Rüzgarın Gölgesi

By No_463

205K 21.6K 60.7K

İçine kapanık ve insanlarla iletişim sorunu olan Yağmur sosyal medyadan tanıştığı biriyle sevgili olur. Daha... More

Giriş
1. Bölüm: Denk gelişler.
2. Bölüm: Perde açılsın.
3. Bölüm: Mecaz gerçekler.
4. Bölüm: Issız.
DUYURU'
5. Bölüm: Yalnızlığın sonuncu evresi.
6. Bölüm: Adım adım idama.
7.Bölüm: Kuşkunun çığlıkları.
8. Bölüm: Sevgiye bulanmış tuzaklar.
DUYURU..!
9. Bölüm: Kalabalık gerçekler.
10. Bölüm: Zincirleme yalanlar.
11. Bölüm: Günahların özkıyımı.
12. Bölüm: Kanlı beyazlar.
13. Bölüm: Çürük masallar.
14. Bölüm: Kıyıdaki tebessüm.
16. Bölüm: Vuslatın rengi.
17. Bölüm: Bir damla acı.
18. Bölüm: Hoşça kalamadım.
19. Bölüm: Günah ve vicdan.
20.Bölüm: Halının altındaki kırgınlıklar.
21. Bölüm: Bir gülümseme meselesi.
22. Bölüm: Sınırsız eksikler.
23. Bölüm: Gürültü.
24. Bölüm: Gün sonu mutluluğu.

15. Bölüm: Sevda takvimi.

4.5K 700 1.6K
By No_463

Merhaba. ^^

BÖLÜM ÇOK KISA, biliyorum. Ama sonda nedenini açıklayacağım, okumadan geçmeyin lütfen. ))

Ve çok rica ediyorum bol bol yorum yapın, hatta mümkünse her satırarasına, benim için önemli. <3

Yukarıdaki müziği ya da playlistinizden slow bir müzik açmayı unutmayın. Hatta mutlaka slow bir müzikle okuyun <3

Keyifli okumalar dilerim..

__

15. Bölüm: Sevda takvimi.

'Seni sevmeme izin ver, evsiz bırakma beni.'
__

Yazarın anlatımıyla.
_

"Bir kağıt kalem alabilir miyim abi?" dedi Rüzgar, bulduğu tek açık mekânın sahibine hitâben.

Adam ikiletmeden ona herhangi bir defterin kenarı yırtık sayfasını getirdi, üzerinde de kahverengi kurşun kalem. Rüzgar teşekkür ederek kâğıdı masanın üzerinde sürükledi ve yazabileceği bir pozisyona getirdi. Ama yazmak yerine kollarını masada, kâğıdın üzerinde birleştirdi ve başını da kollarına yasladı.

Eray'la konuştuğunda yaşadığı korku tüm gün yakasını bırakmamış ve onu yıpratmıştı. Bir gün boyunca Yağmur'dan haber alamamak, Yağmur'un ona kırgın bakmasından daha çok acı çektirmişti Rüzgar'a. Aklına gelen ilk şey sabah aralarında geçen tartışmaydı, ona bağırdığı için kendisinden bir kez daha nefret etmişti.

Doğruldu, yüzündeki ıslaklığı sildi. Kalemi eline aldı ve bir kez daha yazmaya başladı.

"Bir anı defteri olan hayatımın en güzel sayfasısın. Tekrar tekrar okumak istediğim, herkesten gizleyip kendime sakladığım, üzerinde gül kuruttuğum...
Bu yüzden döndüm eve, senin hayatında kendime rastlayabilmek için. Tek bir sayfayı değil, bütün defteri sana adamak için. Fakat olmadı, kendimi bulamadım. Hayatının neresinde olduğumu ararken hiçbir yerinde olmadığımı anladım. Bunun için seni suçlamıyorum. Kalbimin küskünlüğünü aşkımın yaşlılığına ver. Şaşırma, ben de yaşayınca öğrendim sevda takviminde bir salisenin bir ömre bedel olduğunu. Ben geri döneceğim. Haksız kırgınlığımdan dökülen ufak yaramazlıklarımla birlikte. Çünkü seni hiç görmeme ihtimali öylesine ağırdı ki ezilmemek için yanında bir başkasının olduğu gerçeğine sarılmak zorunda kaldım. Bu arada ben hâlâ senin de belki yüreğinin bir kenarına fırlattığın küçük bir kağıt parçasının görünmeyen köşesini bana ayırdığına dair umut büyütüyorum. Eğer öyleyse, geriye dönüp baktığında üzerimi karalama, olur mu?"

