DÜŞMAN OKULLAR "YAZ KAMPINDA"

By BURCUQUEEN

6.1M 316K 145K

Yıldız Koleji, sınav senelerinden önce on birinci sınıf öğrencilerini rahatlatmak amacıyla yaz kampına götürü... More

1-DİKDÖRTGEN MASA ŞÖVALYELERİ
2- RÜYA
3-ASLI İLE ARAS
4- KOŞU YARIŞI
5-KUTLAMA
6-KAVGA
7-KEDİ KIZLAR
8- ROMEO BOZUNTUSU
9-ORMAN
10-BASKETBOL MAÇI
11-HAYALET
12-UFAKLIK
13-OYUN
14-İDDİA
15-VOLEYBOL MAÇI
16-OJE
17-İTİRAF
18-HASTANE
19-HEYECAN
20-YEMEK
21-AÇIKLAMA
22-KARAR
23-UYGULAMA
24-İNTİKAM
25-KONUŞMA
26-DENİZ
27-DÖVÜŞ
28-PLAN
29-YARDIM
30-ALAY
31-KAMP ATEŞİ
32-HASTALIK
33-İFŞALAR
34-DEĞİŞİM
35-PİŞMAN
36-YUMRUK
37-BARIŞMA
38-MAÇ
39-SİGARA
40-ASLINUR
41-MÜDÜRLER
42-YÜZME
43-AİLE YEMEĞİ
44-MÜZİK YARIŞMASI
45-KISKANÇLIK
46-DOĞUM GÜNÜ PARTİSİ
47-DOĞUM GÜNÜ PARTİSİ-2
48-İLK
49-MUTLU
50-TARTIŞMA
51-CEZA
52-STÜDYO
BÖLÜM DEĞİL
53-GİZEMLİ ŞAHIS
54-ARAŞTIRMA
55-KORKU
BÖLÜM DEĞİL, AÇIKLAMA
56-GİZLİ ŞEYLER
57-DÜŞÜNCE
58-KÜSLÜK
59-KÜSLÜK-2
YAZA KADAR ASKIDA
HIZLI BİR ÖZET
61-SAĞLIK
YKS'YE 53 GÜN VAR
62-İKNA
63-TABURCU
64-KEBAP ORDUSU
65-SON
BEŞ YILLIK SERÜVEN
KİTABIMLA GURUR DUYUYORUM
ÖZEL BÖLÜM-1
KARAKTERLER HAKKINDA İTİRAFLAR

60-KAZA

25.7K 1.3K 800
By BURCUQUEEN

Merhabaa,
Medyaya neden Grup Vitamin koydum bilmiyorum. Ama dinleyin derim çok güzel kdkdkfksks

Yeni bölüm haftaya 💞

İyi okumalar!

"Ah, kader," dedi her zaman ki troll yüz ifadesiyle. "Bizi sürekli bir araya getirmek zorunda mısın?"

Kaşlarımı çattım ve göğsüne çarpınca acıyan omzumu ovaladım. Benim omzum acıdıysa onun çok da kaslı olmayan göğsü nasıl acımıştır kim bilir.

"Sadece çarpıştık Melih, abartma."

"Hayır hayır, bu kaderin cilvesi," dedi gülümseyerek. Ardından elini, omzumdaki elimin üzerine koyarak konuştu. "Bu arada yarışmada ikinci olmuşsun, tebrik ederim."

"Tek başıma olmadım," dedim elini iterek. "Barışla olduk."

Barış'ın adını duyunca yüzünü ekşitirken ben arkamı dönüp Kerem'i kontrol ettim. Bize doğru yürüyordu. Melih'i uyardım.

"Gitsen senin için iyi olur zira Kerem pek iyi bakmıyor."

"Meleğim sen kavgaları durdurmada bir numarasın, gitmeme gerek var mı?"

Öğk. Bu çocuk ne çeşit bir troll?

"Durdurmak istediğimi kim söylemiş?"

Ciddi miyim diye yüzüme baktı. Tek kaşımı kaldırıp 'yiyorsa kal burada' bakışı attım. Sonunda onu korumayacağımı anlamış olmalı ki, eliyle başına asker selamı yaptı ve hızlı adımlarla arkadaşlarının yanına yürümeye başladı. Bu çocuktan bir türlü kurtulamamıştım.

