BAŞKASI

By bluestragger

269K 8.3K 5K

Doğukan Arınç Balcı. Dünyasını, bize yaşamı anımsatan bütün canlı renklerden soyutlamış ve en az kendisi ka... More

GİRİŞ
Bölüm 1: "GRİ"
Bölüm 2: "BAŞKASI"
Bölüm 3: "İTAAT"
Bölüm 4 Part 1: "BARUT"
Bölüm 4 Part 2: "DÜŞ KAPANI"
Bölüm 5: "ESARET"
Bölüm 6: "ÖZGÜRLÜK"
Bölüm 7: "SADAKAT"
Bölüm 8: "HATIRA"
Bölüm 9: "YİTİK"
Bölüm 10: "SIĞINAK"
BÖLÜM 11: "HAYALETLER"
Bölüm 12: "LİMAN"
Bölüm 13: "KABUS"
Bölüm 14: "TAMAHKAR"
Bölüm 15: "ZİNCİR"
Ön Bölüm (16)
Bölüm 16 Part 1: "ÇANLAR"
Bölüm 16 Part 2: "ISTIRAP"
Bölüm 17: "KARMA"
20 Kasım
Bölüm 18: "CAMBAZ"
Bölüm 19: "BUZ"
Bölüm 20: "ÇARK"
Bölüm 21: "SINIRLAR"
Bölüm 22: "İHTİRAS"
Bölüm 23: "ARAF"
Bölüm 24 PART 1: "GECE RÜZGARI"
Bölüm 24 PART 2: "FIRTINALAR"
Bölüm 25: "PARAMPARÇA"
Bölüm 26: "İMTİHAN"
Bölüm 27: "BATAKLIK"
Bölüm 28: "NEFES"
Bölüm 29: "RENKLER"
Bölüm 30: "ALEVLER"
Bölüm 31: "VAHŞİ"
Bölüm 32: "ISSIZ"
Bölüm 33: "YENİLMEZ"
Bölüm 34: "GÜNAHKAR"
Bölüm 35: "RULET"
Bölüm 36: "OYUNBOZAN"
Bölüm 37: "KÜLLER"
Bölüm 38: "CAZİBE"
Bölüm 39: "YOLDAŞ"
Bölüm 40: "DERİN"
Bölüm 41: "İHANET"
Bölüm 42: "ÖPÜCÜK"
Bölüm 43: "TUTKULAR"
Bölüm 44: "GÖLGELER"
Bölüm 45: "GÜZ"
Bölüm 46: "PELERİN"
Bölüm 47: "HARABE"
Bölüm 48: "VEDALAR"
Bölüm 49: "KAPAN"
Bölüm 50: "ŞAH ve MAT"
Bölüm 51: "UCUBENİN ŞARKISI"
Bölüm 52: "KAYIP"
Bölüm 53: "YABANCI"
Bölüm 54: "ALPAGU"
Bölüm 55: "DARAĞACI"
Bölüm 56: "AFFEDİLMEZ"
Bölüm 57: "HİÇLİK"
FİNAL BÖLÜM 58: "SESSİZLİK"
Sevgili okurlarım,
30 Mayıs 2019

20 KASIM 2019

658 23 8
By bluestragger

-

-20 Aralık 2017-

Genç adam etrafına çaresizce bakındı, gözleri ve kalbi sevdiği kadını arıyordu ve onu bir daha bulamayacağı korkusuyla yanıp tutuşuyordu. Gitmeyi kafasına koymuştu ve kimseye bir şey söylememişti, hatta adamın kendisine bile. 

Çaresizlikle etrafa bakınırken onun sigara içebileceğini düşündü ve terasa ilerledi. Ayça'yı elinde boş paketini buruştururken görmüştü, onun yanına ilerledi ve kolundan tutup kaldırırken kokteyl masalarına sürükledi. Ona kendisine haber bile vermeden gitmeyi düşündüğü için bağırmak hem de kendisini terk edebilecek cesarete sahip olduğu için tebrik etmek istiyordu. "İyi gözükmüyorsun," dedi adam ne diyeceğini bilemeyince.

"Şerefsiz herif boşanma evraklarına öyle maddeler eklemiş ki..." Adam az çok neler döndüğünü biliyordu ama Ayça telefonlarına dönmediği için bunu ona söyleyememişti. "Üç ayda bir yanıma gelip yüzlerini görebilecek. On yaşına girdiklerinde de kendisiyle yaşayabilmesi için onlara teklif sunacak." 

Yağız'ın çocuklarını alabilecek olmasındaki korku Ayça'yı öyle bir sarmıştı ki adam ona ne diyeceğini hiç bilmiyordu, bunu durdurmak için yapabileceği hiçbir şey de yoktu. "Sana Yağız zeki biri demiştim," dedi ve adam elindeki şarap kadehini kokteyl masasına bıraktı. Yağız çocuklarından ayrı kalmayı kabul etmezdi, çocuklarıyla görüşebileceğinin garantisini almadan da Ayça'nın gitmesine izin vermezdi. Yağız gelmiş geçmiş en büyük pislik olabilirdi ama çocuklarını görmeye hakkı vardı, yine de Ayça'ya bunu söylememeye karar verdi. "Biraz yalnız kalabileceğimiz bir yere gidebilir miyiz?" 

