Sıcak Kanatlar

By Lanhei

1.3M 74.3K 11.8K

Lily bir akşam tuhaf bir saldırıya uğrar. Daha da tuhaf olanı, davetsiz misafirler ne yazık ki peşini kolayca... More

Yanmış Tüy
Element Sayfaları-Yaratılış Güncesi
I*
II*
III-
IV*
V*
VI*
VII*
VIII*
IX*
X-
XI*
XII*
XIII*
XIV*
XV-
XVI*
XVII*
XVIII*
XIX*
XX*
Element Sayfaları-2
XXI*
XXIII*
XXIV.BÖLÜM*
XXV.BÖLÜM*
XXVI*
XXVII*
XXVIII*
XXIX*
XXX*
XXXI*
XXXII*
XXXIII.BÖLÜM
XXXIV. BÖLÜM
XXXV.BÖLÜM
XXXVI.BÖLÜM
XXXVII.BÖLÜM
XXXVIII.BÖLÜM
XXXIX.BÖLÜM
XL.BÖLÜM
XLI.BÖLÜM
XLII.Bölüm
XLIII
XLIV
XLV
XLVI
XLVII
XLVIII
XLIX
L
LI
LII
LIII
LIV
LV
LVII
LVIII
LIX
LX
Element Sayfaları-3

LVI

6.4K 320 36
By Lanhei

°Rag'n'Bone Man - Disfigured

(°)

En az adımladığı koridorun kahverengi duvarları kadar kasvetliydi içi.

Ciğerlerini sıkıştıran sinsi bir endişe de onu bir türlü rahat bırakmıyordu.

Soluğunu uzunca üfledi.

Aslında diğer zamanlarda hissedebildiği şeyler de bundan çok farklı değildi.

Yoruldum,diye geçirdi içinden Cern.

Beyni,bedeni,ruhu. Çökmüştü. Dışarıdan fark edilmiyor olmasını umdu.

Uzandığı kapının arkasından mırıltılar yükseliyordu.

Usulca kapıyı açarken bir dejavu dalgası yüzünü yaladı.

Bu his de neydi?

Tüm bakışlar ona döndüğünde şömine harla yansa da odanın buz gibi olduğunu düşündü.

Sebebi ise orada verilmiş ve verilecek olan kararlardı. Sorun maneviyatıydı.

Yine beklentiyle kendisine dönen bakışlar, ne zaman bu yükün altında ezileceğini düşündürüyordu.

"Evet,biz de tam onu konuşuyorduk."dedi Ben,sıkıntıyla.

Ne? Cern ne demişti ki?

Ben koyu yeşil parkelere baktı. Ardından onaylamayan bakışlarını yine Cern'e çevirip başını salladı.

Ne olduğunu hala anlayamazken sesler boğuklaşıp geri geldi.

"Bak burada kim var?"dedi Ben elini arkaya doğru açıp.

O sırada odadaki beş kişiden ,şömineye dönmüş kollarını kendine dolamış biri,sarı saçları omzundan kayarken yavaşça yüzünü döndü.

Cern,gördüğü gergin yüzün şokuyla sarsıldı.

O..Nasıl?

Yaşıyor muydu?!

Birkaç saniye hareketsiz kaldı,elleri iki yanında titredi.
Gözleri hızla dolarken boğazına takılan nefesle ne yapacağını bilemez oldu.

Yürüdüğünü fark etmemişti bile. Tereddüt eden adımları durdu. Ama kendini tutmak istemiyordu.

Kıza sarılmak için koşarken onun bir şey anlatmak isteyen bakışlarının hala kendi geldiği yerde olduğunu fark etti.

Tekrar durdu.

Kendisini görmezden mi geliyordu?

Sevinci kursağında kalarak korkak gözlerle Ben'e döndü.

İyice afalladı.

Çünkü Ben de aynı yere bakıyordu.
Başında durduğu tekli koltukta sinirle oturan adam da oraya bakıyordu.

Cern,onu görmemişti bile.

Adı aklına gelmedi ama gerilerde bir yerde sanki yüzünü hatırlaması gerektiğini bağıran bir ses vardı.

"Ben."diye seslendi,bunalmış hissederek. Bir açıklama istiyordu.

"Hayır!"

Sarılmak için can attığı kişinin sesini duyunca çenesi titreyerek döndü.