"Hayırdır ne diyor," dedi yanıma gelen Kerem. "Sana bilerek mi çarptı o?"

"Orasını bilemiyorum da yani," dedim ve geçiştirmek için bir şeyler bulmaya çalıştım. "Ay kum çok sıcak ayaklarım yandı!"

Denize koşmaya devam ettim, önüme daha dikkatli bakarak.

Denizde kum savaşı yapan bizimkilere katıldım ve Zeynep'in saçına dipten aldığı kumları atan Kaan'ın kafasından tutup suya soktum. İntikamı kötü olacaktı belki ama bir anlık zevk için değerdi. Ayrıca o kumları saçtan temizlemek çok zor oluyordu.

----------

"Barışla piknik için bir şeyler alacağız. Kampa yakın bir yerde gerekli malzemeleri bulabileceğiniz bir yer olduğunu söylüyor," dedim çorbamı kaşıklarken.

Bunu Arasların yanında söylemek fazlasıyla garipti. Onlar da garipsemiş olmalı ki, konuşmadılar.

"Yalnız ağzında yemek varken konuşmazsan sevinirim," dedi Kaan sessizliği bozarak. "İğenç görünüyorsun."

Gözlerimi devirip cevap verdim.

"Ağzımda yemek varken üzerine tükürmeme ne dersin?"

Başta beni takmasa da sandalyemi kaydırarak tehditvari bakışlarla iyice yaklaşınca dayanamadı ve yüzünü buruşturarak konuştu.

"Bir an önce kalk git nereye gidiyorsan."

Masadakiler gülerken Kaan sinirini Aslı'ya laf atarak çıkardı.

"Herkes gülsün sen gülme projeksiyon lambası."

Aslı kaşlarını çatınca Aras durumu düzeltti.

"Yani o kadar güzelsin ki bir de gülünce tıpkı projeksiyon lambası gibi gözümüzü alıyorsun."

Aslı memnuniyetle gülümseyip Kaan'a baktı ve el hareketi çekti. Küfür sevmeyen Ezgi'nin de zaman zaman dahil olduğu klasik atışmalarına başladılar ve böylece modumuz biraz daha yükseldi. Kaan grubu nasıl neşelendireceğini biliyordu.

Doyduktan sonra Barış'a bir bakış attım ve bizimkilerle vedalaşıp masadan kalktım. O yemeğini çoktan bitirmişti. Benimle aynı anda kalmaması konusunda uyardığım için tabldotumu yerine koyana kadar bekledi. Yemekhanede çıkıp kamp çıkışına doğru yürümeye başladım.

Çıkışa geldiğimde sakallarını haftalardır kesmiyor gibi görünen güvenlik abi beni durdurdu.

"Nereye?"

Ben tam cevap vereceğim sırada yanımda beliren Barış konuştu.

"Benimle Akif Abi."

"Tamamdır," diyen güvenlik geçmemiz için otomatik kapıyı açtı.

Kampın sahibi bir Barış bazen çok işe yarayabiliyordu.

Arabaya biner binmez sarıldık, camlar karartmalı olduğu için sorun görmemiştim. Barış kıyafetlerimi işaret edip konuştu.

"Bugün fazla şirin olmuşsun."

Şirince olduğunu umduğum, muhtemelen maymuna benzeyen, bir şekilde sırıttım. Ama Barış şirin bulmuş olmalı ki yanağımı sıktı.

Bugün bence de şirin olmuştum. Tupturuncu tişörtümün altına giydiğim kot şort ve converse hoş bir uyum oluştururken tişörtü şortun içine sıkıştırıp taktığım kemer ve sıcak olduğu için henüz giymediğim desenli ceket doksanlar havası vermişti.

(Melis'in giydikleri)

Barış'ın arabayı çalıştırmasıyla gözlüklerimi taktım ve konuşmaya başladım.

"Seninle dışarı çıktığımızı söyledim ve tepki vermediler. Bu hala garip geliyor."

"Mutlu musun peki," diye sordu bana bir bakış atıp.

