Capricorn-Sekai [Omegaverse]

By nonkonformist

38.5K 3.4K 4.8K

"Bırak bu tantanayı Jongin, hala masanın üzerinde, doldurmakla mükellef olduğun, boş yapraklara sahip defterl... More

Başlangıç
Avuçların Mürekkep Kokuyor
Özgürüm Kirazlarımla
Ölü Okyanus
Kanlı Ay
Arafın Kapıları
Butimar Kuşu
Sevgilim
Neden Buradasın?
Pembe Çiçek
Kim Yifan
Seni Seviyorum
Sen Bir Aynasın
Yanan Ay Ve Güneş
Çiçeklerim Solacak
Bütün Çiçeklerim Senin
Pata Küte Yuvarlanmak
İhanet
Yeşil Erik
Zamanı Bükeceğim
Korkuları Hediye Etmek
Ruhum Senindir
Benim Yuvam Sensin
Sevgilim Ölüyor
Alfamın Kalbi
Sarhoş Çiçekler
Nisan Yağmuru
Jongin İçin
Hayata Gebe
Günüm Aydı
Prometheus
Sizi Seviyorum
Yaşayamadıklarım Ve Yaşadıklarım
Kavunun Acı Tadı
Dayandım

Baş Alfa

1.3K 137 173
By nonkonformist

Okula yeni başlamışken annem ödevlerimi yapmama isteğimi yenmek için bahçemizdeki yeşillik alana bir örtü serer, çeşit çeşit meyveleri tabaklara doldurur ve defterlerimi yanına yerleştirirdi. Çocuktum, her yazdığım kelimenin ardından ağzıma koyulan meyvelerin damağıma bıraktığı tada kanacak kadar düz çalışan bir beyne sahiptim ancak bir süre sonra meyveler de sihrini yitirdi, tatmin duygumu yeterince karşılamadı.

Artık somutluklar benliğimi oluşturmuyor, aksine ulaşamadıklarımın peşine takılıyordum hem fiziksel hem de duygusal olarak. Kendimle beraber annemi de çıkmaza sokmuş olacağım ki annem bir gün meyve tabağını örtüye yerleştirmeden oturdu yamacıma, öğretmenimizin yazdırdıkların birer birer kontrol etti ve "Çok ödevin varmış tatlım." diye soludu zaten farkında olduğum bir gerçeği söyleme ihtiyacı duyarak. "Bu yüzden ödüllerin de artmalı. Mesela hepsini bitirirsen, babanı ararım, gelirken çikolata getirir ya da..." Sesine kattığı o olağanüstü tınıyı anımsıyordum, gözleri hafiften genişlemiş irisleri parıldamıştı. "Parmak uçlarına kelebekler konabilir. Çünkü onlar akıllı çocukları seviyormuş." Annem, zeki ve dikkatli olmasının yanında iyi bir gözlemciydi; oğlunun istisnasız her sabah kanatlarına hayranlık beslediği kelebeklerin peşinde koşturduğunu görmüş, onları yakalayamadığı zaman tarif edilemez bir hüsranın çeperine çarptığını büzdüğü dudaklarından anlamıştı ve bu kozu evladının üzerinde kullanmaktan çekinmemişti.

Çocuktum, sayfaları doldurdukça parmaklarımın kelebekleneceğine kalpten inanıyor, güneşin batışını umudun salıncağında sallanarak bekliyordum.

Büyüdüm, babam öldü yahut babam öldü, ben büyüdüm. Hangi seçeneği doğru kabul edersem edeyim olgulaşmış tek bir düşünceye vakıftım; ödevlerimi yapsam da, sınavlarımdan en yüksek notları alsam da, öğretmenlerime hiç saygısızlık yapmasam da, geceleri erken yatıp sabah annemin öpücükleri yardımıyla zorlanmadan uyansam da babam geri gelmeyecekti. Hal böyleyken umut ile bağdaştırdığım, ödül bellediğim kelebeklerin parmak uçlarımı şenlendirmesi anlamsızlaşıyordu, yediğim çikolatalar tatsız, sarıldığım yastık dikenliydi. Büyümüştüm ya; ağacın gölgesine sığınmış, kitabıma gömülmüşken bedenimin etrafında oval bir yörünge çizmesinin ardından çok sevdiği cümlenin altını kanatlarının rengine bulamak maksadıyla kitabımın kenarına konan, parmak uçlarımı gıdıklayan kelebeği, kitabı hızla kapatmak suretiyle, ezdim. İzi 88. sayfaya çıktı, ruhunu parmak uçlarıma akıttı. Birileri bana kelebek katili desin, acımasızlıkla nitelendirileyim, yüzüme yüzüme bağırsınlar hiçbir şey bilmeksizin... Sorun değildi. Büyüdüm çünkü babam öldü, babam öldü çünkü büyüdüm. Kelebeğin ömrü kadar umut edebilecekken, onu yaşantısından amansız darbemle koparıp çaresizliğini özümsememin nedenini kimseye açıklayamam ama umuda yakınlaştığım anlarda ölü kelebeklerin avuçlarımı mezar bellediğini, çaresizlik zihnimde fink atarken, sadece bana görünen, canlı kelebeklerin parmaklarımın ucuna konduğunu söyleyebilsem belki anlaşılabilirim.

