Capricorn-Sekai [Omegaverse]

By nonkonformist

38.5K 3.4K 4.8K

"Bırak bu tantanayı Jongin, hala masanın üzerinde, doldurmakla mükellef olduğun, boş yapraklara sahip defterl... More

Başlangıç
Avuçların Mürekkep Kokuyor
Özgürüm Kirazlarımla
Ölü Okyanus
Kanlı Ay
Arafın Kapıları
Butimar Kuşu
Baş Alfa
Sevgilim
Pembe Çiçek
Kim Yifan
Seni Seviyorum
Sen Bir Aynasın
Yanan Ay Ve Güneş
Çiçeklerim Solacak
Bütün Çiçeklerim Senin
Pata Küte Yuvarlanmak
İhanet
Yeşil Erik
Zamanı Bükeceğim
Korkuları Hediye Etmek
Ruhum Senindir
Benim Yuvam Sensin
Sevgilim Ölüyor
Alfamın Kalbi
Sarhoş Çiçekler
Nisan Yağmuru
Jongin İçin
Hayata Gebe
Günüm Aydı
Prometheus
Sizi Seviyorum
Yaşayamadıklarım Ve Yaşadıklarım
Kavunun Acı Tadı
Dayandım

Neden Buradasın?

1.4K 136 136
By nonkonformist

Modern dönemle birlikte insanların zaman algısında bir değişiklik meydana geldi; geçmiş ve gelecek şimdinin içerisinde eritilerek, deneyimlerden süregelen akış yaşanan anın boyundurluğuna girmekle kalmayıp hayatın merkezine yerleşti. Sürekli ileri doğru bir akış kazanan zaman profiline alışkın insanlar ve okuyucu kitlesi için bu mantık kavranması zor birer olgu iken, gün geçtikçe benimsendi, öğrenildi, dahası uygulandı. Nereden  mi biliyorum? Basit. Ben, dizlerimi hafif bükerek, koltuğa uzandığım sırada Sehun kalçasını zemine bırakarak başını karnıma yasladığı saniyeler avuçları arasında ufaladı geçmişi, parmak uçlarında eritti geleceği, şimdinin anlamını değiştirdi. Zihnimizdeki karmaşayı biraz öteleyebilsek konuşacaklarımız vardı, dillendiremediğimiz yüzlerce hatıraya, akrep ve yelkovanın ucuna takılmış kelimelere, yitirdiğimiz cümlelere sahiptik ancak Sehun dizine dayadığı kadehin dibine posalanmış şaraba uyum sağlamış ve sessizliği tercih ettiyse, onunla birlikte susmaktan başka bir seçenek düşünüp yeni gerçekliği yaratamıyordum. Sadece sukunet ile kucaklaşmış dakikaların sivrileşerek saplandığı ortamı daha katlanılabilir hale getirebilirdim ki alfanın sıcaklığından ötürü soğukluğundan arınmış parmaklarımı, huzuru hissedebilmek adına, saçlarına daldıracakken Sehun, "11 yaşındaydım." diyerek söze başlamış, unuttuğuna inandığım şarabı -gömleğine akıtmak pahasına- doğrulmadan yudumlamıştı. Önce boynunu yalayıp köprücük kemiklerine doğru süzülen damlaları izledim, sonra onu dinlediğimi belli edercesine tekrar dizine dayadığı kadehe uzandım ve elden ele geçerken spiral hareketlenmeler kazanmış şarabı izlemeye koyuldum. Sehun da başını yan çevirip koltuktan aşağı meyletmiş elimin sarıldığı kadehe gözlerini değdirince dudaklarını yalayarak cümlesini yineledi: "11 yaşındaydım. Kurt benliğim ruhumla bütünleşmişti, bedenim normalliğin sınırlarını zorluyordu fakat ne ikisi beraber tümcelerin nesnesini oluşturabiliyor ne de yaşantımda kendilerine yer bulabiliyorlardı." Tanımladığı duygular yıllar öncesine ait olmasına karşın sanki bugünü yansıtıyorlarmışçasına alnının ortasında bir çizginin belirmesine sebep oldu, çatık kaşlarının ortası çukurlaşmış, dudakları içeri bükülmüştü; buna rağmen bakışlarını tatlı bir kokuyu etrafa salan şaraptan çekmedi, yalnızca uzun kirpikleri titreşiyordu. Çehresini seyre daldığım anların bilmem kaçıncı saniyesinde, "Sigara içeyim mi?" diye mırıldanmasını beklemediğim için göğsüm derin bir nefesle dolmuş ve yükselen göğsüm Sehun'un başını da oynatmış, saçları kalbimin altına konumlanmış kuşun yaralı kanadına sürtünerek çırpınışlarını çoğaltmıştı. "İçme." dedim kadehi ona sunarak.