___

Yağmur'un anlatımıyla.
_

Elimde tuttuğum kahve bardağı avuçlarımı ısıtırken odamdaki pencereden aşağıyı seyrediyordum. Üzerimi değiştirdikten sonraki ilk işim kendime bir kahve yapıp camın önüne geçmek olmuştu. Ellerimde belli bir neden yoktu fakat Rüzgar'ı bekliyordum. Gelmesinin neyi değiştireceğine dair en ufak bir fikrim yoktu lâkin beklemek istiyordum.

Saatler geçmesine rağmen hâlâ eve gelmemişti. Gelir miydi, onu da bilmiyordum. Huzursuzca nefeslenip kucağımda duran mavi kapaklı deftere baktım, annemin defterine. Parmak uçlarımı defterin üzerinde dolaştırdım, açıp okumayı gerçektwn çok istiyordum ancak bunu bugün kaldıramayacağımdan emindim.

Bazı şeyleri aşamazdınız.

Aşamazdım.

Kahvemden bir yudum aldım. Harelerim tekrar pencereyi izledi, hâlâ onun yolunu gözlüyordum. Gelmesini ve kapımı çalmasını diliyordum. Bana yeniden sarılmasını. Onunla yeniden tanışmayı, belki yeniden sevmeyi, beni sevmesini... Ben yapamazdım, ona gidemezdim, bu yüzden onun gelmesini istiyordum.

"Gel artık Rüzgar..." diye fısıldadım kendi kendime.

Ona olan öfkemin bu kadar erken sönmüş olması canımı sıkıyordu. Yaptıklarını hatırlıyordum ama bu, ona karşı yeniden bir duvar örmem için yeterli değildi. Her şeye rağmen, onu o kadar çok seviyordum ki üzerime yıktığı duvarları aşıp ona doğru koşacak gibiydim.

Görüş hizama giren adamla kucağımdaki defteri elime alıp ayaklandım. Geliyordu, omuzları düşük, elleri ceplerinde, bakışları yerdeydi. Uzaktaydı ama geliyordu. Defteri ve kahveyi masaya bırakıp krem renkli uzun hırkamı beyaz tişörtümün üzerine giyindim, anahtarları cebime attım ve mutfaktan çöp poşetini alıp çıktım.

Saatin ikiyi geçmiş olması kesinlikle umrumda değildi. Aşk belki de bazen aptal bahanelerin arkasına saklanmaktı. Merdivenlerden aşağıya doğru indim ve tam kapıyı açacakken kapı açıldı. Rüzgar içeriye girdi, başını yerden kaldırdı ve gözlerimiz buluştu. Bakışları elimdeki çöp poşetine kayınca kaşları çatıldı. Bir şey söyleyecek gibi oldu ancak bundan hemen vazgeçti. Yanımdan geçecekken durup gözlerini kapattı ve hemen solunda duran bana baktı.

"Ben atayım mı?"

"Efendim?"

"Çöpü diyorum, ben atayım mı?"

Kabul etmesem gidecekti ama kabul de edemezdim.

"Gerek yok," dedim ve utanarak gözlerimi kaçırdım. "Ben atarım, teşekkür ederim."

"Neden çöpleri bu saatte çıkardın ki?"

Durgun bakışlarım çöp poşetindeydi.

"İçinde ceset var, sabaha kadar bekleyemezdi." dedim dalgınlıkla ve hemen sonra gözlerim irice açıldı.

Kesinlikle bu şakanın sırası değildi.

"Çöp konteynerine atarsan erken yakalanırsın. Geleyim, gömelim istersen."

Anında Rüzgar'a baktım, gülerek başını çevirince yüzümü buruşturarak güldüm. Uzanıp elimdeki poşeti aldı.

"Ben atarım, sen eve çık. Üşütme."

Nefeslendim, günler sonra ilk kez sakince konuşabilmiştik. Sadece yukarıdan yansıyan ışığın olduğu karanlıkta bile öyle güzel bakıyordu ki her şeyi unutup boynuna sarıldığımı hayal ettim. Kapıyı açıp çıktı, çöp poşetini zaten apartmanın biraz ötesinde olan konteynerlerden birine atıp geriye dönene kadar bekledim.