Anlatmak, anlaşılmak olsa emelim Sehun kapıya yumruklarını indirdikçe parmaklarımın kelebeklendiğini ve benim onları seyredaldığımı da fısıldardım, Baekhyun tarafından dürtüklenmesem sonsuzluğa uzanan bir zaman diliminin içinde sıkışıp kalacağımı belirtirdim ancak bunların hiçbirini yapmıyorum, yapamıyorum. Sadece... Baekhyun, "Jongin, kapıyı aç!" diye bağırdında cevaplamam gereken yüzlerce soruyu kısık sesle dillendirebilirim: "Neden geldi, bana neden bağırdı, onu sinirlendirdim mi, nasıl davranmalıyım?"

Baek vücudumu ittirip kapının açılmasını sağladığı an Sehun'un bedenini kolunun altına almış Chanyeol yalpalayarak odaya girmiş, duvar dibine çökmüştü. İkisi de siyah kapüşonlu hırkalarına gömülmüşken, yüzlerinin yarısını maske ile kapatmış ve auralarını gizlemişlerdi, derin nefesleri arasında çıkardıkları tuhaf hırıltılar haricinde varlıklarını kanıtlayacak bir belirtiye rastlamıyordum. Sehun'un okyanusları göz kapaklarının arkasına saklanmıştı, ayakkabılarının ve pantolonunun bir kısmı çamurluydu, elinin üzerinde kanı pıhtılaşmış birkaç çizik kendini belli ederken bileğinden ağrı akan koyu sıvı bir şeylerin yolunda olmadığının kanıtıydı ancak algılayamadım, Chanyeol'un sol kolunu kaplayan kumaşın yırtıldığını ve parçanın Sehun'un omzuna sarıldığını fark etmesem algılayamazdım da. Baekhyun ve Kyungsoo öylece ayakta dikilirken ani hareketler sergilememeye özen göstererek Sehun'un ayaklarının dibine çömelir çömelmez siyahlığın yoğunlaştığı omuz kısmına şöyle bir göz atmak için parmaklarımı sıkıca atılmış düğüme sürüklediğim sırada Chanyeol, "Yaralı." diye mırıldanmış, öksürük krizine girmişti. Baekhyun'a hitaben, "Su getir." dedim. İkisinin de maskelerini indirip rahat nefes almalarını sağlamam sonucu Sehun inlemiş, kuru dudaklarını yalamıştı. Baek'in getirdiği sudan önce Sehun'un içmesine yardımcı oldum, Chanyeol'e yöneldiğim vakit ise Yeol beni durdurarak bardağı kavradı ve kafasına dikti. "Teşekkür ederim." Suyun bir kısmı göğsüne dökülmüştü, çenesinden damlacıklar sarkıyordu fakat bunlara takılmak yerine, "Omzunu kurşun sıyırdı." diyerek bağladığı kısmı işaret etmişti. "Kurdunu dizginlediği için iyileşemiyor, şimdilik yaraya gerekli müdahaleyi yapmalıyız. Yol boyunca iyi dayandı, artık gücü tükeniyor."

Sehun'un zorlukla kırpıştırdığı kirpiklerini izledim bir müddet, dudaklarını açıp kapatıyordu ama nefes almaktan ilerisine gidemiyordu."Hastane..." dememe kalmadan Chanyeol ayaklanmış ve "Peşimizdeler Jongin, buraya sığındık. Hastaneye gidemeyiz, anlıyor musun?" diye bağırmış, telefonu çalınca saçlarını çekiştirerek görüş açımdan çıkmıştı.

