KARA LİSTE-ÇETE

By odeurdefraise0

13.2K 484 97

ÖLÜM MÜREKKEBİNİ TÜM SUÇLU BEDENLERE DAĞITAN İNSANLARIZ BİZ. "Dünya kötülükle dönmüyor Eslem. Daha doğrusu i... More

Her şey nasıl başladı?
0.1 TEHDİT
0.2 YABANCILAR
0.3 MAHZEN
0.4 SÖZLEŞME
0.5 ŞAŞIRTAN CİNAYET
0.6 MUHAFIZ
0.7 YÜZÜK
0.8 TÖREN
0.9 BUNU BEN İSTEDİM
1.0 HUZUR
1.1 KORKULARINI KORKUT!
1.2 EVE DÖNÜŞ
1.3 BÜYÜLEYİCİ DEĞİŞİM
1.4 REZİL BİR ÖLÜM
1.6 KARA LİSTE
1.7 GÖREV
1.8 FATİH
1.9 GERİ DÖNÜŞÜ OLMAYAN YOLLAR
2.0 ARDA

1.5 VEDA

109 9 16
By odeurdefraise0

Dilşah dikkatli adımlarla sesin geldiği yöne doğru ilerlerken, bir yandan da telefonundan Pars'a mesaj atıyordu. Şu an sadece ona ihtiyacı vardı.

"BİR TERSLİK ÇIKTI. MİRU'YA A220'Yİ VERMEN İÇİN HEMEN BURAYA GELMEN GEREKİYOR. ACELE ET!" 22.46

A220 ilacı yaşadığın son 24 saatini tamamen siliyordu. Şu an çetenin elinde sadece bir tane A220 vardı. Ve o da Carlo'daydı. Carlo ise A220'yi çoktan kamera odasında olan güvenliğe enjekte etmişti. "Dilşah?" dedi Eslem endişeyle. Uzun süre ses alamayınca endişelenmişti. Dilşah 10 dakika önce lens kamerasını kapatmıştı. O yüzden Pars ile olan yazışmasını Eslem ve Yetkin görememişti. Dilşah ona şu an cevap veremezdi. Banyo kapısının önüne geldiği sırada durdu ve telefona baktı. Mesaj gelmişti.

"KAPIYI AÇ" 22.48

  Mesaj Pars'tan gelmişti. Bu kadar çabuk mu? Odanın kapısına doğru hızlı adımlarla ilerlerken kapının yanında duran topuklu beyaz ayakkabısını fark etmişti. Kapının kolunu büktükten sonra kendisine doğru çekti. Karşısında Miru vardı. "Gençler ses verin! Bir sorun mu çıktı?" dedi Yetkin. Miru içeri girdikten sonra kapıyı kapattı. Ardından "Tamam Carlo. İçeri gir-." derken Dilşah Miru'nun ağzını eliyle kapattı. İşaret parmağını dudağının ortasına götürdü ve susmasını işaret etti. "Banyoda biri var" dedi ağzını oynatarak. Miru gözlerini büyütürken Dilşah elini Miru'nun ağzından çekti.
...
  Miru, Dilşah'a bakarken parmaklarıyla üçe kadar saydı ve ardından hızla banyonun kapısını açtı. Elinde tuttuğu silahını içeriye doğru doğrulttu. Karşısına bir kadın çıkmıştı. Kadın korkuyla çömeldiği yerden sıçradı. "Kimsin sen?" dedi kadın yüksek bir sesle. Miru parmağını dudaklarının üzerine getirdi ve susmasını işaret etti. "Arkanı dön!" derken ona doğru bir adım yaklaştı. Lavabonun önünde duruyordu kadın. "Lütfen bana zarar verme." derken ağlamaya başladı. "Arkanı dön dedim!" diyerek silahı daha da sıkı tuttu Miru. Kadın ağlamaya devam ederken yavaşça arkasına doğru döndü. "Yemin ederim hiçbir şey duymadım. Görmedim. Lütfen bana zarar verme." diye yalan söyledi kadın. Miru kapının yanında duran Dilşah'a doğru döndü ve kafasıyla gelmesini işaret etti.

