GİRİŞ

10.3K 382 105
                                    

Not: Sözlerime alemlerin rabbi olan Allah'ın adıyla başlıyorum. Niyetimde olan bu kurguyu tamamlamama imkân veren Allah'a (c.c) evvelden ahire hamd-ü senalar olsun. Şükürler olsun. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) ve ashabına, diğer peygamberlerimiz ve ashablarına da salât-ü selam olsun. Bu kurgunun bazı sayfalarında, bulunmasının faydalı olacağını düşündüğüm kimi kurgunun konusuna bağımlı kimi ise kurgudan bağımsız 40 hadis yer alacaktır. Faydalanmamız ve rehber edinmemiz duasıyla.

Hadis 1: Ebu Hüreyre (radıyallahu anh)'den rivayet edilmiştir; Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyuruyor:

"İnsanlar ezana icabet etmenin ve ön safta kılmanın ne kadar faziletli olduğunu bilselerdi, sonra bunları yapabilmek için kura çekmek zorunda kalsalardı kura çekerlerdi. Şayet camide cemaate erken yetişmenin ne kadar faziletli olduğunu bilselerdi, birbirleriyle yarışa girerlerdi." [Kaynak: Müslim]

^

Hicri takvimler 855 yılı, Ramazan ayına yirmi gün kaldığını gösteriyordu. Biraz önce güneşli olan gökyüzü, şehrin kuzeyinde yer almakta olan denizin üzerinden gelen kara bulutlarla kaplanmıştı. Rüzgâr, yavaş yavaş şiddetini artırma girişiminde iken anlık yükselip alçalan ve adeta "Yağmur geliyor." uyarısı yapan rüzgâr melodileri ise şehrin dört bir yanından duyulur olmuştu.

Trapezus'a hâkim bir tepede oturmuştu on dokuz yaşındaki, atletik vücutlu, kıvırcık kumral saçlara ve çok iyi bir gözlem yeteneğine sahip olan bir seksen boyundaki Mehmet. Hemen hemen her gün yaptığı gibi bugün de gün ortası yemeğini yemek üzere ıssız olan bu tepeye çıkmış, bir yandan yemek yerken diğer yandan kahverengi gözlerini şehre dikmek suretiyle fetih hayâllerine dalmıştı. Dalmış ve demişti kendi kendine;

"Be hey bir zamanlar atalarımın beşiği olan bereketli topraklar. Bre hey sömürgecilerin elinde çamura düşen yüce akik. Haberdarım yaşadıklarından, içindeki kor benim de içimi yakar. Akdimdir ki putlaştırılan adın da kavuşacak eski şanına, din gözetmeksizin kucak da açılacak halkına. Akdim akittir ki bir zamanlar olduğu gibi tekrar çıkacak bağrından gözü pek asenalar, pek yiğit börüler. Bunun için çaba sarf edeceğim. Ömrüm boyunca hak için mücadelemi sürdüreceğim..."

Ekmeğinin son parçasını bir miktar peynir ile buluşturup ağzına attığı esnada gök gürültüsü duydu. Havanın ani değişimi üzerine bir de gök gürültüsü eklenince her an yağmur damlalarının toprakla buluşabileceğini anladı. Toparlanıp ayağa kalkmadan önce son kez düşünceli bir yüz ifadesiyle Trapezus'u süzdü. Sonunda avını gözüne kestirmiş bir kurt edası ile Rum Devleti kalesine bakışlarını yoğunlaştırdı. Neden bu topraklarda kimliklerini gizleyerek yaşamak zorunda olduklarını anlatan 'Altın Post' hikâyesini duyduğu o ilk an aklına geldi. Ağzındaki lokmayı yuttu. Bir anlığına boynundaki kolyenin ucunda bulunan ve kimliğini saklamak için takmak zorunda olduğu metal haça baktı. Sonra kaldığı yerden kaleye bakmaya devam etti. Aynı esnada hikâyeyi babasından duyduğu o ilk an, gözleri önünde canlanmaya başladı;

"Asırlar asırlar önce... Atalarımızın yiğitliğinden dolayı bir zamanlar Turabozan olarak adlandırılan bereketi bol bu topraklarda adalet hüküm sürer, doğa ile uyum içinde yaşanırken. Durur mu kötülük, buralara da geldi. Gördü paklığı kıskandı, sahip olmak istedi ona. Hemen sarıldı insanoğlunun ilk günahına. Uydurdu aydınlığın katili olan o hikâyeyi. Uydurdu ve başladı karanlığın çağı; işte o Altın Post hikayesi ile...

Atalarımızın bilgeleri derler ki bir zamanlar büyüklerimiz yaptıkları aletlerle madenleri yerden çıkarır, akarsulara serdikleri koyun postları ile de altını selden koparırlarmış. Bununla da kalmaz, topladıkları madenleri işler ünlendirir, altını işler şenlendirirlermiş. Yani tabiri caiz ise Zernişancılık ve pek tabii Hakkâklık konusunda kâmil olan atalarımız, Kâmil Zergeran Üstadları şanıyla dilden dile dolanır, bereketi bol bu topraklarda doğa ile huzur içinde yaşarlarmış.

ÇEPNİ TuğrabozanOn viuen les histories. Descobreix ara