pomegranate ℘ kookmin

By nychtalydia

315K 27.6K 15.5K

Yeraltı dünyasının bir kuralı vardır.Ölüler ülkesinde bir şey yiyenlerin yeryüzüne çıkma hakları yoktur. [had... More

prologue
❦1❦
❦2❦
❦3❦
❦4❦
❦5❦
❦6❦
❦7❦
❦8❦
❦9❦
❦10❦
❦11❦
❦12❦
❦13❦
❦14❦
❦15❦
❦16❦
❦17❦
❦18❦
❦19❦
❦20❦
❦21❦
❦22❦
❦23❦
❦24❦
❦25❦|M|
❦26❦
❦28❦
❦29❦|M|
❦30❦
❦31❦|M|
❦32❦
❦33❦
❦34❦
❦35❦epistrépste sti gi ton nekrón
11.10.2019

❦27❦|M|

10K 572 202
By nychtalydia

Hadi gene smut iyi alıştınız
Şarkıyı yine söylediğimde açın çünkü sex

***

"Acı narın tadı var teninde sevgilim, tenini tattıkça sarhoş oluyorum eşsiz aromasıyla."
-pomegranate

medya: The Weeknd/Call Out My Name

***

Loş ortamı aydınlatan şeyler, turuncu mumlar ve şömineden ibaretti. Fil dişi rengi mermer zemin ve kabartmaları duvarlarda turuncunun sıcak tonları dağılıyor, karanlığa karışıyordu.

Jimin kemiklerinin ve kaslarını gizleyen beyaz , pürüzsüz derisinin üstünü şeffaf örten kırışık bir örtü misali dizlerine kadar gelen berrak suda parmaklarını gezdirdi. Jakuziyi çalıştırmamıştı ama su sıcaktı, gerçi bu hoşuna gitmemişti. Buz gibi sulara ihtiyacı vardı sanki şu an, ya da ona da hali yoktu. Bilmiyordu.

Jakuzinin simsiyah sıvıyla dolu bir kuyu olmasını diledi o an, kendini düşünmeden bırakabilirdi, simsiyah sıvı ciğerlerine dolarak onu ölümün sessizliğine çektiğinde her şey daha kolay olacaktı belki de. Ölümün nasıl bir şey olduğunu her fâni gibi o da bilmiyordu, en azından biyolojik olanını. Bu dünyada birçok kez ölmüştü, ruhu bedenine sıkışmıştı sanki ; lanetlenmişti. Ne aydınlığı görüyordu ne de saf karanlığı sanki arafta sıkışmıştı.

"Sevgilim." Hiçbir sese tahammül edemeyeceği şu dakikalarda sadece bir ses ruhunu okşuyordu, kafasını çevirmese de onu dinlediğini bilen sevgilisi çok geçmeden omuzları üstüne kendi hırkasını bırakıp yanına oturdu. "Daha iyi misin?"

Jimin 'bilmiyorum.' anlamında kafasını iki yana salladı. Aklı karışık değildi, koca bir boşluk oluşmuştu. Karanlık, sessiz ve bilinmez bir boşluk.

Jungkook onun beline kolunu dolayıp kendine çekti ve vücudunu kendi gövdesine yaslamasını sağladı. Jimin yan yana konmuş zıt kutuplu iki mıknatısın birbirini çekmesi gibi birbirlerine yapışan bedenlerine buruk bir şekilde gülümsemeden edemedi. Birbirine karışan kırmızı ve siyah saç tellerine elleri de uyum sağladı, Jungkook büyük eliyle Jimin'in kendisininkinin yanında minik falan elini nazikçe kavradı ve parmaklarını birbirlerine kenetledi.

"Hep onun hayatta olmasını dilerdim." kendi kendine gülümseyip derin bir iç çekti. "Hayatta ama, benden nefret ediyor."

"Taehyung hasta Jimin. Hastalıklı birinin yaptıklarından kendini sorumlu tutamazsın."

"Kim suçlu? Benim yüzümden sen de zarar görebilirsin, Taehyung'un gözü sandığınızdan da karadır. Böyle bir şey olursa..."

"Olmayacak." Jimin'in çenesini kavrayıp kendine çevirdi ve gözlerini Jimin'in buğulu gözlerine dikti. "Seni bırakıp hiçbir yere gitmem, güven bana. Ölüler ülkesinin anahtarı bizim elimizde sevgilim, ölüme biz karar veririz."

