MAĞLUP

By hikayelerindeyasar

5.9M 402K 269K

Ceylin, kendi içinde yaşayan, dış dünyayla ilişki kuramayan, tek dostu kitaplar olan bir üniversite öğrencisi... More

BÖLÜM 1 "UZAKTAN"
BÖLÜM 2 "HAYAL KIRIKLIĞI"
BÖLÜM 3 "İTİRAF"
BÖLÜM 4 "SEVİLMEK"
BÖLÜM 5 "SENİ İSTİYORUM."
BÖLÜM 6 "ANLAŞMA"
BÖLÜM 7 "SORU CEVAP"
BÖLÜM 8 "YARALI"
BÖLÜM 9 "YARA BANDI"
BÖLÜM 10 "TEHDİT"
BÖLÜM 11 "TÜKENMEK"
BÖLÜM 12 "BAŞLANGIÇ"
BÖLÜM 13 "ÇARESİZ"
BÖLÜM 15 "GİTME"
BÖLÜM 16 "BIÇAK"
BÖLÜM 17 "BENİ ÖP"
BÖLÜM 18 "ARKADAŞ"
BÖLÜM 19 "PİŞMANLIK"
BÖLÜM 20 "SUÇ ORTAĞI"
BÖLÜM 21 "FEDAKARLIKLAR"
BÖLÜM 22 "SON BİR HAFTA"
BÖLÜM 23 "AYRILIK"
BÖLÜM 24 "VUSLAT"
BÖLÜM 25 "KALP ATIŞLARI"
BÖLÜM 26 "KORKU"
BÖLÜM 27 "GÜRCİSTAN"
BÖLÜM 28 "HALDUN KESKİNER"
BÖLÜM 29 "PLANLAR VE BAŞIMIZA GELENLER"
BÖLÜM 30 "ALİ KESKİNER"
BÖLÜM 31 "TEKLİF"
BÖLÜM 32 "EVRİM"
BÖLÜM 33 "İFLAS"
BÖLÜM 34 "FIRTINA ÖNCESİ"
BÖLÜM 35 "MAĞLUP"
BÖLÜM 36 "MÜEBBET"
BÖLÜM 37 "FİRARİ"
BÖLÜM 38 "SUÇ ORTAKLARI"
BÖLÜM 39 "HER ŞEYİN DEĞİŞTİĞİ O AN"
BÖLÜM 40 "İHBAR"
BÖLÜM 41 "BİR 27 EKİM DAHA"
BÖLÜM 42 "İSTANBUL"
BÖLÜM 43 "BABA VE OĞUL"
BÖLÜM 44 "BEBEK"
BÖLÜM 45 "İKİZLER"
BÖLÜM 46 "PATLAMA"

BÖLÜM 14 "EV"

133K 9.8K 4.6K
By hikayelerindeyasar

Merhaba, uzun bir bölüm oldu, saatlerdir yazıyorum ve şu an saat 04.09 :/ Bu nedenle sabırsızlıkla oy ve yorumlarınızı bekliyor olacağım <3

Twitter: lalmaglup

Instagram: hikayelerindeyasar 

14.BÖLÜM "EV"

Gözyaşları içerisinde yurt müdiresine baktım. "Bakın beni anlamıyorsunuz, benim kalacak başka bir yerim yok, babam Aydın'da yaşıyor, bir işte çalışmıyor, buradan aldığım bursla zar zor ona destek olmaya çalışıyorum, üstüne üstlük kendi ihtiyaçlarımı da bu bursla karşılıyorum. O yüzden o parayla kiralık bir eve çıkamam, birine ev arkadaşı olamam, çünkü zar zor geçiniyorum. Evet, bakın bir hata yaptım ama lütfen bunun yaptırımı bu şekilde olmamalı. Ya da şu an kalmaya devam etsem yazın bir işte çalışıp yurt parasını ödesem olmaz mı? Lütfen rica ediyorum."

Yurt müdiresi suratını asarken bana baktı. "Üzgünüm, benim yapabileceğim bir şey yok, çoktan disiplin kuruluna görüntüleri sevk ettik bile."

Gözyaşlarım akarken güçsüz görünmemek için hızla sildim onları. "Peki ben nerede kalacağım? Üstelik sınav haftam! Birazdan sınava gideceğim."

Kadın yapacak bir şey yok der gibi ellerini kaldırırken, "Eşyalarını kalıcı bir yer bulana kadar memurun ofisine bırakabilirsin. Bunun dışında yapabileceğim bir şey yok, bir arkadaşına durumunu anlatıp rica edebilirsin belki."

Tabii, ya bir arkadaşımdan rica etmeyi nasıl düşünemedim ben? Sanki çok arkadaşım varmış gibi.

Karşımdaki kadının ne söylersem söyleyeyim beni anlamayacağının farkına varırken "Peki," dedim. "Yardımcı olduğunuz için teşekkürler(!)"

Müdürlükten çıkıp yeniden odama giderken gözlerim dolu doluydu. Asansörde tek olmadığım için arka kısma geçip yumruğumu ısırarak feryat figan ağlamamı bastırmaya çalışırken ne yapacağımı durup düşünmeye çalıştım. Okulun yanındaki sitede ev fiyatları inanılmaz pahalıydı, benim aldığım bursun dört katı kadar bir kiraları olduğu için orayı en başta eliyordum zaten. İkinci olarak okulun yanındaki otel vardı, kredi kartımın izin verdiği kadar orada kalmaya çalışsam bile üç günden daha fazla kalabileceğimi zannetmiyordum. Okulun uzağındaki hostellerin fiyatlarına bakmak için hızla telefonumdan araştırma yapmaya giriştim ama onlar bile öyle pahalanmıştı ki, bir iki gün idare etsem, üçüncü gün param kalmayacağı için yeni bir çare aramak zorunda kalırdım.