Ayça başını sallarken adamı koridorun sonundaki odaya yönlendirdi, adam burada boşanma davasının gerçekleştiğini düşündü ama bir şey demedi. Ayça yılların yorgunluğuyla sandalyeye oturdu ve dirseğini masaya yaslayıp alnını ovdu. 

"Annen beni aradı," dedi soğuk bir sesle. "Gitmemen için seni ikna etmemi rica etti." Adam olabildiğince soğuktu. Ayça'nın İtalya'ya taşınma planı olduğunu biliyordu, senenin başından beri bunu planlıyordu ama bu kadar çabuk gerçekleşeceğinden, hatta söylemeyeceğinden habersizdi. "Bu gece gideceğini neden bana söylemedin? Giderken mi söylemeyi düşünüyordun? Ya da gittiğini can yakıcı bir şekilde öğrenmemi mi istedin?" 

Ayça ellerini yüzünden çekti, daha fazla üstüne gelinmesini kaldıramayacak gibiydi. "Aslında buraya gelmeseydin veda etmek için yanına gelecektim." Tam da tanıdığı kadının yapacağı hareketti, Ayça çekindiğini belli eder gibi oturduğu yerde büzüştü. "Fikrimi değiştirmeye çalışma tamam mı? Ailemle barıştığımda bu şehre gelebilecek cesaretim varken burada devam etmek yerine oraya geri döndüm. Bir kez bu cesareti bulmuşken bunu yok edecek hiçbir şeyi istemiyorum." 

Adam son umut parçalarının kırıldığını ve içten içe onu kestiğini hissetti. Onun gitmesini istemiyordu, onca şeyden sonra hala birlikte olabilirlerdi, ona onu sevdiğini söyleyebilirdi ama Ayça fikrini değiştirmeyecekti. "Sen bilirsin," dedi alıngan bir sesle. Ayağa kalktı ve biraz yürüyüp yanmakta olan şömineye eğildi, sigarasını yaktı ve odanın penceresini açıp uzaklara baktı. 

Bu acının ne zaman biteceğini düşündü. Yaptığı onca hataya rağmen Ayça onu affetmişti, onca acıya rağmen bir şekilde kin beslememişti, adam bir daha hata yapmamaya ve ona layık olmaya karar verdiği anda bütün hayatı alt üst olmuştu. Anıl belki de başına gelen en güzel şeydi ama böyle olmasını istememişti, hayatındaki en güzel şeyi kaybedip yerini doldurur gibi başka güzel bir şeyi sahiplenmek istememişti. Adam her şeyi düzeltmeye karar vermişti, bunun için de çabalamak istemişti ama Ayça düzeltmesine müsaade etmiyordu, gitmek istiyordu.

Boşanmıştı, dünyalar güzel iki çocuğu vardı, adam kendisini düzeltmeye başlamıştı ve zamanla daha iyi olacaktı. Ölüm ayırana kadar önlerinde hiçbir engel yoktu. Her şeyi düzeltmesi için daha uygun bir zaman yoktu. 

"Hala uyuşturucu kullanıyor musun?" Ayça'nın meraklı sesini duyduğunda camın yansımasından ona baktı. Her şeyi düzeltse bile Ayça'nın ne kadar incinmiş olduğunu gördü, bu kırgınlıkla nereye kadar devam edebileceğini bilmiyordu. Belki şimdi kin beslemiyordu ama ileride kin besleyecekti.

"Kullanıyorum," dedi ifadesiz sesiyle. Adam uyuşturucudan nefret ediyordu ama hayatta kalmak için ona ihtiyacı vardı. Birkaç saatliğine de olsa kendisi olmamaya ihtiyacı vardı yoksa delirirdi. 

"Kendini mahvetmeyi sevdiğini biliyorum ama Anıl için kendine zarar vermeyi kesemez misin?" Oğlunun adını duyduğunda pislik gibi hissetmişti. "Nereden bulaştın ki bu saçma işe?"

Adam dayanamamıştı. "Annem misin?" diye terslendi ve kısa bir an için Ayça'ya baktı. "Bağımlı değilim, sadece seninle o akşam orada yabancı gibi davranmak zordu, tuvalete girip kokain çektim ve lanet olsun ki iyi hissettiriyor. Şu an senden daha büyük bir problemim yok, Maria'nın birkaç sene içinde hapisten çıkıp kafama silah dayama olasılığı bile seninle aynı yerde bulunmaktan daha az stres yaptırıyor." Bunları söylememeliydi, adam bıkkın bıkkın Ayça'ya baktığında Ayça şaşkınlıkla dudaklarını aralamıştı. Bir an için her şeyi düzeltmeye değil her şeyi batırmaya çabaladığını düşündü, ancak aptal bir adam böyle davranırdı. "Az önce de kullandım, sinirlilik yapıyor, sana öyle demek istemedim."

"Ama dedin." Adam yeniden onu üzdüğünü fark edince canı yandı, onu üzmek için yanına gelmemişti, kalmasını istemek için yanına gelmişti. "Senin için bu kadar büyük bir problem olduğumu bilmiyordum." 