  Dilşah şırıngaya doldurduğu sıvıyı kontrol ederken içeri girdi. Kadın tam arkasına doğru dönecekken Dilşah hızlı bir hareketle kadının kolunu arkasına doğru büktü. Ardından iğneyi kadının beline sapladı. Dilşah, kadın tam çığlık atacağı sırada, kolunu büktüğü eliyle hızla kadının ağzını kapattı. Diğer eliyle de şırınganın içinde ki saydam sıvıyı kadının vücuduna enjekte etti. "Unut..." diye fısıldadı kadının kulağına. Artık bayılmıştı. Dilşah ise kadını yavaşça yere bıraktı. Miru'ya doğru döndü ve birbirlerine baktılar. Miru kafasını olumsuz şekilde sallarken banyodan çıktı. "Of!" diyerek Miru'nun arkasından bakan Dilşah, kadına doğru döndü ve onu sırtına almaya çalıştı. Kadını Dilşah taşıyacaktı. "Kızlar? Her şey yolunda mı?" dedi Yetkin.

  Miru ise cevap vermeden önce Dilşah'a baktı ve gülümseyerek, "Yolunda yolunda. Birazdan çıkacağız." "Kadını oyala Melis." dedi Burak heyecanla. İkinci kurban gelmişti sonunda.
...
Dilşah ve Miru kapının öne geldiğinde lens kameralarını tekrar açmışlardı. Miru eline Dilşah'ın ayakkabılarını almıştı. Kapının önünde bekliyordu ikisi de. "Carlo. Şimdi!" dedi Miru heyecanla. Carlo kameraları durduktan sonra, "İlerle!" diyerek komut verdi. Miru kapıyı açtı ve etrafını kontrol ederek Dilşah'a doğru döndü. "Gel." derken hızlı adımlarla koridora çıktı. Dilşah Miru'yu takip ederken sırtına aldığı kadının ağırlığa bacaklarını ağrıtmıştı. asansör kapısının hemen karşısında bulunan, yangın merdivenlerine çıkan kapıyı gören Miru Dilşah'a yol vermeden önce kapıyı açtı. "Hızlı!" dedi Miru heyecanla. Dilşah ise Miru'ya ters bir bakış atıp içeri girdi. Kadını kapının yanına bıraktıktan hemen sonra dışarı çıktı. "Asansöre binin hemen!" dedi Yetkin.
...
"Kadını oyalamak mümkün değil. Dilşah acele edin. Kurban asansörün önünde." dedi Melis kısık bir sesle. İkinci kurban Murat'ın hayran olduğu kadındı. Organ mafyasının başında bulunan Münevver, Murat'ın yanına, yani yatak odasına doğru ilerliyordu.

  Yanındaki adamları aşağıda bırakan Münevver, içeri girmeden önce etrafına bakmıştı. Carlo kameradan onları izliyordu. "Kurban içeri giriyor." diyerek Yetkin'e haber verdi. Münevver kapıyı açtıktan sonra içeri girdi. Ardından kapıyı kapattı. Arkasına doğru yani yatağa doğru döndükten sonra gördüğü manzara karşısında nutku tutulmuştu. "Murat?!" diyerek yatağa doğru koştu.

  Cinayet onun üstüne kalacaktı. Çünkü daha öncesinden onu öldüreceğine dair birçok kez tehdit etmişti. Hem de karısının ve çocuklarının gözü önünde. "Murat?" derken yatakta gözleri açık şekilde duran Murat'ı sarsmaya başladı. Murat'ın etrafına dizilmiş olan fotoğraflardan birini eline aldı şaşkınlıkla. "Ne yaptın sen?" diyerek diğer fotoğraflara bakmaya başladı.

"Herkes binayı terk etsin! Hemen!" dedi Ertem yükselen ses tonuyla. Burak hızlı adımlarla binanın önünden ayrılarak dışarı doğru ilerlerken, Miru ve Dilşah arka kapıdan çıkmışlardı. Carlo ise Dilşah'ların peşinden gitmişti. Melis ve Ateş ön kapıdan sakin bir şekilde ayrılıp karavana doğru ilerlemişti. "Dilşah, Miru ve Carlo, siz Pars'ın arabasıyla gidin. Melis, Ateş ve Burak. Sizde karavana gelin." dedi Yetkin. "Ben gidebilir miyim artık." diyerek Yetkin'e dönen Eslem, daha öncesinden kardeşinin yanına gitmesi gerektiğini Yetkin'e söylemişti. "Gidebilirsin Eslem." dedi Yetkin gülümseyerek.
...
ESLEM
  Kapıyı çalmadan önce derin bir nefes aldım. Bugün yaşadıklarıma hala inanamıyordum. İlk kez böyle bir şeye şahit olmuştum. Kusursuz işleyen bir planın içerisinde yer almak beni gururlandırmıştı. Dilşah'ın ve diğerlerinin performansı beni çok etkilemişti. Bu kadar başarılı olabileceklerini ummuyordum.