Okulum şehre çok uzaktı, deyim yerindeyse dağın başında, ormanın içinde, Allah'ın unuttuğu bir yerdeydi, başka bir bölgeden daha ucuz olduğu için ev tutmaya çalışsam yol benim için ciddi bir sıkıntı olacaktı. Hem zaten paramda yoktu ki, babama destek olmak zorunda olmasam belki bir şekilde idare ederdim ama ortada ciddi bir babam meselesi vardı.

Ağlayarak saati kontrol edip sınav saatine kadar yetişmek için valizlerimi kaldırırken bir kere daha Ali'ye küfrettim. Onu uyarmıştım, gelme demiştim, gitmesini rica etmiştim, sürüklemeye de çalışmıştım. Israrla gelmişti. Zaten neden güvenlik kamerası görüntülerine bakılma gereği duyulduğunu da anlamıyordum.

Çaresiz bir şekilde tüm eşyalarımı katlama gereği bile duyamadan iki valizimin içerisine sıkıştırdım.

Gözyaşları içerisinde babamı aramak aklıma gelen tek çaremdi.

"Baba?"

"Ne oldu kız, sen halimi hatırımı sormaya aramazsın."

Yutkunurken gözyaşlarımı sildim yeniden ama hemen arkalarından yenileri geliyordu, hıçkırığımı tutmaya çalıştım.

"Baba, çok kötü bir şey oldu, yurt bursum kesildi, dışarıda kaldım, gidecek bir yerim yok."

Babam bir süre sessiz kaldıktan sonra hıçkırıklarımı bastırmaya çalıştım ama olmadı. "Ee napıyım?"

"Baba çok zor durumdayım, ne yapacağımı bilemiyorum." Hıçkırıklarım katlanarak arttı. "Bugün sınavım var, akşam nerede kalabilirim, çok çaresiz durumdayım."

"Ben ne bileyim ya, bak başının çaresine, al okuyacağım okuyacağım diye tutturup gittin İstanbul'a, buradaki üniversitelerin ne zoru vardı, bursuna güvendin al böyle kalırsın işte."

Nefretle gözlerim büyürken onu arayarak aslında ne büyük hata yaptığımı anladım, babam sanki normal bir babaydı da, evladı için her şeyi yapardı... Nerede...

"Seni arayanda kabahat."

Çat diye telefonu kapatırken biraz olsun kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Finaller başlıyordu bugün zaten, iki buçuk hafta kendimi idare edebilirsem iki buçuk haftanın sonunda Aydın'a geri dönerdim, yaz için staj yapmak yerine iki işte birden çalışır, biraz para biriktirirdim.

Bu fikri düşünürken yazın burs alamayacağımı ve aynı zamanda Aydın'daki evi kirası için para bulmam gerektiğini fark ettim.

Elimi alnıma vururken çaresizlikle gözlerim yandı. Neyse, dedim hızlı hızlı kendime, güçlü olmalıydım. Her ne olursa olsun bir senem kalmıştı ve bu okulun diplomasının bana iş hayatında çok şey katacağını biliyordum. Seneye yurt paramı ayarlamak için okurken de çalışırdım, bir şekilde kiramı öderdim. Sadece şimdilik kalacak bir yer bulmam gerekiyordu. Maalesef ki kredi kartımdan para çeksem bile iki buçuk hafta bir hostelde kalmaya yetecek kadar param çıkmayacaktı.

Çaresizlikle valizin kapağını kaparken dışarıya baktım. Yaz gelmek üzereydi, kampüste bütün gece otursam nasıl olurdu acaba?

"Saçmalama," dedim hızla kendi kendime. Dağın başındaydık ve gece ne kadar soğuk olacağını tahmin dahi edebiliyordum, üstelik kampüste birçok köpek vardı ve gece olup insanlar çekilince birbirlerine hırlayıp kavga ediyorlardı. Korkudan ve soğuktan ölürdüm sanırım.

Kütüphane?

Aklımda bir yeşil ışık yanarken kütüphaneyi düşündüm, sabah altıya kadar açık oluyordu, sırt çantama gerekli kitapları ve birkaç kıyafetimi koyarsam orada devam edebilirdim sanırım. Hem finallere de çalışırdım, gündüz sınava akşamda uyumaya çalışırdım. Evet biraz yorulacaktım, kütüphane ışığı hep yanıyordu sonuçta ve finallere çalışmak üzere insanlar olacaktı. Ne kadar sessiz bir yer olsa da gürültülerin arasında uyumak zor olacaktı. Ama en iyi alternatif buydu benim için.

Kütüphanede iki buçuk hafta kalıp duş alamayacağım için kendi kişisel ihtiyaçlarımı halledip uzun uzun bir duş aldıktan sonra sırt çantama rahat giyebilmek için ütü gerektirmeyecek bodyler ve az yer kaplayan bir iki şort ve tayt koydum. Birkaç toka, bakım ürünlerimi ve tüm gereken ders kitaplarımı yanıma aldıktan sonra çantam epey ağırlaştı. Zorlukla sırtıma aldıktan sonra valizlerimi de çıkmadan önce memurun ofisine bıraktım. Yurttan gitmeden önce son kez döndüm ve üç yılımı geçirdiğim bu yere baktım. Daha önce kıymetini bilmiyordum ama bir sıcak yatak ne kadar kıymetliydi insan hayatında. Şu dakika, evsiz bütün insanlara çok üzülüyordum. Daha önce anlayamadığım ama şu an çok acı bir şekilde öğrendiğim bir şeydi, evsiz olmak, kalacak yerinin olmaması...