"Bu şekilde öğrenmelerini tercih etmezdim biliyorsun. Ama bildikleri için mutluyum." Bana bakıp gülümseyince konuşmama devam ettim. "Önüne bakmaya ne dersin?"

Gülümseyip elimi tuttu ve önüne döndü. O hafif çukurlu yollarda tek eliyle direksiyonun kontrolünü sağlarken ben de gülümseyerek onu izliyordum.

On beş dakikalık bir yolculuğun ardından kamp eşyaları satan bir mağazanın önünde durduk ve arabayı park edip indik.

Gözlüğümü başıma takıp geldiğimiz yere baktım. Antalya'nın bu kesiminde bolca kamp alanı olduğu için böyle bir mağaza olması normaldi.

Barış yanıma gelip elimi tuttu ve yürümeye başladık.

"Burada neredeyse her şey var," dedim mağazaya girince. "Dünyanın sonu gelirse ilk duraklarımızdan biri burası olmalı."

"Bir insanın doğada hayatta kalması için gereken her şey var cidden," diye onayladı. "Buradan mağaramız için de bir şeyler alırız belki ne dersin?"

"Bana uyar," dedim gülümseyerek.

Kampın bitmesine bir aydan az kalmıştı ama muhtemelen mağarada her zamankinden çok vakit geçirecektik.

Piknik için ideal bir örtü görünce üzerinde yazan boyuta bakarak konuştum.

"On bir kişiye yeter mi sence?"

"Her ihtimale karşı iki tane alalım," deyip omuz silkti.

Barış'ın girişte aldığı alışveriş arabasının içine iki tane büyük boy piknik örtüsü attım. Kalabalık arkadaş grubu olmak kolay değildi...

İdeal bir barbekü seti bulduğumuzda sırıtarak sordum.

"Et şiş yapmayı biliyor musun?"

"Biliyorum," dedi beni şaşırtarak. Seti alışveriş arabasına koyarken devam etti. "Ama et şiş değil sucuk pişireceğimizi sanıyordum."

"Eh evet," dedim. "Başka bir piknikte de et şiş yaparız."

"Bana uyar."

Sucukları da aldıktan sonra kasaya ilerledik. Kasiyer her şeyi geçtikten sonra Barış tam kartını uzatmıştı ki ondan önce davranıp kasiyerin eline kendi kartımı tutuşturdum. Eh biraz pahalı tutmuştu ama olsun. Kampın başından beri ne zaman dışarı çıksak Barış ısmarlıyordu.

Barış bana ters ters bakınca kendimi savunma ihtiyacı hissettim.

"Ama sürekli sen ısmarlıyorsun her şeyi, hak ettin bunu."

Ödemeyi yaptıktan sonra malzemeleri arabaya yerleştirdik. Barış eliyle bir yeri işaret etti.

"Hey, şu kafe hoş bir yere benziyor."

Kamp mağazasının elli metre kadar ilerisinde bir kamp alanı vardı. Önünde ise otantik bir kafe.

"Bir kahve içilir ya," dedim.

O da beni onayladı ve otantik görünümlü kafeye yürüdük. Biz kolej bebelerinden ziyade çadırlarda kalan kampçıların ve sakallı dağcıların takıldığı bir yere benziyordu. Barış ortama gayet uysa da ben tatlı kombinimle biraz sırıtıyordum.

İki kişilik koltuğu bulunan bir masa görünce oraya ilerledik ve koltukta yan yana oturduk. Birer filtre kahve sipariş ettikten sonra Barış'a döndüm.

"Ben ortama pek uymadım sanki," dedim tek kaşımı kaldırarak.

"Bence gayet iyisin," dedi. "Bir şey itiraf edeyim mi?"

"Et," dedim.

"Tek kaşını kaldırınca çok etkileyici oluyorsun. Konuşmana odaklanamıyorum."

Gülerek başımı göğsüne yasladım. Biraz utanmış olabilirdim ve muhtemelen kızarmıştım.

"Tamam ya utanma," dedi gülerek ve beni göğsünden kaldırdı. Ardından konuştu. "Anlat bakalım bir şeyler."

Utanınca çok konuştuğumu biliyordu. Huyum kurusun böyle durumlarda hemen konuşacak bir şeyler bulurdum.