"Sen benim kokumu alamasan da, ben seninkine aşinayım. Örtme onu." Gülümsedi, sanırım bulunduğumuz pozisyona girmeden evvel salonu havalandırmamın nedeni anlamıştı ya da şarabına kavuşmanın mayhoş mutluluğunu yaşıyordu. "Pekala. Oğlağım ne istiyorsa o." Yanağı tişörtümü eşelemek suretiyle yeniden rahat bir açı yakalayınca kıvrık dudakları düz çizgi halini almış, kıstığı gözleri büyümüştü. "Çocuk aklıma sorsan anlam yükleyemezdi içine bodoslama daldığım ikilik durumuna veya ben öyle sanıyordum." Hiç ara vermemiş gibi söylediklerini yuvarlayıp önüme ittirince ona uyum sağlayarak orblarımızı kesiştirdim. "Abim sabahları ormana gider, dolanıp dururdu. Nedenini öğrenmek istediğim vakit ise kafa dağıttığını ileri sürerdi. Galiba neyden bahsettiğini anlamıştım çünkü o yaşımda bile henüz tanışamadığım benliğimi kavrayabilecek yegane kudretin kendimde olduğunun farkındaydım, tek sorun okula gittiğim günler harici ormana hiç gitmemem, kocaman ağaçların çevrelediği kuytu bölgelerden korkmamdı; bu yüzden şehre yürüdüm saatlerce, bıkmadan, usanmadan. Bu süre zarfında düşünebilirim sandım, o zihnime çöreklenmiş cevapsız sorulardan kurtulabilmeyi umuyordum fakat susuzluğumu giderebilmek amacıyla, müzik aletlerinin satıldığı dükkana, girdiğim vakit kazandıklarım daha derin bir boşluktan ibaretti. Abim yanılmıştı, yürümek kafa dağıtmıyordu." Hikayenin nereye varacağına dair takındığım meraklı tavır ağzımı açmamı engellerken Sehun yeşile çalan şişeden kadehe şarap akıtmış bağdaş kurmuştu, onun sıcaklığından arınan bedenim ise titriyordu. Avucumu karnıma yaslayıp ısıtabilmeyi denedim. "Dükkanın sahibi iyi bir adamdı, hemen bana su vermiş ve dinlenebilmem adına bir pufa oturmamı sağlamıştı. Bana orada ne aradığımı sordu, kayıp olup olmadığımı öğrenmekti gayesi ancak kalbim bu soru karşısında hoşnut tavırlar sergilese de ruhum kızgındı. Kalp hep bir rota belirlemek ister kendine, ruhsa haritalara küsmüştür. O adam 'Burada ne arıyorsun?' deyince önüme yer yer kırmızı kalemle işaretlenmiş haritalar serildi, gidebileceğim onlarca rota hesaplandı lakin hiçbirine gidemezdim, hiçbirine ait değildim. Sen aidiyesizliğin hangi manalar taşıdığını bilirsin omega, yanılıyor muyum?"

Duraksamadan,"Bilirim." deyince küçük dişlerini ortaya çıkararak gülümsedi, oysa gözleri çoktan yakamozlardan sıyrılmıştı. "Hiçbir yere ait olmadım,hiç kimseye ait hissetmedim. Anneme, babama, arkadaşlarıma... Hatta kendime." Kadehi sehpaya bırakmasının ardından karnıma yasladığım ellerimi kavrayınca dudaklarımın arasından şaşkınlık yüklü bir soluk geçmişti. "Sen kimseye, hiçbir şeye ait hissetmezken ellerin mürekkebi nasıl da kabullenmiş." Parmaklarımı okşayarak avucumu yukarı bakar hale getirdi ve burnunu avucumda dolaştırdı. Tüylerim diken diken olmuşken onu, davranışlarını anlamlandırma gafletine düşmüyordum, aksine sorgulayabileceğim her hareketini sakinlikle karşılamak hususunda dirayetliydim. "Söylesene, avuçların kaç yaşından beri mürekkep kokuyor?"