Jimin dudaklarına yerleşen gülümsemeyle kafasını yana yatırdı. Jungkook sanki sihirli sözler üflemişti gözlerine, buğu gitmişti. Siyah gecesinde turuncu kıvılcımlara ev sahipliği yapan gözleriyle Jungkook'a bakıyordu şimdi.

Kollarını Jungkook'un boynuna dolayıp yanağına dudaklarını bastırdı. Teninde Jimin'in dudaklarının bıraktığı hisle Jungkook'un tüm kasları gevşemişti sanki. "Seneler içinde kaybolmuştum, her bir yaşımdaki beni bilmiyorum. Gerçek beni o yığında bulamıyordum, bana kim olduğumu gösteriyorsun Jeon." Jungkook , Jimin'in beline kollarını sararak alnını alnına dayadı. Sözleri çok değerliydi, saatlerce konuşsa sesi çıkmazdı.

Dizlerine gelen suyun içinde, Jungkook'un elleri Jimin'in belinde ; Jimin'in kolları onun boynuna dolalı haldeydi. Hayali bir ritimle sallanıyor, gözleri kapalı kokularını içlerine çekiyorlardı.

Jimin kapalı gözlerini yavaşça aralayıp onun gibi gözleri kapalı olan sevgilisinin yüzünde gözlerini gezdirdi. Jungkook üstündeki bakışları hissetmiş gibi göz kapaklarını siyah kürelerinin üstünden çekti. Dakikalarca birbirlerinin akik taşı gibi gözlerinden kendi yansımalarına baktılar, ruhlarına ulaşıyordu gözleri.

Jimin , parmaklarını Jungkook'un ensesine çıkarıp birkaç saç tutamını tüy gibi hafif dokunuşlarla çekiştirdi. Gözlerini loş ortamda gezdirirken jakuzinin hemen yanındaki minik ahşap masadaki şarap şişesine gözü takıldı, iki kadeh de yanına duruyordu.

"Sen mi getirdin?" Jimin'in sorusuyla Jungkook kapattığı gözlerini açtı. Bir an ne dediğini anlamasa da Jimin'in baktığı yöndeki şişeyi ve bardakları görünce olumlu anlamda kafasını salladı. "İçelim o halde."

Jungkook alt dudağını büzerek gülümseyip kafasıyla uşakları anımsatan bir selam verdi. Jimin gülerek fil dişi rengi mermer zemine oturdu tekrar, Jungkook şişeyi ve bardakları alıp aynı şekilde yanına oturdu. Koyu renk gelmeden şarap şişesini açıp ilk kadehi kan rengi şarapla doldurdu, Jimin'e uzatıp kendi kadehini aldı. Balon bardağa yeterli seviyede şarabı koyduğunda şişeyi yanına bırakıp kadehini eline aldı.

"Senin şerefine o zaman." diyerek kadehi Jimin'in önünde tuttu. Jimin gülümseyerek kadehini Jungkook'un önünde tuttu. "Bizim." Mermer duvarlarda kadeh tokuşturma sesi yankılandı.

Jimin kadehi tek dikişte bitirip onun aksine daha tadını çıkararak içen sevgilisini izlemeye koyuldu. Kemikli parmakları kadehi incelikle kavramışlardı, içerken gözlerini kapatıyordu, aldığı her yudumda hareket eden adem elması şaraptan daha çok sulandırmıştı Jimin'in ağzını. Kırmızı sıvının dudaklarında dağılıp aldığı pembemsi rengi hiçbir zaman unutamayacağından emin oldu Jimin. İçtikçe güzelleşelim, güzelleştikçe aşık olalım lafını doğruluyordu Jeon Jungkook ; Jimin o gece bir kez daha düştü ona.

İlerleyen saatlerle yarışa girmiş gibi doldurulan kadehlerle ve içilen içkiye eşlik eden gülüşmelerle saat gece yarısını geçmişti. Otelin jakuzisi ve havuzu bu saatte kapalı olsa da umurlarında değildi, kâh kadehler doldu, kâh kadehler boşaldı. Çakırkeyf denen tatlı mayhoşluğa ulaştıklarında Jimin keyifli bir gülümsemeyle boş bardağını kenara koyup Jungkook'a yaklaştı. Omuzlarındaki havlu düşmüştü, umursamayarak sevgilisinin ensesine elini koyarak alınlarını birbirine yasladı.