"Neden çıkmadın?" diye sordu şaşkınlıkla.

Omuz silktim.

"Çıkıyorum şimdi."

Birlikte ağır ağır çıktık merdivenleri, kapının önüne geldiğimizde artık etraf aydınlıktı. Gözucuyla ona baktım. Bir yandan bugün olanlarla ilgili onunla konuşmak istiyordum, bir yandan da bu konuyu hangi sıfatla açacağımı bilmiyordum. Benim onun hayatında bir yerim yoktu ki, neyi açıklayacaktım veya niye açıklayacaktım?

O bana arkasını çoktan dönmüştü, kapıyı açıyordu. Önce ben de umarsızca eve girmek istedim fakat sonra cesaretimi toplayıp ona seslendim.

"Rüzgar?"

Bana dönmedi, sadece başını sağa doğru çevirdi.

"Efendim?"

"Bugün olanla-"

"Uykum var Yağmur, izninle eve girip uyuyacağım." Bana döndü. "Kusura bakma."

Dişlerimi sıktım, bir kez daha onun yüzünden aptal hissettiğim için bu sefer kendime kızdım. Yine de belli etmedim, yüzüne bile bakmadan başımı sallayıp kendi daireme doğru döndüm. Cebimden anahtarları çıkaracakken önce Rüzgar'ın sesini duydum sonra da elime dokunuşunu hissettim. Bana seslenerek elimden tutup beni aniden kendisine çevirdi. Bakışlarında yeni bir endişe vardı, kaşları çatıktı.

"Başına ne oldu senin?"

Ne olduğunu anladığımda elim kaşımın üzerinde duran, varlığını çoktan unuttuğum o kızarıklığa dokundu, elimi indirip geriye çekildim.

"Önemli bir şey değil, küçük bir kaza."

Elaları gözlerime indi.

"Ne kazası?"

"Önemli bir şey değil." diye tekrar ettim.

"Yağmur!" Ses tonu uyarıcıydı. "Ne kazası?"

Bakışlarımı kaçırıp derin bir nefes verdim. Zaten onunla konuşmayı istiyordum. Bugün, dün ve hatta önceki gün her şeyi yanlış anladığını, Akın'ın aslında abim olduğunu bilmesini istiyordum. Ancak onun dünyasında kendime bir adres bulamadığım için sürekli yolda kalıyordum.

"Yağmur, seni dinliyorum."

Gözlerim tekrar değdi onun elalarına. Peki ya sorduğu soruları cevaplamak için de bir unvana ihtiyacım var mıydı?

"Biraz konuşabilir miyiz?"

Uzun uzun baktı, kenara çekilip geçmem için kapısı açık olan dairesini işaret etti. Sessiz davetini kabul ettim ve yavaş adımlarla evine girdim. O da peşimden geldi ve ışığı açtıktan sonra birlikte salona geçtik. Burada yaşadıklarımız tek tek aklımda canlanırken gözlerimi kapattım.

"Bir şey ister misin?"

"Hayır, teşekkür ederim."

Salondaki iri koltuğa oturdum, o da tekli koltuğu karşıma geçecek şekilde hareket ettirip oturdu ve dizlerine yaslanıp ellerini birleştirdi. Tüm dikkati bendeydi.

"Bugün olanlar..." Nereden başlayacağımı bilememiştim. "Sen her şeyi yanlış anladın."

Sahte olduğu oldukça belli kısa bir gülüş firar etti dudaklarından.

"Hep öyle olur ya zaten."

Kaşlarım çatıldı, öfkelenmiştim.

"Eğer böyle yapacaksan ben gidiyorum."

Kalkmaya yeltendim ancak hemen durdurdu.

"Tamam. Kusura bakma, seni dinliyorum."

Tekrar yerime sindim ve ben de ellerimi birleştirip bir süre onları izledim.

"Sandığın gibi bir şey yok çünkü Akın benim-" Duraksadım. Bunu dile getirmek bir anlığına kendimi tuhaf hissettirmişti.

"Evet?"

Dalgın bakışlarımı kaldırdım, Rüzgar'ın gözlerine dokunmasına izin verdim.

"Abim... Akın benim öz abim."

Kaşları havalandı. Yutkundu. Duyduğu şeyi anlamaya çalışıyordu sanki.

