DERİNLİKTE SAKLI (Yeniden Yay...

Av ElifKaplan3

564K 48.3K 4.7K

Hazinedarların küçük kardeşi Nehir, abisinin gölgesi altında kalmaktan dolayı oldukça şikayetçiydi. Abisi her... Mer

Tanıtım ve Giriş
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
DERİNLİKTE SAKLI ÇIKTI
63
64
65
66-FİNAL

23

8.9K 757 41
Av ElifKaplan3

Bölüm şarkısı Muse- Uprising... Bölümü yazarken hep bunu dinledim kendilerini pek bir severim :)

Bana göre uzun bir bölüm oldu.

Yorum atarak beni mutlu edebilirsiniz <3

Umarım beğenirsiniz. 

Hadi tahmin etmeye çalışın...

Timuçin neden ayrıldı sizce? Cevaplarınızı buraya bekliyorum. 

İkinci bir soru olarak kurgumu neden seviyorsunuz? Bilgi verici oluşundan mı, akıcı oluşundan mı farklı geldiği için mi vs.

Bir daha ki bölüme kadar görüşmek üzere :)

İyi geceler...


Gözüne bir türlü uyku girmiyordu. Olduğu yerde dönüp dururken saate baktı. Üçü çoktan geçmişti ama aklındaki karmaşa bir türlü geçmiyordu. O kadar kötü hissediyordu ki Nehir'in aramasına bile cevap vermemişti akşam. Sesinin ele vereceğini çok iyi biliyordu. Kısa bir mesajla geçiştirmeyi seçti. Nehir'in anlam veremediğini hissediyordu ama şu an için bunu yapmak istemişti. Güçsüz halini göstermeye niyeti yoktu. Şu beş senede çok büyük bir yol alsa da sonucunu getirmesi için son bir şey yapması gerekiyordu.

Aklını kurcalayan ise pişman olup olmadığıydı. Bugüne kadar aldığı karardan dolayı mutluydu. Biliyordu ki hiçbir şey eskisi gibi olamayacaktı çünkü o gün orada içinden bir şeyleri yitirdiğini çok iyi biliyordu. Eskisi gibi hissetmeyeceğini, görevini tam anlamıyla yerine getiremeyeceğini... Bu da işine olan saygısını zamanla yitireceğini gösteriyordu. Ki buna izin veremezdi işine olan saygısı en üst seviyedeydi ve öyle de kalacaktı. Asla...

Nedenleri ve sonuçları ile birlikte tekrar düşündüğünde doğru yaptığını tekrardan anladı. Bu sadece küçük bir duygu patlamasıydı. Kıskanması kadar normal bir şey de yoktu. Sonuçta bu günlere gelmesinde Timuçin'in de payı vardı. Belki de sadece o gururu yaşayamamaktı ona koyan. Şunu da unutmamalıydı mezun olurken yaşadığı gurur da ona yeterdi.

Uykusunu çok alamasa da sabah arkadaşı ile buluşmak üzere kalktı. Eren'in neler diyeceğini az çok bilse de yine de onun desteğine ihtiyacı vardı. Hazırlandıktan sonra evden çıktı.

Buluşma yerine erken geldiği için biraz bekledi. Biraz da kendine kızdı. Çocuk düğün arifesinde bir de onunla uğraşmak zorunda kalıyordu.

"Dalmış gitmişsin." Birden irkildi ve karşısına oturmakta olan arkadaşına baktı.

"Seni yorduğumu hatırladım."

"Lafı bile olmaz Timuçin. Pekiyi göründüğün söylenemez uyumamışsın, belli gözlerinden." Gözlerini hemen masaya dikti Timuçin. Mavi göz çok fazla belli ediyordu yorgunluğu.

"Evet, biraz öyle oldu."

"Yine kendine işkence mi ettin?"

"Öyle bir şey değildi ama bir an pişman mı oldum diye düşündüm." Eren arkadaşını anlayabiliyordu ama uygulama olarak eksikti maalesef. Timuçin bazı konularda gereğinden fazla inatçı davranıyordu. Kendine fazla acımasızca yaklaşıyordu ve bu da işleri olduğundan daha da zorlaştırıyordu.