Hiç nakit param olmadığı için kredi kartımın limiti kadar bir para çekip ne olur ne olmaz diye cüzdanıma koyduktan sonra sınavımın yapılacağı fakülteye gittim. Ali amfide yoktu. Onu bulup yüzüne iki çift şey söylemek tüm hıncımı almak istiyordum ama beyefendi zahmet edip sınava bile gelme gereği duymamıştı ki. Bense bu adam yüzünden kapı önüne konulmuştum. Ali o kadar umursamazdı ki, bu derse gelmeyip okulu uzatıp okulun yüz bin liralık ücretini bir sene daha ödemeyi önemsemiyordu bile. Bense bu adamın umursamazca odamda uyumasına ses çıkarmamıştım, yurt kurallarını çiğnemiştim kendime inanamıyordum bile.

Sınav bitip oldukça kötü bir kâğıdı gözetmene verdikten sonra içine dünyaları sığdırdığım çantamı sırtıma takıp kütüphaneye geçtim. Finaller nedeniyle kütüphane dolu doluydu ama kendime arka bölümlerden bir tanesinde yer buldum ve bir sonraki sınavımın iyi geçmesi için ders çalışmaya koyuldum.

Gece yarısına kadar otomatlardan aldığım kahve ve keki yiyerek mümkün olan en az parayla günü çıkarmaya çalışırken telefonum çaldı. Telefonumu sessize almayı unuttuğum için çalan telefonla beraber insanların bakışları bana dönerken hemen özür diler bir yüz ifadesiyle bakıp telefonumun sesini kapattım ve arayana baktım. Ali'ydi.

Öfkeyle aramasını reddederken hemen ardından bir daha aradı. "Yüzsüze bak, utanmadan arıyor bir de."

"Biraz sessiz olur musunuz? Kütüphane burası."

Utanarak mahcup bir gülümsemeyle bana seslenene bakarken, Ali bir kez daha aradı. Bok vardı da arıyordu. Önce hayatımı alt üst etmişti, şimdide de arıyordu.

Telefonumun ekranına düşen mesaj ile birlikte oflarken mesajı okudum.

"Neredesin?"

Cehennemin dibinde.

Cevap vermedim. Ben cevap vermeyince tekrar aradı.

Bu aramasını da reddedince Ali bu sefer mesaj attı.

"Şu siktiğimin mesajına cevap ver. Yurda geldim, odan boşaltılmış. Neredesin?"

Sıkıntılı bir nefes verirken onun ettiği küfürden nefret ederek ekrana kötü kötü bakışlarımı yolladım. Ama yine de cevap vermedim, vermek istemedim. Hem zaten ne diyebilirdim? Senin yüzünden başıma gelmeyen kalmadı beni arama mı? Hayır dün daha onunla sabahlamışken de yüzüne bu kadar ağır konuşamazdım. O da demeyecek midi, madem istemiyordun ne diye, bütün bu olanların yaşanmasına izin verdin? Diyecekti.

"Yurt müdürlüğüne iniyorum şimdi, bana cevap vermezsen ortalığı ayağa kaldıracağım."

Yeni gelen mesajla birlikte irkilirken ne yapacağımı bilemedim. Ona yerimi söyleyemezdim ki. Yurdu ayağa kaldıracağım da ne demekti üstelik. Beni herkese rezil etmek mi istiyordu?

Ne yazacağımı bilmezken öylesine bir şeyler parmaklarımdan döküldü.

"Sakın öyle bir şey yapayım deme. Yurttan ayrıldım, şu an başka bir yerdeyim."

Artık cevap vermez diye telefonumu kenara koyarken Ali'nin mesajı hemen ardından geldi.

"Neredesin?" Ve hemen ardından gelen bir görüntülü arama isteği. İkisini de reddederken artık bana daha fazla ulaşamasın diye telefonumu kapattım. Belki o bu davranışlarıma bir anlam veremiyordu ama ben tamamen dağılmış durumdaydım ve beni dağıtan olarak da sadece onu görüyordum, bir süre görüşmesek çok iyi olacaktı.

Bir süre daha ders çalıştıktan sonra kütüphanenin giderek boşaldığını fark ettim. Genelde bu saate kadar yurtta kalanlar duruyordu zaten. Onların gitmesiyle beraber başımı koluma yaslayıp biraz uyumak için gözlerimi kapadım. Kütüphane sıcak olmasına rağmen ben fazla üşüyen biri olduğum için üşürken içimden keşke yanımda valizlerimin içinde kalan ince montlardan birini getirseydim diye geçirdim. Boynum öne doğru yattığım için inanılmaz bir şekilde ağrırken yanan ışıklara rağmen gözümü kapatıp uyumaya çalıştım.

Bütün gece boynumun ağrısından ve üşümekten mahvolmuş bir şekilde bir türlü uyuyamazken kütüphane iyice boşaldı ve son kalan iki kişi de artık yurda gidip sıcak yataklarında uyumak için kalktılar. Yatağımın özlemiyle tekrar başımı koluma gömerken biraz olsun uyumak için gözlerimi sımsıkı kapadım. Çok geçmedi daha yeni yeni uykuya dalmıştım ki, biri sırtıma dokundu.

