Avarya Oyunları

By acimatriyarka

3.3K 646 3.5K

Fransız İhtilali'nden sonra monarşinin temelleri çatırdadı. Halk ipleri eline aldı, demokrasi dünya genelinde... More

I. PAPAZ KAÇTI
I - II
I - III
I - IV
I - V
I - VI
I - VII
I - VIII
I - IX
I - X
I - XI
I - XII
I - XIII
I - XIV
I - XV
I - XVI
I - XVII
I - XVIII
I - XIX
I - XX
I - XXI
I - XXII
I - XXIII
I - XXIV
I - XXV
I - XXVI
I - XXVII
I - XXVIII
I - XXIX
I - XXX
I - XXXI
I - XXXII
I - XXXIII
I - XXXIV
II. YARIM KONKEN
II - I
II - II
II - III
✵ Karakterler

I - I

726 103 887
By acimatriyarka

E M R E

21 Mayıs 2005
Cumartesi
Uşak, Türkiye

Yolculukların kaderini arkada çalan şarkının belirlediğine dair bir cümle okumuştu. Yahut okumamış, muhtemel ki hayalinden uydurmuştu. Müzik, şoförün kulaklarından sızıyor, beynindeki kimyayı etkiliyor ve yolculuğu ele geçiriyordu.

"Gönül bu sevdadan vaz mı geçecek?" diyen teybi tek vuruşta kapatıp arkasına yaslandı. Altı yılda külüstüre dönmüş koyu yeşil Palio'sunun gaz pedalına ağırlık verirken sağanağın camlara çarpmasıyla oluşan sinir bozucu takırtılar kulağına doldu. Camın arkasından sokak ışıkları iki tarafından çekilip uzatılmış gibi görünüyordu.

İsmetpaşa Caddesi'nin sonunda sağ tarafa yanaştı ve durdu. Torpido gözünden bir tomar kâğıt çıkardı. Sigara kartonlarını ayırdı, pasaportunu ve ehliyetini de. Şans oyunlarına ait kuponları yolcu koltuğuna attı, polis kimliğini, ne için çektirdiğini çoktan unuttuğu 6'lı vesikalık fotoğrafı da. Pirinçten taş ayıklar gibi küçük bir adres kâğıdını arayıp buldu. Kargacık burgacık yazının yazanına küfrettikten sonra, adresten seçebildiği kelimeleri tekrarladı. Vites koluna asıldı, virajı döndü ve hız sınırını aşarak ara yola girdi.

Eski dar sokakta yağmurla ıslanmış dış cephe camının ardındaki kirli sarı lambalı kıraathanenin gıcırdayan kapısını açtı. Deri montu ayna gibi olmuştu ıslanmaktan, üç numaraya vurulmuş saçları da kel zannettirecek kadar açık renkliydi.

Selâm sabah vermeden doğruca yürüdü ve bir masaya oturdu. "Taze çayınız varsa bir tane alayım. Avarya kanalları çekiyor mu?"

Çay ocağının başına geri dönen çocuğun sesi tutkuluydu. "On beş dakikan varsa hemen demleriz abi."

Kıraathanenin yaşlı sahibi, aynı zamanda çaycının babası, ağır ağır yerinden kalktı. "Uydu varken çekiyordu hocam da şansına iki gündür bozuk."

Kıraathaneci, bir kâğıt parçasını top yapıp "Avarya Karaman'ın ilçesi miydi baba?" diye soran oğluna fırlattı. "Avarya koskoca ülke ulan!"

Oğul Avarya'nın bir ilçe olduğunda ısrar edince, yabancı, iki eli de havada, "Durun!" dedi. "Hemen geliyorum."

Tavanı yağmur olan sokağa döndü. Öndeki yolcu koltuğuna attığı belgeleri toplayıp yeniden içeriye seğirtti. Masaya onları gelişigüzel yaydı. Avuç içine sığacak kadar küçük, plastik mavi kart onun nüfus cüzdanıydı.

Üstte "Avarya Cumhuriyeti Kimlik Kartı" yazıyordu, hemen altında da aynı ifadenin İngilizcesi vardı. Arka planda Avarya'nın bayrağı -yeşil zemin üzerinde kırmızı renkli atlı okçu- hologramlı olarak yer alıyordu. Avar Kağanlığı'nın bayrağıyla tek farkı, atlı okçunun rengiydi. Solda biyometrik fotoğraf, sağda bilgiler vardı. "Görüyorsun ya," dedi, İsim hanesinin karşısında Emre yazan adam. "Biz basbayağı ülkeyiz."