"Beş yılını oraya verdin tabii ki yaşayamadıkların aklına gelecek. Nasıl olurdu diye düşüneceksin ama gerçekten pişman olsaydın çok daha önce olurdun bu kadar süre geçmezdi üzerinden."

"Bilmiyorum tek bildiğim Sezin'i ciddi ciddi kıskanmış oluşum. Çocuk gibi resmen, kendime inanamıyorum."

"Çünkü sen de insansın robot değilsin ki. Hâlâ aynı noktadayız Timuçin. Kendini affetmiyorsun. Bunu yapmadığın sürece hep böyle ikilemde kalabilirsin. Ayrıca artık zamanı da geldi. Gitmen gerek. O uçağa bineceksin ve oraya gideceksin." Söyler söylemez arkadaşının yüzündeki itiraz eden ifadeyi gördü. Her görüştüklerinde dediği şey buydu ama zor olacağını o da biliyordu. Şu da bir gerçekti ki bu kısıtlamaların kalkmasına ihtiyacı olacaktı ve hayatının sonuna kadar da kaçamazdı bundan.

"Hayır, bunu yapamam nasıl tepki vereceğimi bilmiyorum."

"Ben biliyorum kesinlikle. Doktorun olarak söylüyorum bunu. Biraz kötü hissedeceksin ama yeneceğini biliyorum."

"Kendime güvenmiyorum."

"Peki bu ne zamana kadar sürecek? Artık bambaşka bir hayatın var. Ayrıca güzel başlangıçlar da oluyor. Biraz ondan destek almalısın."

"Dün telefonuna bile cevap veremedim. Sence nasıl destek alacağım?"

"Er ya da geç ona anlatacaksın."

"Zayıflığımı..."

"İşte bunu anlamıyorsun be çocuk!" Eren biraz sesini yükseltince diğer masadaki insanlar onlara bakmaya başlamıştı. Bunu görünce Eren kısık bir sesle konuşmaya başladı.

"Bu zayıflık falan değil. Çok insani bir olay, önce bunu kabul et. Kendini abin ile kıyaslama."

"Biliyor musun dün o bile bana destek oldu."

"Daha ne istiyorsun ki! Seni şöyle ıslatıp bir güzel dövmek lazım aslında." Timuçin bu sözlere kahkahalarla güldü.

"Haklısın..."

"Düğünümde mor gözlü bir sağdıç istemiyorum. Ayrıca buradan çıkınca gidip Nehir'in gönlünü alacaksın. Kız merak etmiştir neden böyle soğuk davrandığını."

"Peki..."

"Ve uçağa bineceksin, istersen o da olabilir yanında. İzmir'e gideceksin ailen ile kalacaksın birkaç gün ve sonra o an ile tekrar yüzleşeceksin. Hatta abin keşke özel bir izin falan alabilse." Düşüncesi bile kalp atışlarını hızlı hızlı atmasına yetiyordu.

"Belki korkunç geliyor ama bunu yapman gerek," dedi arkadaşının yüzündeki ifadeyi görünce Eren. Sözleri artık işe yaramıyordu. Timuçin'in o cesareti bulması için artık bir dayanağı daha vardı. Eren içinden Nehir'in bu konuda onu sıkıştırmasını denedi. Yoksa Timuçin geçmişindeki hayaletlerden kolay kolay kurtulamayacaktı.

"Kâbuslar..."

"Gerçek kâbuslardan çok daha masum. Çünkü bir zamanlar çok seviyordun. Hayattaki bir numaralı hedefindi. Çok yaklaşmıştın ama hayatın bize neler getireceğini bilemezsin Timuçin." Başını salladı yavaşça ama İzmir'e gitme fikri hâlâ korkunç geliyordu.

"Karnım cidden çok aç ve hesabı da sana kitlemeyi düşünüyorum."

"Elbette..." dedi gülümseyerek. Onun da karnı açtı ve Nehir'den özür dilemesi gerekiyordu.

Onu evine davet etmeyi düşündü ve sonra iyi bir fikir olduğuna karar verdi.

***

Nehir Timuçin'in neden garip davrandığını anlayamamıştı. Acaba eski sevgilisini araştırmasına mı kızmıştı? Keşke bunu söylemeseydim diye düşündü. Aptallıktı resmen... Telefonu elinde çevirip duruyordu. Bir karar vermesi gerekiyordu. Hata onda olduğuna göre onun adım atması gerekiyordu. Telefonu çevirmeyi bıraktı ve hızlı bir kararla Timuçin'i aradı.