  Gözlerimi kapatıp düşüncelerini bir kenara bıraktım. Ardından kapıya üç kere sakince vurdum. Bir kaç saniye sonra kapı açıldı. Mahcup bakan gözlerimi kapıyı açan Ayşe'ye çevirdim. Ayşe gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı, sanki kendini sakinleştirmeye çalışır gibi. Hiçbir şey söylemeden içeri girdi. Kapıyı kapattım ve umutsuzca gözlerimi devirdim. Ardından bende onu takip ederek içeri doğru ilerledim. Ayakkabılarımı çıkartıp kapının girişine koydum. Salona doğru ilerlerken gözüm Abdullah'ın odasına takıldı. İçeride kimse yoktu. "Uyudu mu?" dedim kısık sesle. Ayşe ise beni umursamayarak salona girdi.

Arkasından içeri girdim ve kanepede yatan Abdullah'ı gördüm. Gözlerimi kolumdaki saate çevirdim. Saat 11:45 olmuştu. Doğum günü için hala vakit vardı fakat o uyuyordu. Onu uyandırmak istemiyordum. "Yarım saat oldu uyuyalı. İzin alamadın mı yoksa iş yerinden?" derken tekli koltuğa oturan Ayşe pembe pijamasının bel kısmını düzeltti. Ardından saçlarını tepesinde bağladı. "Benimki de soru. Almış olsan mutlaka burada olurdun." diye sitem etti. Dediklerini umursamayarak Abdullah'ın yanına gittim. Kanepenin yanına çöktüm ve ellerine dokundum. "Özür dilerim." dedim kısık bir sesle. Ardından üzerine örtülmüş olan ince pikeyi omuzlarına doğru götürdüm.

Abdullah'a yeniden çevirdim bakışlarımı. Yavaş yavaş göz kapaklarını açıyordu. Onu uyandırmıştım. Göz kapaklarını tam bir şekilde açtıktan sonra bana baktı anlamsız bir ifade ile. "Abla?" dedi uykulu sesiyle. "Canım." dedim gülümseyerek. Bana kızgın olduğuna emindim. Abdullah bakışlarını saate çevirdi. Ardından tekrar bana baktı ve aniden gülümsedi. Kaşlarımı merakla çattım ve onu süzdüm. "Ne oldu?"
"Ben bir karar aldım abla." derken yattığı yerden doğruldu. Elimden tutarak beni yanına çekti. "Ne kararı?" dedim meraklı bakışlarımla onu süzerken. Ve yanına oturdum. "Bundan sonra doğum günlerini kutlamayacağım. Seninkini de, Ayşe ablamınkini de. Hatta Dobra abiminkini de." derken ellerimle oynamaya başladı. Dobra diye bahsettiği kişi, Mısır'dan kaçarken gemide tanıştığımız gençti. Asıl adını bilmiyorduk ama ona o şekilde seslenmemizi istemişti. 19 yaşında olan Dobra ile hala görüşürdük.

  Ayşe'ye doğru baktım ve onun öfkeli bakışları altında ezilmeden tekrar Abdullah'a döndüm. "Benim yüzümden bu kararı aldın değil mi?"
"Hayır. Sadece doğum günlerinin aptalca olduğuna karar verdim."
"Doğum günleri aptalca değildir Abdullah. Hele ki senin doğum gününün." derken kaşlarımı hafif çatmıştım. "Hayır, aptalcadır. Zaten bir kaç kere kutladık. Her doğum gününde aynı şeyi yapmak aptalca." dedi ve Ayşe'ye baktı. "Haklı değil miyim?" derken Ayşe'nin bana öfkeyle baktığına emindim. "Senin kararın Abdullah. İçinden nasıl geliyorsa." diyen Ayşe yerinden kalktı ve salondan çıktı sakin adımlarla.

Ayşe'nin arkasından bakarken Abdullah sağ eliyle yüzümü tuttu ve kendisine doğru çevirdi. "Sen benim için çok çabalıyorsun abla. Ben ise şımarık bir çocuk gibi doğum günü takıntım yüzünden seni üzüyorum." Ellerimle yüzünü tutarak gülümsedim. "Sen hiçbir zaman şımarık bir çocuk olmadın. Emin ol sen benden, Ayşe'den ve Dobradan bile daha akıllısın. Hatta Fırat'tan bile daha aklı başındasın." derken gözlerimde bir yanma hissettim. Gözlerim dolmuştu.