Adam bir sigara daha yaktı, sorunun her zaman kendisi olduğunu biliyordu. Her zaman Ayça'yı ikinci plana atmıştı, işlerin işleyişini bozmamak için onu hep incitmişti ve artık her şeyi ikinci plana atıp Ayça ve Anıl'ı hayatının önceliği yaptığında her şeyi düzeltemeyeceğini anlamıştı çünkü geç kalmıştı. Bir şeyler için geç kalabileceğini düşünmemişti.

"Sen benim için daima bir problemdin." Adam içinden geldiği gibi konuşmaya başlamıştı. "Yanımda olsan, yanımda olmasan, mutsuz ve güvende olmasan, bensiz güvende ve mutlu olsan, hep benim için bir sorundun. Biliyor musun seni ilk kez gördüğümde benim için kampüsteki herhangi biriydin, sadece sendeki farklılığı görmüştüm."

"Biliyorum," dedi soğuk bir sesle. "Ve bana savurduğun can yakıcı sözlerini de hatırlıyorum." 

Onaylar gibi başını salladı. "Sadece bir gece yanımda uyudun, ertesi sabah yine umurumda olmayacaktın. Oysa seni odada ağlarken görmek beni sersemletti, insanların gözünde dünyanın en soğuk ve kibirli kızıydın ve ağlamıştın." Ayça'yı tanıdığı ilk anlar gözlerinin önünden şerit gibi geçti. Onca yıldır karşısındaki masada oturan kıza bir gün dikkatle baktığında hayatındaki en önemli şey olacağı hiç aklına gelmezdi. "Ağlama sebebinin herhangi bir şey olmadığını anladığımda ilgimi çekmeye başladın. Seni tanıdıkça soğuktan geçilmeyen duvarlarını içindeki kız çocuğunu korumak için inşa ettiğini anladım, o an özel biri oldun." Ayça her zaman özel biriydi, sadece adam bunu geç fark ettiğini içten içe kendine söylüyordu. "Farkında değildin ama artık ezbere bildiğim bu hayatta ilgimi çeken tek şey olmuştun, bana güvendiğinde acılarını anlatmıştın ve bana güvenerek hata yapmıştın."

"Ve bu da beni neden arkanda bıraktığının sebebi." Ayça'nın gözlerini kaçırdığını hissetti, adam yüzüne bakmasa da yüzündeki ifadeyi bildiğinden sigarasıyla başka bir sigara daha yaktı.

"Ama benim için çok değerli biri oldun." Sadece değerli olmadın, diye düşündü. Sen sevdiğim tek kişiydin, kahretsin ki hala öylesin. Kafasındaki ses onu sevdiğini söylemesini istiyordu ama kelimeler bir türlü dudaklarından dökülüyordu. "Seni başka birinin üzmesi düşüncesi bile beni sinirlendiriyordu ve seni üzen, ağlatan ben olduğumda teselli için yine de benim kollarıma koşman... Bunu çok seviyordum. Psikopatça bir zevkti. Sıradan bir gününü mahvetmek, seni ağlatmak, dünyanı mahvetmek ve sonunda bana sığınmak dışında başka bir şansın olmadığını bilmem, her şeyi içimden gelerek, bir o kadar da istemeyerek yaptım."

İncitmek ve incitmek, adam en iyi yaptığı şeyin bu olduğunu düşündü. "Psikopatça bir aşk duyuyorsun."

İnkar bazen tek yardımcısı oluyordu. "Bu aşk veya sevgi değil." Ayça'nın gitmesinin en doğrusu olduğuna karar vermişti, onu bu kadar yıpratıp her şeyi düzelteceği yalanına inanmasını beklemiyordu. Yeni bir başlangıç yapmaya hakkı vardı ve onu sevdiğini ona söylemeyecekti. "Sadece sana özel olan aptalca bir takıntım var," diye ekledi. Onu sevdiğini söylerse Ayça'nın gitmeyeceğini biliyordu ve ona yalan söylemeye hazırdı. "Eğer Sena'dan önceki geçmişimize dönseydim söylediğim hiçbir şeyi değiştirmezdim Ayça çünkü hala aynılarını düşünüyorum ve aynı şeyleri hissediyorum. Yaptığım her şeyin seni güvende tutmak için olduğunu anlamanı beklemiyorum, daha çok can yakıcı kısmına baktın." Ayça hep canı yananın kendisi olduğunu sanmıştı ama adamın da canı çok yanmıştı, sevdiğiniz birini geri dönüp dönmeyeceğinizi bilmeden terk etmek kolay değildi, özellikle de terk etmek için çok haklı sebepleriniz varsa... Ayça'dan uzakta yaşayabilirdi ama onun her an öldürülebileceği korkusuyla yaşayamazdı. "Seni neden arkamda bıraktığımı sorgularken aslında cevap tam olarak önündeydi."