'Sen her zaman konuşacak bir şey bulabilirsin.' dedi mantık.

Ne zamandır ortalarda yoktu. Zaten aşk bir mantıksızlık değil miydi? O yüzden mantığım konuşmuyordu.

Barış'ın elinde kaybolan ellerime baktım ve itirafını sonra düşünüp sevinmek üzere beynimin bir köşesine attım.

"Biliyor musun," diye söze başladım. "Ben küçükken Kerem'e aşık olmuştum. Sonra o bunu öğrenince beni sümüklü böcekle kovaladı."

Güldükten sonra konuştu.

"Ben de abimin sevgilisine aşık olmuştum, yaşım on falandı. Sonra abimle ayrıldılar ve onu bir daha görmedim."

Ve eski anılardan başlayan sohbetimiz Aslı beni arayana kadar yani bir saat boyunca devam etti.

"Nerede kaldınız?" dedi ben telefonu açar açmaz.

"Bir kafede takılıyoruz öyle. Dikkat mi çekti?"

"Yani tam öyle değil de, neyse. Biz acıkmaya başladık."

"Bu bir şifreli dikkat çekiyorsunuz deme şekli miydi?" diye sordum.
Aslı'nın gergin gülüşünü duyunca emin oldum. "Tamamdır geliyoruz." deyip telefonu kapattım.

Barış bana soracasına bakıyordu.

"Aslı acıktık artık gelin diyor. Ama yanında bizimkiler olduğu için biraz şifreli konuştu. Sanırım bizimkiler eve geç kalan çocuğuna kızan baba tiplerine girmeye başlamışlar."

"Pekala," dedi Barış. "Kalkalım o zaman."

Hesabı ödeyip mekandan çıktık. Barış'ın biraz gerildiğinu fark ettim. Araba bindikten sonra şakayla karışık sordum.

"Sen heyecanlandın mı yoksa bana mı öyle geliyor?"

"Ya ondan değil de," dedi ve birkaç saniye bekledi. "Tamam ondan. Bir haftadır her gün görüşüyoruz ama beni sevgilin sıfatıyla ilk kez tanıyacaklar. Kendimi sevgilimin ailesiyle ilk kez tanışacak gibi hissettim."

Bu beni güldürürken aynı zamanda şaşırmıştım. Bir insan heyecanlanınca bile havalı olur muydu?

"Belli mi oluyor," diye sordu.

"Hayır ama ben seni anlayabiliyorum."

Dudağıma bir buse kondurdu ve arabayı çalıştırdı. Yüzümde oluşan sırıtışla gözlüklerimi taktım.

Kampa doğru sürerken arkamızdan yaklaşan bir araba bizi çok tehlikeli bir noktada sollayınca söylendim.

"Napıyor bu şerefsiz?"

Barış güldü.

"Okuldan Yalçın. Beni geçebileceğini sanıyor."

Gazı kökleyince koltukta geriye yapıştım. Malum, fizik kuralları.

"Geç onu Barış!" dedim heyecanla.

Çok değil birkaç saniye sonra Barış da Yalçın'ı solladı. Zafer gülümsememle Barış'ın yanağını öptüm ve koltuğuma yaslandım.

"Kampa driftle girmek istemiyorsan biraz yavaşla."

"Yavaşladığım an yarışı kaybederim dibimde sürüyor şerefsiz," dedi Barış, Yalçın onu sollayamasın diye yolda sağa sola kayarken.

"Olsun ya sen kazandın işte yeter," dedim.

"Bir öpücük daha alırsam yavaşlayabilirim."

"Camlar karartmalı olduğu için şanslıyız," dedim ona yaklaşırken. "Beni görmüyor."

Gerçi artık görüp görmemesi eskisi kadar önemli değildi.

Birbirimize bakıp güldük. O sırada karşı şeritten gelen tırın korna sesiyle önümüze döndük. Şeridinden sapmış, üzerimize sürüyordu.

Barış'ın yaptığı ani frenle lastiklerden çıkan ses ve çığlığımın sesi birbirine karışırken aynı anda hem arkadan hem de önden aldığımız araba darbeleriyle başım bir yerlere çarptı. Hava yastığı şişerken bilincimi kaybettim.

