Anonim

By devillrose

142K 4.6K 2.4K

-bu kitap 2017 temmuz ayında yayınlanmıştır. ama yazar üzerine düşmediği için uzun bir süre bölüm yüklenmemiş... More

1.Bölüm ''Engel''
2.Bölüm ''Tesadüf''
3. Bölüm ''Kavga"
4.Bölüm ''Düşman''
5.Bölüm "Sırlar"
6.Bölüm ''Ayrılık''
7.Bölüm "Çocukça"
8.Bölüm "Karşılaşma"
9.Bölüm "Kopya"
10.Bölüm "Hayal''
12.Bölüm İyi Olan Kazansın
13.Bölüm ''Galibiyet''
14.Bölüm ''Ruhunu Sevdim''
15.Bölüm ''Yarış''
16.Bölüm ''Geçmiş''
17.Bölüm ''Korku''
18.Bölüm ''Cesaret''
19.Bölüm ''Umut''
20.Bölüm ''Utku'

11.Bölüm ''Ceza''

4.2K 214 118
By devillrose



Eve geldiğimde kimse yoktu. Bu yüzden rahat bir şekilde ıslak kıyafetlerimi çıkartıp eşofmanımı ve siyah kazağımı giydim. Büyük ihtimalle hastalanacak ve hafta sonumu evde geçirecektim. Ama bu durumu pek taktığım söylenemezdi. Evde akşama kadar film, dizi izlemek ya da kitap okumak benim için büyük bir zevkti.

Mutfağa geçip kendime bir sandviç hazırlayıp kola doldurduktan sonra yağmurun ıslattığı pencereden dışarıyı izlemeye başladım. Sokakta kimse yoktu. Ben eve geldikten sonra yağmur şiddetini arttırmıştı. Çok hızlı yağıyordu ve su birikintileri oluşmaya başlamıştı.

Yağan yağmuru izlemeye devam ederken birden aklıma Ulaş'ın birkaç ay önce yağmur hakkında bana yazdığı şeyler geldi. Yazdığı mesaj harfi harfine aklımdaydı.

Yağmur yağarken pencerenin karşısına geçer yağan yağmuru seyrederim. Kendimi tuhaf bir şekilde huzurlu hissediyorum. Sanki yağan yağmur içimdeki bütün sıkıntıları temizliyormuş gibi geliyor bana. Takıyorum birde kulaklığı. Açıyorum son ses müzik dinliyorum. O an hissettiğim huzuru hiçbir yerde hissedemiyorum.

Gözlerimi kapattım ve derin bir nefes aldım. Şuan o da benim gibi pencereden yağan yağmuru seyrediyordu. Ve aynı şeyi yaptığımızı bilmek bile beni mutlu hissettirmişti. Gülümsedim ve masamın üstünde duran telefonumu aldım ve mesaj kutusuna tıkladım.

Anonim: Şuan burada yağmur yağıyor. Aklıma sen geldin.

Mesajı gönderdikten sonra telefonumu ve hazırladığım sandviçi alıp oturma odasına geçtim. Televizyonda saçma bir program açıp izlemeyi düşünüyordum. Ödevim yoktu. Film ya da dizi izlemekte içimden gelmiyordu.

UlaşTunay: Biliyor musun burada da yağıyor. Her zaman yaptığım gibi geçtim pencerenin karşısına yağan yağmuru izliyorum.

Ve seninle ilk karşılaşmamızın ne zaman ve nasıl olacağını düşünüyorum.

Yazdıklarını okuduktan sonra derin bir nefes aldım. Bu durum canımı yakıyordu. Aklıma her geldiğinde moralim bozuluyor ve anında modum düşüyordu. Yutkundum ve vücudumu kaplayan acıyı sindirmeye çalıştım. 

Ah! İlk karşılaşmasını düşündüğü kızla çoktan karşılaşmış olduğunu bilse ne düşünürdü acaba?

Kalbimi kaplayan acıyı umursamamaya çalışarak cevap yazmaya başladım.

Anonim: Bana dizi önersene. Dizi kıtlığı çekiyorum bu ara.

Bu konuyu kapatmak istediğim için aklıma gelen ilk soruyu sormuştum. Bu konuyu her açışında konuyu başka bir yöne çekecektim. Devam ettirdiğim takdirde olay büyürdü ve ben kendimi daha çok kötü hissederdim.

Pişmanlık duyardım.

Ve kendime engel olamayıp her şeyi anlatabilirdim. En büyük korkumda buydu.

UlaşTunay: Neden konuyu başka bir yöne çekmeye çalışıyorsun?

Seni gerçekten anlamıyorum. Seni yemem. Korkma lan benden.

Söylediklerini okuduktan sonra içime iki kat daha büyük bir acı kapladığında gözlerimin dolduğunu hissettim. Ondan cidden korktuğumu sanıyordu. Oysaki bu kadar gerilmemin başka bir nedeni vardı. Ve o bu nedeni hiçbir zaman öğrenemeyecekti.