Sanırım iş başa düşüyordu.

Sehun'un pelteleşmiş bedenini sürüklemek suretiyle koltuğun kenarına taşıdım, Baekhyun ne yapmak istediğimi anlamış ve battaniyeyi kaptığı gibi koltuğa sermişti. Sehun'u üçümüz anca yatırabildik, ayakkabılarını çıkardım ve ilkel yollarla yapılmış tamponu kontrol ettim. Yara kötü durumdaydı. "Kyungsoo, sen banyodan ilk yardım malzemelerini getir. Su ile kanından arındırır, alkolle temizler ve sararız." Soo koşturarak merdivenlere yöneldiği an Baekhyun kapüşonlu hırkanın fermuarını indirmiş, alnında birikmiş terleri silmişti. Ayakta dikildiğim üç dakikanın sonunda su almak üzere mutfağa adımladım, zihnim öyle bulanıktı ki dizim sandalyelerden birine hafifçe çarpana dek Chanyeol'un varlığını hissedemedim. Telefonu kulağına dayamış, hararetli cümleler sarfediyordu. "Eğitim merkezinin yerini tespit etmişler." dedi alnını dolaba dayarken. "Oradan ayrıldığımız sırada havaya ateş açtılar. Yüzümüz kapalı, auralarımız gizliydi ancak bu onları peşimize takılmaktan alıkoymadı." Duraksayınca bir adım geriledim. "Muhtemelen bizi sorgulayıp baş alfanın kimliğini öğrenceklerdi. Hiçbir bok bilmeden hareket etmelerine karşın nokta atışı yapabilmeleri... Resmen kaçamasaydık baş alfa ellerine geçmiş olacaktı ve onlar bunun farkına varınca... Felaketten kurtulduk Jongdae, tüm plan bozulacaktı. Hadi planı falan siktir et, baş alfasız nasıl ilerleneceği bile meçhulken baş alfanın tehlikeye girmesi, hatta öldürülmesi... " Söyledikleri bir şok dalgasını uzuvlarıma bindirince dudaklarım arasından bir tıslamanın çıkmasına engel olamadım, böylelikle Chanyeol'un dikkatini çekmiştim. "Jongin." dedi kaşını kaldırarak, bir yandan kapattığı telefonu cebine tıkıştırıyordu. "Bak, ne duydun bilmiyorum ama..." Hızla tezgaha adımlayıp bulduğum bir kaba soğuk su doldurdum, çekmeceden temiz bez aldıktan sonra mutfağı terk edecektim ki edindiğim gerçeklik daha fazla ilerlememe engel oldu. "Hanginiz baş alfa? Kendinden üçüncü kişi olarak bahsedeceğini sanmıyorum. O halde..."

"Hayır, hayır. Yanlış anlıyorsun Jongin, ben sadece..."

"Kurdumun zayıf oluşu beni aptal bir birey yapmıyor Park Chanyeol, duyduklarımı anlayabiliyor ve çıkarımda bulunabiliyorum. Beni kandırmaya çalışma. Saldırıya uğradınız, şu an benim evimdesiniz ve bu durum hepimizi tehlikeye atıyor. Ne ile karşı karşıya kaldığımı, kaldığımızı, önünde sonunda soracaktım, Sehun'un iyileşmesini bekliyordum ancak şimdi, her şey apaçık ortaya serilmişken susmayı aklından bile geçirme." Ciddiyetimi bozmamak adına bakışlarımı gözlerinden ayırmadım, göz bebeklerinin kapladığı alan genişlemiş ve buğulanmıştı."Ben..." Ağzında kelimeleri dolaştırmaya başladığında yeniden tısladım, bir ateş grubu alfaya kafa tutmaktan ziyade kendimi ve arkadaşlarımı koruma güdüme odaklanmıştım. "Telefon konuşmalarında genel bir anlatım kullanırız, baş alfa kelimesini dahi geçirmemem gerekiyordu ama endişeliydim ve bir an önce dışarıda olup bitenler hakkında bilgi almalıydım. Yarım yamalak iş yapıyorum, Bay Kim duysa ağzıma sıçar." Konuyu dağıtıyordu, tanımadığım insanlardan bahsederek dikkatimi başka yöne çekecekti güya. "Dökül!"