"Sekiz." dedim bir çırpıda. Şarabın ıslattığı dudaklarını avucuma yaklaştırdı, öpeceğine inandığım sırada başını arkaya atarak, "Benimse on bir yaşımdan beri parmaklarımı piyanonun eski tuşları yaralıyor. O gün adam müşterileri ile ilgilenirken yanlışlıkla piyanonun bir tuşuna bastım, silik notalara aşinalık kazandım ve anladım ki abim bir yönden haklıymış; yürümek kafa dağıtmasa da, seni kafanı dağıtacak olgulara yönlendirebiliyormuş." dedi ve sertleşmiş parmak uçlarını mürekkep lekelerime değdirdi, tırnak diplerine yakın yerlere denk gelen, kabuk bağlamış, yaraları tenimi sıyırdı. Şimdiye dek rastlamadığım incinmişliklerine dokunabildiğim hakikati fokurdayıp saç diplerimi sızlatınca göz pınarlarım taşmıştı, neredeyse ağlayacaktım. "Piyanoya çok yakışıyorsun." Sesimin çatlaması dikkatini çekmiş olacak ki ellerimi okşamayı bıraktı. "Ve rüyalarına." dedi tınısını dolgun tutarak, son heceye bindirdiği kesinlikten konuyu uzatmamam gerektiği anlamını çıkardığım için başımı sallamakla yetindim ve "Hayatımda karşılaştığım ikiliklerden bir tanesini paylaşma nedenim diğerini rahat kavrabilmeni sağlamaktı."diyene dek okşadığı mürekkeplerimin çiçek açışını seyredaldım, hepsi Sehun'un yaralarının kurumuş kanından aşırmış birer birer kan çiçeklerine dönüşüyordu. "Bu seferki benden biraz daha bağımsız yahut bağımsızdı. Bay Kim hocalardan toprak gruplarını baş alfa konusunda bilgilendirmelerini rica etmişti, eminim konunun genel hatlarına vakıfsındır. Ben yine de üstünden geçeyim; baş alfalık genlerle aktarılır, her 96 yılda bir aynı aileden bu genlere sahip bir alfa dünyaya gelir fakat ilk defa baş alfalık mertebesini taşıyabilecek iki potansiyel aday beklenen yıl içerisinde doğdu: Ben ve kuzenim Chanyeol. "

