Achernar 1: Üç Bilge'nin Yolu

By ACHERyy

71.3K 12.6K 25.3K

WATTSY 2021 FANTASTİK KAZANANI ✳️ Tuhaf bir şehirde tanıştı iki Tanrı soyu... More

-Öɴ sᴏ̈ᴢ-
-Iʀᴋ Tᴀɴɪᴛɪᴍ Kᴀʀᴛʟᴀʀɪ-
-Aᴄʜᴇʀɴᴀʀ Eᴠʀᴇɴ Tᴀɴɪᴛɪᴍɪ-
Giriş
2- Müzik Dinleyen İnsanlar
3- Umut Işığı: Lotus
4- Kırmızı Garaj
5- İki Mihtirin
7- Ahnerti
8- Maih ve Jack
9- Son Yargı: Dünyanın Sonu
10- Achernar
11- Üç Bilge ve Güneş Olacak Adamlar
12- Seçilen Yasakçı
13- Bir Araya Geliş
14- Oroden Panayırı
15- Fradin'in Atölyesi
16-Tan Sheline'ın Ağaç Han'ı
17-Eridnapis
18- Fırtına
19- Sarhoşun Ağzından
20-Mut Limanı ve Çolpan'ın Evi
21-Ramkarsa
22 - Ölüm Büyücüsü
23- Yaşam Varisi
24- Ait Tutun Yüreklerinizi!
25- Diyarda Soluyan İlk Ejder
26- Bükrek'in Doğuşu
27-Toplantı ve Yas
28- Kader Kemeri
29- Dingin bir Gece
30- Arçura Zehri, Us ve Düş
31- Demir Kıynak

1- Nefes Aldığın Sürece

5.7K 949 2.7K
By ACHERyy

"Ne tuhaf bir şehir!

Yalnızca dört aydır burada yaşıyorum ve şimdiden beni de kendi karanlığına çekmeye başladı.

Belki de buraya ayak bastığım ilk andan itibaren esir aldı beni, sadece yeni fark ediyorum. Bir şehre esir olmak kulağa mantıklı gelmiyor gerçi. Düşüncelerimi toparlayıp cümleler haline getirmek zor.

Karman çormanım ama yine de buradayım. Sanırım insanlardan bahsedebilirim, evet bu şehirdeki insanlar! Ne kadar süredir yürüyorlar? Yere basıyor mu ayakları? Muhtemelen bunları sorgulamıyorlar bile. Hatta muhtemelen hiçbir şeyi sorgulamıyorlar.

Gerçi bir elin parmağını geçmez gördüklerim ve onlar üzerinden genelleme yapmak zorundayım ama bazen insanlar öyle bir enerji yayarlar ki onları görmeseniz de yüzlerindeki ifadeyi bilir, konuşmasanız da kafalarındaki sözcükleri anlarsınız ya hani, işte tam da öyle bir durumdayım. Biliyorum; yüzlerindeki boşluğu ve gözlerindeki donukluğu.

Bir zamanlar özenle dikildiği belli olan çiçeklerle süslenmiş meydanlarda dolaşırken, kendimden başka birilerinin olduğunu hissettiğimde kalbimden geçen ilk şey korku oluyor ve kaynağı ben değilim hayır, sokaklara has bir şey.

Hava, su, toprak ve nadiren gördüğüm kuşların hepsi boşluktaymışım gibi kendimi tuhaf hissetmeme neden oluyorlar. Sahi, kuşların uçuşları hipnoz etmek ister gibi. Çıkan tüm sesler sanki yokmuş gibi.

Gibi sözcüğünden oluşan bir varsayımlar okyanusunun ortasındayım ve ne tarafa kulaç atmam gerektiğini bilmiyorum.

Bütün bunların farkındayım; tuhaflıkların, şehirdeki yalnızlığın, havadaki kokunun ama artık terk edesim gelmiyor.

Portal soğuk ve ruhsuz bir şehir.
Kuru toprağı ya da sert asfaltı hızlıca döven adımlarımı saymazsak hemen hemen hiçbir sese sahip değil. Rüzgâr dahi sessiz esiyor, o bile kapamış gözlerini bu şehre.

Her köşe inim inim inliyor. Her köşe cansız, çaresiz ve bozuk. Evet, bozuk! Aldığım hava zamanla ağır gelmeye başladı, burada kaldığım süre içinde ruhen yıprandım ve bu da bedenime yansıdı.

Kendimi hiç olmadığım kadar halsiz ve yorgun hissediyorum. Vücudum bana ağır geliyor, düşüncelerim acı veriyor.

Çok az insanla karşılaştım ama hiçbiri normal, sağlıklı bir insan gibi bakmıyordu. Gözlerinde canlı bir ışık yerine deliliğin kaçık parıltısı ya da korkunun fersizliği vardı.

