ÇEPNİ Tuğrabozan

By 6EmreYavuz1

56.7K 6K 369

(2020 Wattys TR Tarih Kategorisi Kazananı...) Gök Sultan ile Tuğrabozan'ın arasındaki sevgi kıvılcımı mutlu s... More

GİRİŞ
İZİN
KUTLU HABER
YENİ PUSATLAR
CENEVİZLİLER
TUĞRABOZAN
HAK
GİZLİ SEVDA
KURT
TUZAK
GÖNÜL OKU
KAVUŞMA
YARIŞMAYA DOĞRU
ZEHİR
YARIŞMA (1)
YARIŞMA (2)
HABER
HAİN
SAVAŞ
İNTİKAM
FETİH YOLUNDA
KUTLU
BEKLENMEDİK
ULA - FİNAL
TEKERRÜR - YENİ ÇALIŞMAYA GEÇİŞ: 1. KISIM
KUTLU'NUN YOLU - YENİ ÇALIŞMAYA GEÇİŞ 2. KISIM
3. KİTABIM // ULA // ÇIKTI
EKLENECEK SAYFA [DEDEM KORKUT & ATAM SARI SALTUK]
YENİ KAPAK & MEZAMORTA'YA DAİR
EKLENECEK SAYFA
EKLENECEK SAYFA
EKLENECEK SAYFA
EKLENECEK SAYFA

AK ÖRGÜ

1.2K 167 0
By 6EmreYavuz1

Hadis 18: Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:

Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem geceleyin kalkıp ayakları şişinceye kadar namaz kılardı. Bunun üzerine ona:

"Yâ Resûlallah! Senin geçmiş ve gelecek bütün hataların bağışlandığı halde niye böyle kendini yoruyorsun?" dedim.

"Allah'a şükreden bir kul olmayayım mı?" buyurdu. [Kaynak: Buhâri]

Hadis 19: Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Ramazandan sonra en faziletli oruç, Allah'ın ayı olan muharremde tutulan oruçtur. Farz namazlardan sonra en faziletli namaz da gece namazıdır." [Kaynak: Müslim, Tirmizî]

^

"Canım kızım... Her zorda bir bereket vardır. Zor içinde kalırsan sabrını gönlünden, şükrünü dilinden, aklını ve mantığını ahlakından, kısaca kendini haktan geri bırakma. Nasip olur, bir gün kendi yurdun olursa güçlü olmasından ziyade, hakkı gözeten bir ahlaka sahip olmasından tanınan bir nesil yetiştirmeye bak.

Unutma; zor var ise güçlü insan var demektir. Burada dikkat etmek gereken nokta güçlü insanın peşinden kolaylığı da getirdiğidir. Çünkü burada devreye ahlak girmez ise aynı kolaylık peşinden güçsüz insanları da getirir. Güçsüz insanlar ise sonunda zorluğu, bozulmayı, her tür haksızlığı yeniden ortaya çıkarır. Asırlar geçer, insanoğlu tekrar başa döner. Neslini bu döngüye asla sokmayasın."

"Bu sözler... Bunları babam söylemişti bana sen değil." dedi. Kılıcı yaptırdığı demirci tarafından, üstelik kendi çadırlarının içinde bu sözlere maruz kalınca zihni bir terslik olduğunu fark etti. O an rüyada olduğunu anladı. Her şey karanlığa gömüldü. Gözlerini açtı. Uyanmıştı.

Etrafına bakmaya başladı. Şifa'yı arkası dönük şekilde gördü. Ayağa kalkmak üzere yattığı yerden doğruluyordu ki arkasına döndü Şifa. Gök Sultan ile göz göze geldiler. Yüzü gülümsedi. Hüma ile Eçine'yi gösterdi Gök Sultan'a. Seslendi onlara:

"Hatunlar, Gök Sultan hayırlısıyla gözlerini açtı, kalkın."

Oldukları yerde oturmuş, başlarını yorgunluktan yere eğmiş olan Hüma ile Eçine, Şifa'nın sözlerini duyar duymaz canlandılar. Gök Sultan'ın gözlerini açmış, yattığı yerden doğrulduğunu gördüler. Sevindiler.

"Çok şükür rabbime. Bizi çok korkuttun Gök Sultan." dedi Eçine, Gök Sultan'a.

"Çok şükür çok şükür." dedi Hüma.

"İyiyim. İyiyim de burası neresi? Bu hatun da kim?" dedi Gök Sultan.