"Bir abin olduğunu bilmiyordum."

Söylediklerimin doğruluğunu sorguluyor gibiydi.

"Ben de."

Başı hafifçe yana doğru kaydı. Hiçbir şey söylemese de bütün sorularını duyuyordum. Sıkıntıyla iç çektim ve olanları üstünkörü bir şekilde ona anlattım. Ara ara gözlerim dolsa da kendimi tutmayı başardım, anlatırken bir kere bile ağlamadım. İki gündür acısını aşamadığım onca şeyi anlatmak yarım saatimi bile almamıştı.

Rüzgar'sa hiç bölmedi. Sonuna kadar sessizce dinledi. Ara sıra geriliyor, şaşırıyor, üzülüyordu ve ben tüm bunları onun değişen mimiklerinden anlıyordum. Ben olanları anlattıktan sonra sustum ve onun konuşmasını bekledim. Rüzgar başını salladı. Bir süre sessiz kaldı. Kafasında neler döndüğünü anlayamadım, sadece bekledim.

"Şu adamın adresini versene bana."

"Ne?"

"Hangi hakla sana zarar veriyor?" Ayaklandı. "Ve sen nasıl oluyor da bunlar olana kadar kimseye bir şey anlatmıyorsun?" Elini kaldırıp boşluğa doğru salladı. "Aramızda iki kapı var Yağmur. Sadece iki kapı!"

Kaşlarımı çattım. Resmen beni azarlıyordu, bir hışımla ayağa kalktım.

"Sana mı gelecektim?"

Bana doğru bir adım attı.

"Evet!"

Ona doğru bir adım attım.

"Sen kimsin ki?"

Afalladı. Benden uzaklaştı, gözlerini kaçırdı ve çenesi kasıldı. Derin nefes aldı ve bu sefer daha sakin şekilde konuşmaya başladı.

"Peki öyleyse. Eray'a söyleseydin, Gizem'e bir şeyler anlatsaydın, polise gitseydin Yağmur." Sakinliğini yine kaybediyordu. "Adam seni tehdit etmiş ve sen de onu beklemişsin. Hiçbir şey yapmadan gelip sana zarar vermesini beklemişsin, bile isteye."

"O bana zarar veremezdi çünkü bana ihtiyacı vardı." Ses tonum alçaldı. "Babası için."

"Belli." diyerek başımı işaret etti gözleriyle. "Vermez."

"O kazaydı. Sadece bir kaza." Başımı iki yana salladım. "Ayrıca ben sana bunun için açıklama yapmak zorunda değilim." Başımı dikleştirdim. "Akın bile senden daha kötü olamaz, niye korkuyorsun ki?"

Çatık kaşları düzeldi, üzgün bir ifade dağıldı suratına.

"Bunu bana yapma artık."

Gözlerimi devirdim ve eve gitmek için kapıya doğru birkaç adım attım fakat kolumu tuttu. O konuşmadan kolumu sertçe çektim.

"İki kapı ötemdeymiş. Az önce gördüm, uykun geliyordu."

"Hakkım olmadığını bilsem de sana kızgındım." Artık tamamen sakindi ve de üzgün. "Ayrıca korktum."

Kaşlarım çatıldı.

"Korktun mu?"

Başıyla onayladı.

"Korktum. Duyacağım şeyden korktum. Kimsesiz kaldığım kalbinde o adamla karşılaşmaktan korktum."

"Sonra ne oldu?"

"Sonra..." Yaklaştı. Sağ eli elimi tuttu, sol elini kaldırdı ve kaşımın üzerindeki kızarıklığı okşadı, birkaç saniye onu izledikten sonra başını eğdi, gözlerimizin buluşmasına izin verdi. "Canımın acımasından daha çok canının acımasından korktuğumu anladım."

Yakınlığı kalbimin dengesini altüst etti, gözlerimi kapattım ve saliseler sonra tekrar açtım. Gözlerim bir kez daha elalarına dokununca yutkundum.

"Ama..." diye mırıldandım, sesim titriyordu. "Kimse canımı senden daha fazla acıtmadı Rüzgar."

"Keşke şartlar bize başka bir tanışma hikâyesi yazmış olsaydı. Ama olmadı. Seninle hiç karşılaşmadığım bir hayatı düşününce ben buna da razı oldum." Eli yaramdan yanağıma doğru indi. "Ya seni hiç tanımasaydım?"

