum, kime yalvardığım belirsizdi. "Jongin!"

"Hayır, adım Sehun benim. Bak, kalbini sökmüşler ve ellerimde. Jongin değilim ben, artık Sehun'um. Ne olur Sehun olayım."

"Jongin! Beni duymalısın." Bağırtı fısıldamaya dönüştü. "Donghyun, Jongin aşırı güçlü feromon yayıyor. Bilmiyorum. Kendinde değil." İleride Kyungsoo'yu seçer gibi olduğum vakit beni tutması için kollarımı karşıya uzattım lakin sevgilimin kalbine dokunulması ihtimali kurdumu çılgına çevirdi, derhal kalbi göğüs hizama çektim ve özür dilercesine dudaklarımı üstüne yasladım. "Üzgünüm." Tutuşturduğum cümlelerin, avuçlarıma bulanan külleri kanın önderliğinde bileklerine doğru akmıştı, sanki yeni damar yolları oluşuyordu. "Üşüdün." Tişörtümün yakasını açarak kalbi oraya bırakmamla beraber midemin kasılmaları arttı, tek elimle zeminden destek alıp dengede durmaya çalışma çabam başımı döndürüyordu. Dizlerim üzerinde yükseldim, betonun soğukluğuna tutunan yalın ayaklarım sızlıyordu. Bir adım attım, Kyungsoo adımı yineledi fakat silüetini seçemiyordum. İkinci adımım ilki kadar kolay olmadı, vücudumun sola meylediyordu ve düşersem kalbi ezerdi. Tutunacak bir yer aradım, havayı yoklayan sol elim salıncağın halatını kavradı. "Lanet. " Tüm ağırlığımı halatlara bindirip salıncakla beraber yere yuvarlanırken bir kolum kalbin üzerine kapanmıştı.

Alfamın kalbi pata küte yuvarlandı, ben önce yaralandım, sonra öldüm.

**

Ensesine dişlerini geçirerek taşıdığı bedeni yanıma fırlatan kurt soluklanarak ayak ucuma yattı, burnu ıslak gömleğimin çevrelediği şişkin karnıma değiyordu. "Yoruldun mu?" dedim başını okşayarak, memnun mırıltıları beni neredeyse gülümsetecekti. "Yaran var mı?" Gözlerini kumlara serilmiş bedene değdirerek inildeyişine takılmadım. "Sana soruyorum, yaran var mı?" Israrım üzerine ayaklanıp silkelendi, yan tarafa geçmiş okyanustan çıkardığı bedeni dürtüklüyordu. "Düz mü çevireyim?" Cevap vermesini beklemeden kolunu yakaladığım bedeni yüzüstü çevirdim, tenine yapışan kumları temizlerken kurt iniltilerini sürdürüyordu. "Öldü." dedim, sesim çatlasa da baş parmağımı dudaklarından çekmedim. "Baksana, soğuk su morartmış pembe derilerini." Dokunuşlarım boynuna ulaştı. "Gömleği yosunlanmış." Yakasını es geçip göğsüne doğru ilerleyince kalbinin olması gereken noktadaki boşluğa takıldım. "Kalbini sökmüşler, kim yaptı sence?" Kurt inildedi. "Evet, evet. Deniz kızlarıdır, değerli eşyalara meraklıdır onlar." Kurt inildedi. "İstesem geri verirler mi? O bana ait sonuçta." Kurt inildedi. "Kaybettiğimi düşündükçe ruhum çekiliyor." Kurt inildedi, ben hıçkırdım. "Doyamadım ben eşime, aldılar onu benden." Kurt inildedi, ben hıçkırdım. "Yavrularımızı sevemedik, sevgilimin kalbini söktüler." Gözyaşlarımı tutamıyordum, silmeye mecalim yoktu. Birkaçı Sehun'un cesetine damladığı sırada kurt okyanusa doğru koşmaya başladı. "Gitme!" diye bağırdım. "Ne olur sen de gitme." Sesimi duyuramıyordum, çoktan derin sulara atılmıştı. Yalnızlığımı dilime dolayarak Sehun'un cesedini temizlemeye devam edecekken kalbinin boşluğundan büyümüş çiçeklerin kokusunu soludum. "Sehun, emanetlerimi unutmamışsın. Yoksa onları deniz kızlarına kaptırmamak için mi kalbini feda ettin?" Aralarından kırmızı gelinciği kopardım, avucuma yatırdığım çiçek güneşle buluştuğu vakit eridi ve kan misali parmak aralarımdan aktı, kırmızılık şişkin karnıma yayılmıştı.

Uyku ile uyanıklık arasında kaldığım saniyeler seneleri andırırken midemin bulantısını bastıramayacağımı anlamış, öğürtülerimin boğazımı parçalanmasına izin vermiştim. Bir el sırtımı destekleyip kafamı metal kokan bir kabın içine eğdi. "Kus oğlum, korkma."

"Anne." Tekrar öğürdüm, günlerdir kendimi aç bıraktığım için mide öz suyumdan fazlasını çıkaramıyordum. "Su..."