"Alarcın hatuna haber verip geleyim. Burası ve biz hakkında onunla konuşursun. Pusatın yattığın yerin altında. Kötü günün geçmişte kala." dedi Şifa. Çadırdan çıktı.

Şifa, çadırdan çıkar çıkmaz yattığı yerin altına baktı Gök Sultan. Kınında bulunan kılıcı görerek eline aldı. Ayağa kalktı. Kını beline yerleştirirken sordu:

"İrice ile Adsız nerede? Bu oba? Bu insanlar güvenilirler mi?"

"Yemekteler. Sizi öyle görünce gelmeye mecbur kaldık." dedi Hüma.

"Hem onlar karşımıza çıkmasa nice olurdu Sultanım."

"Doğru dersin Eçine. Orada borçlanmıştık üzerine bir de gelip yük olarak iyice borçlandık." dedi Gök Sultan.

Bu esnada Alarcın, çadıra girmek üzere destur istedi. Desturu alınca çadırdan içeriye girdi. Gök Sultan'ı kılıcı beline takmış, ayakta durduğunu gördü. Tavırlarından mahcubiyet içerisine girdiğini anladı. Gülümsedi.

"Ben kılıcı yaptırdığın demircinin kızı, hançerleri ile sizlere yardımcı olmuş olan o kişinin kardeşiyim. Adım Alarcın. Bayıldın, obamıza gelmek durumunda kaldınız. Başına gelenler kulağıma ilişti. Bu konuda canını sıkmayasın. Akşama babam ve ağabeyim geldiğinde hep beraber oturup sorununuza bir çözüm bulacağız. Şimdilik sizinle gelen erlerin yanına aş yemeye, su içmeye gidelim." dedi.

"Eyvallah Alarcın hatun. Adım Gök Sultan'dır. Var olasın lâkin gitsek iyi olur. Bizler sizlere yeterince yük olduk." dedi Gök Sultan.

"İçindeki huysuzluğu, bize bakış açını, kısacası seni her yönünle anlıyorum Gök hatun. Endişe edeceğin bir durum yok. İstediğiniz kadar kalabilirsiniz. Bizler misafir ağırlamayı severiz." dedi Alarcın. Bu sırada Alarcın'ın asena diye hitap ettiği kadın erlerinden biri çadır dışından destur istedi. Alarcın, destur verince çadır dışından:

"Temizdir, aksi hâl yoktur hatunum." dedi.

Aldığı haberle birlikte artık tamamen misafirlerine güvenebileceklerini anlayan Alarcın:

"Eyvallah asena. İşinin başına geçebilirsin." dedi. Misafirlerine dönerek sözlerine ekledi; "Hayde bakalım hatunlar, yemeğe ilerleyelim. Sormak istediğiniz sorular olursa çekinmeden söylersiniz. Hem hiç Müslüman, Müslümandan çekinir mi?" dedi. Çadırdan çıktı. Gök Sultan'ın bunu sormak istediğini tahmin etmişti.

Şaşırdı Gök Sultan. Alarcın'ın peşinden giderken aynı şaşkınlıkla sordu:

"Müslüman mı? Siz Müslüman mısınız?"

"Elhamdülillah."

"İyi ama kardeşin..." dedi Gök Sultan. Birazdan soracağı sorunun cevabını alacağı için içine heyecan doldu. İçindeki heyecanı bastırıp sözlerine ekledi. "Boynunda haç asılı kolye ile geziyor." dedi.

Tahmin ettiği soru ile karşı karşıya kalan Alarcın, alttan alttan gülümseme kondurdu yüzüne. "Belli ki ağabeyimden hoşlanmış." diye geçirdi içinden. Bir yandan yürürken diğer yandan cevap verdi:

"Bizler, çoğunluğu Türklerden olan Müslüman bir obayız. Hedefimiz doğrultusunda asıl kimliğimizi gizliyoruz. Yüzyıllar önce altın post efsanesini bahane eden ve buralara gelip kadın çocuk demeden atalarımızı, akrabalarımızı öldüren, onların saflığını, adil terazisini yerle bir ederek kendi düzenlerini kuranlardan hakkımız olanı almak için buradayız."

"Altın post... Babam da atalarımızın yaşadıkları yerlerin bu bahane ile işgal edildiğini söylerdi. Eğer söylediğin doğruysa yaptığınız gizli kalması gereken çok büyük bir sır. Ya bizler casussak neden bu kadar rahat konuştunuz?" dedi Gök Sultan.

"Obanızın varlığından haberdardım. Seni bilirdim. Güvenirliğinizden pek emin değildim ondan da yakın zamanda emin oldum." dedi Alarcın.