  Bakışlarını öne eğdi ve kendi elleriyle oynamaya başladı. Yüzündeki gülümseme kaybolmuştu. "Doğum günleri bana annemi hatırlatıyor abla. O günü kutlarken sanki annemi anıyor, ona teşekkür ediyormuşum gibi hissediyorum. Keşke mezarına gidebilsek ve onun yanında doğum günümü kutlasak. Bana verebileceğin en güzel hediye bu olurdu abla." Son sözleri beni bitirmişti. Sol gözümden bir damla yaş akmıştı. Ellerimi yavaşça yüzünden çektim. Ardından Abdullah dizime yatarak sol elimi tuttu. "Ama ona teşekkür etmenin başka bir yolunu daha buldum sanırım."
"Neymiş o?" derken gözyaşımı sildim. "Seni üzmeyecek ve senin sözünün dışına çıkmayacağım. O zaman anneme teşekkür etmiş olurum. Ve tabi ki sana."

  Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Her şeyden önce bir çocuğun böyle düşünmesi beni o kadar sarsmıştı ki. Bir insan nasıl bu kadar nazik düşünceli olabilirdi? "Seni çok seviyorum." derken eğildim ve anlına bir öpücük kondurdum. "Ben daha çok." dedi ve gülümsedi küçük adam.
...
  "İyi misin?" dedi Osman Ateş eve girerken. Ateş'in suratı asıktı. Bugün ki operasyon onu yormuştu. "İyiyim." derken ayakkabısını ayakkabılığa koydu ve doğruldu. Osman kaşlarını endişeyle çatmış Ateş'i süzüyordu. Derin bir nefes alan Ateş salona doğru ilerledi. Osman'da arkasından onu takip etti yavaş adımlarla. "Operasyon nasıl geçti? Bir sıkıntı çıktı mı?" derken koltuğa oturan Ateş'e baktı Osman. Ateş kafasını geriye doğru atıp gözlerini kapattı. "Gayet güzel geçti. Son anda küçük bir sıkıntı oldu ama hallettik." dedi umursamaz bir tavırla. Osman böyle hareketleri kaldıramıyordu. "Ateş?" dedi Osman onun yanına otururken.

  Ateş gözlerini açtı ve yanına oturan Osman'a baktı. Osman Ateş'in yorgun bakışlarını görünce ona kızmaktan vazgeçmişti. Derin bir nefes alıp verdikten sonra önüne döndü. "Git bir duş al. Sonra da yat uyu. Yarın Aziz Bey mahzende toplanmanızı istedi. Önemli bir haber açıklayacak." dedi ve ardından Ateş'e baktı. Ateş kaşlarını çatarken doğruldu ve, "Ne haberi ya?" dedi endişeli bir ses tonuyla. "Bilmiyorum. Yarın öğrenirsin." derken Osman ayağa kalkmaya kalkıştığı sırada Ateş Osman'ın kolunu tuttu bir anda. Osman meraklı bakışlarını Ateş'e çevirdi. Ateş ise mahcup bir şekilde Osman'a bakıyordu. Onu kırdığının farkındaydı. "Kusura bakma. Bugün gerçekten çok stresli bir gün geçirdim." dedi yumuşak bir ses tonuyla.

  Osman buruk bir şekilde gülümserken Ateş'in kolunu tuttuğu elini tuttu. "Git duş al. Sonra da uyu. Hadi." dedi ve ayağa kalktı. Ateş ise Osman'ın arkasından gülümseyerek ayağa kalktı. Osman'ın anlayışla karşılamasını beklemiyordu.
...
Osman Ateş'le birlikte Eslem'i evinden aldıktan sonra mahzene gittiler.

  Ortak alana açılan kapının önünde durdukları sırada Ateş Eslem'in kulağına doğru eğilerek "Büyük azar yiyeceksin, hazır ol." derken gülümsedi. Osman kapıyı açtığı sırada çete birden bire onlara doğru dönmüştü. Eslem bu bakışlar karşısında tedirgin olsa da Osman ve Ateş'le birlikte temkinli adımlarla içeri doğru ilerledi. "Yani senin anlayacağın, kural kuraldır Melis. Kuralı çiğneyenin burada yeri olamaz." dedi Dilşah sinsi bakışlarını Eslem'e çevirirken. Eslem ne olduğunu anlamamıştı. Anlamsız bakışlarla Dilşah'a bakarken Melis'te Dilşah'a hak vererek başını salladı. Aziz Bey'in odasının kapısı açılınca herkes kapıya doğru baktı aniden. Aziz Bey kaşları çatık bir halde ortak alana girmişti. Hızla çeteyi süzdü. Eslem'i fark ettiği anda "Eslem ve Yetkin. İkinizde odama gelin hemen." dedi ve tekrar odasına girip kapıyı açık bıraktı. Yetin ve Ertem'in muhabbeti yarıda kalmıştı. Eslem Yetkin'e ardından diğerlerine bakarken Aziz Bey'i takip etti. Ardından Yetkin'de kazağını düzelterek Aziz Bey'in odasına doğru ilerledi.