Jungkook , onun şarap kokan pembemsi dudakların tatlı bir çekim hissetti ve karşı gelmek için en ufak bir çaba harcamayarak dolgun pembeliklere kapandı. Jimin dudaklarının üstüne bal sürülmüştü sanki, tadı nasıl da hep tatlıydı. Uzayan birkaç saç tutamını kulağının arkasına sıkıştırarak Jimin'i suyun içine çekti. Jakuzinin içindeki merdivenleri indikleri için şimdi su bellerine kadar geliyordu.

"Seni her şeyden çok seviyorum Jimin." direkt olarak kulağına fısıldamıştı. Dudaklarını kulağının altına sürtüp boynuna bir öpücük kondurdu. Jimin belini yay gibi gererek göğsünü Jungkook'a yaslamıştı, ıslak ellerini omuzlarına çıkarıp az çok ıslanmış tişörtü kavradı. Jungkook kollarını kaldırarak çıkarmasına yardımcı oldu, tişörtü yandaki şezlonga fırlatıp Jungkook'un çıplak dövmelerle kaplı gövdesine beklemeden dudaklarını bastırdı. "Seni korumak için her şeyi yaparım." diye mırıldandı Jimin boynuna öpücükler kondururken. Jimin ellerini sırtına koyarak parmak uçlarında yükseldi. "Sen benim sahip olduğum en değerli kişisin, canını kimsenin yakmasına izin vermem Jimin. Yüzünü asmana sebep olan herkesi öldürürüm." Jimin, Taehyung'u kast ettiğini biliyordu. Burukça gülümseyerek omzuna bir öpücük kondurdu. "Beraber olduğumuz sürece, kimseye zarar gelmeyecek tamam mı? Beni korumanı istemiyorum, benim için kendini koru. Ben senin için yaşıyorum."

**(Siz 2dk medyayı açın bekliyorum asxowğzkağ)

Jimin'in sözlerinin ardından Jungkook'un gözleri adeta kararmıştı. Jimin'in kalçalarını kavrayıp kendine çektiğinde Jimin bacaklarını beline doladı, ensesini hoyrat bir hareketle kavrayıp dudaklarına kapandı tekrar ve kendini bastırarak kalçalarını sıktı. Jimin boğuk bir inlemeyle kafasını Jungkook'un boynuna gömdü ve açlık duyuyormuş gibi teniyle dudaklarını buluşturdu.

Aceleleri varmış gibiydi hareketleri, bir o kadar da sert ve şehvetli. Jungkook, Jimin'in ıslandığı için tenine yapışan tişörtünü çıkarıp bir kenara fırlattı. Açığa çıkan beyaz ten ortamdaki turuncu ışığı direkt olarak yansıtıyordu sanki. Kristal, Jungkook onun tenine böyle diyordu. Kristaldi.

"Persephone." diye fısıldadı Jungkook yine. Jimin, Jungkook'un pantolonunu çıkarıp beline kolunu sararak kafasını yana yatırdı. "Persephone?" diye sorar gözlerle mırıldandı. Jungkook önce cevap vermeyip onun pantolonunu çıkardı, ardından beline sarılı kolların üstüne elini koyup okşayarak parmaklarını omuzlarına çıkardı ve orda durdu. "Mitolojik bir efsane, yunan mitolojisi." Jimin hımlayarak bacağını Jungkook'un bacak arasına sürttü. "Sen bizimle bağdaştırıyorsun." diye tahmin yürüttü. Jungkook , Jimin'in çenesini okşayarak yanağına bir öpücük kondurdu. "Evet." diyerek hayran hayran Jimin'in yüz hatlarında parmaklarını gezdirdi, Jimin gözlerini kapatmıştı. Kirpikleri göz altlarına dökülüyor, yüzüne vuran turuncu ışığa yapılan gölgeyle muazzam bir görüntü oluşuyordu. Önüne düşen siyah saçları geriye atıp açığa çıkan alnına dudaklarını bastırdı.