"Tabii..." dedi belgeleri toplarken, "Yüzölçümü olarak bakılırsa bazı ilçelerinizden bile küçük olabiliriz. Önemli olan hacmin değil, ağırlığın."

"Abi..." dedi yeni bir bilginin heyecanını taşıyan çaycı. "Siz basbayağı Türkçe konuşuyorsunuz!"

"Zaten Türk'üz," dedi şahit olduğu coşkuya gülümseyen Emre. "Gerçi nerenin Türk'ü olduğumuz konusunda tartışma var. Bir görüşe göre doğrudan tarihteki Avar Kağanlığı'nın ardılıyız. Dağıstan'daki Avarlardan farklı olarak Balkan Avarları diyorlar bize. Başka bir görüşe göre Osmanlı'dan göç eden Anadolu Türkleriyle karışan melezleriz, yani Anadolu halkının bir uzantısıyız yahut Osmanlıyız. Başka bir görüşe göre ise zorla Müslümanlaştırılmış Macarlarız. Macarlar da Hun torunudur bilirsiniz."

İçini çekti. "Kısacası ülkede ciddi ciddi yok Osmanlı'ydık, yok Macar'dık, yok bir yerimize haç çizdiler, yok bir yerimizden hilal çıkardılar tartışması dönüyor. Eh, her ülkenin aptal kesiminin oyalanacağı bir şeyler lazım."

"Sen kendini ne olarak görüyorsun abi?" dedi bardağa dem dolduran çaycı.

"Hayvan." dedi eli kumandaya giden adam. "Konuşan hayvan." Kanalları art arda çevirdi, yağmurdan dolayı bozulan karasal yayının karıncalanışını izledi.

"Vaktin var mı?" dedi yaşlı adam. Kumandayı müşterisinin elinden, küçük bir çocuğun elinden şekerini alır gibi aldı. Tuşlara bastıkça bastı, ekrandaki görüntü sürekli değişti ve en sonunda görüntü kalitesi nispeten iyi olan TRT açıldı. Neon şehir görüntüleri arasında ışıltılı bir top uçuyordu.

"Eurovision var bugün." dedi keyifle. "Bakalım mı?"

֎

Y A Z

Aynı saatlerde, Tuna'nın kıyısındaki küçük ve huzurlu, Avarya adlı ülkenin başkenti olan Varnata'da, camlarla kaplı bir gökdelenin beşinci katında, kadınlar tuvaletinin girişinde bekleyen kadın, grand tuvalet giyimli adama bakarak yutkundu.

Tek elini kapıya dayamıştı. Keşkül gibi titriyordu kıvır kıvır saçları, lacivert ceketinin vatkalı omuzlarından sarkıyor ve sırtının yarısına kadar uzanıyordu. Stresten dolayı kısılmış gözlerinin mavisi koridorun sarımtırak ışığı altında solmuş görünüyordu. Adı, Yaz'dı.

"Uysal." dedi, karşısındaki gür saçlı ve koyu renk kalın kaşlı adamın ismi de buydu. Hem danışmanı hem de sevgilisiydi. "Biz neyin içine girdik böyle?"

Yaz'ın ailesi yıllardır siyasetin içindeydi. Kızıl Elma Partisi'nin eski başkanı Bahri Alkan'ın kardeşi Apti Bey'le yakın dost olan babası, kızını ilk çocukluk yıllarından beri politik bilinçle yetiştirmişti. Hitabet ve diksiyon dersleri aldırmış, Türk ve Dünya tarihi konusunda bilgilendirmiş, belli başlı siyasi kitapları okutmuştu.

Ne var ki 2005'teki o seçim gecesinde tam yirmi iki yaşında olan genç kadın geçen yıl üniversiteden mezun olana kadar etkin bir siyasetçi olacağını hayal etmiyordu. Ona bunun için yetiştirildiği söylense de kendinde bu kumaşı görmüyor, akademisyen olarak ömrünü sürdüreceğini sanıyordu. Son bir yıldır her şey anafor misali gelişmişti.

"Sırf senin için olağanüstü kurultay düzenlendi. Ömürlerini bu işe vermiş kerli ferli adamlar, partinin başına seni getirdi." Hayranlıkla yumdu gözlerini. "Yaşlı kurtların hepsine meydan okuyacak; daha güncel, daha akılcı çözümler sunacak güçlü bir genç kadını, Yaz Larende'yi."