Anonim: Ay Ulaş sen ciddi misin? Senden korktuğum falan yok.

UlaşTunay: E o zaman sorun ne?

Anonim: Yeniden mi açacaksın o konuları?

UlaşTunay: Evet, açacağım.

Anonim: O zaman ben gidiyorum.

UlaşTunay: Ne?

Cevap vermeden telefonu kapattım ve telefonu prizdeki şarj aletine takıp kendimi televizyonun karşısındaki kanepeye attım. Bu konu hakkında konuşulduğunda hiç olmadığı kadar geriliyordum. Gerçekleri ona anlatmak için bir istekle doluyordum. Ve bu istek beni hiç olmadığı kadar korkutuyordu. Kendime güvenemiyordum.

Bir gün karşısına çıksam ve ona gidip, ''O anonim benim.'' desem ne tepki verirdi acaba? İlk önce büyük ihtimalle yaşadığı şoktan dolayı tepki veremezdi. Sonrasını ise kestiremiyordum. Benim için koca bir belirsizlikti.

Tv8'de Yemekteyiz isimli bir yemek yarışması vardı. Diğer kanallardaki Müge Anlı çakması programları izleyip psikolojimi bozacağıma yemek programı izlemeyi tercih ediyordum açıkçası. En azından evlilik programlarını izlerken eğleniyorduk be!

Allah'tan annem ev hanımı değildi. Yoksa okuldan eve döndüğümde o programları izleyen bir anneyle karşılaşmak isteyeceğim son şey bile olmazdı açıkçası.

Ama artıları ve eksileri karşılaştırdığımda annemin ev hanımı olmasını isterdim. Eve geldiğimde hazır yemekle karşılaşırdım, annem benimle daha çok ilgilenirdi. Sanırım bunun eksikliğini ömür boyu hissedecektim. Bazen sırf bu yüzden ev hanımı olup çocuklarımla daha çok ilgilenmeyi düşünüyordum.

Annem akşam eve geç gelmişti ve yemek yapmaya vakti olmadığından yemek sepetinden pizza sipariş etmiştik. Deli gibi acıkmıştım. Pizzayı sipariş etmemizin üstünden kırk dakika geçmesine rağmen hala gelmemişti. Dayanamıyordum.

''Pizzalar geldi! Gelin hadi!''

Annemin sesini duymamla birlikte yattığım yerden doğruldum ve ayağa kalkıp mutfağa doğru ilerlemeye başladım. Burnuma çok güzel kokular geliyordu.

Mutfaktan içeri girdiğimde masaya oturdum ve  ''Babam nerede?'' diye sordum. Normalde her gün akşam 7'de evde olurdu.

''İşleri çok yoğun, bugün geç gelecek.''

Kafamı anlamışçasına salladım ve pizzamı yemeye başladım.

İkinci dilim pizzamı yemeye başlarken annem, ''Size güzel bir haberim var.'' diye söze başladı. Bakışlarımı pizzamdan ayırıp anneme çevirdim.

''Ne sürprizi bu?'' diye sordum heyecanlı bir şekilde. Annem bana doğru döndü ve içten bir şekilde gülümseyerek, ''Babanızla konuştum. 15 tatilde İzmir'e gidiyoruz.'' dedi.

İnanmıyormuşçasına ona bakmaya başladım. Doğru mu duymuştum?

''Sen ciddi misin?'' diye bağırdım mutluluk içeren ses tonuyla. Annem gülerek, ''Evet, ciddiyim.'' dedi.

Uzun zaman sonra aldığım en güzel haber olabilirdi. İzmir'i çok özlemiştim. Arkadaşlarımı, oradaki komşularımızı hepsini çok özlemiştim.

Ve en önemlisi denizi.

Denizi izlerken uzaklara dalmayı, düşünmeyi en çokta bunu özlemiştim işte. Ama maalesef Ankara'da deniz yoktu. Her taraf binaydı ve binalara bakmakla denize bakmak maalesef ki aynı şey değildi.

Ablam, ''Çağla uzun zaman sonra ilk defa seni mutlu görüyorum.'' dediğinde duraksadım. Doğru söylüyordu. Uzun zamandır kendimi mutlu hissetmiyordum. Çünkü bazı şeyler beni fazlasıyla üzmüştü. Altından kalkamıyordum ve beni üzen bu şeyle her gün karşı karşıya olmak çok yorucuydu.

''Haklısın. İzmir'e gitmek bana çok iyi gelecek.''

''Senin canını sıkan bir şey mi var Çağla?'' diye sordu annem. Birkaç saniye boyunca bir şey demeden öylece anneme baktım. Evet, var  deyip içimdeki her şeyi dökmek istiyordum. Ama olanları anneme anlatacak cesaretim bile yoktu.