"En başında her şeyi açıklasay-"

"Her şeyi açıklasaydım giderdin Yağmur. Seni sevme ihtimalimi de alır giderdin. O yüzden iyi ki diyorum ya şimdi. İyi ki sana gerçeği anlatmamışım."

Hiçbir şey diyemedim. Avuçlarım terledi, kalbim titredi, bütün dengemi kaybettim.

"Beni affet. Affet çünkü sensiz yapamıyorum."

Gözlerimde yaşlar birikti, titrek bir nefes verdim.

"Ben..." Dudaklarını ıslattı. Elini indirip diğer elimi de tuttu. "Yağmur, ben seni seviyorum. Bu sefer yalansız dolansız... Ve bunu senin de görmeni istiyorum. Kalbimdeki varlığınla tanış istiyorum."

Sağ gözümden bir damla yaş süzüldü, engel olamadım. Elimi bırakıp gözyaşımı sildi.

"Gözyaşlarını silmek, dudaklarına tebessümler ekmek istiyorum." Sessiz kaldı ama bu, birkaç saniye sürdü. "Ben sana daha önce de seni seviyorum dedim. Şimdi bunu söylemek bir anlam ifade etmiyor. O yüzden, izin ver çıkalım şu cümlenin sınırlarından. Yalanlara batıp çıktık, şimdi gerçeklerin derinine inelim. Kelimelere sığmayalım, seni sevmek herhangi bir kelimeye sığmaz da zaten."

Sevmek değil, beni sevmek.

"Seni sevmeme izin ver Yağmur, evsiz bırakma beni."

Zemin ayaklarımın altından kaydı sanki bir anlığına. Kalbim daha çok titredi. İçimde depremler oldu ve ben altüst oldum. Her şey o kadar ani gelişmişti ki heyecandan kaçıp kendi daireme gizlenmek istedim. Rüzgar benden bir cevap beklerken ben içten içe debeleniyordum.

Her şeye gözlerimi kapatıp onu affetmek, en çok istediğim şeylerden biriydi. Affetmek istiyordum, affetmeyi öğrenmek. Sahi, o kadar kolay mıydı?

İnsan kendi enkazını nasıl affederdi?

___

Tekrar merhaba. Öncelikle klasik soru, bölüm nasıldı?

Bölüm başında da söylediğim gibi bu bölüm çok kısa. Çünkü ilk yazdığım dönemde bu bölümü iki kısım olacak şekilde yazmıştım. Yani aslında bölümün devamı vardı fakat o dönem bu bölümün Rüzgar ve Yağmur'a özel kalmasını istemiştim. Devamını yazmaya başladım, yarın atmaya çalışacağım. ^^

VE EN ÖNEMLİ SORU: Rüzgâr hakkında ne düşünüyorsunuz?

Siz Yağmur'un yerinde olsaydınız ne tepki verirdiniz?

Ve tabii ki bu konuşmayı yapmadan gitmeyeceğim. Yeni bir yıla girdik, bu sefer 366 günlük bir sene. Bu zamana kadar yanımda olduğunuz için çok teşekkür ederim, lütfen bundan sonra da yanımda olun. Daha da önemlisi, üzerinizdeki bütün tozları silkeleyin, ne olursa olsun hepsinden sıyrılın ve sadece mutlu olun. Yeni yıl avuçlarınızı çiçeklerle doldursun. Çok güzelsiniz. Sizi seviyorum. Mutlu seneler... ))

Sol alt köşedeki küçük yıldızımızı aydınlatmayı unutmayalım lütfen.

Görüşmek üzere <3

Continue Reading

You'll Also Like

21.1K 2.4K 22
1990'lı yıllarda Ankara'da geçen, her bölümü farklı hikayelerden oluşan sürükleyici bir polisiye.
704 223 18
Bosporos krallığının(ateş) varisi Devin ailesinin gözde çocuğudur.Bosporos krallığı ve Asturias krallığı(su) savaş çağındadır.Devinin başına bir takı...
340 98 15
kağan -Arya kafasını kaldırıp bana baktı ardından tekrar yüzünü boynuma gömdü birileri beni özlemişti. . . yüzümü tekrar suratına çevirince öne doğr...
85.8K 382 34
wattpaddaki en guzel KİTAPLAR