Ne yaptıklarının farkında değillerdi. Asıl sorunsa tek tük karşılaştığım insanlarla konuşmaya yeltendiğim anda uzaklaşmaları. Üzerlerinde büyük bir acı yaşadıktan sonra edinilen ruhsal bir bozukluk var sanki.

Yıkımlar gören ve kayıplar verenlerin gözleri...

Hislerim bu yönde olsa da gelişen dünyada ekran başından en uzaktaki taşların ardını bile görebildiğimiz göz önüne alındığında, insanlarda böyle bir etki yapacak raddede güçlü bir felaket yaşansa haberim olurdu diye düşünüyorum.

Nedenini bilmiyorum ama insanların benden kaçtıklarını da düşünmeye başladım. Birkaç kişiyle karşılaştım sonuçta. Etrafta kimsenin olmaması imkânsız, öyle değil mi?

Delirecek gibi hissediyorum! İnsanlar garip. Şehir ürkütücü ve sessiz. Bazı bölgeler var ki korku filmlerinden fırlamış ya da yanıp kül olmuş gibi. Ray bölgesi olarak adlandırılan o yerlerin puslu havası zehir, bozuk olan toprağıysa bataklık.

Üç hafta önce kazara birinde bulundum ve neredeyse bayılmak üzereyken güç bela uzaklaşabildim oradan. Havada adını bilmediğim yakıcı bir koku vardı ve toprağı ölüyordu. Gerçi bence bu şehir ölüyor ya sessiz usulca, içindeki canlarla...

Özellikle Ray Bölgeleri! Önceden isimleri hiç ilgimi çekmiyordu.

Hatta saçma olduğunu düşünüyordum ama bir gün, birilerini görürüm umuduyla rastgele bir eve girdiğimde ve masanın üzerindeki eski gazeteyi okuduğumda öğrendim ki sokakta oynarken kaybettiği topunu bulmak için bölgelerden birine giren ve orada can veren küçük bir çocuğun adıymış Ray.

Başka bir şey okuyamadım.

Hem yazılar fazla silikleşmişti hem de evde insanın üzerinde baskı kuran soğuk bir hava vardı. Bahane uydurmayı bir kenara bırakırsam şayet, sadece korktum ve uzaklaştım evden.

Paronoyaklaşmışımdır belki de. Şehre taşınmadan önce burası hakkında acayip hikayeler falan duymamıştım, duysaydım da inanmazdım yüksek ihtimalle ama son zamanlarda aksini düşünüyorum.

Bir şeyler oluyor, beni gittikçe deli eden ve hiçbir şey bilmiyorum. Burayı terk etme isteğim artık yok dedim. Olduğu zamanlarda da terk edemiyordum zaten. Bir şekilde hep evimin yakınlarında buldum kendimi.

Sanırım bir çeşit sahiplenme bendeki. Korktuğumda kaçmalıyım diye değil de yaşadığım yer neden böyle diye düşünmeye başladığımdan olsa gerek.

Ayrıca birkaç hafta önce kabuslar görmeye başladım. Yandığımı görüyorum, etrafımdaki her şey yanıyor. Çığlıklar duyuyorum, ateşin sıcaklığını hissediyorum ve o kadar gerçekçi oluyorlar ki kan ter içinde uyandığım çok oldu.

Açıkçası bazı geceler gözlerimi kapatmakta tereddüt ediyorum. Çünkü kapalıyken gördüklerim, açıkken yaşadıklarımın daha ete kemiğe bürünmüş halinden öte değil.

Ara sıra yutuyor düşüncelerim beni ve dünya artık ayaklarımın altında değilmiş gibi hissediyorum.

Sanırım bir çeşit atak geçiyorum çünkü benim de içimde bir boşluk var. Bir şeyler olması gereken yerde değil. Ne düşüneceğimi ne hissetmem gerektiği bilmediğimden ifadesizce dolaşmaya devam eden ben! Sahi benimde mi sonum böyle olacak? Bende mi anlamlandıramadığım bu şey tarafından yutulacağım ve bende mi susacağım bu şehir misali?

Derince iç çekiyorum.

Hayır, böyle sonlanmamalı. Burada dönen şeyi öğreneceğim. Sokaklarda neden o kadar korku var bulacağım; insanları yüzlerindeki boşluktan ve kendimi de bu delilikten kurtarmak için.

Kendimi neden bu kadar eksik hissettiğimi bilmiyorum. Tek sorun uzun zamandır birileri ile konuşmamış olmam ve şehrin tuhaflığı değil. İçimde bir yerlerde koca bir boşluk var sanki. İnsanım, çaresizim. Bu berbat histen kurtulmak için bana cevap olarak sunulan şeye ne olduğuna bile bakmadan sığınmak isteyeceğim gibi görünüyor.

Evet, evet aklımı kurcalayan ve beni tedirgin eden bütün bu karanlığı hissediyor olabilirim ama henüz pes etmedim. Nefes aldığın müddetçe bir umut var demektir, öyle değil mi?"