''Hayır anne. İyiyim.'' dedim gülümseyerek. Bu sırada annemin üstüme gitmemesi için dua ediyordum. Baskı yaptığı takdirde patlayabilirdim. Kendime güvenmiyordum.

''Ben lisedeyken kötü bir şey yaşadığımda ve bunu kimseye anlatamadığımda bir deftere yaşadıklarımı ve duygularımı yazardım.''

Durumumu bu kadar net bir şekilde anlamış olması beni şaşırtmıştı. Şaşkınlığımı gizlemeye çalışarak anneme döndüm. Gözlerimin içine bakıyordu. Derdimin olduğunu görüyor ve bana yardım etmek istiyordu.

Ama edemezdi.

Bana kimse yardım edemezdi.

''Size afiyet olsun.''

Başka bir şey demelerine fırsat vermeden odama doğru ilerlemeye başladım. Bunu yapacaktım. Yaşadıklarımı bir deftere yazacaktım. Ve sadece o olacaktı.

Buna ihtiyacım vardı. Olanlarını kimseye anlatmamak beni fazlasıyla boğuyordu.

Kitaplığımda duran kalın kapaklı kırmızı defteri elime aldım. Sayfaları bomboştu. Ve birazdan bu sayfalara haftalardır içimde tuttuğum her şeyi kusacaktım. Çalışma masama oturdum ve kalemlikteki ince uçlu siyah pilot kalemini elime alıp yazmaya başladım.

Onu ilk gördüğümde hayal gördüğümü sanmıştım.

Bana kimseye anlatmadığı sırlarını anlatan, aramız da kilometrelerce mesafe olan Ulaş Tunay'la aramda birkaç metre vardı. Kendimi o kadar tuhaf hissetmiştim ki...

Ve korkmuştum. Evet, hem de çok.

Onunla karşılaşmadan bir gün önce ona gerçek kimliğimi göstermiyorum diye beni engellemesinden sonra gerçek kimliğimi göstermeye karar vermiştim. İnstagramdan mesaj atacaktım. Sonra da Ankara'da olduğumu söyleyecek ve buluşmak isteyecektim.

Planım buydu.

Ama okulun ilk günü onunla aynı okulda olduğumuzu öğrenmemle her şey alt üst olmuştu. Cesaretimi kaybetmiştim.

Bana olan bakışları, umursamayışı canımı yakıyordu. Hem de çok.

Beni merak ediyor.

Her şeyini anlattığı insanı merak ediyor.

Her şeyini anlattığı insanı görmek istiyor.

Oysaki her gün görüyor. Bazen kantinde karşı karşıya oturuyor. Bazen bahçede denk geliyor. Bazen sınavda aynı sınıfa düşüyor.

Her gün karşı karşıya geliyor.

Ama bundan haberi yok.

Ve bu durum böyle devam ettikçe hiçbir zaman haberi olmayacak.

-

Yağmur fazlasıyla şiddetli, havada fazlasıyla soğuktu. Üşüyordum. Üzerimde kalın kıyafetlerim olmasına rağmen, annem arabanın ısıtıcısını açmasına rağmen deli gibi üşüyordum. Sanırım hasta olacaktım. Dün geceden beri burnum akıyordu ve hapşurup duruyordum.

Ve bu durumdayken sabah erkenden kalkmış ve okula gitmek istemiştim.

Sanırım geri zekalıydım.

''Eğer kötüleşirsen ablanı ara. Bugün dersi yokmuş. Gelir alır seni.''

''Tamam, ararım.''

Araba okulun önüne geldiğinde annem arabayı yavaşça durdurdu. Emniyet kemerimi çıkardım ve arka koltuktaki çantamı alıp arabadan indim.

Okuldan içeri girdiğimde ağır adımlarla merdivenleri çıkmaya başladım. Sınıftan içeri girer girmez uyumak istiyordum ama ders matematikti ve dersi dinlemek zorundaydım.

''Çağla!''

Adımı duymamla beraber arkamı döndüm ve Ömer'le karşılaştım. Saçları yağmurdan ıslanmıştı ve sırıtarak bana bakıyordu.

Ömer gülerek yanıma geldi.

''Günaydın, Ömer.'' dedim gülümseyerek.

''Günaydın, bugün erkencisin.''

''Arabayla geldim, malum hava yağmurlu''

''İyi yapmışsın.''

Birkaç saniye boyunca bir şey demeden gözlerimin içine baktı sadece. Ardından bakışlarını çekti ve ''Ben kantine iniyorum. Bir şeyler ister misin?'' diye sordu.

''Teşekkür ederim.''

Başka bir şey demeden gittikten sonra önüme döndüm.

Ve anında bana bakan bir çift ela gözle karşılaştım.

Kalp atışım anında hızlanırken gözlerimi bana fazlasıyla derin bakan gözlerden ayırmadım. O da benden ayırmıyordu. Nefretini her zaman ki gibi hissedebiliyordum. Ama bu sefer karşılık vermiyordum. Sadece bomboş bir şekilde bakıyordum.