Jimin kirpiklerini titreterek gözlerini açtı ve az önceki hoyrat hareketlerine kaldığı yerden devam edercesine Jungkook'un yüzünü avuçları içine alıp dudaklarını buluşturdu. Birbirleriyle bir rekabete girmiş gibi öpüşüyorlardı, dudaklarını ısırıyor ve çekiştiriyor nefes almak için yapılan en ufak bir uzaklaşmadan sonra tahammül edemeyerek tekrar dudaklarını birbirlerine bastırıyorlardı.

Jimin, Jungkook'un sırtına tırnaklarını geçirerek dudağının kenarına bir öpücük daha bıraktı ve nefes nefese geri çekildi. "Sabrım...Azalıyor." Jungkook aynı onun gibi inip kalkan göğüs kafesiyle nefesini kontrol etmeye çalışarak gülümsedi. "Bebeğim." Jimin bu kelimeyle omuzlarını havada tutan bir ip kopmuş gibi omuzları çökmüştü. Jungkook'un elini tutup onun yönlendirmesiyle kollarını boynunda birleştirdi. "Hızlı mı olmak istiyorsun Jimin-ah?"

Jimin , Jungkook'un kopkoyu kahvelerinin içine bakarak kafasını olumlu anlamda salladı. Teni yanıp kavruluyordu, Jungkook onu yakan ateşti ve daha fazlasını istiyordu. Jeon Jungkook ona ne yapıyordu bilmiyordu ama her ne yapıyorsa Jimin'i darmadağın ettiği kesindi.

Persephone , Hades için kendisine baştan bir yol çizmişti. Aydınlık, çukursuz yoldan adımlarını çekip dikenli çalılarla dolu karanlık ve engebeli bir yola girmişti. Ölüler ülkesinin kralına aşıktı, çıplak ayaklarıyla bile yürürdü ona giden yolu. Sonuçta yeraltı dünyası için, ölüme giden her yol mübahtı.

Jungkook'un elleri, her bir vücut hattının üstünden özenle geçiyorlardı. Her bir hareketinde yutkunduğu için aşağı yukarı hareket eden adem elmasının üstüne dudaklarını bastırarak arkaya yatırdığı boynunu kavradı, Jimin inleyerek bacaklarını beline sarıp kendini Jungkook'un şişliğine bastırdı. Jungkook'un genizden gelen inlemesi kulaklarını doldururken keyifle gülümsemişti.

Jimin , jakuzinin kenarlarından destek alarak doğrulup Jungkook'un ensesine ellerini koydu. "Nefesini tut." "Ne?" Jimin , Jungkook'un tekrar konuşmasına izin vermeden onu suyun içine çekip beraber en dibe batmalarını sağladı. Suyun içinde, zorlaşan hareket yetilerine ve bulanık görüşe rağmen gözlerini açtılar. Jungkook, Jimin'in belini kavrayıp sırtını zemine yasladı. Jimin, Jungkook'un suyun içinde dalgalanan kızıl saç tutamlarının içinde ellerini gezdirerek tekrar yüzeye doğru çekilirken sıkıca sarıldı ona. Suyun kaldırma kuvveti olmasa belki de saatlerce sarılı kalabilirlerdi zeminde, ciğerlerinin suyla dolacağını bile bile.

Sudan çıktıklarında nefes alış verişlerini düzene sokmak için kendilerine zaman vermeleri gerekse de sanki kararlaştırmış gibi birbirlerinin dudaklarına kapandılar. Jungkook, Jimin'in ıslak saç tutamlarının arasında parmaklarını gezdirip çekiştirirken Jimin yarısına kadar suya gömülü olan belini okşuyor ; sırtında tırnaklarıyla çizgiler çiziyordu.

"Bacaklarını belime dola." diye tek nefeste söyledi Jungkook. Jimin dediğini yapıp gözlerini bir an olsun kırpmadan ona çevirdi. Jungkook, her ne kadar onu hazırlayamayacak kadar sabırsız hissetse de canını yakmak istemediğinden boxerını çıkarıp Jimin'in kalçalarını elleriyle ayırdı. "Lube olmadığı için acı..." "Liseli bakire bir kız falan değilim Jungkook, sert olmanı sevdiğimi biliyorsun." Jungkook gülerek Jimin'in yanağına erotik ortama epey masum kaçan bir öpücük kondurdu. "Öyle olsun." diye fısıldayıp parmağını Jimin'in girişinde konumlandırdı ve sırtını jakuzinin duvarına yaslayarak ilk parmağını içine ittirdi.