----------

Yankılanan bir ses, Barış'ın sesi.

"Melis, güzelim kendinde misin?"

Hafif bir inlemeyle gözlerimi açtım, her şey bulanıktı.

"Beni duyuyor musun Melis?"

Şimdi daha net duyduğum soruya cevap vermeye çalıştım. Ses tellerim bağımsızlığını ilan etmiş gibiydi, konuşamadım.

"Lütfen cevap ver."

Görüşüm düzelmeye başlayınca neler olduğunu hatırladım.

Önümüzden çarpan tır ve arkamızdan çarpan Yalçın'ın arabası. Arka ne haldeydi bilmiyordum ama önden kaput içeri göçmüştü. Ve gördüğüm tek şey araba parçalarıyla toz dumanlarıydı. Her yerde cam parçası vardı. Bacaklarım torpidonun altında sıkışmıştı. Hiçbir şey hissetmiyordum.

Kendimi toplayıp konuşmaya çalıştım.

"İyiyim, sanırım." Sesim pürüzlü ve titrekti. Devam ettim. "Sen nasılsın?"

"Bilmiyorum. Bir şey hissetmiyorum."

"Ne oldu bize,"diye sordum. "O tır neden yolundan saptı?"

"Direksiyon hakimiyetini kaybetmiş olmalı. Yalçın da arkadan vurmasaydı böyle tost gibi arada kalmazdık."

Yavaş yavaş konuşuyordu.

Görüşüm tamamen düzelince sadece bacaklarımın değildi vücudumun da içe göçen araba ve koltuk arasında sıkıştığını fark ettim. Barış'ın dediği gibi, tost olmuştuk resmen. Hava yastığı hareket etmemi engelliyordu. Barış'a bakmaya çalıştım. Kendimi zorlayıp hafif sola döndüğümde onu gördüm.

"Barış..." dedim gördüklerimle sakin kalmaya çalışarak. "Boynundaki şeyden haberin var mı?"

"Neyden?" dedi hareket etmeye çalışarak.

Ama edemedi.

"Sakin ol," dedim daha çok kendime söyler gibi. "Çok kötü görünmüyor."

Lanet olsun ki çok kötü görünüyordu. Boynuyla omzu arasına ince uzun bir cam parçası saplanmıştı. Ne kadar derine indiğini göremiyordum çünkü her yeri kandı.

Nefes alış verişim hızlanmıştı. Gözlerime yaşlar hücum ederken tüm bunların bir rüya olmasını diledim. Gözlerimi açıp kapattım ama hiçbir şey değişmedi. Kan kaybetmeye devam ediyordu.

Barış tepkilerime bakıp yavaşça elini boynuna götürdü. Daha cama gelmeden eline bulaşan kanlarla konuştu.

"Siktir."

"Kıpırdamadan beklemeliyiz," dedim titremeye başlarken. "Birileri mutlaka ambulansı aramıştır."

"Evet," dedi gözlerime bakarak.

Nefes alış verişi düzensizleşmeye başladı.

"Barış," dedim.

Gözlerini kapattı.

"Barış cevap ver, lütfen."

Yavaşça gözlerini araladı.

"Ben iyiyim güzelim."

Her an tekrar gidecek gibiydi. Bildiğim kadarıyla böyle durumlarda uyanık kalması gerekiyordu.

"İyisin," dedim. "Uyuma, lütfen gözlerini açık tut, lütfen!"

"Buradayım," dedi.

Ama her an bilinci gidecekmiş gibi duruyordu.

"Rengin bembeyaz oldu Melis," dedi.

Bende bir hasar var mıydı henüz bilmiyordum, hissedemeyecek kadar şoktaydım. Gözlerimden aktığına emin olduğum yaşları bile hissetmiyordum. Barış'ı görünce adeta kanım çekilmişti. Titriyordum, başım dönüyordu, nefes alamıyor gibiydim. İşin kötü yanı Barış da öyle görünüyordu.

"Melis," dedi tekrar.

Gözlerine baktım. Zorlanarak konuşmaya başladı.

"Durumum nasıl bilmiyorum ama... Her an bayılabilirim. Bilmeni istediğim tek şey... Seni çok sevdiğim."