"Geçmişi konuşmamızın bir anlamı var mı?" Her şeyden çok anlamı vardı, adam sigarasını içine çekti, ona anlatamadığı her şey sigarasında saklıydı. "Beni sevmediğini her fırsatta vurgulamak sana zevk veriyor olabilir ama bana vermiyor. Rüyalarıma bazen giriyorsun ve beni sevdiğini söylerken bile rüya olmasına rağmen yalan olduğunu düşünüyorum." Gülümseyecek gibi oldu ama gülümsemedi, keşke bunu ona rüyalarında değil yüzüne söyleyebilseydi. "Kalbin o kadar taşlaşmış ki birini seveceğine hatta sevdiğine ihtimal bile vermiyorum." Adam bir kez daha sen diye düşündü ama hiçbir şey söylemedi. "Kendini düzeltmeni istiyorum, Anıl sen uyuşturucu yüzünden sorunlar yaşarsan hayatının mahvolmasını hak etmiyor. Ya da sana uyuşturucu yüzünden bir şey olursa bana yaşatacağın acıyı da hak etmiyorum."

Haklıydı, Anıl da Ayça da bu acıyı hak etmiyordu. Adam kendini düzeltmeyi uzun zamandır düşünüyordu ve bunun için çabalıyordu. Adam sigarayı attı, Ayça ayağa kalktı ve dimdik karşısında durdu, korkusuzdu ve cesurdu, hala nasıl meydan okuyabildiğine anlam veremezken bir kez daha ona hayran kaldı. Davet salonundan yavaş ve romantik notalar çaldı ama aralarındaki meydan okumayı düzeltmemişti.

"Uyuşturucu sorun değil." Cebindeki kokain poşetini çıkarıp yanan şömineye attı. Bunu son kez göreceğine de yemin etti, Ayça ve Anıl için kendini düzeltecekti. "Artık uyuşturucu benim için bitti. Şimdi sorun sensin." 

"Ailen dışında birini sevdiğine inanmıyorum." Ayça gözlerini adamın lanetli grilerine dikmişti, adam karşısında güçsüz hissetmeden duramamıştı. "Aileni seviyor olman güzel bir şey ama önemli olan bir yabancıyı sevebilmen. Hayatından kim bilir kaç kadın geçti ve benim gibi hiçbiri sana sevmeyi öğretemedi." Onca kadın, diye düşündü. Bense bir tanesi için hepsinden vazgeçtim. "Belki sevgi, nefretten daha büyük bir güç olacaktı."

"Belki de bana sevmeyi öğretmişsindir." Adam daha önce hiç bu kadar duygularından konuşmadığını anladı, yine de onu sevdiğini söyleyip Ayça'yı burada kalmaya zorlamayacaktı. "Ama ben sevginin en büyük acizlik olacağını düşünmüşümdür." 

"Eğer ben haklıysam, sevgi nefretten daha güçlüyse sen aptalsındır ama sen haklıysan ve sevgi en büyük acizlikse gelmiş geçmiş en büyük aptal benimdir." Ayça başka bir şey söyleyecek gibi oldu ama cesaret edememişti, ellerinin titremesini saklayamayarak adamın boynuna kollarını doladı. "Ve bunun doğruluğuna o kadar çok inandım ki aptal olmak istemiyorum." 

Adam bütün kontrolünü kaybetti ve ona sıkıca sarıldı, dudakları çıplak omuzunda gezinirken bunu son kez yapıyor olmanın korkusuyla dolmuştu. "Eğer aptalsan benim aptalım olarak kalacaksın." 

Müzik ikisini de yönlendirdi, ağır ağır ayakları hareket etti ve birlikte dans etmeye başladılar. Adam bunun son dansları olduğunu biliyordu, paramparça oluyordu ve bunu kimseye söyleyemiyordu. Ayça kaç kez veda ettiğinde böyle hissetmişti acaba? Ona kaç kez böyle bir acı yaşatmıştı?  

"Hep kendimizi tekrar ediyoruz," dedi  adam, dudakları Ayça'nın güzel boynundan çenesine ve dudaklarına geldi. "Sürekli ikimizden biri gidiyor, diğeri kalıyor, hayat devam ediyor, başka insanlarla tanışıyoruz, başka ortamlara giriyoruz ama günün sonunda daima birbirimizi hatırlıyoruz ve ben seni düşünürken uyuyacak kadar umursamazken acıyı daima sen yaşıyorsun." Yalandı, adam onu her düşündüğünde uykuları kaçıyordu. "Kaç kez uykusuz kalma sebebin olduğumu biliyorum."

Yaşattığı her şeyin yansımanını onun gözlerinde acı olarak gördü, adam bunun için kendinden nefret etti. Hayatına hiç girmeseydi belki Ayça bazı şeyleri yaşamayacaktı, varlığı en sevdiği insana bile zarar veriyordu. "Bir keresinde sana gidene mi kalana mı acı verir diye sormuştum," dedi Ayça, adam dudaklarını onunkilere değdirdi. "Ve sen bana hangisi daha çok sevdiyse demiştin. Bu yüzden acı çeken daima bendim." 

Adam onu öptü, uzun zaman sonra ilk kez onu öpmüştü ve yasaklı bir şey gibi hissettirmişti. Sevdiği kadını öpmek ne zamandan beri yanlış geliyordu, ne zamandan beri son kez gibi hissetmişti? Adam geri çekilmesi gerektiğini biliyordu ama bunu istemiyordu, her an kollarından kayıp gitmesinden korkuyordu. 