Jimin, dişleri arasından acıyla inleyerek kafasını Jungkook'un omzuna bastırdı. Canı yanıyordu, ama dayanamayacağı kadar değildi. Jungkook'u hissedeceği an için çok daha fazlasına katlanabilirdi. Jungkook, bir bakir deliğini aratmayacak kadar sıkı deliğin içinde parmağını zar zor hareket ettirerek ikinci parmağını da içine ittirdi. Jimin bu sefer daha yoğun bir acı hissettiği için sesini gizleyememişti, Jungkook onu sakinleştirmek için omzuna dudaklarını bastırarak kalçalarını boştaki eliyle okşadı.

"H-hareket et." dedi Jimin. Jungkook onun dediğini yaparak iki parmağını da Jimin'in içinde ileri geri hareket ettirmeye başladı. Başlarda çok zorlansa da deliği gevşettikçe hareketleri daha rahatlaşıyordu. Jimin artık acıyla değil, zevkle inliyordu. Jungkook , dudaklarını yalayarak kafasını geriye atıp gözlerini kapatan ve güzel sesiyle inleyen Jimin'in yukarı aşağı hareket eden adem elmasını izledi. Alnında biriken ter damlacıkları çenesine doğru süzülürken Jungkook onun güzelliğine dalıp gitmişti, Jimin hareket etmese farkında varmayacaktı.

İki parmağıyla makas hareketi yapıp deliği genişleterek üçüncü parmağını soktu. Jimin kasları gibi deliğini de kasarak Jungkook'un beline dolalı bacaklarını sıkmıştı. Jungkook hareketlerini hızlandırdı, alt tarafı hiç iyi durumda değildi çünkü ve sabır denen şeyden Jungkook ondan epey yoksundu.

Jimin'in içinde parmaklarıyla yaptığı giriş çıkışlara bir süre daha devam etti. Jungkook parmaklarını derine ittirdikçe akının dudaklarını ısırarak inliyor, konuşacakken içindeki parmaklar tekrar inlemesine sebep olarak onu susturuyorlardı.

"Çok güzelsin." diye fısıldadı tenine Jungkook. Parmaklarını kırarak duvarlarına baskı yaparak deliği genişletti.
Hazır olduğuna karar verdiğinde parmaklarını çıkarıp Jimin'in belini kavradı ve gevşeyen bacaklarını tekrar beline sarmasını sağladı. "Yakışıklı yüzünü görmek istiyorum Jimin, bana bak." Jimin hızla inip kalkan göğsüne elini koyup sanki nefeslerini yavaşlatmak ister gibi yutkundu. "Ben de... Ben de senin yüzünü görmek istiyorum, sen de bana bak." Jungkook gülümseyerek kafasını salladı. Jimin ellerini Jungkook'un omuzlarına koyup bacaklarını daha çok ayırarak geniş hareket alanı sağladı. Jungkook dudaklarını yalayarak sesli bir nefes verdi. "Siktir, çok esneksin.Bacağını omzuma koyabilir misin? Bunu yapabilecek kadar esneksin sanırım." "Yapabilirim." diye mırıldanıp dediğini yaparak bacaklarını Jungkook'un omzunun üstüne attı.

Jungkook hemen belini kavrayarak rahat etmesini sağladı Jimin'in boynuna bir öpücük kondurup ellerini birleştirdi , parmaklarını birbirlerine kenetledi.

Jungkook boştaki eliyle Jimin bacağını kavrayıp aletini Jimin'in hazırda bekleyen girişine konumlandırdı ve aletin ucu içeri girmeye başlayınca ikisi de zevkle inledi.

Jungkook, Jimin'in alışmasını istediği için yavaşça içine giriyordu. Toplarına kadar içine gömüldüğünde zor da olsa kendini durdurup Jimin'in gözlerinin içine onay beklercesine baktı. "Hareket...Et." Jimin nefes nefese söyleyip tutunacak en güçlü yer gibi gelen Jungkook'un kaslı kollarına tutundu.