"Eyvallah." diye karşılık verdi Gök Sultan.

Orhan'ın çadırının önüne geldiler. Destur aldı çadır içerisinden Alarcın. İçeriye girdiler. Gök Sultan'ı karşılarında gören Adsız ile İrice ayağa kalktılar. Onların ayağa kalktığı gören Orhan, Gök Sultan'a;

"Hoş geldiniz. Geçmiş olsun bacım. Geçmiş olsun olmasına da senin bu arkadaşların geldi geleli kara kara düşünüyor, önlerinde bulunan aşları soğutuyorlar. Hatunum da yan taraftan sürekli bana bakıyor. Aşımı mı sevmediler diye ima edip duruyor. Artık otursanız da tadımız tuzumuz yerine gelse." dedi.

"Bereketli olsun ağabey." dedi Alarcın. Gök Sultan, Hüma ve Eçine'ye ağabeyi Orhan'ı göstererek: "Bu da en büyük ağabeyim Orhan."

"Memnun oldum hatunlar, ben de şimdi kalkıyordum." dedi Orhan. Ayağa kalktı. "Hepinize afiyet olsun. Çekinmeden yiyin. Zira hanım Ayla, misafirlere çok fazla değer verir, onların sevdikleri şeyleri yapmak için can atar durur. İster ki misafirim rahat etsin, yüzü gülsün. İster istemesine de sizinkiler malum. Henüz ağızlarına bir şey koymadılar. Sorunuz, sorununuz olursa çadır dışında bir börü bulunacak. O size yardımcı olur. Akşam görüşür, sorunlarınızı konuşuruz." dedi. Çadırdan çıktı.

Bu esnada sesleri duyan Ayla, çadırın yan bölmesinden çıktı.

"Hoş geldiniz. İster içeriye gelin. İsterseniz de orada aşınızı hazırlayım." dedi.

"Eyvallah, hoş bulduk. İçeriye gelelim." dedi Gök Sultan.

Gök Sultan, Hüma, Eçine, Alarcın ve Şifa yemek yemek üzere çadırın yan bölmesine girdiler. Onlar yan bölmeye girince ise Gök Sultan'ı ayakta görmenin verdiği keyif ile İrice ile Adsız da keyiflenerek yemeklerine başladılar.

İrice ile Adsız için toplam on dakika sürdü yemek faslı; hızlı hızlı yediler yemeklerden. Yemekleri bitmelerine müteakip aralarında obanın talimhanesi var ise oraya gitmeyi kararlaştırdılar. Ayağa kalkıp çadır dışındaki ere böyle bir yer var mı diye sordular. Var olduğunu öğrenince Gök Sultan'dan izin alıp erle beraber talimhaneye gittiler.

Diğer taraftan Alarcın, Gök Sultan, Eçine, Hüma ve Ayla uzunca süren yemek fasıllarından sonra daha da uzun sürecek olan sohbet faslına başladılar. Konuştular, konuştular. Aradan iki saat geçmesine rağmen sohbetleri hız kesmeden ilerlemeye devam etti. Sanki daha önceden tanışıyorlarmış gibi birbirleriyle gülüşüyorlar, kâh üzüntülü anılarını kâh başlarına gelen komik olayları birbirlerine anlatıyorlardı. Fakat hepsinin içerisinde Gök Sultan, ne zaman içten gülse aklına babası geliyor, gülmeyi kısa kesip umutsuzca düşünüyordu.

Sohbete başlayalı tam üç buçuk saat kadar olmuştu ki Eçine ve Hüma'nın yorgunluğunu yüzlerinden anlayan Ayla, onlara içeride yatacakları yeri göstererek dinlenmeleri, akşam toyda ahalinin karşısına iyi bir şekilde çıkmalarını söyledi. Eçine ile Hüma'da bunun iyi olacağını düşünüp Ayla'nın gösterdiği döşeklere geçip dinlenmek yattılar.

Gök Sultan, Ayla ve Alarcın sohbetine kaldığı yerden devam ettiler. Muhabbet kilimhane ile aşhaneden açılınca da ayağa kalkıp hep birlikte buralara gezmeye başladılar. Onlar gezdikçe Alarcın, obadaki işleyişi Gök Sultan'a anlattı. Bir an kilimhaneden geçerlerken Gök Sultan'ın gözü yeşil örgü ile nişanlanmış ak bir örgüye gitti. Durumu fark eden Ayla, Gök Sultan'a dönerek;

"Ne o Gök Sultan? Yoksa senin de mi ak örgüyü vermeyi düşündüğün biri var?" dedi.