Telefon çalarken tekrardan açmayacak diye korktu ama beklediği gibi olmadı. Üçüncü çalıştan sonra Timuçin telefonu açmıştı.

"Bende tam seni arayacaktım. Seni biraz işinden alıkoyabilir miyim?"

"Nasıl yani?" derken yaslandığı yerden doğruldu Nehir.

"Evime gelsen, sana güzel bir öğle yemeği yapsam ve akşama kadar yanımda kalsan." Bu teklifle Nehir'in yüzünde aptal bir gülümseme belirdi. Sabahın erken saatlerinden beri aralıksız çalışmıştı. Günün geri kalanını onunla geçirme fikri şu an kulağa harika geliyordu. Ayrıca babası abisi gibi işe gelmediğini sorgulayacak biri de değildi.

"Sen çalışmıyor musun bugün?"

"Hayır, bir günlük izinliyim."

"Tamam, olur, birazdan gelirim."

"Bekliyorum." Nehir hiç böyle olacağını düşünmemişti ama mutlu hissettiği açıktı. Hemen çalışma masasının üzerinde duran bilgisayarını kapattı ve çantasına uzandı. Aynasını çıkarıp saçlarını düzeltti ve rujunu tazeledi. İyi göründüğünü düşündü ve yüzünde ışık saçan bir gülümsemeyle ayağa kalktı. Çantasını ve ceketini aldıktan sonra ofisten ayrıldı.

Kapı çaldıktan kısa bir süre sonra açıldı. Timuçin onu küçük bir süzmeden sonra içeriye davet etti.

"Çok hoş görünüyorsun," dedi Nehir'e sarılırken.

"Teşekkür ederim, sen de fena değilsin." Nehir onun yorgun olduğunu görebiliyordu. Özellikle gözlerinin altındaki mor halkalar açıkça belli oluyordu.

"Ayrıca yorgun görünüyorsun."

"Biraz..." Timuçin gözlerini kaçırdı ve onun çok fazla bir şey sormamasını diledi.

"Dün telefonu açamadım moralim çok iyi değildi ve konuşmak istemedim."

"Yine anlatmayacaksın yani."

"Sadece hazır değilim çünkü kendi içimde de bitirmiş değilim. Bu yüzden özür dilerim merak etmiş olmalısın."

"Ettim tabii, böyle davranışların yoktu."

"Küçük bir içe kaçış diyelim. Söyle bakalım ne yemek istersin?"

"Daha yapmadın mı?" Nehir abartılı bir şaşırma ile bakınca Timuçin yavaşça güldü.

"Düşündüm ki, birlikte yaparsak daha güzel olur."

"Belki ben yemek yapmayı bilmiyorumdur." Nehir'in aklına küçük bir oyun geldi. Açıkçası tepkisini de merak ediyordu.

"Öğretebilirim ayrıca çok daha eğlenceli olacağına eminim." Hiç böyle bir tepki beklemiyordu. Bu yüzden daha da ileriye götürdü cümlesini.

"Yumurta bile kıramıyorum. Prensesler gibi büyütüldüm."

"Önemli olan isteyip istemediğin başladın mı gerisi gelir." Timuçin de öğretmeye baya kararlı görününce hiç bozmak istemedi.

"Peki... Öğretmeye bu kadar meraklıysan olabilir." Üzerindeki gömleğin kollarını sıvadı ve topuklu ayakkabılarını çıkardı. Saçlarını toplaması gerekiyordu ama yanında toka yoktu.

"Saçlarımı toplayabileceğim lastik gibi bir şey var mı?"

"Lastik değil ama daha iyi bir fikrim var. Hemen geliyorum." Nehir yavaşça Amerikan mutfağa doğru yürüdü ve elini yıkaması gerektiği aklına geldi. Elini yıkarken Timuçin'in geldiğini hissetti. Tam dönecekken Timuçin kıpırdama deyince öylece kaldı. Kafasına yavaşça bonenin takıldığını hissetti ve saçları da bonenin içine sıkıştırıldı ve çok sıkı olmadan bağlandı.

"Ameliyat boneni bana mı feda ettin?"