  Aziz Bey koltuğuna oturdu sakince. Kaşları hala çatıktı. Eslem Aziz Bey'i ilk kez bu şekilde görüyordu. "Oturun." dedi Aziz Bey masanın üzerine ellerini koyup birleştirirken. Eslem ve Yetkin aynı anda birbirlerine baktılar. Yetkin dudağını büzüp Eslem'e oturması için koltuğu işaret etti. Aziz Bey'in sağ tarafında kalan koltuğa oturdu Eslem sakince. Yetin ise sol tarafta kalan koltuğa otururken Aziz Bey söze girdi. "Dün gece, operasyondan neden öylece gittin Eslem?" derken Aziz Bey sorgulayıcı bakışlarla Eslem'e bakıyordu. Eslem tedirgin olmuştu. Ne söyleyeceğini bilmiyordu. Hafifçe öksürerek ilk önce Yetkin'e, ardından Aziz Beye baktı. "Gitmem gerekti çünkü..." dedi ve duraksadı. Saçma bir nedeni olduğunu söyleyeceğine emindi. "Çünkü kardeşimin doğum günüydü. Ve ona geleceğime dair söz vermiştim Aziz Bey." dedi ve başını öne eğerek elleriyle oynamaya başladı.

  Aziz Bey sinirlenmişti. Eslem çok duygusal davranıyordu. "Anlaşılan kuralları hala tam olarak öğrenememişsin Eslem." derken ayağa kalktı Aziz Bey. Eslem heyecanla korku karışımı bir duygunun içine hapsolmuştu şu an. Elleri terlemişti. "Biz duygularımızı içimizden tamamen silmezsek eğer, her şey daha da berbat olur." dedi Aziz Bey sakinliğini korumaya çalışarak. Aziz Bey, kütüphanenin önüne geçerek Eslem'e vereceği kitabı aramaya başlamıştı. Yetkin ise neden burada olduğunu hala anlamamıştı. "Aziz Bey, peki ben neden buradayım?" dedi Yetkin endişeyle. Aziz Bey ise ona cevap vermemişti. Aradığı kitabı sonunda bulmuştu. Kitabı eline aldı ve tekrar yerine doğru ilerlemeye başladı. Üzerinde KANLI AY CEMİYETİ-ÇETE KOLU MEVZUATLARI yazıyordu. Kitabı inceledikten sonra Eslem'e uzatan Aziz Bey, ona çok fazla kızmaya kıyamamıştı. "Al bunu. Sana bir hafta müddet. Bir hafta içerisinde evinde bu kitabın tamamını oku ve iyice kafana kazı." dedi ve direkt Yetkin'e doğru döndü Aziz Bey. Biraz duran Aziz Bey, konuşmaya başlamadan önce derin bir nefes aldı ve tekrar Eslem'e baktı.

  "Çıkabilirsin." diyerek kapıyı gösterdi Aziz Bey. Eslem ise ayağa kalktı ve kapıya yöneldi. Çıkmadan önce elindeki kitaba baktı ve onu inceleyerek odadan çıktı.

Yetkin merakla Aziz Beyin ona söyleyeceklerini bekliyordu. Aziz Bey başını öne eğerek söyleyeceklerini kafasında toparlamaya çalıştı. Derin bir nefes alıp verdikten sonra tekrar Yetkin'e çevirdi kafasını. "Artık bizimle, yani çeteyle çalışmıyorsun." Sözler birden çıkmıştı ağzından. Yetkin bir anlığına yutkunamamıştı. Şaşkın bakışlarla Aziz Beye bakıyordu sadece. "Anlamadım?" dedi titreyen sesiyle. "Eslem'e gitmesi için izin verdim diye mi yoksa?"
"Hayır."
"Neden o zaman?" dedi Yetkin yükselen sesiyle. Aziz Bey durumu nasıl açıklayacağını bilmiyordu. Sadece olanları anlatacak ve ondan anlayış bekleyecekti. "Dün sabah Nesrin Hanım, yani Cellat şirkete benimle konuşmaya geldi. Geçen sefer ki performansını çok beğenmiş anlaşılan. Senin Kanlı Ay mahzeninde çalışmanı, kısaca ona çalışmanı istiyor."