Jungkook, Jimin'in kendi omuzlarındaki bacaklarını okşayarak baldırlarını kavradı ve belinden destek alarak kendini geri çekti. Tam aleti delikten çıkmak üzereyken kendini daha güçlü bir şekilde içeri itti. Aynı hareketi tekrarlarken ortamı Jimin'in haykırışları ve Jungkook'un hırıldama sesleri duyuluyordu. Jungkook hâlâ aradığını bulamamıştı, Jimin'i daha fazla darmadağın edecekti. Jimin'in tam zevk noktasını bulmak için derine vuruşlar yapıyordu.

Jimin uzun ve sesli bir inleme bırakarak Jungkook'un kollarına tırnaklarını geçirip çizerek gözlerini kapattığında kızıl, o noktayı bulduğunu anladı. Sevgilisinin kuzgun karası saçlarından önüne dökülmüş tutamları çekip yüzünü görerek tam o tatlı noktaya hızla vuruşlar yapmaya başladı. Jimin'in bacaklarını titreten vuruşlarını yaparken Jimin'in deliği aletinin etrafını sıkıca sarıyor, derince boğazdan inliyordu.

"Ç-çok lezzetli." dedi Jungkook, Jimin'in prostatına vahşice vuruşlar yapıp bir yandan dudaklarından kısa ama şehvetli bir öpücük aldığı sırada.

Aletinin etrafını kaplayan ısı çok güzel hissettiriyordu, Jimin'in eşi benzeri olmadığını fısıldıyordu kafasından bir ses. Her şeyiyle öyle güzeldi ki, Jungkook hayal bile edemezdi onun kadar eşsiz biriyle karşılaşıp da aşık olacağını. Her seviştiklerinde, her el ele tutuştuklarında hatta her göz göze geldiklerinde daha çok aşık oluyordu sanki ve bunun bir sonu yoktu. Jungkook, Jimin'i somut ve soyut her şeyiyle seviyordu. Uğruna her şeyden vaz geçecek ve herkesi karşısına alacak kadar.

"J-Jungkook." Jimin direkt olarak kulağına doğru inliyordu ve bu olabilirmiş gibi Jungkook'u daha fazla tahrik edip seslice inleyerek vuruşlarının hızlanmasına neden oluyordu.

Jimin kollarındaki ellerini Jungkook'un beline ilerletti. V hattında durup tırnaklarını üstünde gezdirdiğinde Jungkook'un tüm kaslarının ellerinin altında kasıldığını fark etmişti. Parmaklarını kalçalarına ilerletip sıkarak o vuruşlarına devam ederken yaptığı her bir vuruşta kendine çekerek inledi.

Başları dönüyordu ikisinin de , öyle kendilerinden geçmişlerdi ki birbirlerine değen dudaklarını buluşturmayı bile akıl edemiyorlardı. Jungkook keyifle kapattığı gözlerini zorlanarak açıp Jimin'in tatlı dudaklarıyla karşılaşınca düşünmeden bal tadındaki dolgunluklara kendi , ona nazaran daha ince kiraz dudaklarını bastırdı. Jimin ağzını açarak kızılla dillerinin dans etmesine izin verdi.

Jungkook karnına toplanan ani ısıyı hissedince bir an afallamış gibi vuruşları düzensizleşti. Nefes nefese dudaklarını ayırdıklarında Jungkook aniden sert bir şekilde kendini içine ittirince Jimin çığlık atarak inlemişti. Jungkook'un kızıl saçlarını çekiştirerek kalçalarını hareket ettirdi. Jungkook sona yaklaştığını fark etmişti, onu bulutların üstüne çıkaracak zevk anında aklını kaybetmeden önce Jimin'i de rahatlatmak için siyah saçlının aletini kavradı ve kendi vuruşlarıyla aynı düzende çekmeye başladı.

Jimin çift taraftan aldığı zevkten dolayı derinden bir inleme bıraktı. Jungkook onu okşarken kasıldığını fark etmişti, orgazmı yaklaşıyordu. Bu nedenle hareketlerini iyice hızlandırdı , çok geçmeden Jimin boğazdan gelen bir inlemeyle bacakları sarsılarak boşalmıştı. Jungkook dişlerini sıkarak son birkaç vuruş daha yaptı ve o da duvarlarda yankılanan vahşi hırıldamayla karışık bir inlemeyle boşaldı.