"Senden önemli değil ya. Ayrıca saçının kokusu sineceği için şanslı sayılırım." Nehir kendini aptalca sırıtırken buldu. Timuçin kollarını beline doladığında bu sırıtış yerini mutluluğa bıraktı. Başını daha da yaslayarak karşılık verdi.

"Hocam, dersi kaynatıyorsunuz ama..." dedi ve yavaşça Timuçin'e döndü.

"Açıkçası bu kadar istekli bir öğrenci beklemiyordum." Nehir cesurca kollarını Timuçin'in boynuna doladı. Gözleri birbirlerini bulurken Timuçin kollarını daha da sıkıştırdı. İkisi de aralarındaki elektriğin fazlasıyla farkındalardı. Nefes alışları hızlanırken ilk hamleyi Timuçin yaptı ve dudaklarının arasındaki mesafeyi hızlıca kapattı ve dudaklarını onunla birleştirdi. Geri çekildiğinde genç kadının gözlerinin içine bakmaya devam etti.

"Bu gidişle seni aç bırakacağım."

"O zaman hemen yemek yapmaya başlayalım." Nehir biraz paniklemişti çünkü onun yanında kontrolünü kaybettiğini hissediyordu.

"Peki..."

"Ne yapıyoruz?"

"Biraz etim var sebzelerim de... Doğrayarak başlayabilirsin." Timuçin Nehir gelmeden malzemeleri tezgahın üstüne çıkarmıştı. Soğanı ona uzattı ama Nehir bir adım geriye adım attı.

"Olmaz..."

"Neden?"

"Rimelim suya dayanıklı değil akar yoksa."

"Seni o halde de görmüştüm sanki." Timuçin bıçağı ve kesme tahtasını önüne aldı ve soğanın yarısını keserek bir aşçı gibi hızlı bir şekilde saniyeler içinde doğradı.

"Cerrah Bey, ben sizin kadar yetenekli değilim."

"Yetenek işi değil kesinlikle sadece pratik. Yarısı senin..." Nehir istemeden de olsa tezgahın başına geçti. Kendisine göre bir bıçak seçti ve yavaşça bildiği şekilde doğramaya başladı.

"Sen de fena değilmişsin hani." diyerek takıldı Timuçin ona. Nehir'in pek cevap verecek hali yoktu çünkü gözleri çoktan yaşarmaya başlamıştı. Bir an bıçağı tahtaya koydu ve tezgahı arkasına alarak birkaç adım atıp uzaklaştı. Timuçin gözlerini yanmaktan dolayı açamayan ve sımsıkı kapatan Nehir'i eğlenerek izliyordu. Nehir en sonunda gözlerini açtığında simsiyah yaşlar akmaya başladı.

"Bak gördün mü?" Sitem eden sevgilisine bir parça kâğıt havlu kopardı ve nazikçe yüzünü sildi. "Sakın güleyim deme."

"Eğlenceli değildi diyemem ama sana da kıyamıyorum. Belki küçük bir pişmanlık yaşıyor olabilirim ama ilk defa yapmıyorsun belli."

"Sadece seni deniyordum küçük bir oyun. Ayrıca geçende telefonda konuşurken elini kestiren ben değildim."

"Çünkü seni düşünüyordum ve konsantrasyonumu kaybettim."

"Demek öyle." Nehir tekrar o çekimin etkisine kapıldığını hissediyordu. Heyecanlandı ve kaçmak istercesine yıkanan sebzelere baktı. Doğranan soğanları bir kaba aldı ve yakınında olan Timuçin'i düşünmemeye çalıştı. Ne oluyordu böyle? Domatesleri aldı ve hızlı hızlı doğramaya başladı. Kafası o kadar karmaşadaydı ki bir anlık dikkatsizlikle elini kestirdi. Acı ile hızla elini çekip küçük bir 'ah' çıktı ağzından.

"Ne oldu?" Elini musluğun altına tutarken kıpkırmızı sıvıya baktı.

"Kestim." Timuçin hemen elini sudan çekti ve kesilen yere baktı.

"Suç bende o bıçakla doğramana izin vermemeliydim neşter kadar keskin."

"Ben iyiyim bir şey yok. Ufacık kesik." Timuçin Nehir'in elini tuttu ve kesiğe baktı. Beklediğinden çok daha derindi basit bir kesik değildi bu. Müdahale edilmesi gerekiyordu.