"Seni çok seviyorum ve bunu kabullenmek istemiyorsun." Ayça geri çekildi ve başını adamın omzuna yasladı, soyadı orada kazılıydı, en çok da kalbinde. "Sevgi seni neden bu kadar korkutuyor? Sevmek ve sevilmek. Sevmeyi bir şekilde kabul edebilirsin ama sevilmekten nefret ediyorsun. En karanlık kalpli ve aciz yaratıklar bile sevilmeyi hak eder. Aslında insanların gözünde kendini çok değerli gösteriyorsun ama içten içe değersiz olduğunu kendine vurguluyorsun. Kalbin olmadığını söylüyorsun ama sadece kalbini bir buz kalıbının içinde tutuyorsun. Kendi kendini mahvediyorsun, izin ver sana yardım edeyim. Bu şekilde olmak zorunda değil."

İkna olmak istiyordu, Ayça kalmak için adamdan bir sebep istiyordu, sevdiğini söylemesini istiyordu ama adam Ayça'nın uzakta ve kendisinden mutlu olacağını biliyordu. "Kimse bana yardım edemez," dedi ve Ayça'nın boynunu öptü. Oysaki Ayça kendisine herkesten daha çok yardım etmişti, adama kendisinin o kadar iğrenç biri olmadığını göstermişti, nefes aldırmıştı. Her gece onu hiç hak etmediğini düşünmüştü. "Seni aldattığımı, sana kötülükler yaptığımı, kollarıma koşman için deli gibi hareket ettiğimi bilerek, hatta en kötüsü insanları öldürdüğümü bilerek, görüntümün ardında bir canavarın varlığını hissederek hala nasıl beni sevebiliyorsun?"

Ayça ellerini adamın saçına daldırdığında adam hala geçmişte yaşadığını anladı. Ne çok severdi Ayça'nın saçlarıyla oynamasını...  "Çünkü senin kim olduğunu biliyordum ve seni sevdiğimde seni bütünüyle kabul ettim. Beni kırman, arkanda bırakman, insanları öldürdüğünü görmem beklediğim ama gerçekten yapacağını düşünmediğim şeylerdi."

Dizlerinin bağı çözüldü. "Gitmek zorunda değilsin." Adam kendisine hakim olamamıştı. Bu kadar bencil olup onun yeniden başlaması için duyduğu büyük arzunun yerini yalvarma isteği doldurmuştu. "Sadece birkaç ay daha, sonrasında her şey düzelir." Kaşlarını çattı, yeniden bencillik yapmıştı ve Aykut bir keresinde ona sevginin bencil olmadığını söylemişti. "Burada annen ve baban var, öz baban var, Anıl seni çok seviyor ve o da gitmeni istemez." Okyanusun ortasında kalmış gibi Ayça'ya baktı. "Ben gitmeni istemiyorum." 

İstemiyordu ama gitmesi için ona izin vermeliydi, adam bunun farkındaydı. Ayça kendisini unutsa canı çok yanardı, onu başka biriyle görürse ölmekten başka bir şey istemezdi, kendisi olmadan yeni bir hayata başlasa her gün kendini öldürüyormuş gibi hissederdi ama mutluluğu daha çok umurundaydı işte. Mutlu olması için bunu yapmak zorundaydı. 

"Neden?" Ayça bir şeyi değiştirecekmiş gibi büyük bir merakla adama baktı. Belki de adamın onu sevdiğini söylemesini istiyordu, böylece kalmak için sebebi olacaktı. 

Zor bir karar verdi adam, bencilliğini yendi. Ayça'nın hayatı için çoğu kez ondan vazgeçmişti ama mutluluğu için ilk kez ondan vazgeçiyordu ve geri dönüşü olmadığını biliyordu. "Sen hayatıma girmeden önce daima yalnızdım, kendi kendime yetebiliyordum ama seninle tanıştıktan sonra kendi doğrularımı sorgular oldum." İlk kez ona bu kadar çok şeyi itiraf etmişti. "Her zaman her şeyin doğrusunu biliyorsun, bir anne gibi güven vericisin. Sanki kaybolmuşum ama beni bulup eve getirmişsin gibi. Senin bana gösterdiğin anlayışı ve şefkati kimseden görmedim, o gece hastanede battaniyeler kirli olduğu için bana kendi battaniyeni vermen bana hayatım boyunca ailem dahil kimsenin yapmadığı bir şeydi."

Onu sevdiğini söylemeyecekti ama değersiz hissetmesini istemiyordu. "Sözlerimin ardında seni sevdiğimi ne zaman anladın?" diye sordu.