  Aziz Bey bu sözleri söylerken Yetkin önüne döndü yavaşça. 'ARTIK BİZİMLE, YANİ ÇETEYLE ÇALIŞMIYORSUN.' sözü beyninde yankılanıyordu sanki. Neden böyle bir şey istemişti Cellat? Anlam veremiyordu. Hiçbir şeye anlam veremiyordu. "Yetkin, ben seni evladım gibi görürüm bilirsin. Hepiniz benim evladım gibisiniz. Gerçekten gitmemen için çok çabaladım. Üst rütbedeki insanlarla irtibata bile geçtim." dedi ve başını olumsuz bir şekilde salladı Aziz Bey. "Cellat'ı tanımıyorsun Yetkin. O istediğini ne olursa olsun bir yolunu bulup alır. Benden seni istediği zaman anladım zaten bu işin bir çaresi olmadığını." Yetkin Aziz Bey konuşurken sadece susuyordu.

  Yetkin'in Yüzünde donuk bir ifade vardı. Hisleri çok yoğunlaşmıştı. Kontrol edemeyeceği bir öfke yerleşiyordu yavaş yavaş içine. Çetede en naif ve kırılgan olan, hiç cinayet işlememiş olan tek kişi Yetkin'di. Çeteye ilk geldiği gün gelmişti aklına. Korkudan ziyade heyecan vardı içinde o gün. Hepsini kardeş olarak görmüştü. Ertem ise herkesten, her şeyden daha önemliydi onun için. Çünkü Ertem onun ve annesinin hayatını kurtardığından beri, Yetkin'in en yakını olmuştu.

  "Yetkin?" dedi Aziz Bey hüzünlü bir ses tonuyla. "Çeteyle vedalaş." dediği anda Yetkin'in gözünden bir damla yaş akmıştı usulca. Aziz Bey daha fazla konuşamayacaktı. Onun gidecek olması Aziz Beyi derinden sarsmıştı. Yetkin bir anda ayağa kalktı ve Aziz Beye baktı. "Peki, Aziz Bey." diyerek odadan ayrıldı hızla.
...
  Ortak alanda toplanan çetenin yanına gelen Yetkin hepsini hüzünlü bakışlarla süzdü. Onları ve bu mahzeni gerçekten çok özleyecekti. Çete Yetkin'i fark ettiği anda meraklı bakışlarını ona çevirmişti. "Ne dedi?" diyerek yanına gelen Dilşah elini Yetkin'in omzuna koydu. Yetkin donuk bakışlarını önüne eğerken mahzenin giriş kapısının açıldığına dair bildirim geldi. Kapının yanında duran kırmızı ışık üç kere yanıp sönerken zil sesi çalmıştı. "Kim geldi?" dedi Eslem Osman'a dönerek. Osman ise Eslem'e baktığı sırada, Aziz Bey'in odasının kapısı açıldı. Odasından çıktıktan sonra çetenin yanına geldi hızlı adımlarla Aziz Bey. "Cellat geldi." dedi ciddi bir yüz ifadesiyle.

  Carlo Cellat'ın adını duyduğu anda oturduğu sandalyeden kalkarak üzerini düzeltmişti. Eslem Carlo'nun bu hareketine dikkat kesilmişti. Eslem anlamsız bir ifade ile ona bakarken, Carlo dağınık saçlarını geriye doğru eliyle tarayarak düzeltmişti. Carlo, Cellat'tan çok hoşlanıyordu. O kadına gerçekten hayrandı.

  Koridorun başından gelen topuklu ayak sesleri Eslem'in dikkatini çekmişti. Koridorun başından Cellat göründüğü anda oturan Miru, Melis ve Ertem ayağa kalktı. Dalgın bakışlarını yere diken Asena'yı ise Miru dürtmüştü. Asena kendine gelerek önce Miru'ya, ardından koridordan ortak alana ilerleyen Cellat'a bakmıştı. Ayağa kalktı ve beyaz uzun tişörtünü düzeltti.