Birkaç adım atarak aramızdaki mesafeyi kapattı ve ''Hasta olursun demiştim.'' dedi.

''Ne?''

''Hasta olursun demiştim. Yaşayan ölü gibisin.''

''Yolumdan çekil, Ulaş.''

''Sana iyilikte yaramıyor. Hasta olursun dedik dinlemedin. Hasta oldun yine atar yapma peşindesin. Salak mısın sen?''

''Sana iyilik yapmanı söyleyen oldu mu Ulaş?'' Ulaş soğuk bir şekilde güldü. ''İyilik damarım tuttu. Ne yapayım?''

''İyilik damarın keşke çok daha önceden tutsaydı. Unuttum sanma. Bunun bedelini ödeyeceksin.'' Soğuk gülüşü anında solarken kaşlarını çattı ve aramızdaki iki adımlık mesafeyi kapattı.

''Bana hiçbir şey yapamazsın Çağla.''

Mavi gözlerimi onun ela gözlerine sabitledim ve kendimden emin bir şekilde, ''Bu kadar emin olma Ulaş. Hayatta neler olacağını bilemeyiz. Değil mi?'' dedim. Bu sefer soğuk bir şekilde gülmedi.

''Ulaş gelmiyor musun?''

Duyduğum tanıdık sesle birlikte kaşlarım anında çatılırken şok olmuş bir şekilde karşımdaki Seren'e bakmaya başladım. Az önce Ulaş'ı çağırmıştı. Doğru mu duymuştum?

''Geliyorum.'' dedi Ulaş gözlerini gözlerimden ayırmadan. Bense Seren'in Ulaş'ı çağırmasının şaşkınlığını yaşıyordum. Seren'i uzun zamandır görmüyordum. Gözlerimi Ulaş'tan ayırdım ve Seren'e çevirdim. Bana her zaman ki gibi nefretle bakıyordu.

Ulaş başka bir şey demeden arkasını dönüp Seren'e doğru ilerlerken ben hala az önce tanık olduğum şeyin etkisindeydim. Seren'le barışmış olmaları imkansızdı. Çünkü Gonca vardı.

Hızlı adımlarla koridorun solundaki lavaboya girdim. Allah'tan kimse yoktu. Kapıyı yavaşça kapattım. Ve boy aynasından kendimi incelemeye başladım. Gerçekten ölü gibiydim.

Birkaç saniye daha boş bir ifadeyle kendimi inceledikten sonra soğuk suyu açıp suyu yüzüme çarpmaya başladım. Vücudum yanıyordu. Ama buna rağmen üşüyordum.

Kendimi gerçekten iyi hissetmiyordum.

Dün İzmir'e gideceğimizi öğrendikten sonra kendimi mutlu hissetmiş ve deftere hissettiklerimi yazdıktan sonra gerçekten hafiflemiştim. Ama bu sadece bir saat falan sürmüştü. Hastalığımın baş göstermeye başladığı ilk dakikalarda Ulaş'ın mesaj attığına dair bildirim almak yeniden canımı sıkmıştı. Cevap vermemiştim.

Bir yanım deli gibi konuşmak istese de bu isteğimi bastırmam gerekiyordu. Dün gece bastırabilmiştim ama bugün ya da yarın mesaj attığında bastırabilir miyim bilmiyordum. Tek bildiğim şey biraz uzaklaşmak bana iyi gelecekti.

Yüzümü soğuk suya çarpmayı bıraktıktan sonra çantamdan peçete çıkarıp yüzümü sildim.

Tuvaletten çıktığımda zilin çalmasına az bir zaman kaldığı için doğruca sınıfa çıktım. Her zaman ki yerime oturdum ve arkamda oturan Melis'e doğru döndüm.

''Melis sana bir şey sormam lazım.''

''Sor, canım.''

''Seren ve Ulaş barıştı mı?''

Melis ilk başta kafasını kaldırıp bana baktı. Ardındansa omzunun üstünden arkasında oturan Utku'ya baktı. Utku'da boş bir ifadeyle bana bakıyordu.

''Hayır, yani bu imkansız. Ulaş şuan Gonca'yla flörtleşiyor.''

''Valla bilmiyorum. Gözlerimin önünde Ulaş'a, ''Gelmiyor musun?'' diye sordu.''

Melis yutkundu ve bir kez daha omzunun üstünden Utku'ya baktı.

''Hm, anladım. Öğrenirim ben ya.''

Yeniden önüme doğru döndüm ve derin bir nefes aldım. Tedirgin olmuştu. Bunu çok net bir şekilde hissetmiştim.

Ama neden olduğunu anlamamıştım. Sadece bir tahminim vardı. O da kardeşinin yeniden sevmediği bir insanla olmasıydı. Aklıma başka bir şey gelmiyordu.

Bilge ve Beren sınıfa geldiğinde Bilge yanıma oturdu.

