Sen Aydınlatırsın Geceyi (TAM...

By zeynepisiklar

513K 28.7K 1K

Güneş yükseldi. Küçük şehrin ışıkları söndü. Şarap bitti. Son sigarasından son bir nefes doldurdu ciğerler... More

- GİRİŞ -
BÖLÜM 1/1
BÖLÜM 1/2
BÖLÜM 1/3
BÖLÜM 2/1
BÖLÜM 2/2
BÖLÜM 2/3
BÖLÜM 3/1
BÖLÜM 3/2
BÖLÜM 3/3
BÖLÜM 4/1
BÖLÜM 4/2
BÖLÜM 4/3
BÖLÜM 5/1
BÖLÜM 5/2
BÖLÜM 5/3
SESSİZ BİR GECE
BÖLÜM 6/1
BÖLÜM 6/2
BÖLÜM 6/3
BÖLÜM 6/4
BÖLÜM 7/1
BÖLÜM 7/2
BÖLÜM 7/3
BÖLÜM 7/4
BÖLÜM 7/5
DUYURU
BÖLÜM 8/1
BÖLÜM 8/2
BÖLÜM 8/3
BÖLÜM 9/1
BÖLÜM 9/2
BÖLÜM 10/1
BÖLÜM 10/2
FİNAL
YENİ HİKAYE / DUYURU

BÖLÜM 10/3

10.9K 712 24
By zeynepisiklar

"Sana anlatmam bu kadar zaman aldığı için özür dilerim. Seni karanlıkta bırakmak istemedim ama her şeyi ilk defa yüksek sesle anlatıyorum ve..."

"Bu senin için kolay değil, değildi. Anlıyorum. Kızmıyorum," dedim samimiyetle.

"Ama?" dedi. Bir şeyler olduğunu seziyordu.

"Bunu atlatmanın kalıcı bir yolunu bulmamız gerekiyor Bora. Ben yanındayım, evet iyisin, çabalıyorsun ama onu, onları bırakmaya gerçekten hazır mısın?"

"Ne demek istiyorsun?" diye sordu bu sefer gergin bir ifadeyle.

"Seni seviyorum," dedim sakınmadan, daha fazla saklanmadan.

Kaşları şaşkınlıkla havaya kalktı. Beklemediği yerden vurduğumu, biraz da acımasız olduğumu biliyordum. Sevgisine karşılık veremediğini düşündüğü bir kızı nasıl kaybettiğini henüz anlatmışken, ona ağır gelecekti.

"Bunu karşılık bekleyerek söylemediğimi bilmeni istiyorum. En başından beri senden istediğim tek şey bana izin vermendi ve sen bunu kabul ettin. Beraber nasıl olabileceğimizi sana göstermek istedim. Bunu başarabileceğimizden emindim. Ama anlattıklarını dinledikten sonra görüyorum ki benim yapabileceğim tek şey yanında olmak ve bu da her şeyi tamamen düzeltmeye asla yetmeyecek."

"Beni iyileştiremezsin demiştim," dedi büyük sertlikle.

"Bundan bahsediyorum, Bora. Haklıydın ama haksızsın da. İyileşebilirsin ama sen iyileşmek istemiyor gibisin. Kendini cezalandırıyorsun."

"Çünkü tüm bunların suçlusu benim!"

"Hayır, değilsin. Hatalı bile olsan ne fark eder? Kendini cezalandırarak eline ne geçeceğini sanıyorsun? Neyi değiştirebilirsin? Üzgünüm, ama kendi isteğinle geçmişinle vedalaşman ve olan biten her şeyi kabullenmen lazım ki devam edebilesin."

"Şaka yapıyorsun değil mi? Dalga geçiyorsun benimle! Armağan, sana söylemiştim. Bile bile olmak istedin yanımda oysa şimdi...

"Bora, bir dur. Sakin ol," dedim hızla. Sonunu göremediğim bir yokuştan yuvarlanmaya başlamıştık ve biliyordum ki bunun geri dönüşü yoktu. "Bir sene, bir buçuk sene yas tutmak için kimine çok kimine göre bir saate eş değer olabilir. Bu konuda bilip bilmeden ahkâm kesemem. Sadece söyler misin bana; ne yapabilirim senin için? Yanında olmam yetecek mi? Bir sabah uyandığında her şey geçip gitmiş olacak mı? Söyle bana Bora, geçmişinle beraber mi yaşayacağız sonsuza kadar? Benden bunu mu istiyorsun?"