Ağır ağır bana dokunan kişiye dönerken kütüphaneci beyefendiyi gördüm. "Merhaba, saat gecenin üçü oldu."

Gözlerimi ovuştururken korkarak sordum. "Sabah altı da kapanmıyor mu burası?"

"Evet ama kimse kalmadı, sizde burada uyuyorsunuz, sınav dönemi malum, belki gidip biraz yatağınızda uyuyup dinlenmek istersiniz diye uyandırmak istedim."

Ne söyleyeceğimi bilemezken utançtan yanaklarım yandı. "Çok teşekkür ederim, ben yurda geçeyim o zaman."

Kütüphaneci gülümsedi. "Ne demek, lafı bile olmaz."

Utangaçlığıma söve söve kütüphaneden sırt çantamla çıkarken uykulu gözlerle camdan dışarıya baktım. Hava epey karanlıktı ve kütüphanede bile üşürken dışarıya çıkarsam ne yapardım hiç bilmiyordum.

El mecbur kütüphanenin çıkışındaki lavaboya doğru ilerledim, kütüphanenin çıkışında bana bakan güvenlik görevlilerinden de utanırken beni burada kontrol edemeyeceklerine güvenerek çantamı kenara bıraktım ve lavabo tezgâhına tırmanıp yorgunluktan ve uykusuzluktan başımı duvara yaslayıp uyumaya çalıştım.

Sabah yine biri dürterek beni uyandırırken boynumun acısından gözlerim acıyla yanıyordu artık.

"Kızım iyi misin?" Sabah tuvaleti temizlemeye gelen görevlilerden biriydi. Kadın gelip duvara yaslanarak uyuyan beni görünce şaşırmış ve sağlığım hakkında endişenmiş olmalıydı.

"İyiyim abla, biraz başım dönüyordu, gözlerimi dinlendireyim dedim."

"Tamam kızım, revire git dinlen biraz."

Gülümseyerek başımı sallarken yeniden sırt çantamı yüklendim ve dışarı çıktım. Üçte tuvalete girip sabahın beşinde ancak dışarı çıktığım için güvenlik görevlileri tip tip bana bakarken omuz silkerek yanlarından geçtim. Bugün böyle geçmişti ama yarın nasıl olacaktı acaba...

Dışarı çıkıp havlayan köpeklerden tırsa tırsa fakültemin önündeki banklara doğru giderken artık vücudum buz tuttuğu için hasta olacağıma emindim. Sınavım zaten sabahın dokuzundaydı, birazdan hava aydınlanmaya başlayınca öğrenciler de gelmiş olurdu. Çantamı sıkıca tutup biraz olsun ısınmak için onu kendime sararken geçip banklara oturdum. Telefonumu hala açmamıştım. Açmayı da düşünmüyordum. Yorgunluktan ölmek üzereydim. Soğuk hava nedeniyle tüm bilincim açılırken hayatımın en zor iki, üç saatini geçirdim.

Hava aydınlanıp güneşin doğmasıyla kemiklerim ısınırken fakültenin kilitli kapıları açıldıktan sonra tuvaletlere gidip en sonunda dişlerimi fırçalayıp üstüme bir body giyip onu da şortun altına soktum. Bugün gece de kütüphanede kalacağım için sınavdan sonra yurda uğrayıp birkaç kalın kıyafet almayı not ettim. Son anda saçlarımı da düzgün bir şekle girmesi için hızlıca ördükten sonra tuvaletten çıktım ve ağır ağır adımlarla amfilerin olduğu kısma geçtim, henüz sınava bir saat olduğu için amfi kapısı kilitliyken bir el bileğime dolandı ve ben ne olduğunu anlayamadan Ali'nin göğsüne çarptım.

"Ne yapıyorsun ya?"

"Dün geceden beri seni elli kere aradım, telefonunu kapatmak ne demek?"

Başımı dikleştirirken ona bana ne hakla bunları sorabildiğini bağırmak istedim, onun yüzünden başıma gelenleri... Ama içimde bir taraf, söyleme, sonra senin kalacak bir yerin olmadığını anlayacak ve sana acıyacak, yapma dedi.

"Ders çalışıyordum, şarjım bitti sonra, tekrar şarja takmadım." Yeni bir yalan daha. Ali'ye öyle çok yalan söylüyordum ki, hatta sadece Ali'ye değil, kütüphaneciye, temizlik görevlisine bile. İnsanlar beni asla güçsüz, ezik biri olarak görmesin diye öyle çok uğraşıyordum ki, bu imajın altında ezildiğimin ben bile farkına varamıyordum zaman zaman.

Ali'nin öfkeyle burun delikleri genişlerken onun gözlerine bakabilmek adına başımı kaldırdım ve yüzündeki tek tük sıyrıkları gördüm, dün gece maçı vardı yine. Maçtan hemen sonra yurda mı gelmişti?

"Neredeydin? Yüz kez yazdım sana."

"Bir yerdeydim işte Ali, izin verirsen sınava girmek istiyorum."

Ali sıkkın bir nefes verdi. "Yurda geldim, odan boştu, ne oluyor?"

Bileğimi ondan çekerken "Sınav başlayacak, son bir tekrar yapmam lazım, hoşça kal Ali," dedim hızla ve o bir şey söylemeden arkamı döndüm ve gittim.

Sınav saati gelirken o kadar çok uykum geliyordu ki esneyip duruyordum. Amfinin arkalarında bir yere geçip başımı masaya koyarken bir süreliğine gözlerimi kaparken biri beni dürttü.

