Özgür kapıyı kapattıktan sonra üzerinde ki gömleği düzeltip etrafına bir bakış atıp iki basamağı da inerek mekana gitmek için evin bahçesinden çıktı. Uzun zamandır mekana gitmiyordu ve artık işler birikmişti. İşler biriktikçe içine sıkıntı düşüyordu ama ondan önce Aydın ile uğraşması gerekiyordu.
Kahvenin önüne doğru giderken Aydın'ı kahvenin önünde birkaç kişi ile konuşurken gördüğünde çocukları taradı. Mahallenin çocuklarıydı. Sakallarını kaşıyarak Aydın'ın tesbihini sallayarak ciddiyetle konuştuğu ortama mavi gömleği ile ani bir giriş yaptı. Aydın'ın bakışları ona döndüğü an kendisini baştan aşağı süzüşünü izledi.
"Hayırdır?" dediğinde Aydın'ın gözleri ön tarafında uzunca bir süre kalınca gözlerini devirdi. Aydın ise yüzüne yine iflah olmaz bir yavşak gülüş yerleştirdi ama daha sonra kendisine bakan çocukları hatırladığı için boğazını temizleyerek gözlerini çevirdi ve tesbihini bir kez savurdu.
"Bir durum olursa haber verin gençler." dedi ardından kendini düzeltip. Çocuklar hevesle kafalarını salladılar.
"Çok saol Aydın abi." dediklerinde Özgür'e bir bakış atıp ona saygıyla selam verip, ikilinin yanından uzaklaştılar. Şimdi bir aslan ve bir kedi baş başa kalmıştı.
"Şş benden habersiz ne yapıyorsun lan sen?" diye sordu Özgür mavi gözlerini Aydın'a çevirip. Aydın'da tamamen ona döndü.
"Ya her şeyi hesap vermek zorunda mıyım ben?" dedi yalancı bir kızgınlıkla. Elini gömleğinin yakasına atıp parmaklarının ucuyla iki kez sirkeledi. "Bıktım senden bee!"
"Bak seni döverim Aydın!" dedi Özgür çatık kaşları ile. "Adam gibi söyle."
"Miyavlama bana!" dedi Aydın tesbihli elini kaldırıp. Özgür'ün yanından ayrılırken sırıtıyordu. Özgür sinirle bir nefes verip gözlerini kapattı.
Aydın'ın peşinden o da kahveye doğru ilerledi. İçeride kimse yoktu, millet hep dışarıda oturuyordu. Aydın eski yerine dönerken peşinden gelen kediye bakıp bıyık altından gülümsedi ve çayından bir yudum aldı. Ama aynı anda yüzünü buruşturdu.
"Oğlum tazeleyin ya şu çayı!" dedi bardağı büyük bir nefretle masaya bırakırken. Özgür çatık kaşları ile yanına gelip diğer köşeye oturdu. Aydın'ın bağırmasını dikkate alan kahvede çalışan çocuk acilen gelip bardağı aldı ve yenisini doldurmaya gitti.
"Sen nereye?" diye sordu Aydın bakışlarını çocuktan çekip, Özgür gömleğini düzeltirken ona bir bakış atıp "Sanane?" dediğinde Aydın yeniden gülümsedi.
Tam ağzını açacaktı ki kahvenin önünde aniden duran araba bütün dikkatini dağıttı. Özgür ve Aydın lüks arabaya baktığında arabadan inen Cihat bey ile ikisinin de kaşları çatıldı. Ama Özgür daha çok paniklemişti.
"Ne işi var lan bunun burada?" diye sinirle söylendi Aydın. Vücuduna yüklenen yoğun bir öfke ile ayağa kalktığında tüm mahallenin bakışları direkt oraya toplanmıştı.
Özgür'de aniden ayağa kalkıp tetikte beklerken arabadan inen Cihat beye baktı. Çökmüş gibi bir hali vardı. Aydın'a baktığında gözlerinde gördüğü o duygu Özgür'ün canını acıttı. Ona üzülmüyordu, yine Aydın'a üzülüyordu.
Aydın, kendisine dönen gözler ile ilk afalladı. Karşısında ki adam aşırı perişan görünüyordu. Ama daha sonra kendini toparlamaya çalışarak tesbihini bir kez çevirirken vücudunu dik bir duruşa getirdi ve önlerinde duran adama baktı.
"Aydın.." dedi Cihat bey, yumuşak bir sesle.
"Buyur?" Aydın'ın sert sesi, adamı daha da kötü etmişti. Cihat'ın adamları da arabadan inince mahalleli yavaştan ayaklandı. Özgür hemen sevgilisinin yanında yerini aldı.
"Seninle konuşmam gereken bir... konu var." dedi her kelimenin arasında birkaç saniye duraksayarak. Özgür gözlerini kapattığında, Aydın çatık kaşları ile adama bakıyordu.
"Konuşalım." dedi sert sesiyle. Cihat oğlunun suratına ilk defa bu kadar dikkatli bakıyordu. Yüzünü izlerken yutkundu ve bir adım attı.
"Özel olarak." Aydın'ın yeniden kaşları çatıldı. Uzun bir süre suratına baktı, ardından kafasını salladı ve etrafına bakındı. Bütün gözler onları izliyordu.
"Kahveyi boşaltın." dedi ciddiyetle. Kahvenin içinde olan kişiler ani gelen bu emri hızla yerine getirirken, Özgür bakışlarını Cihat beyden ayıramıyordu. Cihat ona üzgün bir bakış atıp gözlerini yeniden oğluna çevirdi. Aydın tesbihli eliyle kahvehaneyi gösterdiğinde kafasını sallayıp adamlarına dur emri verdikten sonra içeri doğru ilerledi.