"Ufacık değil Nehir, dikişe bile ihtiyacı var."

"Saçmalama..." Timuçin çoktan yanından ayrılmıştı. Saniyeler içinde batikon döktüğü spanç ile gelip elini hızlıca sardı. Antiseptik yaktığı için Nehir elini çekmek istedi ama Timuçin izin vermedi.

"Hadi hastaneye gidelim."

"Olmaz, acilleri sevmiyorum." Nehir kaçmak istedi ama Timuçin sıkıca kolundan tuttuğu için bunu yapamadı.

"Başka şansımız mı var? Olmaz hadi Nehir."

"Hayır dedim lütfen... Uzun süredir gitmiyorum ve gitmekte istemiyorum. Sen yapamaz mısın?"

"Hastane şartlarını sağlamaz." Nehir Timuçin'in kendine kızdığını görebiliyordu.

"Senin bir suçun yok ki benim dikkatsizliğim."

"Seni uyarmalıydım."

"İlk defa elime bıçak almıyorum herhalde."

"Nehir..."

"Lütfen gitmeyelim." Timuçin ona öyle sert bir bakış attı ki Nehir bir an ne diyeceğini bilemedi. Nehir'in küçük bir çocuk gibi itiraz etmesine sinir olmuştu Timuçin. Artık öfkesini de gizleyemiyordu.

"Gideceğiz çünkü başka çaremiz yok." Nehir onu hiç bu kadar ciddi ve soğuk görmemişti. Demek ki gerçekten sinirlendiğinde Timuçin böyle görünüyordu. Nehir hiç istemese de hazırlanmak durumunda kaldı.

"Senin iyiliğin için Nehir. Acı çekmeni istemiyorum. Lütfen bana kızma." Bu emrivakiden hiç hoşlanmasa da Timuçin gerçekten endişeli gözüküyordu. Öfkesini bir nebze geride bırakmıştı. Nehir'in elindeki spancı çıkardı ve Nehir hâlâ elinin kanamaya devam ettiğini gördü. Timuçin haklı olmalıydı.

"Gördün mü?" Nehir başını salladı ve Timuçin elini tekrar sardı ve birlikte evden çıktılar. Nehir onunla vakit geçireceğine hastaneye gittiğine inanamıyordu. Kendi dikkatsizliğiydi ve kendine hâlâ kızmaya devam ediyordu. Arabasının anahtarını çantasından çıkarıp Timuçin'e uzattı.

Hastaneye geldiklerinde Nehir bir kez daha acillerden nefret ettiğine kanaat getirmişti. Eski anıları canlanıyor ve kendini kötü hissediyordu.

"Nehir en son ne zaman tetanoz aşısı oldun?"

"Lisede sanırım. Neden sordun?"

"Aşı da olman gerekiyor."

"Basit bir bıçak kesiği için bile mi?"

"Her zaman risk faktörü vardır. Hem beş sene koruyor seni." Bu cümleleri çok iyi biliyordu. Klasik sağlıkçı tavrıydı bu. Aynı konuşma tarzı abisi ve yengesinde de mevcuttu.

"Sen de geçende kestirdin elini."

"Ben iki sene önce oldum zaten," dedi Nehir'in sorgulamasına cevap olarak.

"Peki..." Birlikte içeriye girdiler. Elini doktora gösterirken Timuçin'in dediği kanıtlanmış oldu. Müdahale için onu odaya aldıklarında bir şey aklına geldi.

"Keşke bunu sen yapsan." Timuçin onun canının çok yanmasından dolayı endişeleniyordu. Özellikle bölgeyi uyuştururlarken yaranın içine doğru enjekte etmeleri gerekiyordu analjeziki.

"Etik olmaz Nehir." Ona güç vermek istercesine elini Nehir'in beline attı Timuçin. Çünkü açık bir şekilde Nehir'in korktuğunu görebiliyordu. Bu yüzden de dikişi kendisinin yapmasını istiyordu.

"Hemen bitecek zaten. İki dikişle çözülür." Nehir'in elinin titrediğini hissetti ve hemen sağlam olan elini avucuna aldı.

"Nehir sakin ol, lütfen." İçeriye giren görevliyi görünce toparlandılar.