"Hayır!" dedi sinirle. Benden uzaklaşıp yüzüme dikkatle baktı. "Ne yapıyorsun Armağan?" diye sordu sesinde açıkça hissedilen bir çaresizlikle.

"Yanında olduğum sürece istemeden de olsa üzerinde bir baskı oluşturacağım, Bora. Seni sevdiğimi bileceksin, seninle bir gelecek düşlediğimi göreceksin."

Gözlerinin içine bakıp gülümsedim. "Ben seninle mutluluğun en tepe noktasına çıkmak istiyorum," dedim. "Öyle bir neşeyle dolsun ki içimiz komşuların kahkahalarımızı duysun. Yanımızdan geçen herkes görsün, fark etsin istiyorum; gerçek aşk hala var diye düşünmelerine sebep olalım. Bir film izleyelim mutsuz sonla biten, gözlerimiz dolsun ama bu yaşların tek kaynağı o son sahne olsun; kendi acılarımız aklımıza düştüğü için değil."

Uzanıp ellerini tutarken sesim gibi ellerim de titriyordu artık. Bunu yapmak çok zor çok ağır geliyordu ama içimde bir yerlerde doğru olduğunu sezebiliyordum. Kendime, hislerime güvenmek zorundaydım.

"Seni seviyorum, Bora. Bu sevgiyi yıpratmak, kaybetmek istemiyorum. Hala bir şansımız olabileceğine inanıyorum. Doğru zaman geldiğinde, bu aşkın benim hayatımı sarstığı gibi senin de hayatını sarsabileceğine inanıyorum. Birlikte depremler yaratabileceğimize, coşkuyla sevip, coşkuyla güleceğimize, yeri geldiğinde aynı coşkuyla ağlayacağımıza inanıyorum."

"Vazgeçiyorsun," dedi ellerimi bırakıp.

"Hayır, Bora. Vazgeçmenin yakınından bile geçmiyorum. Dinlemiyor musun söylediklerimi?"

"Dinliyorum ve açıkça pes ettiğini görebiliyorum. Seni en başından uyarmama rağmen dinlemedin beni, kafanın dikine gittin, bak şimdi ne oldu! Sana boşuna uğraşma demiştim ama sen... Sen!"

"Yapma Bora," dedim panikle.

"Sana inandım. Bana her şeyin daha güzel olabileceğini söylediğinde inandım. Şansa bakın ki dediğin gibi oldu! Her şey daha güzel oldu, ama sen şimdi vazgeçiyorsun. Neden? Anlamıyorum Armağan. Gerçekten ne oldu şimdi? Benim acılarımın bizimle ne ilgisi var, söyler misin bana!"

"İki ayda senin için birçok şeyin değiştiğinin farkında olmadığımı mı sanıyorsun? Günden güne nasıl değiştiğini, en azından değişmek için nasıl çabaladığını görmediğimi mi sanıyorsun? Sana bu yüzden daha fazla âşık oldum Bora. Beni, bizi, her şeye rağmen denemeye değer bulduğun için kalbimi özgürce kaptırdım sana. Ama sen sürekli geçmişin hayaletleriyle boğuşmaya devam ediyorsun ve ben bu hayaletleri tek başıma kovalayacak kadar güçlü değilim. Bir ben yetmem, anlamıyor musun? Önce senin geçmişinden kopmak istemen gerekiyor. Bunu yapıyor musun? Gerçekten Mine'yi ve yaşanan her şeyi geride bırakmak istiyor musun? Hadi, bunları bir kenara bırak ve bana söyle; seni sevmemi kaldırabileceğine inanıyor musun?"

"Evet," dedi önce ama hemen sonra, "Hayır," dedi cılız bir sesle. "Bunu yaptığına inanamıyorum," diye mırıldandı. Gözlerimin içine bakan gözleri alev almıştı. Kızıyordu bana. Kaçmasına, kalkmasına müsaade etmeden bir kere daha tuttum ellerini.