"Kuzenin mi?" Şarabından yudumlayıp ağır ağır başını salladı. "Evet, Park Chanyeol. Halamın oğlu. Büyüklerimiz ne yapacağından habersiz biz 4 yaşımıza gelene kadar beklemiş çünkü baş alfalık genlerinin 4 yaşında aktifleştiğine dair genel bir yargı var fakat dedemden de vakıf olduğumuz üzere 4 yaşına gelindi mi her şey apaçık ortaya serilmiyor; babamın aktardığına göre dedem 19 yaşına bastığı sıralarda çıktığı av dönüşü evdekilere baş alfa olduğunu açıklamış ve kendini günlerce odasına kapamış, onunla konuşmak için çabalayanları geri çevirmiş ancak ayların ardından etrafındakilere bu konuyu unutmaları gerektiğini belirterek normal hayatına devam etmiş. Dedemi yaşadığı buhrana sürekleyenin ne olduğunu, hangi şartlarda genlerini inkar ettiğini bilmiyoruz; korktu mu, sorumluluğu kaldıramadı mı, yoksa altında bambaşka bir sebep mi yatıyordu... Bir kanıya varması zor. Bay Kim'in, eğitmenimizin, hem beni hem de Chanyeol'u yanına alarak çocukluğumuzdan itibaren eğitimlere başlaması, ulaşabildiği bilgileri değerlendirmesi ise baş alfa kim olursa olsun öylece kenara çekilmesini engellemekti. Baş alfa kim olursa olsun demem de lafın gelişi aslında, herkes Chanyeol'un baş alfalık genlerini taşıdığına kesin gözüyle bakıyordu. Ben piyanosuna, kitaplara sığınmış, sessiz ve içine kapanık biriyken; o güçlü, atılgan bir karakter taşıyordu. Dönüşmeden önce av partilerine gözlemci olarak katılırdı, bense o geceler ay ışığının altında kitap okurdum. Tek kuşku duyan, her nedense, Bay Kim'di; Chanyeol'e verilen eğitimleri benimde almamı sağlar, baş alfa olmasan bile onun yardımcılığını üstlenirsin diyerek beni yüreklendirirdi. Tam bilgiye ulaşamamızın getirdiği çözüm yollarından biri koruyucu kurtlara birden fazla kişiyi koruma görevi vermekti ve o aralarına beni de kattı, en sonunda sadece Chanyeol ve benim korunmam gerektiğini söyledi, yakıldığını sandığımız bazı kitapları kuzey bölgesinde, mağaralara saklanmış halde bulunca dillerini çözerken beni yanından ayırmadı. O eski sayfaları incelerken okuyabildiğimiz ilk cümle: 'Ayın kana bulandığı gece arafın kapıları aralanacak.' tı ve cümleyi okur okumaz ay ışığının altında okuduğum kitaplar zihnimi doldurmuştu, artık işlerle kendi isteğimle ilgileniyordum."

Onun ağzından duymakla kalmayıp sevdiği mürekkeplerimi kullanarak, sır misali sakladığım defterimin kirlettiği sayfasından okuduğum cümleye hızla çarpışım boğazıma gemici düğümleri atarken yutkunamadım, lafını kesmemek adına çabaladığım saniyeler omuzlarıma yıkıldı ve bedenimi doğrultarak dizlerime sarıldım ancak her zamanki gibi kendime sığınışlarım yardımcı olmadı; amansız bir bilinmezliğin cam kırıklarına bulanmış yollarında yalın ayak yürüyen birine anlatılanlar fayda vermiyordu, diline çarpan kelimeler kan çiceklerimi sızlatmakla kalmayıp onlara ağıt yaktırıyordu. Ben bugün koltuktan eski benliğimle kalkamayacaktım, artık piyanolar aynı notaları çalmayacaktı, mürekkepler pütürlü sayfalara tutunamadan uçacaktı ama Sehun'u durdurmadım, akıttığı zehir miydi panzehir miydi emin olmasam da boynuma doladığım sessizlikten ürküyordum. "Değişmiştim Jongin." dedi Sehun fısıldayarak, kemiklerini kırarcasına vücuduna hücum eden bir doğum sancısı çekiyordu sanki; gerçeklere ve yalanlara gebeydi. "Kalbimin hoşnutlukla karşıladığı 'neden buradasın' sorusuna inat gidemediğim yerleri düşlüyordum, onsuz da ilerleyebiliyordum." O... Kimden bahsettiğini algılayamadım. Benliğine mi atıfta bulunuyordu, Chanyeol'u mu kast ediyordu? "Tesadüf sözcüğünün çevreleyemediği olaylar peş peşe geliyordu; insanlar artık baş alfanın varlığından haberdardı, tartışmaların arasında kalıyordum, Chanyeol baş alfalığını resmen ilan etmişti, bulduğumuz eski kitaplar manasını kazanıyordu, sen kollarımda kızgınlığını geçirdin, kanlı ay tutulmasının yaşandığı gece dönüştün, beni yaraladın." Parmaklarımı şakaklarına dayadı ve "Kaderi değiştirdin." diye soludu. Dudaklarım aralanmış, acı çekercesine buruşturduğu suratına odaklanmıştım. "Benimle ne alakası var? Açık konuş Sehun. Kaderi nasıl değiştirebilirim?" Kadehte kalan şarabı bir çırpıda bitirince gözlerinin akı kırmızı çizgilerle bezendi, dizlerini yere dayayıp doğrulurken sigara paketinden bir dala parmaklarına dolamış ve ucunu tutuşturmuştu. "Üzgünüm. "dedi içine çektiği dumanın geride bıraktığı külü kadehe silkelerken. "Sikik bir ihtiyaç işte."