"Tamam." dedi kollarını, teslim olurcasına, havaya kaldırarak. "Baş alfa benim." Orblarım neredeyse yerinden fırlama seviyesine geldi özümsediğim hakikatin ağırlığı altında. Park Chanyeol baş alfa mıydı? Hiç şüphelenmemiştim, aklımın ucundan geçmemişti. Sehun, baş alfanın aramızda olduğunu söylediğinde dahi dalgaya vurmuştum, inandıkları değerler uğruna o şekilde konuştuğuna inanmıştım. "Ben Sehun'un yarasına bakayım." Bir an evvel yanından uzaklaşmak için harekete geçince bileğimi yakaladı. "Jongin, sana güveniyorum. Sırrım güvende, değil mi?" Başımı sallamakla yetinerek Sehun'un yanına koşturdum. Baek çoktan hırkayı vücudundan sıyırmış, tişörtünün kol kısmını kesmişti. "Ateşi çıktı. Kurdunu dizginlemesi onu zorluyor. Gerçi şu durumda aurasını gizleyebilmesi de mucize."

"Sehun güçlüdür." dedim omuz silkerek. Islak bezle kolunu ve yaranın etrafını temizledim, Kyungsoo'nun getirdiği malzemeleri masaya dizdikten sonra alkolü yarasına boca etmiş ve iniltilerini dindirmek adına yanağını okşamıştım. Yıllar önce avucuma doldurduğum ölü kelebekler ateşinin himayesinde cızırdadı, parmak uçlarındakiler sıcaklığa dayanamayıp havalandılar. Artık onunla aynı yükü taşıyordum, sırlar insanı dengesizleştiriyordu çünkü kalbe ağırlık yapıyorlardı. Belki... Bana aniden bağırmasının altında yatan sebep uzun süredir başkasının hayatına kendini adamasıdır, birilerinin onu sorgulamasını yahut yargılamasını kaldıramıyordur. Kim olduğunu unutmuşken, kim olduğunun sorulmasından sıkılmıştır.

Ben kelebek katiliyimdir, o ise kuşları öldürmüştür.

Ben umut kovalarım, o ise özgürlüğünü. Günün sonunda kaybedeceğimizi bile bile...

Sargı bezini sıkıca bağladığım sırada Baekhyun ve Kyungsoo ortalığı toparlamış, yiyemediğimiz pastayı dolaba kaldırmışlardı. Şarap ve kadahler de mutfağa götürülünce onlara, "Annemin yatağında uyuyalım." diye fikrimi beyan ettim. "Hatta siz gidebilirsiniz, ben Sehun'a ilaç içirip gelirim." Soo gözlerini ovalayarak, "Tamam." diye mırıldandı, gözlerini açık tutmakta zorlandığından ayaklarını sürüye sürüye merdivenleri tırmanmaya koyulmuştu. Baekhyun da onu takip etti, Chanyeol hala mutfaktaydı. Sehun'un ilacını içirmek için su almaya gittiğim vakit bakışlarımız kesişti."Kahve yapayım mı?"

"İstemiyorum. Sen git uyu, ben başında beklerim."

"Tamam." dedim. Cidden konuşacak bir şey bulamıyordum, gerçekleri eşelemekten oldum olası çekinirdim ve bu konu boyumu aşıyordu. Peşindeki adamlar, canının tehlikede oluşu, sorumlulukları benim kavrayacağım türden konuları içermekten çok fantastik bir romanı çağrıştırıyordu. Heyecanla okuduğun, yalanlara doğruymuşçasına yaklaştığın, seni insanlara yabancılaştıran modern dönemin oyunlarına kanmak gelişmekte olan insanlığın küçük kaçamaklarıydı, burjuva sınıfına karşı gösterilen tepki zamanla yerini yaşamın monotonluğundan kopuşa bırakmıştı ve canlılar yeryüzünden silinene dek etkilerini devam ettirecekti.