  Carlo Cellat'ın güzelliği karşısında büyülenmişti. Cellat bugün beyaz kısa bir ceket giymişti. Altında ise siyah dar bir deri pantolon vardı. Beyaz ceketinin içinde ise siyah penye kumaşında bol bir sıfır kol vardı. Kızıl saçlarını serbest bırakmıştı. Elinde beyaz renkte dikdörtgen bir çanta vardı. "Hoş geldiniz." dedi Aziz Bey heyecanla. "Hoş buldum." derken Cellat Aziz Beyin uzattığı eli sıkarak çeteye baktı. Hepsi saygıyla ellerinin önlerinde birleştirmişti fakat Yetkin sadece karşıya bakıyordu. Cellat'ın yüzüne bile bakmamıştı. Ona karşı içinde bir öfke vardı.

  Carlo gözlerini Cellat'tan ayırmıyordu. Eslem'de aynı şekilde ona bakıp duruyordu. Sanki onu inceler gibi. Carlo'nun bakışlarını hisseden Cellat gözlerini ona çevirdi. Carlo Cellat baktığı anda ona gülümsemişti. Cellat Carlo'nun kendisine ilgi duyduğunun farkındaydı. Ama ondan yedi yaş büyük olduğu için hiçbir şekilde ona yüz vermiyordu. Umursamaz bir tavırla Yetkin'e bakan Cellat sinirlenmişti. Yetkin hala onu umursamıyordu. "Yetkin, istersen eşyalarını toparlamaya başla." dedi Cellat ve gülümsedi. Çete birden Yetkin'e çevirdi bakışlarını. Yetkin başını öne eğdi ve derin bir nefes aldı. Aziz Bey Yetkin'in sırtına dokundu ve o da bakışlarını Aziz Beye çevirdi. "Hadi." dedi Aziz Bey hüzünlü bir yüz ifadesiyle.

Yetkin hiçbir şey söylemeden ve hiç kimsenin yüzüne bakmadan ortak alandan ayrılarak eşyalarının olduğu odaya doğru ilerledi. Ertem'de anlamsız bakışlarla Yetkin'in arkasından bakarken Aziz Beye çevirdi kafasını. Carlo Cellat'a diktiği gözlerini Aziz Beye çevirdi yavaşça. "Ne oluyor Aziz Bey?" dedi Pars ortak alanın giriş kapısının önünde durduğu sırada. Ertem ise onları umursamadan Yetkin'in peşinden gitmişti hızlı adımlarla.

Pars aralarına daha yeni katılmıştı. Bir kaç saattir içeride işleriyle ilgilenmişti. Aziz Bey Pars'ın yüzüne bakmadan cevap verdi. "Yetkin bundan sonra bizimle çalışmayacak. Daha doğrusu, artık çetede yer almayacak." dediği sırada herkes şaşkın bakışlarını Aziz Beye dikti. "Ne?" dedi Miru yüksek bir ses tonuyla. "Nasıl ya?" diye karşılık verdi Melis. Cellat çeteyi süzerken sinsi bir gülümseme oluşmuştu suratında. "Yetkin artık benimle çalışacak. Kanlı Ay mahzeninde başarısına başarı katacak. Arkadaşınız için sevinmelisiziniz." diyerek gülümsedi Cellat. Herkes birbirine baktı şaşkın bir ifadeyle.
...
  "Yetkin?" dedi Ertem eşyalarını toplayan Yetkin'e bakarken. "Ne yapıyorsun sen?" derken kaşlarını çatan Ertem Yetkin'in yanına geldi. Yetkin ise susmayı tercih etmişti. Not defterini de sırt çantasına koyduktan sonra çantanın fermuarı kapatarak sırtına astı. Ertem Yetkin'in kolundan tutarak kendine çevirdi aniden. "Yetkin?" dedi yükselen sesiyle. Yetkin hüzünlü bakışlarını Ertem'e çevirdiği sırada içinde bir boşluk hissetmişti. Derin bir nefes aldıktan sonra başını önüne eğdi Yetkin. "Gidiyorum ben Ertem." Ertem bu sözleri işittiği anda, "Nereye? Adam akıllı anlatacak mısın olanları Yetkin?" diyerek yükseldi. "Anlatacak bir şey yok. Cellat beni yanında istiyor. Artık çeteyle çalışmayacağım. Kanlı Ay mahzeninde çalışacağım." derken gözlerinde bir yanma hissetmişti Yetkin.

Ertem ise Yetkin'in söylediklerine bir anlam veremiyordu. Cellat onu neden yanında istiyordu? "Öyle mi?" dedi anlamsız bakışlarla Yetkin'i süzerken. "Evet." dedi Yetkin çaresizce.