"Sikeyim ihtiyacını, konuşsana be adam." Onun gibi yere bağdaş kurup dizlerimizin birbirine değmesini sağladım, Sehun ise sigarasının sarı kısmını çatlak dudaklarına dokundurmaktan ileri gitmiyordu. "Era... Ne demek?" Külünü silkeledi. "Hiç sorguladın mı?"

"Yaşadığımız şehir, Era şehri." deyince onaylar mahiyette mırıltılar çıkardı. "Kökeni Latince, anlamıysa toprak. Hani şu lanetli bellediğiniz toprak gruplarının benliğini oluşturan topraktan söz ediyorum. Sence şehrimize dahi adını verebilmiş bir elementi lanetli kabul etmek, onunla bütünleşmiş bireyleri toplumdan soyutlamak ne kadar doğru, deliciae? "

"Bunu ben belirlemedim."

"Ama sen değiştireceksin." İnkar etmeye yeltenince beni susturdu. "Efsane diyor ki: Baş alfa eşini bulana dek güçlerine kavuşamayacak. Anlaşılır bir ifade çünkü omegalar alfalar, alfalar omegalar, betalar her ikisine hizmet için yaratıldı; hal böyleyken onları tek başına ele alamayız. Fakat efsane baş alfanın sahip olacağı eşin özelliklerini de veriyor; ruhunu şehirden, gücünü araftan almalı, göz onu görmemeli, kulaklar duymamalı, burunlar koklayamamalı. Yine de o, alfasının karşısına çıktı mı, alfasının onu tanıyabilmesi gerekir; ayın kana bulandığı gece arafın kapıları aralanacak ve arafa sıkışmış ruhu yeryüzüne salınacak, baş alfa bunu bilecek ama göremeyecek, duyamayacak, koklayamayacak. O ruh özeldir, o ruh dünyanın ve insanın yaratılışının kaynağı olan maddeden beslenmektedir. Kavrayanız ki; baş alfanın ateşi ile karşılaştığı vakit ölümü, omeganın toprağına düştüğü vakit yaşamı karşılayacak olan ilk kar gökyüzünden döküldüğü gün onların ruhları bağlanacaktır çünkü onlar araftadır, ölümle yaşamın birleştiği yerdedir. "

Efsaneler her ne kadar olağanüstü ögeler taşısa da milletlerce gerçekliklerine inanılan anlatılardır, mitolojik dönemde mitleri yol gösterici olarak kabullenmiş insanlığın yeni bir çıkış kapısıdır ki uyuyamadığım geceler annem masaldan ziyade, kulağıma kısa hikayeler fısıldar ve bunların bazı efsanelerin parçaları olduğunu özellikle belirtirdi çünkü algı sadece zamanla ilişkilendirilmiyordu; mekan, karakter, inandırma amacı dinlenilenlere sunulan bakış açısını değiştirirdi. Ben de Sehun'unkini değiştirmeyi diledim. "Vurulduğun gün, yaranı temizlemek için malzemeleri toparlamaya çalışırken Chanyeol'u telefonla konuşurken bastım, baş alfanın neredeyse yakalanacak olması ile alakalı bir şeyler geveliyordu. Sana sinirliydim, evimde yaralı şekilde yatıyordun, peşinizde birileri vardı. Ben... Ben duyduklarımın ne anlam ifade ettiğini öğrenmeliydim. Chanyeol önce inkar mekanizmasını devreye soktu, üzerine gidince baş alfanın kendisi olduğunu ve gizlilik dolayısıyla ondan üçüncü şahıs gibi bahsettiğini söyledi. Sonra... Sonra ben rüyalarımda seni görmeye başladım. Onlar... " Ellerini omuzlarıma yerleştirip," Sakin ol." diye fısıldadığı an akmaması adına türlü yollar denediğim göz yaşlarım yanaklarımdan yuvarlandı, dudağımdan ağrı boynuma süzüldüler. "Rüyalarda buluştuk deliciae, onları bende gördüm. Beraber koştuk, yürüdük, ağladık, öpüştük." Son olarak zikrettiği eylem hıçkırıklarımın boyutunu artırmıştı, dilimin ucu yanıyordu. "Sehun, rüyalar beni etkileyince ben ormana gittim, Chanyeol de oradaydı. İlk kar efsanesinden konuştuk, hani şu..."