Kolunu sıvayan adam gömleğinin gizlediği dövmesini gözler önüne serdi. "Hatırlıyor musun bunu?"

2004'ün yaz mevsiminde Türkiye'ye gitmişlerdi. Takım elbise ve taranmış saçlarla değil, salaş tişörtlerle... Çadırlarda, çimenlerde, üçüncü sınıf hostellerde... Türkiye kazan onlar kepçe. Acaba sınırından geçmedikleri il, girmedikleri konser, katılmadıkları festival kalmış mıydı?

Uysal'ın teninde daktilo yazı tipiyle "Ahmak olmasaydın insan, tüm zaferler dostça kazanılırdı." yazıyordu.

"Belki de hep geçen yılki gibi kalmalıydık." dedi ağır ruh halinden sıyrılamayan kadın.

Adam, cevap vermeden, ona yaklaştı. "Bir bahçemiz var."

"Bir taraf çiçekli bir tarafsa çöl." dedi Yaz, hemen.

"Bir tarafta gökkuşağı, öbür tarafsa kör." dedi Uysal.

Neyim Var Ki isimli şarkıyı satır satır söylediler. Kızıl Elma Partisi'nin merkez binasıydı burası ve koridorun sonundaki küçük pencere Avarya'nın başkenti Varnata'nın yüksek binalarının aydınlığıyla parlıyordu.

֎

H A K A N

Binanın yaklaşık on kilometre kuzeyinde, Merkez ve Akıncı'nın sınır bölgesinde bir villa sitesi vardı. Başbakan Hakan Vult'un evi de buradaydı ki o, seçimden bir önceki akşamda, evinin salonunda Eurovision'u izlemeyi tercih etmişti.

Alçı tavanın süsleri televizyon sehpasının üzerindeki örtüyle uyum sağlıyordu. Duvarla sehpa arasındaki dilenci çocuk heykeli, iri hüzünlü gözlerini açmış, küçük ellerini uzatıyordu. Gösterişli tekli koltukta oturan adam bacaklarını açmış ve dirseklerini uyluklarının üzerine koymuştu.

Karısı içeriye tepsi ile girdiğinde gayriihtiyarî başını çevirdi. Buzlu kahve dolu iki ince uzun bardağı gördüğünde yüzü aydınlandı. "Ooo, İda'cığım, teşekkürler."

"Hakan." diye seslendi yandaki koltuğa ilişen kadın. Koyu kahverengi fönlü saçları omuzlarından sarkıyordu. "Yarın seçim var, farkındasın değil mi?"

"Bugün Eurovision var ve ben yıllardır bu yarışmayı kaçırmıyorum, farkındasın değil mi?" dedi Hakan, sağ tarafına dönerek. Siyasete atılmadan önce bizzat şarkı yarışmasının organizasyonlarında görev alır, daha sonra ise her yıl düzenlendiği ülkeye giderek canlı izlerdi. Saçlarının ön tarafı epey dökülmüştü, fakat kel denemezdi. Kilolu oluşu yanaklarını da etkileyen insanlardandı.

"Ne olacağı belli değil mi? Ya tek başına iktidar oluyoruz, ya da Kurtuluş'la hükümeti paylaşıyoruz ki zaten o benim kuklam." Arkasına yaslanıp derin bir nefes aldı. "Ne ikiyüzlülük! Kamera önünde isimlerimiz yok, sadece soyadlarımız var. Sayın Aslan şöyle, Sayın Aslan böyle diyorum, işte o da benim için Sayın Vult şu olur, bu olur... Kamera arkasında ise birbirimize isimlerimizle sesleniyoruz. Vult ve Aslan'ken, birden Kurtuluş ve Hakan oluyoruz. Yani... Gidişat belli, sonuçlar belli."

Altın Taç Partisi birinci sırada olacaktı. Yeni Gün Partisi ikinci sırada... Ekin Başak Partisi üçüncü, Kızıl Elma dördüncü. Eurovision genel seçimlerden daha heyecanlıydı. Müzik, siyasetten daha gerçekti.

İda, Hakan ile aynı anda ekrana baktı. Türkiye'nin şarkısı çıkmıştı. Şaman giysileriyle dans eden bir grubun önünde simli makyajlı pembe etekli bir kadın enerji dolu bir şarkı söylüyordu. İda omuzlarını ve ellerini oynatarak dans etmeye başladı ama başbakan adayı burun kıvırdı. Eski Türk kültürünü temsil etmek bu Anadolululara mı kalmıştı?