"Geçmiş olsun," dedi kadın ve hemen masaya gelip Nehir'in yarasına baktı. Sütur setini hazırlarken Nehir güç almak istercesine Timuçin'e baktı. Timuçin içinden bu şartları keşke evde sağlayabilseydim diye düşünmeden kendini alamadı. Nehir çok stresli görünüyor ve korkuyordu. Derisine giren iğne ile gözlerini sımsıkı kapatırken Timuçin diğer elini tuttu.

"Birazdan geçecek hiçbir şey hissetmeyeceksin." diyerek onu sakinleştirmeye çalıştı. Kendisi de bir cerrah olduğu için Timuçin kadını dikkatle izlemeye başladı.

"Yalnız iğneyle dik gireceksiniz," dedi uyarır bir tonda. Başka biri olsa bu kadar dikkat etmezdi belki ama konu Nehir olunca mantıklı düşünme yetisi burada işe yaramıyordu. Kadın ona dik dik bakarken bile hâlâ ciddiyetle hareketleri izliyordu.

"Dişli penset yok mu?" Kadın tekrar ters ters Timuçin'e bakarken kadının işine karışmanın ne kadar da ahlaksızca olduğunu biliyordu Timuçin.

"Çok biliyorsanız siz yapın." Kadın ona öfkelenmekte oldukça haklıydı.

"Yapmayı çok isterdim ama izin vermezsiniz."

"Mesleğiniz nedir?"

"Çene cerrahisi asistanıyım." Nehir eline bakmadan ikiliye bakıyordu. Artık elinin acısını hissetmiyordu.

"Cerrahlar ve geniş egoları..." dedi kadın alaya alarak.

"Konu kız arkadaşım olunca oldukça hassaslaşıyorum." Kadın makasla dikiş ipini kesti son dikişi atıp. Parmağı spançla sarıp bir bant ile sabitledi.

"Prosedürleri anlatmama gerek var mı?"

"Sabah akşam antiseptik ve tetanoz öyküsü... Aşı olacak." Kadın başını salladı Timuçin'i tasdikleyerek.

"Geçmiş olsun."

"Teşekkürler ve kusura bakmayın lütfen." Kadın çok takmasa da başını yavaşça eğdi kabul eder gibi.

"Günümüzü mahvettiğim için çok üzgünüm," dedi Nehir pişmanlık içinde. Böyle bir şeyin olacağını hiç hesaba katmamıştı ama basit bir ev kazasıydı bu herkesin başına gelebilirdi.

"Saçmalama Nehir sadece bir kaza." Timuçin genç kadına sarıldı sımsıkı. Hâlâ Nehir'in elinin titrediğini görebiliyordu.

"Geçti artık. Aşını da yaptıralım." Nehir başını salladı yavaşça.

Hastanede aşı yapıldıktan sonra eve geri geldiklerinde Timuçin hızlı bir şekilde yemek yapmaya koyuldu ve Nehir de onu izlemeye başladı. İçinde kendine olan öfkenin geçmesi için başka bir şeyler düşünmeye çalıştı.

"Biraz anlatsana, Hava Harp Okulu'nda okumak nasıldı?" Timuçin küçük bir düşünmenin ardından neşeli bir üslupla cevap verdi.

"Güzel ve iyi ki..."

"İyi ki?" Nehir açıkçası beklemiyordu çünkü aklında ayrıldığı için başka düşünceler vardı. Asıl sebep ilk akla gelen değildi demek ki. Timuçin bakışlarını ona çevirdiğinde bu ikilemi gördü.

"Evet, şu an kariyerimi başka bir yere çevirmiş olsam da okul bana çok şey öğretti. Çok güzel günlerim geçti, birçok anım var. Birçok alanda eğitim alıyorsun ve günlerin dolu dolu geçiyor." Tencereye koyduğu etleri karıştırırken eski anıları hatırlamak hoşuna gitmişti. Belki de Nehir ile paylaşmanın mutluluğuydu bu. Ona yavaş yavaş açılma yolunda bir adımdı.

"Ama insanların aklına katı kurallar ve resmiyet geliyor."

"Tabii ki var. Disiplin olmadan asla olmaz ama aşırı katı ve korkutucu değil asla. Orada sanat ile de uğraşabilirsin sporla da."