"Ceylin, merhaba." Başımı çevirip hemen olduğum yerin yanında bana seslenen kişiyi görürken ne diyeceğimi bilemedim. Derin'in yakın arkadaşlarından biriydi, Nehir. Kendisiyle tanışalı birkaç gün olmuştu, beraber Derin'in evinde bir gece geçirmiştik ve ardından ben Derin'le kavga edince sonra da bir iletişimimiz olmamıştı.

"Merhaba, nasılsın?"

"İyiyim, sen nasılsın?"

Ona cevap verirken Ali'nin amfiden içeri girdiğini ve hemen arkamdaki sıraya geçtiğini gördüm.

Ali'nin hemen arkamda olduğunu unutmaya çalışarak Nehir'e gülümsedim ve binlerce insanın her gün söylediği yalanı tekrarladım. "İyiyim."

"Sevindim, sıınavda başarılar."

"Sana da."

Esneyerek sınav kâğıdı dağıtıldığı gibi sorulara odaklanmaya çalıştım ama öyle uykulu ve enerjisizdim ki, normalde birkaç dakikada çözebileceğim sorular bir türlü bitmek bilmiyorlardı. Bütünleme sınavlarına yer sorunum nedeniyle kalamayacağım için elimden geleni yapmaya çalıştım ama sanırım finallerim nedeniyle ortalamam yakında batacaktı. Gözetmen sınavın bittiğini söylerken üzgün gözlerle kâğıdıma baktım, zaman çok hızlı geçmişti ve sorulan dört sorudan üçüne hiç dokunamamıştım bile.

Kâğıdımı uzatıp kalemliğimi çantama koyarken yorgunlukla titreyen kirpiklerimi açık tutmak için çabaladım, bir kahve içsem iyi olacaktı.

"Biraz yorgun görünüyorsun." Hemen yanımda Nehir, çökmek üzere olan ben hakkında yorum yaparken tüm yapmacıklığımla gülümsedim. Ali'de hemen arkamda olduğu için ağzımdan çıkan her şeyi duyabiliyordu.

"Evet, malum finaller başladı..."

Nehir de iç geçirip sınav nedeniyle kapattığı telefonu açarken "Evet," dedi. "Bu arada sana bir şey soracağım, yurttan sonra geçebilecek bir yer buldun mu?"

Bu o kadar ani bir soru oldu ki ne diyeceğimi bile bilemedim. Kalkmaya hazırlanan Ali'nin bile cevabı duymak için oyalandığını fark ettim.

Kaşlarımı çatarken "Pardon?" dedim. "Sen nereden biliyorsun bunu?"

Neredeyse amfide tek tük birkaç insan kalırken Nehir'in teni soldu. "Odanın boş olduğunu gördüm."

"Aynı katta bile değiliz, odamın boş olduğunu nasıl görebilirsin ki?"

Nehir kaçamak bakışlarla önlere doğru göz atarken onun bakışlarını takip ettim ve Derin'i gördüm.

"Gördüm işte bir şekilde, merak ettim sadece."

"Peki odamın boş olduğunu görünce neden yurttan ayrıldığımı düşündün ki, kampüste üç ayrı yurt var belki bir başkasına geçtim."

Nehir tekrar Derin'e bakarken iyice gerildim. "Hadi Nehir gelmiyor musun, çıkıyorum ben!" diye bağırdı Derin.

Parçaları birleştirmem zor olmazken ikisine de baktım. "Cevap bekliyorum Nehir."

"Of ne bileyim öyle düşündüm."

Yurt memuru neden bir anda durup dururken güvenlik kamerası görüntülerini incelemek istemiş olabilirdi ki? Canı sıkıldığında kamera görüntülerini incelemek isteyen bir manyak değilse, birinin gidip şikâyet etmesi gerekirdi. Sanırım o kişi de Derin'di. Odasını değiştirse de aynı katta kalıyorduk, bir şekilde belki Ali'nin sesini duymuştu, belki de odadan çıkarken görmüştü. Benden onu göndermemin intikamını almak içinde böyle bir şey yapmıştı.

Bir insanın varabileceği son radde olan bu kötülük seviyesi olduğum yerde şaşkınlıktan titrememe neden oldu. Ben çok değil, günler önce bu kızla aynı odayı paylaşırken öf bile demezken, onun derdini dinlerken şu an geldiğimiz nokta insanların ne denli kötü olabileceklerini gösteriyordu. Sadece kendi yağımda kavrulmak isteyen bir insanken, bu bana yapılır mıydı? Az çok benim maddi durumumu da tahmin ediyor olmalıydı, bunun bana ne kadar zarar verebileceğini de.

O an, bir disiplin cezası daha alıp okuldan atılma ihtimalimin olması umurumda bile olmadı, hızla boşalan sınıfta bir hışımla Nehir'i itip Derin'e doğru ilerledim.

"SEN YAPTIN!"

"Ne diyorsun kızım?"

Onun yanına ilerlerken nefretle yanlış bir şey yapmamak için kendimi tutmaya çalıştım ama benim mezun olmama topu topu bir yıl varken neredeyse okul hayatımla oynamıştı bu kız.

"Beni sen şikayet ettin! Gerçekten bu nasıl bir sefillik? Bunu nasıl yapabilirsin? Ben sana bunu bana yapabileceğin kadar ne yapmış olabilirim?"

Derin'in yüzünde alaylı bir ifade oluşurken "Sen bana ne yapabilirsin ki?" diye sordu. "Ben söyleyeyim hiç. Koca bir hiç."