"Ben önemli değilim de İrice ve Hüma." diye karşılık verdi Gök Sultan. Bir anlık duraksadıktan sonra sözlerine ekledi; "Ak örgülerinin vaadi dolmuştu. Onlar için tamburlar çalacaktı. Ama o olaylar..." dedi. Derin düşüncelere daldı.

"Düşündüğün şey bu mu Gök Sultan? O tamburlar burada da çalar. Zaten beş günü beyimiz kutlu günler ilan etti. Bu konuyu önce anamla, sonra beyimizle konuşuruz. Eğer onay verirseler ki vermemeleri için hiçbir sebep yok muhtemelen yarın gece onlar için tamburlar çalınır. Hayde anamın yanına gidelim hem seni tanıştırırız hem de mevzuyu açarız." dedi Alarcın.

"Olmaz geldik yük olduk bir de böyle bir şey istemek olmaz." dedi Gök Sultan.

"Bunu şu an Mehmet'e demiş olsan bir anlık hiddetine maruz kalabilirdin." dedi Ayla, gülerek.

"O. Onlar..." dedi Gök Sultan. Yine bir anlık duraksadı. Aklında Mehmet'in sesi yankılandı. Demirci ocağında çalışırken giymiş olduğu kirli kıyafetler içerisindeki gülüşü tüm bedenine doldu. Sözlerine devam edip; "Yani baban ve ağabeyin akşam mı gelecek?"

"Evet. Onlar gelir gelmesine de biraz daha hacı anamı bekletirsek o da gelir. Gelir ama pusatla mı gelir orasını bilemem." dedi Alarcın. Zor da olsa Gök Sultan'ı ikna edip annesi Gülbahar'ın çadırına gittiler. Çadıra girmek için izin istediler. Annesi izin verince, üçü birlikte çadırdan içeriye girip selam verdiler. Onları yanlarında misafirleriyle gören Gülbahar örmekte olduğu örgüyü bırakıp selâmlarını aldı. Gök Sultan'ın yüzüne bakıp;

"Hoş geldin kızım, gelin oturun." diyerek yan tarafında duran minderleri gösterdi. Ayla, Alarcın ve Gök Sultan, Gök Sultan ortada kalacak şekilde minderlere oturdular. Ayla konuşmaya girecekti ki Alarcın ona eliyle şimdi zamanı değil şeklinde işaret etti.

"Ben obanın beyliğini yürüten kişinin hanımı Gülbahar. Beyim olmadığı zaman oba liderliğini ben yürütüyorum. Anlat bakalım güzel kızım. Nerelerden gelirsin nerelere gidersin? Hele bir de senden duyalım." dedi.

"Adım Gök Sultan. Kıpçak boyuna mensubum. Buralara çok çok uzak olmayan bir obadan gelirim. Nere gideceğimi bilmem. Obamda babamın ikinci hanımı çocuğunu bey yapmak uğruna yapacağını düşünmediğim bir duruma girişti, babamı zehirledi. Bunun suçunu da bana attı. Erlerimle birlikte idam edilecektim ki oradan kaçtım. Ben sırf babam mutlu olsun diye İmparatorluk merkezine kadar gidip babama hayalindeki kılıç yaptırmıştım. Ama o..." dediği sırada Gülbahar, onun morali bozulduğunu görüp lafa girerek;

"Tamam kızım anlaşıldı. Allah rahmet eyleye. Yıllarca civar obalarda bu tarz şeylere tenezzül etmeye çalışan, edip başarıya ulaşan çok kişiyi duyduk, gördük. Ama tümünde önünde ya da sonunda adalet yerini buldu. Hele bir beyimiz de gelsin. Obanı geri almak içinde elimizden geleni yaparız. Ama şimdilik bizim obadasınız. İtiraz istemiyorum. Burada kalıp sabredin. Zamanı gelince adalet tecelli edecektir."

"Var olun bizlere sorgusuz sualsiz yardımcı oldunuz. Sizler olmasa sonumuz kötü olurdu." dedi mahcup bir duruşla Gök Sultan.

"Bizler sebebiz kızım. Sen şükrünü alemlerin rabbi olan Allah'a edesin." dedi Gülbahar.

Alarcın, söze girerek;

"Ana. Hayırlı bir durum daha var. İzninle söyleyeyim." dedi. Gülbahar gülümseyerek 'Söyle.' şeklinde başını sallayınca sözlerine devam etti; "Gök Sultan'ın erlerinden birinin ak örgüsünün vaadi dolmuş."