"Anlıyorsun beni. Anladığını biliyorum ve Bora, hem kendimize hem de birbirimize karşı dürüst olalım lütfen. Geçmişinden kopmak istemiyorsun. Kendini suçladığın için onu, onları bırakamıyorsun. Unutmamak zorunda olduğuna, cezanın bu olduğuna inandırmışsın kendini. Bugün anlattıklarından çıkarabildiğim tek sonuç, temiz bir kalbin büyük bir yara aldığı. Bu kadar. Suçlanacak doğru düzgün kimse yok ortada."

"Biliyordun," dedi. "Bir kayıp yaşadığımı biliyordun. Detayları bilip bilmemen önemli değildi. Buna rağmen yanımda olmak istedin ama şimdi diyorsun ki buna katlanamam."

"Şimdi diyorum ki; beni sevmene rağmen bunu kabul etmiyorsun çünkü korkuyorsun. Onu sevemediğin için kaybettiğini düşünüyorsun ve içten içe beni sevmenin bir suç olacağına inanıyorsun. Söyle Bora. Beni sevdiğini söyle. Yanında olmamın seni yıpratmadığını, yıpratmayacağını ve her şeyin güllük gülistanlık devam edebileceğini söyle."

Bir kez daha ellerimi bıraktığında her şeyin bittiğini anladım. İkimiz içinde doğru olanı yaptığımdan emin olsam da Bora'nın bakışlarındaki hayal kırıklığını görmek canımı yakıyordu. Açıkçası bu noktaya geleceğimizi düşünmemiş, hatta bundan içten içe kaçınmıştım. Şimdi fark ediyorum ki bundan bir kaçış yoktu.

Bora özgürce beni sevdiğini kabullenmediği, bu sevgiyi özgürce yaşamadığı sürece biz diye bir şey olamazdı. En azından kalıcı olmazdı.

Şu anda, her şey bu kadar sıcakken söylediklerimin ne anlama geldiğini idrak edemediğini biliyordum. Düşündükçe, zaman geçtikçe bana hak verecekti. Bunun şimdi gerçekleşmeyeceğinden emindim ve istemesem de bu beni derinden yaralıyordu.

Eğer bugün, bu gece bu adımı atmasaydım, bu konuşmayı yapmasaydım zaman geçtikçe birbirimizi tüketeceğimizi görebiliyordum. O benden uzak olduğu her an hayaletleriyle savaşırken, ben bunun farkında olarak huzurlu olamayacaktım. Yarım bir Bora'yla uzun süre devam edebilmem mümkün değildi. Bende insandım ve bir yere kadar mantıklı davranabilirdim. Er ya da geç duygularıma yenik düşecek ve Bora'dan onun verebileceğinden daha fazlasını istemeye başlayacaktım. Aynı Mine gibi...

"Bora, ben buradayım. Senin yanındayım. Senin için bizim için savaşıyorum, göremiyor musun? Tek istediğim mutlu olabilmemiz. Yaralarımız olsa da bir olmayı başarabilmemiz. Ama sen koca bir yarını onlarla beraber gömmüşsün, bana tek kolunla sarılıyorsun. Sakinleşip de düşünmeye..."

"Yapma Allah aşkına Armağan. Daha fazla konuşmanın anlamı yok. Vazgeçtin, gidiyorsun. Bu kadar."

Gözlerimin içine bakıp benim de acı çektiğimi göremiyor olmasına imkân yoktu. Görüyordu da kabullenemiyordu sadece. Biliyordu ki bana kal dese yeterdi. Beni sevdiğini yüksek sesle dile getirmesine gerek yoktu. Sarılıp da bana geçecek, geçiyor dese; inanırdım ona, güvenirdim. Ama bunların hiçbirini yapamıyordu çünkü geçmişiyle hesabını kapatamıyordu.

"Hayır, Bora," dedim son bir gayretle anlatmaya çalışarak. "Sadece..."

"Yeter," dedi ayağa kalkıp. "Sana her şeyi açıkladığımda bazı şeylerin değişebileceğini biliyordum ama bu... Sen! Sen, şu anda gerçekleşen şeyin tam aksine inandırdın bunca zaman beni."