Nefret ve öfke öyle yoğunlaştı ki, olduğum yerde duramazken onun üzerine doğru atladım, neredeyse yüzüne vurmak üzereyken bir el bileğimi sıkıca kavradı ve beni sakinleştirmek için bileğime dolandı.

"Bırak beni Ali!"

Ali bırakmak yerine daha sıkı tuttu. "Sakinleş."

"Sakinleşemem, bırak bunu öldüreyim, sonra gidip hakkıyla polise teslim olurum."

Derin onun üzerine atlamış olmamın şaşkınlığıyla bana bakarken "Ne yapıyorsun sen?" diye sayıkladı. "Bana vuruyordun! Az kalsın bana vuruyordun!"

Ali'nin kollarının arasından sıyrılıp onu tamamen darmaduman etmek için uçmaya çalıştım ama izin vermedi.

"Yemin ederim seni öldürürüm! Duyuyor musun? Seni öldürürüm! Uzak dur benden! UZAK!"

Derin koca koca açılmış gözlerle benim şiddet yanlısı halime bakarken Nehir onu tuttu. "Kızım bırak, değmez, hadi gidelim."

"Ali bırak beni!" Ali beni bırakmazken yumruğumu hemen onun göğsüne geçirdim, "Beni bırakmazsan seni de öldürürüm!"

Ama Ali beni bırakana kadar ikisi de sınıftan çıktılar.

"Sanırım az önce katil olmanı önledim." Ali yüzünde küçük bir tebessümle bana dönerken öfkeli halimi baştan ayağa bir şekilde süzdü.

"Onları bulduğum yerde öldüreceğim! Şaka gibi ya insan hayatıyla oynamak bu kadar mı kolay?"

"O değil de, seni de bizim maçlara mı alsak, maşallahın var."

Ona tip tip bakarken istifini hiç bozmadı.

"Ben sana ceylan diyordum değil mi? Yok artık kaplan demeye başlasam iyi olacak, ne yaptın sen öyle ya, hatırlat da bir daha sinirlendiğinde çevrende olmayayım, farkında değil misin eğer birine vursaydın okuldan atılırdın."

Ya hiç farkında değildim, sağ ol hatırlattığın için.

"Bence de sinirlendiğimde yanımda olma, hatta hiç olma. Beni niye tutuyorsun, okul benim umurumda bile değil onlar yüzünden artık."

"Ne demek bu?"

Ali'ye cevap vermeden sınava girdiğim sıraya gidip kalın sırt çantama alırken gitmeye hazırlandım ama Ali milyonuncu kez bileğimden tuttu.

"Ne diyorsun sen?"

Ve patladım. Artık dilimin ucuna kadar gelmişti ve insanlardan nefret ediyordum.

"Her şey senin yüzünden oldu. Yurtla ilişiğim kesildi! Oldu mu? Zaten bunu istiyordun, mutlusundur artık."

Ali'nin olayları anlaması hızlı olurken bileğimi sıkan elinin gevşemesinden fırsat bulup kapıya doğru ilerledim, dokunsalar ağlayacak bir moddaydım ve kimse dokunmadan kütüphanedeki yerime gidip Ali'den önceki yalnız, sıkıcı ama güvenli hayatıma geri dönmek istiyordum.

"Ceylin."

Yeniden ona dönerken bezgin bir durumdaydım. "Nerede kalıyorsun şimdi? Dün gece nerede kaldın?"

"Sana ne Ali. Nerede kalıyorsam kalıyorum." Yeniden yürümek için harekete geçerken Ali izin vermedi.

"Nerede kalıyorsan çabuk söyle, eşyalarını almaya gidelim, bana geliyorsun."

Kaşlarım çatılırken "Saçmalama," diye hızla karşı çıktım. İçimdeki sürekli insanlara güçlü olmak istediğini göstermeye çalışan kız ağlayarak bana bağırdı, sakın bak sakın, zor durumda olduğunu düşünmesini sağlama. Sakın. Biz bize yeteriz, hep yettik. Tamam zor ama yavaş yavaş alışırız, zaten şunun şurasında iki buçuk hafta. Sadece iki buçuk hafta idare edeceksin.

"Ali benim keyfim gayet yerinde. Şu an sinirlerim çok bozuk, konuşacak halim de yok, sonra konuşuruz. Bırak beni."

Ali'nin gözleri kararırken aramızdaki mesafeyi kapattı. "Saçma sapan konuşma kızım, bana geliyorsun diyorum."

Nefeslerimiz birbirine değecek kadar yaklaşırken biz, onun dudaklarının dudaklarıma dokunduğu anlar geldi aklıma, hemen aklımdan bu görüntüleri silmek için uğraşırken "Bende bırak beni diyorum," dedim.

Senden yardım bekleyeceğime gider sokakta yatarım.

Yapamam güçsüz görünemem, insanlar benim güçlü olduğumu düşünmeliler.

Yapamam.

Zorlukla Ali'den kopup sınıftan çıkarken sırtımdaki ağır çantanın altında daha da ezilerek bir iki kalın üst almak üzere yurda giderken omuzlarım çöküktü.

***

Paramı idareli kullanmak adına akşam yemeğim için aldığım krakerleri kemirerek ders çalışmaya çalışırken boynumun ağrısından artık hareket bile edemiyordum. Her yan dönüşümde acıdan gözlerim yaşarıyordu. Ders çalışmaya da hiç odaklanamamıştım, ekonometri kitabımın her sayfasına Derin'i çizip sonra tüm hıncımı alırcasına o resimleri karalayarak kendimi paralamaktan başka hiçbir şey yapamamıştım.