Hakan Vult ve partisi, Avarların, Osmanlılar tarafından zorla Müslümanlaştırılmış Macarlar olduğunu savunuyordu. Bu yüzden Attila'yı, Hunları ve Macarları sever ama İslam'ı seçen Türk boylarından hoşlanmazdı. Selçuklu ve Osmanlı'yı hiç sevmezdi. Türkiye'yle siyasi çıkarlar gereği iyi geçinse bile onlardan da hazzetmezdi.

֎

K U R T U L U Ş

Şehrin biraz daha kuzeyinde, Akıncı'nın iç kısımlarında bahar kokularının yayıldığı yemyeşil bir park vardı. Issızlığı kır saçlı zayıfça bir adam bozuyordu. Kurtuluş Aslan... Onu öylece, naylon ceket ve pantolonla bir bankta bacak bacak üstüne atmış otururken ve defterine bir şeyler yazarken gören kimse, ona sosyal demokrat çizgideki ana muhalefet partisi Yeni Gün'ün başkanı demezdi.

"İnsanlar öyle tezattalar ki isimleriyle bile kavgalılar." Dolma kalemin ucu kâğıda sürüldü. Mürekkep deri kaplı ajandanın sayfasında bir an parladı, sonra emildi. "Varoluşlarıyla, özleriyle kavgalılar."

Sıktı elindeki kalemi ve akciğerlerini temiz havayla doldurdu. Fermuarını boğazına kadar çekmesine rağmen soğukluk onu ürpertti.

"İşte, bir seçim daha geliyor. Yıllar kum gibi akıyor ama ben alışamıyorum. Hâlâ emekleyen bir bebek gibiyim. Takım elbisemi giydiğimde insanlar bana saygı gösteriyor, seçmenlerimin güvenini topluyorum, gölgem uzuyor. Kimse göğüs kafesimin içinde sürüp giden savaşları anlamıyor.

Yarın herkes sonucunun ne olduğu bilinen bir oyunu oynayacak. 'Gidişat belli, sonuç belli.' En büyük rakibim Vult'un ya da en yakın arkadaşım Hakan'ın sözü.

Ben ise kafese kapatılmış bir deney faresiyim. Her adımda ilerliyorum sanırım, oysaki oyunun çarkını döndürmekteyim. Niçin intihar etmiyor ya da bir şekilde kendimi sistemin dışına çıkarmıyorum? Çünkü bana güvenen insanlar var. Ülkenin gidişatı için formaliteden de olsa söz hakkı verildiğinde oy pusulasında adımı işaretliyorlar. Onları yüzüstü bırakmak yakışık almaz.

Ayrıca, oyunda bu kez bir yenilik var. Bir ümit. Yılların lideri Bahri Alkan, partisini sürpriz şekilde terk ederek yerine bir genç getirdi. Hatta genç değil de çocuk diyesim geliyor. Siyaset için yaşı çok küçük, önemsiz bir milletvekili olmak için dahi çok küçük.

Yaz Larende... Yüzünü her gördüğümde içim sızlıyor. Sanki kızlarımdan birisi bu cendereye girmiş gibi hissediyorum. Daha 22 yaşında, üstelik dürüst ve idealist bir insan gibi duruyor. Eğer öyleyse, yazık, siyaset onu çok hırpalayacak."

Yazının kurumasını bekledi. Yerinden kalktı, ağır ağır yürürken tuşlu lacivert telefonunu çıkarttı. Karısına eve geleceğini haber verdi. Çınar ağaçlarıyla bezenmiş park artık tamamen ıssızdı.

֎

K A T Y A

Varnata'nın yaklaşık iki yüz kilometre doğusunda Vilisri adında bir sahil kenti bulunurdu. Karadeniz'in kıyısındaki bu şehir turistik açıdan rağbet gören bir yerdi.

Katya Doğdu, seçimden bir önceki akşam ailesiyle yaptığı tatilin son günündeydi. Otel odasının duvarlarını titreten gürültüyü tahta kapıya vurarak böldü.

"Devrim!" diye bağırdı müziğin arasından. "Kime diyorum ben? Kapat şunu!"

Otuz iki ekran bir televizyon, komodinin üzerine atılmış eşyalar, ardına kadar açık dolap ve yarı toplanmış bir bavul... Beyaz otel yatağının üzerinde çeşitli figürlerle dans eden on altı yaşındaki genç kız, ısrarla devam eden vuruşlar üzerine televizyonun sesini kıstı ve yataktan zıplayarak kapıyı açtı.