"Seni tanıdığım ilk zamanlardı yani ilişkimiz vardı, bir gece daha hayatım karşılığında masum bir kadının ölümüne sebep olduğumu bilerek üç şişe viski içmiştim, ardından öfke nöbetlerim yüzünden birine saldırmıştım, üstümde kan ve ellerimle yaralar varken sadece seni aradığımı hatırlıyorum." Çünkü sevdiği başka kimse yoktu, yanında olmak istediği kimse yoktu. "Sabah uyandığımda senin yatağındaydım, üzerimde temiz kıyafetler vardı, yaralarım sarılmıştı ve bir de kahvaltı tepsisi. O lanet tabakları bile özenle dizmiştin, o an bunları başından savmak için yapmadığını anladım, her şeyi içinden geldiği için büyük bir özenle yapmıştın. Odaya girdiğinde hala bana kahvaltı hazırlamakla meşguldün, tabağı tepsiye bırakırken uyandığımı gördüğünde hiçbir şey sorgulamadın, bana başına bela açtığım için kızgın da değildin, çok normaldin. Bir anne kadar affediciydin." Adam gülümsememeye çalışmıştı, o sabah hayatta olduğunu hissettiği tek gündü.  "Yanağımı öperek bana günaydın dedin, gülümsedin ve kahve isteyip istemediğimi sordun. O an sadece küçük bir cümlede gizliydi ama sahip olduklarımdan daha farklı bir şey vermiştin, kendimi dünyadaki en özel adam gibi hissettim." Dudakları yavaşça Ayça'nınkilerin üzerine eğildi, onu son kez de olsa öpmek istiyordu. "Zaman ilerledikçe senin doğrularının yanında o kadar şüpheye düştüm ki lanet bir gömleğin rengini seçerken bile sana soruyordum. Her zaman her şeyi biliyorsun, yapılacak doğruyu ve yanlışı biliyorsun. Eğer kötülüğün içine bu kadar batmasaydım beni kurtaracak tek el sen olurdun. Sen yanımda olduğunda kendimi tamamlanmış hissediyorum. Ve güvende, evdeymişim gibi." Gülümseyecekti ama ne söylediğini fark ettiğinde yüzünü buruşturdu. "İstediklerini tuhaf bir şekilde yaptırabiliyorsun, bunları sana asla söylemeyecektim, kahretsin." 

Ayça gülümsedi. "Bunları duymak çok hoşuma gittti." Adamı öptü ve devamını bekler gibi baktı. "Eksikliğini hissettiğin biri olmam daha çok hoşuma gidiyor." 

Eksikliğini hissetmediği bir an yoktu, onu tanıdığı günden beri ondan ne zaman uzaklaşsa eksik hissetmişti. "Yanımda olmasan bile düşüncelerinle bir şekilde oradaydın, doğrularını bana öğrettin. Başka biriyle uyusan da benimle uyuyormuşsun gibiydi, hep yanımdaydın." Adam elleriyle onun yüzünü kavradı, yanında Ayça olmadan uyandığı sabahların kabus olduğunu düşündü. "Fiziksel olarak ayrıydık, hayatlarımız ayrıydı ama sen tuhaf bir şekilde beni terk etmemiştin. Benden vazgeçtiğini iddia etsen de bir şeyler olmasından vazgeçtin, benden vazgeçmedin ve bu beni hep sana yakın tuttu. Ama şimdi... Gidiyorsun. Ve bu fiziksel bir veda da değil. Benden vazgeçtiğini biliyorum."

Kolları adamı daha sıkı sardığında adam onun veda edeceğini anladı, karşılık olarak sıkıca sarıldı. Adam öldüğünü hissetti, vedasını duymamak için ölmeyi dilemişti, gözleri yanarken Ayça'yı son kez öptü. 

Uzun bir öpüşmenin ardından adam cesaret edip geri çekilememişti, Ayça geriye çekildi. "Ve ben her şeye yeniden başlamak isterdim." Ayça'nın sesi çatallaşmıştı ve başını öne eğmişti, adam gözlerinin dolduğunu biliyordu ve ona bakamıyordu. "Eğer geçmişe dönsek mutsuz olacağımı bilerek yine seni severdim, her şeyi seninle tekrar yaşardım, belki seni bir daha o kadar kolay bırakmazdım. Anıl için yine en doğrusunu yapardım. Ve o bebeği düşürmeyi gerçekten istemezdim. Her şeyi daha farklı yapsaydım bu gece sana veda etmeyecektim ama yapamadım." Ayça derin nefesler alıp verirken hıçkırıkları ağzından kaçtı, adam boğazındaki yumrudan nefret etmişti. "Ve bazen vedalar başka merhabalar olur."

Hayatında daha önce hiç yapmadığı bir şeyi yaptı adam. "Gitme," dedi. Yalvarmıştı. Ayaklarına kapanıp yalvarmaya devam etmeye de hazırdı. "Yeniden başlayabiliriz, kimin şansa ihtiyacı var ki? Yanımda olduğun sürece her şeyi yapabiliriz." 

Gitmesine izin ver, dedi kafasındaki ses. Onu zehirledin ve gitmesine izin vermek zorundasın. 

Ayça'nın gözyaşları yanaklarından süzülürken adamın kollarına atladı, birbirlerine sıkıca sarıldılar ve zaman kilitlendi, adam tam da o an dünyanın yok olmasını istedi. "Keşke yeniden başlayabilseydik." Adam ona baktığında Ayça bakışlarına katlanamıyormuş gibi gözlerini kaçırdı. "Seni her zaman seveceğim." 

Ben de, diye düşündü ama söylemedi.

Yavaşça geri çekildi ve adam onun sadece ruhunun değil, bedeninin de uzaklaştığını bilerek odadan çıkışını izledi. Kapı kapandığında gözyaşları yanaklarından süzüldü ve boş boş kapıya baktı. O kapının sonsuza dek kapandığını biliyordu. 