''Çağla sen iyi görünmüyorsun. Hasta mısın?'' diye sordu Bilge. Kafamı onaylarmışçasına salladım.

''Canım bu halinle niye okula geliyorsun? Dinlenseydin keşke.''

''Evde oturmak istemedim.''

Hoca geldikten sonra direk derse geçip yeni konuyu anlatmaya başladı. Hasta olduğum için kendimi pek veremiyordum ama yine de konuyu anlamıştım.

Hoca, ''Zilin çalmasına kaç dakika var?'' diye sorduğunda dersin biteceğini anladığım için kitabımı ve defterimi kapatıp çantamın içine koydum.

''10 dakika falan var hocam.''

''Tamam, oturun yerlerinize. Kulüp seçimi yapacağız. Bugün son ders kulüp var.''

En nefret ettiğim şeylerden biride kulüp olabilirdi. Hiçbir şey yapmadan mal gibi oturuyorduk. İlkokulda da, ortaokulda da, ilk lisemde de böyle olmuştu. Ve burada da böyle olacağından emindim.

''Kütüphanecilik kulübünden başlayalım.''

Kütüphaneye inip öylece oturmak güzel bir fikir değildi. Bu yüzden parmak kaldırmadım. Sanırım burada da spor kulübünü seçecektim. En azından voleybol falan oynardık.

Bilge'yi dürttüm ve ''İkimizde spor kulübünü seçelim mi?'' diye sordum.

''Ben Beren'le resim kulübünü seçiyorum her sene. İstiyorsan sen Melis'le spor kulübünü seç. Garibim iki senedir yalnız gidiyor. Değil mi Melis?''

''Evet, yani beraber voleybol falan oynarız.''

Kafamı onaylarmışçasına salladım

''Spor kulübü.''

Anında parmağımı kaldırdım. Benimle beraber Melis, Ömer, Selim ve Ceren'de kaldırmıştı. Hoca bana doğru döndü ve ''Çağla ve Melis.'' dedi.

Arkama doğru döndüm ve Melis'e gülümsedim. Melis'de bana gülümsedi.

Öğle yemeği saati geldiğinde kızların uzun ısrarı sonucu yemekhaneye inmiştim. Hastalığımdan dolayı çorba içmemi söylemişlerdi. Ve ben içmek istemediğimi söyleyince zorla götürmüşler ve onlarda bana katılmak için yemekhaneden yemek almışlardı.

Mercimek çorbasını severdim. Ama buna rağmen içmek içimden gelmiyordu.

''İşte sonra da Duygu Mert'e ayrılmak istediğini söylemiş. Mert ayrılmamak için ısrar etmiş.''

Her zaman ki gibi ortada bir dedikodu dönüyordu ve ben anlamıyordum. Okulda kendi sınıfım ve b dekiler dışında tanıdığım insan sayısı azdı. Oysaki eski okulumda okuldaki herkesi tanırdım. Herkeste beni tanırdı.

Gerçi burada da herkes beni tanıyordu ya. Malum Ulaş'la yaptığım kavgalar yüzünden.

''Çağla içmemişsin çorbanı.'' dedi Melis, derin bir iç çektim. ''İçmek içimden gelmiyor, Melis.'' dedim bitkin bir şekilde.

''Ama bak içmezsen...''

''Melis bi gelsene bir şey konuşmam lazım.''

Kafamı çorbadan kaldırıp Melis'in tam yanında duran Ulaş'a çevirdim. Ela gözleriyle kardeşine bakıyordu.

''Gelemem burada söyle.''

Sanki ona baktığımı hissetmiş gibi bana doğru döndü. Ama anında bakışlarını geri çekti ve iç çekip kardeşine bakmaya devam etti.

''Özel.'' dedi. Melis'e, Bilge'ye ve bana imalı bir şekilde bakıyordu.

''Ulaş ne söyleyeceksen burada söyle.''

''Ya Melis uğraştırma beni işte. Geleceksen gel şunların yanında konuşturma beni.''

''Devlet sırrı mı söyleyeceksin?''

''Bunların yanında devlet sırrını geç hiçbir bok konuşulmaz.''

Beren Ulaş'a doğru döndü. ''Ulaş salak olmak için ekstra bir çaba harcıyor musun? Merak ediyorum. Cidden bir insan bu kadar salak olamaz.'' Ulaş suratına alay içeren bir ifade yerleştirdi ve ''Salak görmek istiyorsan aynaya bak.'' dedi.

''En son ilkokulda kullandığımız lafları bize söyleyerek laf sokabileceğini mi düşünüyorsun?'' dedim Ulaş'a doğru. Anında bana doğru döndü ve gözlerimiz birleşti.

''Seviyenize göre konuşuyorum.''

''Yalnız bizim seviyemize gelmek için bayağı bir yukarı çıkman lazım.''