Titreyen ellerinden azat etti kalemi ve derin bir nefes aldı. Ne kadar derin nefes alırsa alsın yeterli havayı alamıyordu ciğerlerine. Ne kadar elini bastırırsa bastırsın, geçmiyordu göğsündeki karıncalanma. Bu hislerden usanmaya başlamıştı.

Hayatı boyunca toplumdan uzak olduğunu düşünürdü ama şu sıralar hiç olmadığı kadar yalnızdı. Tek başınayken yorucu duygularla savaşmak daha zor geliyordu.

Gözünün önüne düşen terli perçemi eliyle kabaca saçının arka taraflarına gönderdi ve tişörtünü çıkarmadan önce hâlâ tutmakta olduğu defteri kalemiyle birlikte yatağın yanındaki çekmeceye yerleştirdikten sonra lambayı kapattı.

Pencereye yaklaştı, perdeyi ve camı açarak pervaza dayadı sırtını. Dolunayın yansıttığı beyaz ışık odaya dolarken açık camdan içeri süzülen hafif rüzgâr delikanlının çıplak sırtına dokundu.

Yine kötü bir rüya görmüştü ve şu anda sadece üşümek istiyordu. Yorgundu ve yorgun olduğu kadar sinirliydi de. Yorgundu çünkü uykusuz geçen üçüncü gecesiydi ve gün içindeki kısa uykular sadece baş ağrısı yapıyordu. Sinirliydi çünkü neler olduğunu anlamıyordu.

Aynı kâbusu peş peşe en uzun süre gören ve yine de ilk defaymış gibi korkan tek kişi olarak bir rekoru hak ettiğini düşünüyordu.

Uykusuzluktan kan çanağına dönmüştü gözleri. Yeşil irisleri bitkince bakıyordu. Neden bir boşluk hissettiğini, neden insanların çok az olduğunu, neden düş bölgeleri hariç dışarıda kimse olmadığını ve neden o çocukların böyle korku dolu yüzleri olduğunu anlamıyordu.

Neden etrafındakilerin korkusunu bu kadar önemsiyordu?

Neden aynı kâbusu sürekli görüyordu? Portal'a taşınmadan önce kâbus gördüğünü hatırlamıyordu bile. Hoş, Portal'a taşınma sürecini de doğru düzgün hatırlamıyordu ya. Burada kaldığı süre içinde o kadar boğuluyor gibi hissetmişti ve ana odaklanıp o kadar çok düşünmüştü ki geçmişi çok uzakta kalmış gibiydi.

Derin düşünmek sorun değildi. Sorun cevabı olmayan yahut çıkmaza varan sorularla boğuşmasıydı. Zaten en çok bu tarz düşünceler zehirliyordu insanı. Kabul etsin yahut etmesin insan toplumsal bir varlıktı. İyi geçinsin yahut geçinmesin bir noktada muhakkak diğerlerinin varlığına ihtiyaç duyuyordu.

Oysa Portal kimsesizdi. Nadiren gördüğü o insanların içinde garip, hastalıklı bir his vardı sanki. Yaşanılan çevrede sokağa çıkıldığında aşina olunan kişiler değillerdi onlar. Farkındalıkları körelmişti ve çoğu korkuyordu. Bilinçsizce dolaşıyorlardı sadece. Diğerleri gibi olacaklarını düşünüp korkuyla yaşıyor ya da öylece yaşadıklarını zannedip yavaşça zehirleniyorlardı.

Terli sırtına değen sessiz ama güçlü bir rüzgârla ürperdi birden. Düşüncelerinin bölünmesini sevmişti. Gözleri kararlılıkla bakıyordu kara bulutlara ve az önce belki terapi olur diye günlüğüne yazdığı cümleyi tekrarladı.

"Ben daha pes etmedim."

Ardından dayandığı yerden uzaklaştı, duş alma isteği ile banyoya yönelirken kollarını kafasının üstünde birleştirerek esnediğinde, çok geçmeden korku ve tereddütten uzak, yumuşak bir tebessümle tekrar oynadı dudakları.

"Nefes aldığın sürece ışık vardır."

Continue Reading

You'll Also Like

215K 19.2K 57
Eleanor için kurt adam, vampir ve büyücülere inanmak kolaydı. Sonuçta o, anne ve babasının kurt adamlar ve vampirler tarafında öldürüldüğünü savunan...
7.4K 419 3
Kitap okumayı çok seven ve kendisine hediye edilen gizemli kitabı okumaya başlayan Arya gözlerini açtığında kendisini bambaşka bir dünyada herkesin n...
100K 4K 32
Bir berdel hikayesidir.. Havin sevdiğinden ayrılırken nerden bile bilirdi evleneceği adamın kuzeni olduğunu herşeyden habersiz berdeli kabul etmişti...
2.1K 231 15
Bir çarpışma her şeye bedel farklı takımı tutan 2 insan