Ne kadar vakit geçtiğini bilmiyordu ama kapı açıldı. Yağız çekinerek içeri girdiğinde adam onu öldürmek ister gibi baktı, şüphesiz ki bakışlarıyla öldürebilseydi daha uzun zaman önce ölü olurdu. 

"Orospunun evladı," dedi dişlerinin arasından. Bütün öfkesi, üzüntüsü ve terk edilmişliği sesine yansımıştı, dayanamadı ve Yağız'ın suratına sağlam bir yumruk attı ama öfkesini dindirmek yerine daha da büyütmüştü. "Hepsi senin yüzünden oldu piç. Onu düzelteceğine onu inandırdın, gittin o kadınla yattın, hem yalan söyledin hem de sana dünyanın en güzel şeyini verirken bunu yaptın." 

Yağız yüzünü ovarken hiç tepki vermedi. "Benim yüzümden gitmediğini en iyi sen biliyorsun." 

Pes eder gibi adam gözyaşlarını sildi ve sandalyeye oturdu, hala Ayça'nın sıcaklığı vardı. "Sürekli bir duvarı yumrukladığını düşün, en sonunda kemiklerin parçalanır." Burnunu çekti ve gözyaşlarına inanamadı, Ayça için birkaç kez ağlamıştı ama bu başkaydı, sürekli ağlayacağının habercisiydi. "Kemiklerini parçalayan sendin Yağız." 

Yağız yutkundu ve yanındaki sandalyeye oturdu, yüzünde üzgün bir ifade vardı. "Ben olmasaydım parçalayan sen olacaktın. Daha mı iyi olurdu?" 

"Benim yüzümden olduğunu değiştirmiyor." Gözlerini kuruladı ama her an ağlayacağını hissediyordu. "Niye aldattın onu? Aşık olmadın ama sevdin. Sana çok güzel iki çocuk verdi, onlar benim çocuğum olsun isterdim. Naomi ondan daha güzel, akıllı ya da üstün değil."

Sigara paketini çıkardığında adam bir tane sigara aldı, tıpkı eskiden çardakta yaptıkları gibi birlikte sigaralarını yaktılar. "Her şey güzellik, akıllılık değil," dedi Yağız. Belki de bunu ilk kez itiraf ediyordu. "İnsan sevilmek ister Arınç, ben de insanım. Her gün çiçek götürdüğün kadın her gece başını aynı yastığa koyduğunda senin başkası olmanı diliyorsa çekip gitmekten başka seçeneğin yoktur." 

Kendi açısından Yağız da haklıydı ama Ayça'yı çok üzmüştü. "Çekip gitseydin o zaman," dedi ruhsuzca, sigaranın filtresini parmaklarının arasında ezmişti. "Sen gitseydin o gitmezdi."

"Benden nefret etmese gidemezdim." İkisi göz göze geldiklerinde adam onu öldürmek istedi çünkü gerçekten Ayça'yı sevdiğini görmüştü, sadece aşık değildi. "Ben onun için nefret ettiği bir evdim Arınç. Şeklimden, manzaramdan, içimdeki mobilyalardan nefret ediyordu ama ayaz kış gecelerinde başını sokacağı başka bir evi olmadığı için benden vazgeçemiyordu. Alışkanlıktım. Beni satacağı günü bekliyordum."

Adam bir şey diyemedi, sigarasını dudaklarına götürdü ve içine çekti. "Daha üniversitedeyken bir gece Barlas'ın işlettiği bir barda birlikte çok içmiştik," dedi gülümseyerek, anısı zihninde canlanmıştı. "Teoman şarkılarını birbirimize söylemiştik, onu birkaç kez dansa kaldırmıştım, sen de oradaydın ama onu benimle görmeye dayanamayıp gitmiştin." Adam gülümsedi, Ayça'nın varlığını şimdiden özlemişti. "Ben çakırkeyif oldum, o da sarhoştu, o iğrenç sesiyle gecenin ikisinde sokağın ortasında bağıra bağıra Ruhun Sarışın söylüyordu." Yağız'ın da gözünde canlanmış gibi Yağız hem gülümsedi hem de yüzünü buruşturdu. "Ona o zaman aşık olmuştum, hissetiklerimden o kadar korktum ki eve kadar ona eşlik ederken elini bile tutmadım, seninle kalayım mı diye sordu ama hayır dedim, alındı bana." Adamın gri gözleri yaşlarla doldu ama akmadı, acıyı gözlerinde bekletti. Şimdi onunla bir gece daha uyuyabilmek için her şeyini verirdi. "O evine yürürken arkasından ona baktım. Çok tuhaf bir şey hissettim."   

Merakla baktı Yağız, tek kaşını kaldırmıştı. "Ne hissettin?" diye sordu hüznüne eşlik etmek için.

"Bir gün gideceğini," dedi adam. Bunu söylerken içinden bir şeylerin çekildiğini hissetti, Ayça'yı tanımadan önceki gibi yine yarım kalmıştı, yine o canavar olmuştu. "Bir gün her şeyi arkasında bırakacağını hissettim. En çok da beni bırakacaktı, kimseye haber vermeden gidecekti. Çok sessiz bir gidişi olacağını hissettim. Ve bir daha dönmeyeceğini."