Ertem her ne kadar onun burada kalmasını istese de, Yetkin'in adına sevinmişti. Yüksek yerlere gelmesi Yetkin için çok güzel bir durumdu. Ertem yutkunduktan sonra hafifçe öksürdü ve etrafa göz gezdirdi. "Ne güzel işte. Sonunda birileri senin yeteneğini keşfetmiş. Bizim bile adım atamayacağımız yerlerde çalışacaksın işte oğlum. Fena mı?" derken sahte, bir o kadar da buruk bir gülümsemeyle Yetkin'e baktı Ertem. Yetkin bir şey söylemiyordu. Sadece Ertem'e bakıyordu. Ertem ise gözlerini kaçırıyordu ondan. Yüzüne baktıkça, birlikte geçirdiği onca zaman geliyordu gözünün önüne.

Yetkin aniden Ertem'e sarılınca gözlerinde biriken yaşlar kendilerini serbest bırakmıştı. Ertem ise Yetkin sarıldığı anda sıkıca ona sarılmıştı. Bir kaç saniye o şekilde kalmışlardı. Uzun bir süre birbirlerini göremeyeceklerine eminlerdi.
...
"Gitme vakti. Çeteyle vedalaş. Ben yukarıda seni bekliyor olacağım." dedi Cellat son kez Aziz Beyin elini sıktıktan sonra. "Size eşlik etmemi ister misiniz Nesrin Hanım?" dedi Carlo içtenlikle gülümseyerek. Olanlar umurunda bile değildi. Ona göre Cellat'ın kararı ne olursa olsun, her zaman doğru bir karar olurdu. "Teşekkürler. Kendim gidebilirim." dedi Cellat ve gülümsedi. "Acele et." dedi Yetkin'in hüzünlü yüzüne baktığı sırada Cellat.

Mahzenden ayrılmak üzere çıkışa ilerleyen Cellat'ın arkasından baktı herkes. Yetkin yanında duran kişiye sarılarak başlamayı seçti. Sağ tarafında duran Ateş'e döndükten sonra yüzüne bakmadan direkt sarıldı.

Herkesle sırayla sarılan Yetkin son olarak Aziz Beyin önünde durdu. Aziz Beye elini uzattığı sırada Yetkin, bakışlarını ondan kaçırdı. Aziz Bey ise yavaşça Yetkin'e sarıldı. "Bizi sakın unutma." diyerek daha da sıkı sarılan Aziz Bey, onun için endişeliydi. "Tabi ki unutmayacağım." dedi Yetkin hüzünlü bir ses tonuyla. Aziz Beyden ayrıldıktan sonra sakin adımlarla koridorun önünde durdu.

Gitme vakti gelmişti. "Hoşça kalın gençler." dedi onlara dönmeden önce. "Yerime geçen kişiye de iyi bakın. İyi bakın ki, o da benim gibi çabuk alışsın buraya." dedi onlara döndükten sonra. Buruk bir gülümsemeyle hepsine baktı. Sağ elini yumruk yaparak havaya kaldıran Yetkin, "Unutmayın! Suçlular yaşamayı hak etmez!" dedi yüksek bir sesle. Ardından çetede ellerini yumruk yapıp havaya kaldırınca Eslem'de uyum sağlayarak, aynı şekilde elini yumruk yapıp kaldırdı. "Suçlular yaşamayı hak etmez!" diye bağırdılar aynı anda. Aziz Beyin ise bu görüntü karşısında gözleri dolmuştu. "Suçlular yaşamayı hak etmez..." diye fısıldadı Aziz Bey.

Ve arkasında dönüp gitti genç adam.

Continue Reading

You'll Also Like

-DENEK 016- BkDk By Zoe_xy

Mystery / Thriller

14.4K 1.5K 28
"Bu çocuk niye konuşmuyor?" Diye sordum adam kemerini düzeltmekle uğraşırken. Yamuk durduğunu yeni fark etmiş olmalıydı. "Üzerinde denediğimiz ilaçl...
2.5M 167K 87
#2 +18 şiddet içerir Karanlık hüküm sürer ruhunu kaybetmiş bedenlerde. Bakanlar onları güçlü sanırlar. Hasta bedenlerdir onlar. Ruhları kayıptır. A...
4.4M 376K 94
1 KIZ, 6 ERKEK, ÖLÜMCÜL BİR EV. Afra'nın diğer tutsaklardan dört farkı vardı: Birincisi, bir kız olmasıydı. İkincisi, tutsak alınan son kişi olmasıyd...
170K 6K 29
Bora'nın üzerime gelen adımlarıyla birkaç adım daha ondan uzaklaşmak istesem de yatağa çarpan bedenimle durmak zorunda kaldım. Gözlerimin derinine ba...