"Böyle konuşma," dedim ağlayarak. "Buradasın hiçbir yere gitmiyorsun. Birazdan ambulans gelecek. Beraber kurtulacağız buradan."

"Kurtulacağız," dedi sessizce. "Bana bir şeyler anlat."

Belki beş dakika bile olmamıştı ama bizim için zaman geçmek bilmiyordu ve Barış'ın aklını ancak en iyi yaptığım şeyle dağıtabilirdim; konuşmak. Onun da istediğiyle tüm gücümü toparlayıp  konuşmaya başladım.

"Ormanda yaptığımız koşu yarışında aslında yere düşmemiştim, kaybetmemek için kendimi yere atmıştım. Ama bileğimin üzerine düşünce cidden acımıştı."

"Hile yaptığını biliyordum," dedi gülümsemeye çalışarak. "O zaman benden de bir itiraf gelsin."

"Sen kendini yorma istersen," dedim endişeyle.

"Hayır söylemek istiyorum," dedi. "Ormanda kaybolduğumuz gün... Telefonun yanında değildi, benimkini istemiştin. Seninle biraz daha vakit geçirebilmek için... Şarjım bitti dedim. Ama bitmemişti."

Gülümsedim.

"Hiç şüphelenmemiştim, kandırdın resmen beni."

Gözleri kapanır gibi olunca hemen tekrar konuşmaya başladım. 

"Buluşmak için sözleştiğimiz zamanlarda birkaç kere bilerek geç kaldım. Bu da böyle bir itiraf olsun."

"Sen de az değilmişsin," dedi. "Ben de birkaç kere bilerek... Seninle çarpıştım. Yani hepsi tesadüf değildi."

"İlk karşılaştığımız an dikkatimi çeken ilk şey, kokun olmuştu. Hatta bana verdiğin gri tişörtünü üzerimden hiç çıkarmak istemiyordum.. Sen kokuyordu. Sana sarılıyor gibi hissettiriyordu."

"İşte bu güzel bir itiraftı," dedi. Birkaç saniye bekledikten sonra tekrar konuştu. "Melis eğer bana bir şey olursa... Korkmanı istemiyorum."

"Hayır bayılma," dedim. "Benimle kal, lütfen gitme."

"Sorun bayılmam değil... Sağ kolumun altında, öne doğru... Cam var."

Başka bir cam daha mı saplanmıştı yani!

Zor nefes alıyordu. Rengi resmen bembeyaz olmuştu, gözlerinin altı morarmıştı. Çok kan kaybediyordu. Nefes alış verişi gittikçe zorlaşıyor gibiydi.

Ağlayacak gibi konuştum.

"Nerede kaldı bu lanet olası ambulans!"

"Seni seviyorum," dedi Barış.

Hemen cevap verdim.

"Ben de seni seviyorum, çok seviyorum. Benimle kal tamam mı?"

Nefes almaya çalışmakla o kadar meşguldü ki, cevap veremedi.


(Arabanın önden hali⬇⬇ Arkası da aynı hasarı almış gibi düşünün)





Ufak bir spoi: Gelecek bölümde Kaan'ın azından bir şeyler okuyabilirsiniz..:)




Continue Reading

You'll Also Like

172K 8.1K 30
0553******* kişisi sizi "DOLABIMDA Kİ PREZERVATİFİ HANGİNİZ ÇALDI LAN!"adlı gruba ekledi. 0537******* kişisi grubun adını "ÜZERİNDE DENEMEK İÇİN BAB...
4.1K 311 22
•TAMAMLANDI• Yapılan soygun planı mükemmeldi fakat rastgele oluşan olaylar kadar değil. * Kısa bölümlerden oluşan küçük bir hikaye.
18.8K 1.6K 27
Bir anda "Oyun Oynayalım mı?" adlı gruba alınan Göksel'in sonrasında anonimden aldığı mesajlarla gruptakileri korkutarak eğlenmesi ve devamında gelen...
1M 56.9K 39
(TAMAMLANDI) Gece yarısı ünlü bir oyuncuya şarkı sözü yazarsanız ne olabilir ki? Ünlü oyuncu ve avukatın hikayesi... @bendenizeliff: Orda her kiminl...