"Aydın..." dedi Özgür endişe ile. Aydın ona döndü ve hafifçe gülümsedi.
"Bekle yavrum." dedi mavi gözlere bakıp. Ardından tesbihini sallayarak kahvehaneye girdi ve kapıyı arkasından kapattı.
Özgür arkasından bakarken çoktan fısıldaşmalar başlamıştı. Biraz mahalleninin arasına karışıp bakışlarını hiç kahvehaneden çekmeden izledi kapıyı. Bir durum olursa hemen girmek için.
"Özgür abi ne özel konuşacakmış bu puşt adam?" dedi mahallenin gençlerinden biri, Özgür cebinde ki paketten bir sigara çıkarıp yakarken kafasını salladı.
"Bilmiyorum.." dedi ama aslında biliyordu.
Sigaradan bir duman çekerken, ne yapacağını düşünüyordu. Muhtemelen şimdi her şeyi söyleyecekti Cihat bey. Eğer onu söylemeye gelmediyse de bir problem vardı, söylediyse de büyük bir problem olacaktı.
Aydın'dan sakladığı bu bilgi omuzlarında büyük bir yük yaratırken, kendisini onun iyiliğini düşündüğü için söylemediğine ikna edip kendini dövme isteğini geçirmeye çalışıyordu.
Kendisinin böyle bir durumu olsaydı ve Aydın ona bahsetmeseydi sanırım onu anlayabilirdi ama Aydın'ın ne yapacağını kestiremiyordu. Zaten bu en ufak sorundu. Aydın'ın ne hissettiği daha önemliydi. Onca sene kimsesiz büyümüş bir çocuk, yıllar sonra düşmanının babası olduğunu öğrenecekti.
Özgür sıkıntı ile bir nefes daha alırken üçüncü sigarasını da yakmıştı. Yarım saatten fazla olmuştu ve bir ses seda yoktu. İçeride birbirlerini mi öldürdüler diye düşünürken mahallede ki fısıldaşmalar da artmıştı. Özür dayanamayarak yarısına geldiği sigarayı atıp, kahvehaneye doğru bir adım atmıştı ki kapı birden açıldı. Kalbi hızlı hızlı atarken kapıdan çıkan beden ile büyük bir acıyla kasıldı bedeni.
Aydın gözleri kızarmış, nefes almakta zorluk çekerek kendini dışarı attığında tüm mahallenin sesi kesilmişti. Koskoca adam yıkılmış bir şekilde kendini dışarı atmıştı. Yüzü buruşmuş bir şekilde, dışarı çıkıp kimseye bakmadan yürümeye başlarken Özgür panikle kahvehanenın içine bir bakış attı ve hızlı hızlı yürüyen Aydın'ın peşinden koşar adım gitti.
"Sakın bir şey yapmayın!" diye bağırdı arkasında ki kalabalığa, ardından yıkılmış adama yetişmek için biraz daha hızlandı. Kahvenin olduğu sokaktan ayrılıp boş sokağa girdiklerinde nereye gittiğini bilmeyen bedene yetişip kolundan tuttu.
"Aydın..." dedi endişe ile. Aydın refleks ile durup yüzü buruşmuş, nefesi kesilmiş bir şekilde gözü dolmuş olan mavi gözlere baktı. İnanamıyordu.
"Özgür..." dedi kafasını biraz yana eğerek. Ardından elini kaldırıp hayali bir şekilde kahvehaneyi gösterdi. "Babam..." dedi acıyla. Gözlerinden bir damla yaş düşerken, Özgür'ün kalbi sancıdı.
Aydın'ın yüzüne birkaç saniye bakıp, yıkılmak üzere olan adamın kolundan tuttu. Aydın'ı çekiştirirken, uzun boylu adam onun kendisini çekistirmesine izin verdi. Özgür titreyen elleri ile onu en yakın eve, Aydın'ın evine doğru ilerletirken dişlerini sıkıyordu. Sevdiği adamı böyle görmeye alışık değildi.
Evinin önüne geldiğinde Aydın'ın cebinden anahtarı çıkardı ve kapıyı açıp kendiyle beraber içeri soktu. Salona doğru ilerledi ve Aydın'ı koltuğa oturttu, hemen yanına kendisi oturunca sevdiğinin gözlerinin içine baktı. Aydın hâlâ şok içindeydi ve kalbi sıkışıyordu.
"Özgür..." dedi Aydın şok ve acı çeken sesiyle. Gözlerini mavi gözlere çevirince ondan yardım dilendi. "Yalan değil mi?"
Özgür üst dudağını dişlerken kafasını olumsuz anlamda sallayınca Aydın yüzünü buruşturdu. Özgür'ün burnunun direği sızlarken derin bir nefes aldı ve Aydın'ı anında kendine çekti. Aydın'ın gözyaşları hızlı hızlı akarken başını Özgür'ün dizlerinin üzerine koyup bacaklarını koltukta kendine çekti. Koskoca adam bir çocuk gibi duruyordu şimdi.
"Özgür kalbim acıyor lan..." dedi titreyen sesiyle.
Özgür duyduğu şeyle tüm vücudu acı ile dolarken, dizinde ağlayan koca adamın saçlarını okşadı. Sadece 'Geçecek." diye fısıldadı.
Sonunda Aydın öğrendi... Acılarımız bitti. Kötü günler geride kaldı, sırada iyi günler var...