İkisi de sustu çünkü bu anın gerçekleştiğini biliyorlardı. Adam sigarayı yere attı ve izmariti ayağıyla söndürdü, Yağız da aynısını yapmıştı. "Ben de istemiyorum gitmesini, özellikle de çocuklar onunlayken. Ayça aşık olduğum kadın değil ama sevdim onu, seninle mutlu olacakken uzaklara gitmesini istemem. Hala aynı şehirde olduğunuzu biliyorsun. Havaalanına gitmeden onu yakala, gitmesine izin verme."

Adam gözlerini sildi. "Gitmesine izin vereceğim." 

Yağız kaşlarını çattı. "Gitmesini istemiyordun."    

"Onu seviyorum." Bakışları buluştu, adamın cümlesi nokta gibi bütün konuşmayı bitirmişti. "Bu yüzden gitmesine izin vereceğim." 

Yağız başka bir şey söyleyemeyeceğini anladığında ayağa kalktı ve adamın omzunu sıktı, ardından adamı acısıyla ve yalnızlığıyla bıraktı. Adam yalnız kalmanın verdiği rahatlıkla gözyaşlarının akmasına izin verdi, Ayça için kaç kez böyle ağlayacağını merak etmişti. Gittiğine inanamıyordu ama her şeyden daha gerçekti terk edişi. 

Gözlerini kurulamaya başladığı sırada kapı çaldı ve tepki bile veremeden kapı açıldı. Davet salonundaki görevlilerden biri rahatsız edip etmediğini sorar gibi bakıyordu. "Doğukan Bey?" 

"Benim," diyebildi boğazını temizleyip. Sesinin ne kadar çatallaştığını fark etmişti. 

Görevli yavaşça içeriye girdi ve masanın üzerine bir kalem bıraktı. Adam bu kalemi tanıyordu, Ayça'nın üniversitedeyken dışı gri kaplamalı tükenmez kalemi vardı, birlikte kütüphanede ders çalıştıkları zaman not tutarken kalemi ondan kibarca çalmıştı ama hiç geri vermemişti, Ayça o kalemi çok sevdiği için bir hafta boyunca trip yemişti ama adam hiç umursamamıştı. O kalemi hep taşırdı, ya arabasında ya da ceketinin cebinde olurdu ama hiç kullanmazdı, aklına hep kütüphanedeki o gün gelirdi. 

Şaşkınlıkla kaleme baktı. "Nereden buldunuz bunu?" İki ay önce bir iş yemeğinde adam kalemi düşürmüştü, bütün restoranı aratsa da kimse bulamamıştı, kalemin kaybolmasına canı çok sıkılmıştı çünkü o kalem Ayça'nın kalemiydi. "İki ay önce kaybetmiştim... Hatta direkt size bulursanız bana söylemenizi istemiştim." 

"Birdenbire döşemenin kenarında belirdi, daha önce orada olmadığına yemin edebilirim." Görevli gülümsediğinde adam şaşkınlıkla bakmaya devam etti. "Arkadaşımın cebinde gördüm ve sizin kaleminize benzettim, kalemi nereden aldığını sorunca döşemenin kenarını gösterdi, iki saat önce orada bulmuş." Adam döşemenin kenarına bile bakmıştı ve kalemin orada olmadığına yemin edebilirdi. "Sıradan bir kalem sanıp kullanmakta sakınca görmemiş ama sizin kaleminiz olduğunu hemen anladım ve size getirdim." 

Bir kalem için mutlu olacağını adam hiç düşünmezdi, gülümseyerek kalemi eline alırken mutsuzluğunun bir parça olsun azaldığını düşündü. "Teşekkür ederim. Gerçekten çok teşekkür ederim, beni ne kadar mutlu ettiğinizi hayal bile edemezsiniz." Görevli önemli olmadığını söyler gibi gülümsedi ve başını eğip odadan çıktı.  

Adam kaleme bakarken gülümsemesi biraz olsun artmıştı çünkü bu kalemle ilgili değildi. Sevdiği şeyleri bırakmanın önemini anlamıştı, sevdiği şey gerçekten onunsa bir gün mutlaka kendisine geri dönecekti. 

Continue Reading

You'll Also Like

1.8M 112K 59
Wattpad de bu isim ile yayımlanan ilk ve tek hikayedir. Çalınma durumunda yasal yollara başvurulacaktır. Mine MUTLUÇAY, otuz yaşında arşiv memuru ke...
2.9M 151K 17
Maça Kızı 8 serisinin devam bölümlerini içermektedir.
21.3M 1.1M 53
"Karımı artık yanımda, odamda ve yatağımda görmek istiyorum!" diye bağırınca donup kaldım. Ne söylediğinin farkında mıydı? Bir başkasının kimliğiyle...
101K 5.7K 16
"ya siz kafayı mı yediniz çocuk daha o çocuk iki gün önce papucu yırtıldı diye ağlayan kızı gelmiş bana koynuna al diyorsunuz o yetmezmiş gibi bid...