"Seni kandırmışım gibi konuşmaktan vazgeçer misin?" dedim sinirle. Cevap vermeden arkasını döndü. "Bora, seni sevdiğimi söylüyorum, duyuyor musun beni? Seni çok seviyorum! Hem de yaralarınla, acılarınla seviyorum. Sen desen ki bana; bitti, seninle yola devam etmek istiyorum, tamam, devam edelim o zaman. Ama bitmedi, değil mi? Mine'yi sev ya da sevme. Onu unutmanı da kimse bekleyemez senden. Ama sen, durumu kabullenemiyorsun bile. Ne yapmamı istiyorsun, söyle bana? Benim neyi kabullenmemi istiyorsun? Sonsuza dek yok yere kendini cezalandırmanın yükünü mü taşıyalım beraber?"

"Git," dedi. Gözlerime bile bakmadan, bir kez daha, "Git," dedi.

"Bora..."

"Uzatıp da birbirimizi daha fazla kırmayalım." Kafasını kaldırıp bu sefer gözlerime baktı. "Belki sana hak vereceğim bir an gelebilir ama üzgünüm o an, yakın bir zamanda geleceğe benzemiyor."

Kafamı salladım. Onu onayladım sanırım. Sonra sakince çantamı alıp kapıya yürüdüm. Dönüp Bora'ya bakmaya cesaret edemedim. Aslında tüm bu konuşmalar başladığından beri yapmak istediğim tek şey ona sarılmak ve her şeyin bundan sonra harika olacağını söylemekti ama ben farklı bir yoldan yürümeyi seçmiştim. Geri dönüşü de yoktu. Var mıydı?

Ayakkabılarımı giyerken de kapıdan çıkıp giderken de adeta robot gibiydim. Telefonumu çıkardım. Sarp'a mesaj attım ve sokağın başında beklemeye başladım. Bir damla bile yaş düşmedi gözümden. Dönüp de Bora'nın kollarına atlamamak için o kadar sıkıyordum ki kendimi, başıma şiddetli bir ağrı saplandı. Karnımda kendi attığım yumrukların sancısıyla, göğsüme sığdıramadığım nefeslerle kalakaldım sokağı aydınlatan ışığın altında.

Kafamı azıcık oynatsam her zaman olduğu gibi beni izliyor mu pencereden diye görebilirdim ama yapamadım. Orada olmamasından mı korkuyordum, olmasından mı?

Ya yanlış karar vermişsem? Ya onu bırakmak hayatımın en büyük hatasıysa? Ya her şeyi yanlış değerlendirmişsem ve onun yanında kalmak bize daha iyi gelecektiyse? Ya onda iyileştiremeyeceğim başka bir yara daha açtıysam?

Hayır, dedim kendi kendime. Eğer seni seviyorsa zamanı geldiğinde karşına çıkar. Eğer seni seviyorsa, geçmişinden vazgeçmeyi göze alır. Eğer seni seviyorsa, iyileştirilemeyecek hiçbir yara yoktur ki ortada.

Eğer beni seviyorsa, beni anlayacaktır. Onu bu kadar çok severken, gözlerinde o kızı ve kayıplarını görmeye dayanamayacağımı anlayacaktır. Bunun bana da bize de haksızlık olduğunu fark edecektir. Onu sevdiğim için ondan vazgeçmek zorunda kaldığımı anlayacak ve...

Daha fazla dayanamadım. Dizlerimin üzerine çöktüğümde ne dizlerimdeki acı umurumdaydı, ne de hıçkırarak serbest kalan gözyaşlarımı birinin duyabilecek olması.

Böyle olmasını istememiştim. O kadar zamandır gerçeklere ulaşmak isterken bunu elde edeceğimi hiç düşünmemiştim. Birlikte olabileceğimiz güzel bir geleceğe umutla bakmamı sağlayan Bora değildi. Bendim. Kendimi kandırmıştım bir kez daha. Neler olduğunu bilsem de bilmesem de bir şey değişmezdi. Eğer Bora vazgeçmek isteseydi, gerçekten iyileşmek isteseydi bunu zaten söylerdi. Yardım isterdi. İçini döker, herkes gibi zamanla geçmesini umut ederdi.