İkisi de orgazmları tamamen sonlanana kadar kendilerine süre verdiler, nefes alış verişleri öyle düzensizdi ki boğulacaklarmış gibiydi. Birkaç dakika sonra dizginleşebildiklerinde yorgunca jakuzinin duvarlarına yaslandılar.

"Yaptığım, en güzel şeydi sanırım." diye nefes nefese mırıldanarak suyun içindeki merdivenlere oturdu Jungkook. Jimin hiç hareket edemeyecekmiş gibi hissetse de duvarlardan destek alarak yanına oturdu ve omzuna kafasını yasladı. Jungkook'un çıplak omzuna birkaç öpücük kondurup önüne gelen saçları geriye yatırdı. "Burda kalacağız değil mi?" Bu gece Jungkook'un oteldeki odasında kalacaklardı, Jennie elbette onlarla aynı odada kalmak gibi bir gaflete düşmeyip ayrı bir oda ayırttırmıştı.

"Evet, yatak epey büyük biliyor muydun?" Jimin, Jungkook'a düşük şiddette bir tokat atıp gülerek kafasını boyun girintisine gömdü , Jungkook da kolunu beline sarıp yanağını kafasına yasladı.

"Sen benim en büyük zayıflığımsın, ama sen yanımdayken güçlü hissediyorum Jungkook." Dudaklarını yalayıp iç çekti. "Teşekkür ederim, bana çok özel hissettiriyorsun."

"Çünkü öylesin, teşekkür etme. Hep böyle olacak." Jimin'in belini okşayarak alnına bir öpücük kondurdu. "Neyden korktuğunu biliyorum. Taehyung , Hyoyeon ya da annem bizi ayırmalarından korkuyorsun; ikimizden birine zarar gelmesinden. Aynı korkulara ben de sahiptim, sana ve bize bir şey olma ihtimali kafayı yememe sebep oluyordu ama olmayacak , izin vermem. Asla izin vermem. Anladın mı?" Jimin gözlerini kırpıştırarak kafasını salladı. Jungkook, o cümleleri kurmadan ne demek istediğini anlıyordu. Mükemmel bir adamdı , Jimin o adama sahip olduğu için dünyanın en şanslı kişisi gibi hissediyordu.

Gece siyahtı, ama Park Jimin'in Jeon Jungkook'a bakarken ki siyahlığına uçsuz bucaksız gökyüzü bile sahip değildi. Aşkı, şehveti, ona olan tüm derin hisleri asil siyaha dönüşüyordu. Siyahın da en koyusuna ve o eşsiz siyah boyuyordu irislerini sadece ona bakarken. Siyahının üstüne damlıyordu ardından beyaz parıltılar, belki de içine akan göz yaşları gün yüzüne böyle çıkıyorlardı. Park Jimin, Jeon Jungkook'a her şeyden güzel bakıyordu, her şeyden yoğun.

Acı narın tadı var teninde sevgilim, senin tenini tattıkça sarhoş oluyorum.

Seni yudum yudum içtikte, ölüler ülkesi yeminimi tekrar ve tekrar ediyorum.


***

Evet siz de iyi alıştınız şimdi wksxkwüzkwüzşq

Umarım sevmişsizindir biraz aceleye geldi ama atiyim dedim, daha levanta'ya bölüm yazacağım çünkü.

Bu arada uzun zamandır söyleyip durduğum -sanki grammy adaylıkları açıklıyor geri zekalı- vampir jikook kurgusunu yayımladım.

Ta daaaaaaaaaaaaaaaa

gidip bakanları şapşupşlapçatçutmuah

Yorumlarda düşüncelerinizi , bir de istediğiniz yan ship olur karakter olur belirtebilirsiniz.

👋👋👋👋

Continue Reading

You'll Also Like

116K 10.7K 21
taehyung ve jungkook birbirlerinin yan komşularıydı. texting + instagram 03.02.24 This fiction is dedicated to the person I had to leave. |08.02.24|
83.4K 6.6K 22
Park Holding büyük bir belayı işe almıştı. O belanın adı: "Byun BaekHyun."
3.3K 506 14
Herkesin beğendiği ama konuşmaktan çekindiği Kim Seokjin sadece soğuk bir kalpten ibaretti. Ne olursa olsun, kim ne derse desin hep aynıydı. Hiç bir...
153K 14.6K 26
010 ***: hamileyim jungkook: sen kimsin