Birden tüm kantinin bizi izlediğini fark ettim. Her zaman ki gibi! Onlara da heyecan oluyordu. İki insan sürekli kavga ediyorlardı.

Al eline patlamış mısırını film izlermiş gibi izle.

Oh ne güzel valla!

''Vay be az önce bana ilkokul seviyesinde laf soktuğumu söyleyen kız bana az önce daha da aşağıya inerek ana okul seviyesinde bir laf soktu. Çok dahice. Tebrik ediyorum!''

Suratıma alay içeren bir ifade yerleştirdim. Ciddi miydi bu?

''Salak mısın?'' diye sordum.

''Hayır, ama sen öylesin.''

''Siktir git Ulaş.''

''Gitmezsem ne olur?''

Derin bir nefes aldım ve Ulaş'a doğru bakmaya başladım. Ve o anda aklıma tehlikeli yapmamam gereken ama deli gibi yapmak istediğim bir şey geldi.

Sanırım yapacaktım.

Çünkü şuan ki Ulaş'a tahammül edemiyordum.

Çorba kasesini elime aldım ve Ulaş'a doğru yaklaşıp tepesinden aşağıya doğru döktüm. Ulaş bunu yapmamı beklemiyormuş gibi bana bakmaya başladı. Şok olmuştu.

''Sana tahammül edemiyorum Ulaş Tunay.'' dedim herkesin duyabileceği bir şekilde. Ardından başka bir şey demeden yemekhanenin çıkışına doğru ilerlemeye başladığımda kafamda hissettiğim sert cisimle duraksadım.

Hayır, tahmin ettiğim şeyi yapmış olamazdı. Saçıma salata kasesi fırlatmış olamazdı.

Anında arkama döndüm. Sırıtıyordu.

Masanın üstündeki ketçabı elime aldım ve ona doğru ilerlemeye başladım. Ne yapacağımı anlamasına rağmen hareket etmiyordu. Aksine sırıtmaya devam ediyordu.

Ketçabın kapağını açtım ve tam suratına doğru sıkmaya başladım. Bileğimi sertçe kavradı ve ketçabı elimden alıp bana doğru sıkmaya başladı. Yana doğru döndüm ve Bilge'nin soslu makarnasını Ulaş'ın suratına doğru fırlattım.

Ulaş nefret dolu bir ifadeyle bana bakan gözlerini benden ayırmadan yan masadaki çorba kasesini kafamdan aşağıya doğru döktü. Yaptığı şeyin üstünde durmadan Beren'in yemek tabağını Ulaş'a doğru fırlatmak için elime aldım.

''Neler oluyor burada!''

Duyduğum sesle birlikte arkama doğru döndüm. Müdür tam karşımızda dikilmiş bize bakıyordu.

''Çabuk ikinizde odama gelin.'' diye tısladı sinirle. Göz ucuyla Ulaş'a baktım. Ardından tabağı masaya koyup başım öne eğik bir şekilde müdürü takip etmeye başladım.

Müdürün odasına girdiğimizde müdür sertçe kapıyı kapattı ve iğreniyormuşçasına bize bakmaya başladı.

''Salak mısınız siz? Geri zekalı mısınız siz? Yemin ediyorum rezillik! Hadi bu erkekte geri zekalı peki ya sen? Kızım sen bu hayvana ne uyuyorsun ya!''

''Özür dilerim hocam. Haklısınız.'' diye mırıldandım.

Müdür yerine oturdu ve bilgisayardan e okula girip birkaç şeye baktı.

''Çağla Deniz Aksu mu?'' diye sordu.

''Evet,''

''Bir kez kopyadan yakalanmışsın. Bunun dışında sicilin tertemiz. Bu yüzden seni bu seferlik affediyorum. Ulaş seni de sırf maçlar var diye affediyorum. Bir daha tekrarlansın bu sefer ikinizin de gözünün yaşına bakmam veririm uzaklaştırma cezasını. Bu seferlik hafif bir ceza vereceğim. Anladınız mı beni?''

''Anladık hocam,''

''Her Cuma okuldan sonra kütüphanedeki kitapları düzenleyip kütüphaneyi temizleyeceksiniz. İtiraz istemiyorum.''

''Hocam ben hastayım ama! Bu haftalık affetseniz de haftaya başlasak olmaz mı?''

''Kızım madem hastaydın ne diye Ulaş'la kavga ediyorsun. Okula niye geliyorsun?''

Başımı öne eğdim. Buna diyecek bir şeyim yoktu.

''İyi, tamam. Haftaya Cuma başlayacaksınız.''

''Teşekkürler hocam.'' dedim minnettar bir şekilde.

''Şimdi gidin bir temizlenin. Leş gibi olmuşsunuz zaten.''

Başka bir şey demeden müdürün odasından çıktığımızda Beren, Melis, Ömer, Bilge ve Utku'yla karşılaştım. Ömer Ulaş'a nefret dolu bir ifadeyle baktı ama anında bakışlarını çekti ve yeniden bakışlarını bana yöneltti.