"İlk kar yere düştüğünde dilekler kabul olur."

"Evet, o. Biz öyle dururken kar başladı ve dileklerimiz havaya karıştı." Yüzümü avuçlarıma gömüp, "O beni öptü." dememe kalmadan Sehun belimi kavramış, kucağına oturmama yardım etmişti. Yüzümü avuçlarımdan kurtardıktan sonra boynuna sokulmamı ister gibi elini enseme götürdü. "Ağlama. Chanyeol efsanede bahsi geçen omeganın sen olduğunu biliyordu, muhtemelen bağın öpücükle oluşacağını düşündü. Oysa bizim aramızdaki bağ, çoktan, rüyalar sayesinde tutturulmuş, ilk karla beraber düğümlenmişti. Terasta rüyanın etkisinden sıyrılmaya çalışırken ilk kar dudağıma değdi ve seninle yaşadığımız her an zihnime doldu deliciae. Saatlerce ağladım, içimde vuku bulmuş hissin ağırlığıyla duvarları yumrukladım, nerede olduğumu unuttum. " Dudağını boynuma bastırdı."Nerede olduğumu sor istedim." Burnumu gömdüğüm noktan ayırmadan, "Neden buradasın?" diye mırıldanınca kolu belime tutundu. "Seni benliğimle tanıştırmak için." diye cevapladı. "Merhaba. Ben ateş grubuna mensup baş alfa Oh Sehun."

**

Merhaba! Önce bölüm ile ilgili konuşayım: Bir şeyleri öğrendik ama daha öğrenecek çok şey var, kesin olan BAŞ ALFA OH SEHUN.
Asıl olaylara girmiş bulunuyoruz, yüzleşmeler başlayacak, yeni bir karakter ile tanışacağız, biraz şok falan olacağız.

Neyse. Onlar sonraki durum.
Bölüm daha uzun olabilirdi fakat Chen'in evleneceği ve baba olacağı haberini alınca elim ayağım tutmadı, üzülmedim, sadece şok oldum ve bölümde Chen'in odak noktası olacağı bir sahne olacakken yazmak istemedim, biraz alışma süreci gerekecek.

Umarım hep mutlu olur benim bebeğim. Onu o kadar çok seviyorum ki mutluluğundan başka bir şey dileyemem.

Bir de... Bölüm normalde yarın, Jongin'in doğum gününde gelecekti, daha fazla yazamayınca sizi bekletmeyeyim dedim. O yüzden:
İYİ Kİ DOĞDUN KİM JONGİN!
Hiçbir vakit sana sarılamayacak, karşına geçip seni sevdiğimi söyleyemeyecek olsam da senden güç aldığım bir gerçek. Yarın bir gün hayatımda güzel bir anı olarak kalacaksın, 23 yaşına gelmiş biri olarak eskisinden daha çok hayatıma odaklanıyorum ve bazı şeyleri unutuyorum. Yine de arkamda güzel hatırlanacak şeyler bırakmak beni mutlu ediyor, sen de hep mutlu ol ayıcığım. 🐻

Buraya içimi dökmüş bulundum, kısa zamanda görüşelim.
SİZLERİ SEVİYORUM 💕

Continue Reading

You'll Also Like

172K 12.9K 51
Kim Taehyung ve herkesten sır gibi sakladığı eski eşi Jeon Jungkook, birbirlerinden uzak kalamıyorlardı. 011122 160723 switch taekook au. omegaverse...
24.8K 2.9K 18
"MİNHO EZ BENİ"
26.8K 1.6K 37
Komşunuz Barış Alper Yılmaz olursa ne mi olur?
76.3K 6.2K 24
Üniversitesinin serseri çocuğu jungkook, kız arkadaşını rahatlatmak için kayda aldığı inlemelerini yanlışlıkla yeni atanan rektörü Kim Taehyung'a ata...