"Bekle." Kabı kenara bıraktı, komodindeki sürahiden bardağa su boşaltışını duygusuz gözlerle izledim. "Birden içme, mideni daha fazla bulandırır. Serumuna ilaç kattım, birazdan geçecek." Uzattığım bardağı yerine koydu. "Hastanede miyiz?" Ufak bir odaydı, mobilyalar açık mavi tercih edilmiş, beyaz perdeler sonuna kadar çekilmişti ve tavan yüksek duruyordu. "Evet bebeğim, bilincini kaybedince..." Durdum. İlk önce salıncakla beraber yuvarlandığım görüntü zihnimi doldurdu, kalbi koruma çabam hâlâ tazeydi. Tişörtümü yokladım hızla, kıyafetlerimi değiştirmişlerdi. "Anne." Yüzüme yerleşen dehşet ifadesini annemin göz bebeklerinden seyrediyordum. "Her şeyi biliyorum, biliyoruz." Hiçbir şey bilmiyorlardı, hangisi eşinin kalbini avuçlarında tutmuştu ki? Dinlemekten bıkmayacağı tıkırtılar sonsuza kadar susmuş muydu? Serumu çekip kenara fırlattım, çıplak ayaklarımı umursamadan ayaklanmamı annem engelleyememişti. "Jongin, nereye gidiyorsun?"

"Nereye koydunuz? Söyle, alfamın kalbine ne yaptınız?"

"Baban..." İkimiz aynı anda kapıya çevirdik başlarımızı, babam aralıktan bize bakıyordu. Ona hesap sormak adına ileri adımladım, benden izinsiz alfamın kalbine dokunamazlardı ancak yürüdükçe hissettiğim öfkeden çok huzursuzluğu anımsatıyordu. Adımlarım yavaşladı, akabinde geri geri gittim. Yatağa çarpınca olduğum yere çökmüş, "Git." diye mırıldanmıştım. Tehlike seziyordum, bir şekilde beynim uyarı yolluyordu. "Jongin, balım, bana bakar mısın? Bazı şeyleri açıklığa kavuşturmamız lazım." Babamın kapıyı kapatması üzerine nefeslerim düzene girmişti, babamdan mı korkuyordum? "4 gündür hastanedeyiz, bilincin kimi zaman yerine gelse de çoğu zaman uyuyordun. Ve biz bu süreçte tetkiklerini tamamladık. Kyungsoo'nun anlattığına göre, seni bulduğunda, feromon salgılıyormuşsun." Kaşlarım çatıldı. "Ben..."

"Sen toprak grubuna mensup bir omegasın, farkındayız. Birçok ihtimal üzerinde durduk; kurdunun çektiği acı, yaşadığı şok... Ancak sorun sadece feromon salgılamanla sınırlı değildi, odaya alfa girince uyusan dahi tepki veriyordun. Biz de düşündük ki..."

"Hayır." Ne düşündüklerini siklemiyordum, yanılıyorlardı. "Hayır, hamileliği unut. Kyungsoo yanlış anlamıştır, feromon salgılamıyorumdur. Son yaşananlardan etkilenip alfalara tepki göstermişimdir." İçimden dışarı salgılanan güç yoğundu, kurdum hiç olmadığı kadar aktifti ama inkar edebilirdim, yalana sığınabilirdim. "Hem yer altının hakimi bizi cezalandırdı, neden affetsin? Biz onun nezlinde eziğiz, kendimizi savunmuyoruz." Okuduğum efsaneler aklımdaydı, toprak grubu omegaların cezası sınırlandırılmasa da affının mümkün olduğu açıkça belirtiliyordu, neden ve nasıl olacağıysa meçhuldü. "Saçmaladınız."

"Jongin, testler..."

"Sikeyim testleri! Benim eşim öldü, kalbi avuçlarımdaydı. Soğuktu, ölüm çok soğukmuş. Isınamıyorum, üşüyorum. O da üşüyor, sevgilim üşüyor anne. Alfamın kalbini sökmüşler anne, sevgilim çok üşüyor."

**

Selam! Uzun bir ara oldu farkındayım ancak ameliyat oldum, yani bölüm atmak gibi bir durumum yoktu. Üzgünüm :( Önce kendimi sonra sınavlarımı toparlamam lazımdı. Ve hepsini yaptım.

Sabah bölüm yazayım diye oturdum, yarım bir bölüme sahiptim ama duygusuna bir türlü giremeyince silip baştan yazdım, ortaya böyle bir şey çıktı. Neyse, sevdim ben^^ ve bölüm boyunca ağladım...

Albüm aşırı aşırı aşırı iyiydi, beklentimin bile üstündeydi. Kai resmen bize bir şaheser bırakmış.
💜✨

Continue Reading

You'll Also Like

betty By ︎ ︎

Fanfiction

2.4M 210K 33
Ama New York'a geldiğimden beri bir kokusu var. for vanilla baby
243K 9.2K 76
Ailesinden kalma küçük ve güzel pastanesiyle ilgilendiği sırada rastgele bir mafyadan gelen mesaj ile dalga geçip uğraşan bir kızın hikayesi
382K 31.5K 26
Melez Kaplan Taehyung, Melez Tavşan Jungkook ile sevgili olmak istiyordu Ha birde onu altında inletmeyi... [texting+düz yazı] #3 - taekook [13.08.202...
173K 12.9K 51
Kim Taehyung ve herkesten sır gibi sakladığı eski eşi Jeon Jungkook, birbirlerinden uzak kalamıyorlardı. 011122 160723 switch taekook au. omegaverse...