''Okul çıkışı avmye gidecektim bu yüzden yanımda yedek kıyafet getirmiştim. Bedenlerimizde hemen hemen aynı spor salonundaki kızlar soyunma odasında duş kabini var. Şampuan ve sabunda bulduk. Hocadan izinde aldık istiyorsan gidelim temizlen.''

Bilge'nin bu teklifine karşı gülümsedim ve ''Olur,'' dedim sakin bir şekilde.

Soyunma odasına girdiğimizde kıyafetlerimi suyun altında temizleyebildiğim kadar temizleyip poşetin içine koydum. Ardından sıcak suyu açtım ve vücudumla saçımı iyicene temizledim.

İşim bittikten sonra soyunma odasının olduğu tarafa geçtim. Bilge tarak ve kurutma makinesi de bulmuştu. Nereden bulduğunu, nasıl bulduğunu bilmiyordum. Umurumda da değildi zaten.

Saçımı tarayıp kuruttuktan sonra iç çamaşırlarımı ve Bilge'nin kıyafetlerini giyip dışarı çıktım. Kızlar beni tam kapının önünde bekliyorlardı. Beren kabanımı bana uzattı ve ''Giy hastasın zaten. Daha da hasta olacaksın.'' dedi. İkilemeden kabanımı üzerime geçirdim ve okula doğru ilerlemeye başladım.

Bugün okula gelmemeliydim. Daha da kötü hasta olacaktım. Ve büyük ihtimalle hafta sonumu yatağa mahkûm geçirecektim.

''Sana hayranım Çağla. Nasılda geçirdin çorba kasesini kafasına. Valla müdahale etmek hiç içimden gelmedi.'' dedi Bilge gülerek.

''Etmedin ama sonucu ağır oldu. Annem fark etmeden kıyafetlerimi yıkamam gerekecek.''

''Aman boş ver! Annen gelmeden halledersin.'' dedi Melis ve kolunu omzuma attı.

''Umarım.''

Sınıftan içeri girdiğimizde hoca çoktan derse geçmişti. Sırama oturup kitabımı ve defterimi çıkardım ve dinleyebildiğim kadarını dinlemeye başladım. Ama çok konsantre olabildiğim söylenemezdi. Hocanın dediklerini, anlattıklarını anlayamıyordum. Zaten hasta olduğum için bugün hiçbir dersi doğru düzgün dinleyememiştim. Birde Ulaş'la yaşanılanlar kafamı daha da karıştırmıştı. Her şey Allak bullaktı.

Zil çaldığında Ömer ve Utku yanıma geldi ve ''Nasıl oldu? Nasıl kavga etmeye başladınız.'' diye sordu Ömer.

''Boş ver Ömer. Ettik ve bitti.''

''Müdür ne dedi peki?'' diye sordu Utku.

''Ceza verdi. Bu haftadan sonra her Cuma okul çıkışı Ulaş'la beraber kütüphaneyi temizleyeceğiz'' dedim memnun değilmişim gibi davranmaya çalışarak.

Aslında memnun olduğumda söylenemezdi. Kütüphaneyi temizlemek ve Ulaş'ın nefret dolu bakışlarına maruz kalmak tercih edeceğim bir şey değildi.

Ama yine de bu duruma mutlu olan bir tarafım vardı.

''Şerefsiz başka bir ceza verememiş mi? O kadar yorulacaksın.'' dedi Ömer sinirli bir şekilde.

''Boş ver Ömer disiplin cezası almaktan iyidir.''

Beren kolunu omzuma attı ve ''Kapatalım bu konuyu. Şey diyorum yarın bir şeyler yapsak ya?'' diye sordu. Normalde olsam balıklama atlardım ama bu durumda evden dışarı çıkamazdım. Yarını evde geçirip şu hastalığı atlatmam lazımdı.

''Bensiz yapacaksınız artık. Hastayım ben.''

Beren suratını astı. ''Ya doğru. Yarına iyi olursan gelir misin?'' Kafamı olumsuz anlamda salladım. Kendimi gittikçe daha kötü hissediyordum. Eve gidip pazartesi sabahına kadar yatmak planlarım arasındaydı.

''Maalesef,''

Bilge, ''Aman neyse haftaya bir şeyler yaparız o zaman?'' diye bir fikir attı ortaya. Haftaya annemin günü vardı ve beni zorla götüreceğine emindim. Lise ve üniversite arkadaşları hep çocuklarıyla geliyordu ve annem ben ya da ablam gitmek istemediğimiz için kendisini yalnız hissettiğini söylemişti.

Bu yüzden ona söz vermiştim. Vakti zamanında.

Ve maalesef ki bu sözü tutmak zorundaydım.

''Annemle haftaya cumartesi güne gideceğiz.'' dedim üzgün bir şekilde. Bilge sesli bir şekilde ofladı ve suratını büzüştürdü.