Sehun'u doğrultup ilacını içirebildiğimde saat çoktan dörde vurmuştu, uykusuzluktan acıyan gözlerimi ovuşutururken koltuğun köşesine kıvrılmış Chanyeol'un çoktan uykuya daldığını fark etmiş, onun da üzerini örtmüştüm. Sehun'u kontrol etme görevinin bana kalışı Baek'in göğsüne sığınarak geçirdiğim uykunun kalitesini düşürüyordu, saat başı aşağı iniyor ve Sehun'un terini siliyor, kuru dudaklarını ıslatıyordum. Neyse ki ateşi düşmüştü, sarıya çalan ten rengi yavaş yavaş açılırken güneş ışıkları Sehun'un, çamurlu pantolonunu ve çoraplarını çıkardığımdan ötürü, buz kesmiş bacaklarını ılıtmaya başladığı sırada tükettiğim kahvenin yarısını lavaboya boşaltıp bu sefer Soo'nun koynuna girdim ve evin içinde dört dönen alfaların aurası baskısını göğsümde hissettirene kadar uyku ile uyanıklık arasında debelendim durdum. "Saat kaç?" Baekhyun yeni uyandığını belli eden şiş gözleriyle balığımı yemliyordu, sorum üzerine mırıldandığı şarkıyı yarıda bıraktı ve "10." dedikten sonra atarlı oğlağımızın yanaklarını öptü. "Bugün okulu astık sanırım, diğer derslere girebiliriz ama ne gerek var?" Kyungsoo kıçını dönerek uykusuna devam edince kıkırdadı. "Uyan pamuk prenses, telefonun ötüyor."

"Baekhyun, rüyamın tam ortasına sıçtın."

"Jongdae'yi mi parmaklıyordun, atarlı oğlağım?"

Kyungsoo'nun, Baek'i sağ bırakmayacağı tahmin edilebilir bir durumken odadan tüymek mantığıma yatıyordu, bu yüzden basamakları, yalın ayak, birer ikişer atlıyor, bağırışlarını önemsemiyordum ki Sehun'un karşıma çıkması dolayısıyla tökezlemiş ve öne savrulmuştum. "Yakaladım." dedi okyanuslarını yüreğime akıtmaktan çekinmeyerek, gece ay ışığından mahrum kalışını yakamozları kirpiklerine biriktirerek telafi ediyordu. Vetiver kokusu saatlerce kurdunu bastırmasının bir getirisi olarak yoğunlaşmıştı, aurası yağlanmamış kapıları gıcırdatıyordu. "Sakar oğlak." İşaret parmağını burnuma dokundurmuş, belimden kavrayarak vücudumun duruşunu düzeltmişti. Boğazımı temizleyerek, "Tehlike geçti sanırım." deyince aurasına vurgu yaptığımı anladığından gülümsedi. "Yüzümüzü görememişler, kurtlarımızı zaten dizginlemiştik... Yani güvendeyiz. Yaranın iyileşmesi için auralarımızı saldık, rahatsızlık verdi mi?"

"Hayır." Gözümle kolunu kontrol ettim, sargı konumunu korusa da yaranın iyileşmeye başladığı aşikardı. "Güzel." dedi sırıtarak. "Jongdae gelirken yiyecek bir şeyler getirmiş, kahvaltı hazırlıyorlar. Arkadaşlarını uyandır, mutfakta buluşalım."

'Her şey yolunda.' mottosunu ne kadar sürdürecektik, emin değildim lakin bozmayı düşünmüyordum. Arkadaşlarımın uyandıklarını belirttikten sonra Chanyeol'un ocak başında ummalı bir çalışmaya girdiği, Jongdae'nin tabakları masaya yerleştirdiği mutfak ortamına uyum sağladım. "Günaydın." der demez Chanyeol hemen karşılık vermişti. "Gece uyuyakalmışım, kusura bakma Jongin. Sehun ile ilgilenme işini üstlendiğin için teşekkür ederiz."

"Sorun yok." Kızarmış et kokusu karnımı acıktırmıştı, salatalıklardan bir tane aşırmamın ardından buzdolabını aralamış ve içecekleri masaya bırakmıştım ki Kyungsoo, "Orospu işte, orospu!" diyerek koltuğa kurulmuştu, neler olduğunu çözebilme ihtiyacıyla yanlarına ilerledim. "Niye bağırıyorsun atarlı oğlağım?"

"Al, kendin bak." Telefon Baekhyun'un elinden çekip bana uzattı. Iseul tarafından yazılmış mesajları görünce şaşkınlıkla nefeslendim. Sabah Jongdae ile karşılaştıklarından, ona yakın davrandığından, alfasını elde etmeye az kaldığından bahsediyordu. "Sürtük."