"Bütün otel ayağa kalktı senin yüzünden." Dişlerini sıkmış, yorgun gözlerini kısmıştı. "Burası evin değil. Ayarında dinle şu müziği. Ayrıca toparlan, dört saat sonra uçağımız var, gidiyoruz."

"Ama anne..." dedi bakışlarını indiren Devrim. Saçları doğal sarı, teni beyazdı. Gözleri tıpkı annesi gibiydi, çekik ve badem arası. Yüzündeki her organ narin ve ufaktı. Burnu, dudakları...

"Yarın seçim var ve bizim başkentte olmamız gerekiyor." dedi kadın. Televizyona baktı, Devrim ne seyrediyor diye. "Oy falan vermedin, değil mi? Paranı böyle şeylere harcamanı istemiyorum."

"Nasıl şeylere?"

"Popüler kültüre... Nitelikli sanat ürünleri tüketmen gerektiği konusunda konuşmuştuk. Şimdi hazırlan."

Katya Doğdu... Ekin Başak Partisi'nin lideri. Uzun mitinglerden ve uykusuz gecelerden sonra, Avarya'nın tek sahil kenti olan Vilisri'de ailesiyle birlikte tatil yapmıştı. Beş yıldızlı otelde geçirdiği beş gün bitmişti, artık başkente dönecek ve ektiği tarlaları biçecekti.

֎

H A N D E B U L U T

Başkentin tam ortasında, küçük pencerelerle dolu, kat sayısı az fakat oldukça geniş bir bina vardı. Ana Seçim Kurulu... Karanlık olması gereken bir odanın ışığı yanıyordu. İçerideki siyah koltukta birisi oturuyordu ve ojeli tırnaklarının arasında iskambil kâğıtları tutuyordu.

Duvarda Avarya haritası asılıydı. Romanya ve Bulgaristan arasında batıdan doğuya uzanan bir şerit ülke. Sekiz vilayet: Tunapeşte, Voyvodan, Lizagrat, Varnata, Boğdancık, Sinanbey, Felke ve Vilisri.

Demografik bilgiler, sekiz milyon nüfus. Gelir eşitsizliği orta seviyede. Genç nüfus Avrupa ortalamasının üzerinde. Eğitim seviyesi yüksek. Yüzde doksan üzeri oranda ana dil Türkçe. Üçte bir Hristiyan, üçte bir Müslüman, üçte bir nonteist. Din karşıtı akımların ve İslâm'ın oranı yükselirken Hristiyanlık geriliyor. Ne var ki Hristiyan sağ bir parti olan Altın Taç Partisi, son birkaç seçimdir iktidarını kaptırmıyor.

Seçime dört büyük parti girecek. Diğer küçük partiler şimdilik oyun dışı.

ATP, Altın Taç Partisi, görüşü Hristiyan sağ ile Hun-Avar milliyetçiliğinin bir melezi. Başkanı Hakan Vult.

YGP, Yeni Gün Partisi, görüşü sosyal demokrasi. Etnik tartışmalara girmiyor. Başkanı Kurtuluş Aslan.

KEP, Kızıl Elma Partisi, görüşü Türkçülük. Başkanı Yaz Larende.

EBP, Ekin Başak Partisi, görüşü devrimci sosyalizm. Başkanı Katya Doğdu.

"Oyun başlıyor." dedi koltukta oturan. Elindeki kâğıtlardan bazılarını masaya açtı. Bir şeyler düşündü, hesapladı.

Yarın bir el daha oynanacaktı. Yarın, değişecek çok şey vardı.

Continue Reading

You'll Also Like

1.5M 112K 28
Onların kaderi yıllar önce yaşanmış tek bir gece sayesinde birleşti. Bir anda karşısına çıkan ve peşini bırakmayan Atmanlı aşireti genç kızın bütün s...
597 94 14
Jennie Kim, kardeşinin zorbası olan Kim Taehyung'la başa çıkabilecek miydi? Jennie X Taehyung Yayın yılı: 2024. Yayın durumu: Tamamlandı. Bölüm sayıs...
459K 79.8K 71
❝Karanlık çöktüğünde parlayan tek yıldız benim. Ben, sonsuz ışığın başladığı yerim.❞ Eleta tanıdığı bütün kişiler tarafından yalanlarla kandırılmıştı...
30.4K 2K 25
Ben ölülerin öpüp ruhunu çürüttüğü bir kızdım. Belki bir kahin. Belki bir katil. Yolumun kesiştiği kaderimle hayat kurmaya çalışan, sır kapılarını ar...