''Zorunda mısın?'' diye sordu Ömer.

''Evet,''

'Allah'ın günü mü yok. Ayarlarız bir gün.'' dedi Utku soğukkanlı bir şekilde. Ardından ayağa kalktı ve Ömer'e, ''Ben arkaya gidiyorum. Geliyor musun?'' diye sordu.

Ömer'in yüzü düşmüştü ve üzgün bir şekilde etrafa bakıyordu.

''Geliyorum.'' dedi ve ayağa kalkıp Utku'yla beraber sınıfın çıkışına doğru ilerlemeye başladılar.

Beren Utku ve Ömer sınıftan çıktıktan sonra bana doğru döndü. Ve imalı bir şekilde, ''Şimdi bir şey derdim ama neyse,'' dedi.

Neye ima yaptığını neyden bahsettiğini çok iyi anlamıştım. Ama duymazlıktan gelip önüme döndüm. Saçmalıyordu. Öyle bir şeyin olması imkânsızdı ve kafamı olmadık şeyleri sokmaya çalışıyordu.

''Ben kantine iniyorum. Biriniz benimle gelsin.''

''Ben gelirim, Melis.'' dedi Bilge. Ayağa kalkıp Melis'le ilerlemeye başladılar.

Beren Bilge ve Melis gittikten birkaç saniye sonra yanıma oturdu ve bana doğru döndü.

Ah, sanırım Ömer'in konusunu açacaktı.

''Çağla artık Ulaş'ın şu sigara mevzusuyla ilgili bir şey yapsan? Arası çok soğumadan al intikamını.''

Bu konu hakkında ne yapacağımı bilmiyordum. Kapatmak istiyordum. Ulaş'ın benden daha çok nefret etmesini istemiyordum. Ama bir yanımda altta kalmak istemiyordu. Bu yüzden kararsızdım.

Her zaman ki gibi.

''Bilmiyorum,'' dedim.

''Çağla resmen onun yüzünden karnende kocaman bir K yazıyor ve sen buna rağmen kararsız mısın? Olma. Al intikamını senin ne kadar tehlikeli olabileceğini anlasın. Bir daha böyle şeyler yapamasın.''

''Beren bu daha ne kadar devam edecek?''

Beren kaşlarını çattı. ''Bu durum mu?'' Kafamı onaylarmışçasına salladım. ''Çağla Ulaş'la geldiğinden beri bizim iki senede uğraşmadığımız kadar uğraşan sensin. Bunu sen seçtin. Şimdi bana intikam almak istemediğini mi söylemeye çalışıyorsun?'' Haklıydı. Bu durumun buralara kadar gelmesinde, Ulaş'ın benden nefret etmesinde benimde payım vardı.

''Ben bu konunun uzamasını istemiyorum.'' dedim sakin bir şekilde. Beren fazlasıyla şaşırmış gibiydi.

''Seni ikna etmeye çalışmayacağım. Ne istiyorsan onu yap.'' dedi ve ayağa kalkıp kendi sırasına geçti.

Bir ders daha geçtikten sonra Melis'le spor salonuna geçmiştik. Spor salonu çok kalabalıktı ve bu yüzden voleybol oynama hayali suya düşmüştü. Planladığımız tek şey tribünde boş boş oturmaktı.

Beden hocası Nuri Hoca salondan içeri girdiğinde ayaktaki herkesi tribünlere oturturdu ve elindeki listeyi okumaya başladı.

''Görkem Dönmez, Selin Avcı, Alihan Yılmaz, Melis Tunay, Çağla Deniz Aksu, Sude Güngör, Büşra Nur Çelik, İrem Yağmur, Ulaş Tunay...''

Duyduğum isimle birlikte kafamı anında çevirdim ve Ulaş'la göz göze geldim. O da şaşkın bir ifadeyle bana bakıyordu.

Gerçekten bu kadarı da olamazdı. Ulaş Tunay'la aynı kulüpte olamazdım.


Continue Reading

You'll Also Like

4.6K 355 19
Bir masalın güzel satırlarında başlar gibi başladı her şey ama hayır. Bizimki ne bir masaldı ne bir hikaye. Yazarın kaleminin mürekkebi kararmaya yüz...
1.5M 111K 62
Okulun "playboyu" ve okulun tek kapalı kızı. Lise de başlayıp hayatlarının bir çok yerinde yollarının kesiştiği bu ikilinin yaşadığı maceraları ele...
2.5M 214K 197
Bu bir bağımlının değil, bağlılığın hikayesi... Aykut'un en yakın arkadaşı, Mısra'nın en yakın arkadaşını aldatınca metal bölümü sınıfı ve ressamlık...
494K 38.8K 17
Çimlerin kralı, Fenerbahçe'nin göz bebeği Kuzey Karahanlı. Hayatını kariyerine adamış, tek amacı daha da başarılı olmak olan bir adam. Buz patenine...