"Neden Havacılık ve Uzay Mühendisliği?"

"Çünkü çocukluktan beri uzaya karşı bir ilgim vardı. Çocukluk hayali gibi bir şey. Uçaklar ve uzay araçlarını merak ederdim. Nasıl çalıştıklarını ne gibi parçalardan oluştuklarını falan... Çocukken Astronot bile olmak istedim bir ara NASA'da çalışmak gibi uçuk hayallerim vardı tabii o zaman tam bir ergen olduğumu da söylemem lazım. Çok zor bir bölüm zaten çoğu kişi tercih etmiyor. Abim de Elektrik-Elektronik Mühendisliği okudu mesela, o daha popüler bir bölüm."

"Anladım. Sahi abin senden daha mı başarılıydı? Genelde bir rekabet olur, yani abilerim arasında küçükte olsa var en azından."

"O çok yetenekli ve avantajlıydı benden."

"Avantaj derken?"

"O askeri lise mezunu. Sivil liseliler bu konuda biraz dezavantaj sahibi. Çünkü askeri liseliler çoğu şeye alışmış bir biçimde geliyorlar. Eğitim, işleyiş, kondisyon olarak bizden çok daha ileride oluyorlar. Biz yepyeni bir hayata adım atmış gibi oluyoruz onlar da bir üst aşamaya geçmişler gibi... Abim küçük bir çocukken sorumluluk almayı, ailesinden uzak yaşamayı, sorunlarla tek başına başa çıkmayı öğrendi. O yüzden o benden daha disiplinli ve daha sert mizaçlıdır. Tabii şunu söylemem gerek o çocukluktan beri pilot olmayı çok istiyordu, başka bir hedefe yer yoktu. İyi bir kariyer planlaması ve hedefine ulaşmış birinin büyük mutluluğu... Abim evlenmeyi bile düşünmedi hedefine ulaşmadan. Gerçi yengem biraz esnetti tabii bunu."

"Yengeler genelde öyle oluyor."

"Evet, Nehir Hanım birazdan yemeğiniz hazır olacak," dedi Timuçin konuyu kapatmak istercesine. Daha fazla konuşursa söz dönüp dolaşıp neden bıraktığına gelecekti ki Timuçin bunu anlatmaya daha hazır değildi.

"Teşekkür ederim beyefendi."

"Bir daha lütfen bu kadar inatçı olma. Ayrıca hastaneye gitmekten neden bu kadar korkuyorsun?"

"Miyalji atakları beni hep gece yakalardı. O yüzden acilde çok vakit geçirdim ve artık gitmek istemiyorum."

"Ama bana çok zorluk çıkardın. Beni gerçekten sinirlendirdin. Hele hastane korkusuna karşılık saçma bir gösteriydi."

"Sakin ol Teğmen..." dedi Nehir ortamı yumuşatmak için ama Timuçin'in mimiği kıpırdamadı. Bugün onun başka tarafları ile de tanışıyordu.

"Nehir, bu sinirli halim bile değil. Neyse gün yeterince kötü geçti zaten. Maalesef sadece yemek yiyebileceğiz."

"Kalmamı ister miydin?"

"Tabii ki isterdim."

"Bir şeyler düşünebilirim." 

Fortsätt läs

Du kommer också att gilla

137K 8.2K 34
Yazar olmak için daha doğrusu bir kez olsun ismini raflarda görmek için can atan bir kadın; Dünya. Kendi halinde, gizemli bir adam; Evren. Ve adamın...
3.3M 122K 68
Berdel'e kurban gitmiştim. Hiç tanımadığım, bilmediğim bir adamla evlendiriliyordum. İkiz erkek kardeşim yerine ben hayatta kalmıştım, ben yaşamıştım...
KARAYEL Av Betül K.

Tonårsromaner

66.6K 5.6K 30
Hayatını kendi yazdığı kurallarına göre yaşayan Göktuğ Karayel. Yazılan kuralları tek tek silmeye ant içen Rüya Çağlayan. Ufuk çizgisinin ardındaki d...
15.5K 769 6
Özgürlüğe Aşık bir Kadının, Tutsaklığa mecbur eden Adamı... "Hem senden kaçmak isteyip, hem senden gidememenin zorluğunu bilsen beni Daha çok tutsak...