"Kesinlikle." dedi Soo. "Damarıma basmaya çalışıyor. Lan ben toprak grubu bir omegayım, istesem de hiçbir alfayı elde edemeyeceğimin farkında olmasına rağmen benimle rekabete girmesini anlamlandıramıyorum. Ben gidip Jong..." Avucumu ağzına dayadım, muhtemelen Jongdae'nin varlığını, sinirden, algılayamamıştı."Sonra..." dedim dişlerimin arasından, mutfağı işaret ettim; hepsi kapıya dizilmiş bizi izliyordu. "Vay be! Omegaların dedikodu güçlerine hayranım. Herkesi gömebiliyorlar." Chanyeol'un yorumu Baekhyun'u güldürmüştü, aynı zamanda ortamın gerginliğini azalttı ve kazasız belasız kahvaltıya geçebildik. Kimse konuşmadı; Baekhyun soru sormadı, Chanyeol baş alfalığını ilan etmedi, Sehun kolu hakkında yorumda bulunmadı, Kyungsoo, Jongdae'nin suratına bakamadı, ben tabağımı didiklemekten ilerisine gidemedim. Öyle bir sessizliğe gömüldük ki kurtlarımız uludu gönüllerince, görmedik, duymadık, bilmedik, hissetmedik, parçalamadık, birleştirmedik. Beyinlerimiz doluydu, zorlasak taşacaktı ve boğulacaktık. Tek tesellim ölü de olsa Sehun'un okyanuslarına, bitumar kuşu misali, dalabilmemdi ama efsaneler çıkarımlara dayalıdır, baktığın yerden yakalarsın ipin ucunu... Ben hiç doğru noktayla buluşamadım. Bu yüzden alfalar evimi sessiz sedasız terk ederken, Baekhyun üfleyemediğim mumların fitilini yeniden ateşlerken, kadehler ardı ardına şarapla kirlenirken Sehun'un kanının bulaştığı battaniyeyi izliyordum. Annem gelene dek Soo'nun hayıflanmalarını dinledik, yorumlara katılmadım. Annem uykusuz kaldıkları hususunda şikayet eden arkadaşlarımı odasına çıkardı ve kollarında uyuttu, onlara katılmadım. Evi esir almış alfa kokusunun açıklamasını değil anneme, kendime dahi yapamadım. Güneş battı, yeni yaşıma alışamadım.

Kapı çaldı.

Ayıcıklı pijamalarım, yalın ayaklarım, dağınık saçlarımla kulpu kavradım geleni tanıyan ruhumu ehlileştirerek. Kocaman akvaryum, içinde bir poşet dolusu turuncu balık ve bir not; "Fanuslar ışığı kırar ve balıklara zarar verir, bu işin bilimsel yanı. Oysa onları asıl öldüren yalnızlık olacaktır.

İyi ki doğdun deliciae, teşekkür ederim."

Oh Sehun bahçe kapısından çıkmış, elleri cebinde yürüyordu.

Metroda bölüm yazma ritüellerime geri döndüm ehe 😅 Cidden gözlerim yarı kapalı yazıyorum her şeyi, eve gelip kontrol etsem de çıkan sonuç bu 😪 Bir an önce tatile girmem lazım 🙏

Bölüm saklananlarla dolu, neler neler eksik veya yanlış bir bilseniz 😋 Ben biliyorum ^^

Yeri gelmişken sorayım, Exo'cu muyuz, X-exo'cu mu? Ben bu konsepti bayağı sevdim yahu 💕 Yorumlarda buluşalım. 💕 Diğer bölüm görüşmek üzere!!!

Continue Reading

You'll Also Like

172K 12.9K 51
Kim Taehyung ve herkesten sır gibi sakladığı eski eşi Jeon Jungkook, birbirlerinden uzak kalamıyorlardı. 011122 160723 switch taekook au. omegaverse...
11.8M 576K 87
18 yaşında genç bir kızın yolu çıkmaz bir sokakta hiç kesişmemesi gereken bir adamla kesişti. Adam hayata ve mavi renge küskündü. Genç kızla beraber...
42.8K 6.7K 29
[🥼🔬] [theoretically lab] kim taehyung, stajyer jeon jeongguk'un tam bir virüs olduğunu düşünüyordu.
24.9K 2.9K 18
"MİNHO EZ BENİ"