O hissettiği tüm o acıyı, kaybı içine gömmüştü kendini de o toprağın altına... Bunu görememiş miydim? O kadar mı kördüm? Saftım?

Hayır, aşıktım!

Lanet olsun! Onu öylece bırakmamalıydım. Bana içini dökmesini isteyip de bunu yaptığı ilk anda ona sırtımı dönmemeliydim. Hiç doğru bir zaman değildi. Ona bunun üstesinden gelmesi için zaman bile vermemiştim. Hemen o anda bıraksın istemiştim geçmişi. Hemen o anda yalnızca benim olsun istemiştim.

Beklemeliydim. En azından anlattıklarının sıcaklığı kaybolana kadar beklemeli öyle konuşmalıydım onunla. Neler düşündüğümü neler hissettiğimi daha doğru bir zamanda söylemliydim ki anlasın beni. Onun sevgisinin tamamını istediğimi, buna hakkım olduğunu, onu yarım değil tamamıyla hayatımı doldurmasına ihtiyacım olduğunu çünkü âşık olduğumu anlatmalıydım. Seven insan sevdiğini paylaşabilir miydi? Yapamazdım. Beni anlardı.

Üzerine gitmiştim. Bencildim. Hatalıydım. Yanına gitmem gerekiyordu. Ona sarılsam anlar mıydı beni?

Seviyordu beni, neredeyse emindim. Bunu duymama gerek yoktu. Anlardı beni. Anlardı ondan ne istediğimi, niye istediğimi...

Ayağa kalkmaya çalışırken tuttu kollarımdan. Oydu, görmeme gerek yoktu. Hızla kucağına aldı beni. Boynuna sıkıca sarılıp kafamı boynuna yasladığımda, hıçkırıklarım durdurulamaz bir hal aldı.

Gelmişti. Yanıma gelmişti. Bırakmamıştı beni.

"Seni seviyorum," dedim ağlamaktan boğuk ve kesik kesik çıkan sesimle.

Cevap vermedi. Evine hızlı, emin adımlarla yürümeye devam etti. Eve girdikten sonra ayağıyla çarparak kapadı kapıyı. Bırakmadı beni. Salona gidip koltuğa oturduğunda yüzümü görebilmek için geriye çekildi.

O an fark ettim ki ağlayan yalnızca ben değildim. Dolu doluydu gözleri. Henüz taşmamıştı ama zorlukla tuttuğu o yaşlarla parlıyordu gözleri.

"Sarp'a haber verdin mi?" diye sordu önce.

"Evet."

"Mesaj at. Bu gece burada kalacaksın. Önemli olduğunu söyle."

Dediğini ikiletmeden mesaj attım Sarp'a. Detayları anlatacağıma söz verip, telefonumu kaldırdım.

Elleri yüzümü sardı. Parmakları hala akmaya devam eden yaşlarımı sildi. Eğilip dudaklarımdan büyük bir şefkatle öperken daha çok ağlamaya başladım. Burnum akıyor, gözyaşlarımın tadı Bora'nın tadına karışıyordu. Kokusu ve vücudumu saran varlığının farkındalığıyla kendimi daha çok kaybediyordum.

"Seni seviyorum," dedi dolu dolu. "Seni seviyorum, Armağan."

Biliyorum, dedim içimden. "Seni seviyorum," dedim yüksek sesle. "Seni çok seviyorum, Bora."

"Özür dilerim," dedi. "Gitmeni istemiyorum. Asla. Ne şimdi ne de sonra."

"Özür dilerim," dedim hıçkırarak. "Seni yüz üstü bıraktım. Ben istedim anlatmanı ama..."

"Şşşş..." deyip öperek susturdu beni. "Konuşacağız. Ama önce sakinleşene kadar seni öpeceğim, seveceğim. Beraber ne kadar güzel olduğumuzu hatırlayacağız. Bir daha bu yanlışı yapmamak için..."

Telefonum titredi ama ikimiz de umursamadık. Elbisemi tek hamlede çıkarıp bir kenara attı. Sırtım kanepenin minderine değene kadar üzerime eğildi. Tişörtünü başından çıkarıp bedeniyle bedenimi örterken, teni sürtündü tenime. Ağırlığını hissetmekten büyük bir haz duydum. Tam da onu kaybedeceğimi düşünürken...