Yine ilerleyen saatlerle beraber insanlar kütüphaneyi terk ederken bende olduğum yerde kütüphane görevlisi gelip rahatsız etmeden birkaç saat uyumak için öne doğru yaslandım. Bugün neredeyse kışlık sayılabilecek şeyler giyinmiş olmama rağmen yine çok üşüyordum. Şu an sıcak bir yorganın altında yastığıma sarılmak için neler vermezdim.

Allah'ın cezası Derin, nasıl da çirkince bir şey yapmıştı. Onun yüzünden tüm hayatım mahvolmuştu. Ama o hiçbir şey olmamış gibi sıcak yatağında uyumaya devam ediyordu.

Dünyanın bir kere daha ne kadar çirkin ve kötü bir yer olduğunu anlarken insanlara güven olmayacağını da zihnime kalın harflerle yazarak not ediyordum.

Biri yine arkamdan dürterek beni içime girdiğim düşünce bulutundan kurtarırken yine dünkü kütüphaneciyi gördüm.

"Merhaba sen yine uyuyorsun sanırım?"

Sayende hayır.

"Yarına sınavım var, konularımı yetiştirmem gerekiyor, arada başımı koyuyorum sadece, bütün gece sabaha kadar sadece ders çalışmak istiyorum."

Kütüphaneci düz bir ifadeyle bana baktı.

"Çok iyi olurdu ama sanırım girişte kapının üzerinde yazan yazıyı okumadın, tadilat nedeniyle bu geceden itibaren üç gün kapalıyız. Şu anda bende etrafı toparlayıp bu kısmı tadilata hazır hale getireceğim, hatta o yüzden birçok öğrenci gece yarısı çıktı tamamen."

Olduğum yerde donakalırken kendi kendime küfrettim. "Aaa, şey öyle mi?"

Saat gece ikiydi ve sabaha kadar dışarıda donarak ölürdüm sanırım. Hemde tadilat üç gün sürecekti, final dönemi ne tadilatıysa?

Çaresizce ne yapacağımı düşünmeye çalışırken moralim iyice bozuldu. "Tamam, ben şimdi toparlanırım, teşekkürler haber verdiğiniz için."

Adam kısık gözlerinin arasından gülümsedi. "Ne demek, görevimiz."

Kütüphaneciye acayip tilt olmuş bir şekilde kütüphaneden ayrılırken mecburen biraz daha sıcak bir yer olan kütüphane çıkışındaki lavaboya doğru yöneldim ama daha gidemeden dün uzun uzun bana bakan güvenlik görevlileri durdu.

"Hanımefendi bu bina, tadilat nedeniyle kapatıldı, tuvaletler de kullanılamıyor." Çaresizlikle onlara bakarken ne diyeceğimi bilemedim. Öylece olduğum yerde bir sağa bir sola dönüp durdum.

"Tamam, peki."

Korka korka dışarı çıkarken soğuk o kadar ani saldırdı ki, donacağımdan emin oldum. Ali bırakmamıştı ama eğer yaşarsam yarın Derin'i öldürecektim, yemin ederim yapacaktım bunu. Sonrada paşalar gibi gidip teslim olacaktım.

Çaresizce onunda benim yaşadıklarımı yaşamasını temenni ederken ne yapacağımı bilmediğim için okulun dışındaki banklardan birine oturdum. Köpekler hemen biraz ötemde beni fark edip havlaya havlaya etrafımda çember oluştururken sıkkın bir nefes verdim ve korkuyla kalbim çarparken bir güvenlik görevlisinin hemen yanıma geldiğini gördüm.

"Hanımefendi merhaba, bir sorun mu var?"

Bu saatte in cin top oynarken burada ne yaptığımı adam merak etmekte tabii ki haklıydı. Söyleyecek bir şey bulamadım açıkçası ve yine yalan defterimden bir tane seçip beğenmeye çalıştım.

"Kütüphanede çalışmaya gelmiştim ama tadilat varmış, kaldım böyle."

"Ah, anlıyorum, yurtta kalmıyor musunuz? Ya da eviniz bu yakınlarda mı?"

"Maalesef, evim diğer yakada, ona göre çalışma kitaplarımı getirmiştim şimdi dönmem çok zor olur."

Adam dudağını büktü. "Sizin için taksi çağırabilirim."

Yuh, bu Allah'ın unuttuğu yerden diğer yakaya gitmek üstüne üstlük gece tarifesiyle bir böbreğim ederdi be!

"Teşekkür ederim ama sınavım çok erken bir saatte şimdi gidersem, ancak bir saat uyuyup anca dönebilirim. Bu nedenle eve dönmem anlamsız olur."

Adam merakla bana baktı. "Hava çok soğuk, burada kalamazsınız."

Yalan kataloğum imdadıma yetişirken "Ne münasebet," dedim. "Şimdi bu yakınlarda oturan bir arkadaşımı aradım, o gelecek beni almaya."

Güvenlik gülümsedi. "Sevindim, isterseniz köpeklerden korkmamanız için yanınızda bekleyebilirim, arkadaşınız gelene kadar."

Boncuk boncuk terlerken yanıma oturursa, ya da yarım saat sonra gelen bir arkadaşım olmazsa bu adamın yalanlarıma ne tepki vereceğini düşünürken utandım.