"Demek öyle. Temiz tutmuş mudur ak örgüyü" dedi Gülbahar.

Cebinden ak örgüyü çıkardı Gök Sultan.

"Obamızda olsak tamburlar çalacaktı onlar için. Ama nasip olmadı." dedi.

Gülbahar, ak örgünün temiz olduğunu görünce tebessüm ederek ayağa kalktı ve;

"Töre yerine gelmiş ak örgü temiz tutulmuştur. Bu iki sevdalı genci daha fazla bekletmek olmaz. Beyimiz bu konulardaki kararı bana bırakmıştır. Kararımdır yarına hazır olmak üzere şimdiden hazırlıklara başlanılsın. Başlanılsın ki bu kutlu günlerde kutlu bir birleşmeye daha vesile olarak neşemize neşe katalım." dedi.

Gök Sultan, Gülbahar'ın sözlerini duymasıyla sevinç ile hüzün karışımı bir duygu yaşadı. Gözünden istemsizce bir damla yaş aktı. Akan yaşını hızlıca silip:

"Allah razı olsun." dedi. Dilinden sadece bu sözler dökülebildi. Onca olan şeyin ardından harap ve bitaptı ama yine de güçlü görünmeye çalışıyordu. Bir yandan obasını düşünüyor, diğer yandan da yardımsever olan, yeni tanıştığı bu kişileri tanımaya, onları anlamaya çalışıyordu. "Öyle ya..." diyordu kendi kendine, "Artık kimseye güvenemem. Güvenmemeliyim..."

Gök Sultan'ın bitkin halini gören Gülbahar, onun akşamki toyda daha dinç görünmesi için dinlenmesi gerektiği kanaatine vardı. Onu daha fazla yormak istemedi. Yüzüne tatlı bir tebessüm kondurup:

"Hele gidip biraz dinlenesin kızım. Hem böylelikle kafanı da toparlamış olursun. Akşam toy yapılacak, toya katılıp aklındaki sorulara cevap bulursun." dedi. Ayla'nın yüzüne bakıp sözlerine ekledi; "Ayla kızım sende Gök Sultan'a döşeğine kadar eşlik edesin. Sonrasında aşhaneye bir uğrayıp yarınki birleşme hakkında bilgi veresin. " dedi.

"Tamam ana. Allah'a emanetsin." dedi Ayla. Gök Sultan ile aynı anda ayağa kalktı. Ayağa kalkan Gök Sultan, Gülbahar'a selam verdi ve Ayla ile oradan ayrıldı.

Döndü Gülbahar, kızı Alarcın'a;

"Bu kızım ve obası hakkında bilgi var mıdır?" dedi.

"Vardır ana. Süt gibi paktır." diye karşılık verdi Alarcın.

"Sen yine de bu kızım hakkında bilgi edinmeye devam eyle. Ayrıca en iyi gözcünü yanında ona ayak uydurabilecek, abinin yetiştirmiş olduğu dört erle beraber obalarını gözetlemeye yolla. Obasının attığı her adımdan bizlerin de haberi olsun. Olsun ki zamanı gelince ona göre hareket edelim. Ondan sonra da talimhaneye bir uğrayıp birazdan geleceğimi söyle. Bakalım son gelmemden bu yana neler değişmiş." dedi.

"Tamam ana, buyruğun üstüne." dedi Alarcın. Ayağa kalkıp annesinin yanına giderek onun elini öptü. Annesi de karşılık verip onun alnını öpmesiyle birlikte işlerinin başına dönmek üzere oradan ayrıldı.

Continue Reading

You'll Also Like

620K 68.3K 63
Bir cariyenin intikamı nelere yol açabilir? İHANET SEVDİĞİ ADAMDAN GELDİ Ayana, İmparatorluğa cariye olarak gelmesinin bir nedeni vardı. Sevdiği adam...
AŞIK CİNİM By Gece....

Historical Fiction

163K 6.2K 44
Nefret ettiği bir insanoğluna aşık olmuş bir cin aşık bir cini olan kız Peki sizce bu aşka ne olacak başlamadan bitecekmi yoksa büyük bir yasak a...
MAL-İ HÜLYA By 🌼

Historical Fiction

1.9K 245 11
Ne yazıyor o meşhur kitapta; "Bütün mutlu aileler birbirine benzer, her mutsuz ailenin mutsuzluğu kendine göredir." İşte Gonca hatun o mutsuz aileye...
4.8K 381 14
Öylesine