Coşkuyla sarıldım ona. Öpücüklerine büyük bir açlıkla karşılık verdim. Dokunuşlarına muhtaçtım o anda ve onun da aynısını hissettiğinden emindim. Kendine orada olduğumu kanıtlıyor gibi dokunuşları sertti. Elleri her yerimdeydi.

Çırılçıplak kalmamız saniyeler sürdü. İçime yerleşmesi, yeniden bir bütün olmamız da bir o kadar kısaydı. Soluk solukluğaydık. Nefesimiz kesiliyordu ama yine de birbirimizi öpmeden duramıyorduk.

"Ah Armağan..." diye fısıldadı. "Seni öyle çok seviyorum ki..."

Bunu duymaktan asla sıkılmayacaktım. Kim sıkılırdı ki? Hissetmek başkaydı ama duymak daha başka... Daha gerçek oluyordu. O sihirli kelime kuşatıyordu her yanınızı. Sizi daha güçlü kılıyordu. Sarsılmaz, dayanıklı. Sanki tüm dünyaya kafa tutabilirmişsiniz gibi.

Aynı onun gibi fısıldadım ben de sevgimi. Adını andım defalarca. O andan ötesi yoktu. Ben onundum, o da benim. Sevişiyorduk, seviyorduk. Emindim. İliklerime kadar hissedebiliyordum artık ve bunu dakikalar önce kaybedebilecek olduğum düşüncesi sarsıyordu beni.

Yanıma uzanıp da kollarını etrafıma doladığında kapadım gözlerimi.

"Uyu," dedi. "Dinlen."

"Hayır," diye mırıldandım ama delice yorgun hissediyordum kendimi.

"Buradasın," dedi kendine. "Buradayım," dedi benim için. "Hiç kimse bir yere gitmiyor."

Bıraktım kendimi. Çırılçıplak olmamız utanç verici gelmiyordu artık. Aksine o kadar doğaldı ki. Sıcaklığına, kokusuna, nefesine, dokunuşlarına bulanmıştı tüm varlığım.

Huzurlu bir nefes verdim. Haklıydım. Biz, birlikte mükemmeldik.

***

Armağan, duygularına yenik düştü ve Bora'yı eksik bir şekilde kabul edemeyeceğini fark ederek saldırmaya karar verdi. Doğru muydu sizce? 

Sizi bilemem ama bence hem haklı hem haksızdı ki sonucunda Bora'nın da adım atmasını sağladı. 

Hikayemiz bitiyor. Bitti bile diyebiliriz. 

Bir final sahnesi yazacağım ve ardından bu hikayeyi de burada bırakmış olacağız. 

Onca zaman sonra yeniden başlamışken bitiriyor olmak garip geliyor ama yapacak bir şey yok tabii. Yeni kurgularda dolu dolu görüşürüz diye düşünüyorum. 

Kısa bir zaman sonra görüşmek üzere. Öpüldünüz. :*

***

İnstagram: zeynepisiklar / zeynepinkitapligi

Facebook: Zeynep Işıklar

***

Continue Reading

You'll Also Like

5M 298K 64
Elis: her gün yeni doğan 12 bebek yanlış aileye veriliyormuş Elis: doğduğum günün kosinüsünü alıp tanjatıyla çarptıktan sonra 10 tabanında logaritmas...
1.2M 21.9K 20
Oysa ne çok hayal kurmuştum. Yeni bir hayatım olacak bu şehirden bu aileden uzak ve yalnız. Şimdi yine bu şehirde ait hissetmediğim o aileden birinin...
343K 9.2K 10
Elimi bir kez bile sürmediğim muzlu pastaya son kez baktım. Bir daha asla seni görmek istemiyorum, dedim içimden. Yıkımımın suçlusu sanki muzlu pasta...
5.7K 1.8K 87
Tek bir ceset çıkarılmıştı yıkılmaya yüz tutmuş binanın içinden, fakat iki kişi ölmüştü o gece. Biri mezera, diğeri ise boğucu bir karanlığa mahkum e...