"Gerek yok, ben korkmam," dedim hızla dişlerini gösteren bir köpeğe bakarken. "Hepsini çok seviyorum. Asıl keşke biz onların doğal habitatlarını meşgul etmesek..."

Güvenlik görevlisi biraz gerideki sıcak güvenlik kulübesine doğru giderken olduğum yerde stresle bacağımı salladım. Yalanım otaya çıkmasın diye birazdan biri beni aramış gibi yapıp kampüsün dışına çıkmayı ve sabaha kadar oradaki kaldırımlardan birinde oturarak donarak ölmemeyi beklemeyi planlıyordum.

Boynumu soğuk nedeniyle iyice hareket ettiremezken gözyaşları içinde karanlık gökyüzüne baktım. Birçok akranım, tam ve onları korumaya yirmi dört saat hazır bir aileye sahiptiler, ben neden o şanslı kitleden değildim? Neden yirmi üç yaşımda, tek düşünmem gereken derslerimken tüm bu sorunları yaşıyordum, neden?

Kayan bir yıldıza bakıp dolu dolu gözlerimi kaparken "Bir ailem olmasını diliyorum," diye fısıldadım. "Benimde tam bir ailem olsun, lütfen..."

"Hanımefendi merhaba, hava çok soğuk, arkadaşınız hala gelemedi mi?"

Güvenlik görevlisi beni tekrar kontrol etmeye gelirken tedirginlikle dudaklarımı ısırdım, yıldızlara dalıp planımı uygulamayı biraz ertelemiştim sanırım.

"Gelir şimdi," dedim tedirgince.

Köpekler havlayarak yanımıza gelirken güvenlik görevlisi "Ben en iyisi yanınızda bekleyeyim, sizde o ara arkadaşınızı arayın," dedi.

Tedirginlikle sadece beş numaranın kayıtlı olduğu telefon rehberimi hatırladım. Adam başımda dururken ne söyleyeceğimi bilemediğim için panikle telefonumun rehber kısmına girdim.

"Hadi, hanımefendi, hava çok soğuk bende üşüyorum."

Motor sesi duyana kadar rehberde beş numara arasında gezinirken güvenlik görevlisi bana doğru sordu. "Bu sizin arkadaşınız mı?"

Oraya dönme gereği bile duymadan "Hayır," derken sesim çatallıydı. Yalan söylediğimi kabul edip güvenliğe zor durumda olduğumu anlatırsam belki, bana bu gece için yardımcı da olabilirdi. Mesela güvenlik kulübesinde beklerdim ve daha sıcak bir alanda olurdum.

"Ceylin?"

Duyduğum ses üzerine oraya dönmek zorunda kalırken Ali'nin arabasının hemen dibimde olduğunu gördüm.

Ne?

"Sanırım arkadaşınız, ben artık gidebilirim. İyi geceler."

Başımı sallarken, daha Ali'nin şaşkınlığı geçmemişken "Teşekkürler, iyi nöbetler," dedim.

Adam gülümseyip hemen yanımdan ayrılırken Ali de arabadan indi.

"Senin ne işin var burada?"

"Arada kaplana dönüşebilen bir ceylanı aramaya çıktım, saatlerdir bakmadığım yer kalmadı, oteller, hosteller, gidebileceğin insanlar, sınıftaki herhangi birinin evi ve en sonunda okul."

Ağzım şaşkınlıkla açık kalırken buna anlam veremedim. "Neden böyle bir şey yaptın ki?"

Ali ağzının içinde bir şeyler homurdanırken "Ah bende bir bilsem," dedi.

Ali arabanın bir kapısını benim binmem için açarken "Gelmezsen, seni kucaklar öyle bindiririm, baştan söylüyorum," diye tehdit etti.

Bakışlarım bir Ali'de, bir de arkada bizi izleyen güvenlik görevlisinde ve çember şeklinde sarılı köpeklerde gezinirken ne yapacağımı bilemedim bile.

"Hadi."

Ali tek kelimesinin içine bir sürü şey sığdırırken sıkkın bir nefes verdim, bugün Ali'ye beni rahat bırakmasını bağırmıştım ama başıma gelmedik şey kalmamıştı ve derbeder bir haldeyken şu an ona ihtiyacımın olduğunu bilmek beni üzüyordu.

Soğuk iliklerime kadar işlerken mecburen kabul edip arabasına doğru ilerledim. "Madem buraya kadar geldin, beni yol üstünde bir hostelde bırakırsın."

Ali ben arabaya binip kapıyı kapattıktan sonra arabayı çalıştırdı ve ağzının içinde söylendi. "Bok bırakırım."

Bir süre sonra tüm hayır olmazlarıma rağmen Ali'nin evinde ve yeni bir dünyadaydım. Bu yeni dünyanın benim için yakında tek evren olacağından henüz habersiz...

Continue Reading

You'll Also Like

268K 1.1K 39
seks hayatın bir parçası...
389K 6.8K 20
༺༻ Bütün hakları saklıdır "Ben geldim" Gülümseyerek ve son harfi uzatarak kurduğum cümle ile o da gülümsedi. Sandalyesini biraz masadan geri çekti...
219K 9.9K 34
Geçmişi yüzünden güven problemi olan Kadın, Kadını gördüğü anda Aşık olan adam. _________ "Sınırları aşma Yüzbaşı." dedim ciddiyetle. Aramızdaki boş...
699K 17.8K 77
Herkesin korkulu rüyası olan Yer altının en büyük mafyası yer yüzünün hakimi sadist sinir hastası piskopat bir adamın bir kıza aşık olması Ve haya...