Bu sefer ona seslenecek oldu ama kız o sırada hışımla çıkıştı.

Sinirliydi ama ne dediğiyle ilgilenemiyordu Cern. Sadece bakıyordu.

Bu sefer tamamen Cern'e dönmüştü.

Hiç değişmemiş,diye düşündü Cern. Hala çok asil ve güzel.

"Bırak ben halledeyim.Olması gereken bu. Almak için onlar bize gelmeden önce ben kendi ellerimle götüreceğim."dedi,bariz kinli bir sesle."Ama bir daha işlerine yarar mı bilmem."

Kız adama bir anlığına baktığında ince sarı kaşı kalkıp indi.

Ne?! Bunca zaman sonra gerçekten bunları mı konuşacaklardı?

Gerçekten Cern yokmuş gibi mi davranacaktı? Yoksa ona bakmaya bile tahammül edemiyor muydu?

"Beni dinleyin!"diye sesini yükseltti Cern,ihtiyaçla.

Şu an kimi öldürüp öldürmeyecekleri gram umrunda değildi.

Neden kendisini dinlemiyorlardı?!

Tepki çekmek için odadaki diğer kişilere dönecek oldu. Ancak gördüğü ilk yüzle donup kaldı.

Slava?

Aniden ağır bir darbe yemiş gibi hissederken hızla diğer yüzlere döndü.

Ve en son,oda ayaklarının altından kayarmış gibi olduğunda arkasını dönüp kapıya baktı.

Kalbine kızgın bir demir deydirmişler gibi sızladı.

Oradaydı işte. Kapıda duruyordu. Ta kendisi.

Konuşan aksine yüzünü buruşturdu.

Rüyadayım,diye kendi kendine söylenirken sevinç gözyaşları bu sefer acıyla akmayı sürdürdü.

Eski birimi..

Kendisini,sırf o an orada olduğu için, o kadar kıskandı ki..

Değiştirmek istediği çok şey vardı. Belki önce onlara ne kadar değerli olduklarını söylemekle başlardı.

O günü hatırlıyordu. Kendi anısı içindeydi.

İsyanla inledi. Mızmızlanmak istedi.

Tüm gücü vücudunu bir anda terk ederken tekrar O'na döndü.

Ağzından kaçan hıçkırığı saklama girişiminde bulunmadı.
Nasıl olsa kimse duymuyordu.

Bir kere. Bir kere gözlerinin içine bakarak özür dileyebilseydi..

Hıçkırarak adını sayıkladı,seslendi,seslendi. Defalarca özür dileyip duyması için yalvardı.

Ama odadaki her şey normal akışında devam ediyordu.

Konuşuyor,tartışıyor,birbirlerine isimleriyle hitap etmemek için direniyorlardı. Ama ısrarla kendisini duymuyorlardı.

Sonra birden mavi gözleri kendininkileri buldu.

Bir saniye. Belki daha az.

Sanki orada olduğunu biliyormuş gibi.

Anın imkansızlığı dehşetle Cern'in nefesini kesti.

"Cern!"

Sarsılmayla yerinden sıçradı ve derin,sesli bir nefes çekerken etrafına baktı.

Varlığını hissettiği biriyle hızla soluna döndü.

"Benim."

O sırada kendisine endişeyle bakan Ben'i karanlıkta seçmeye çalıştı.

Ben bir süre kızın nefes alışverişlerinin düzene girmesini bekledi.

Kolundan destek alarak pürdikkat kızı izliyordu.

"Kabus mu?"
Cern göremese de kaşlarının çatık olduğuna emindi.

Bu öylesine bir soru değildi. İçeriğini biliyordu.

Cern'in kalbi hala acıyla sızlıyordu. Hissettiği ıslaklıkla hemen kalbindeki elini kaldırıp yüzünü sildi.

"Onun ismini...sayıklıyordun."dedi Ben,tereddütle."Valeria'nın."

Çekinerek söyleyişi Cern'in içini sıkmıştı.

"İyi misin?"diye sordu,tek kelime bile etmeyince.

Değildi. Ve yapmak istediği tek bir şey vardı.

"İyiyim."dedi,iyice doğrulurken."Biraz hava alıp kendime geleceğim."

Ben burnundan solurken onu tutup kendine çekti.

"Yapma."diye inledi."Bana değil."

Onun yanında numara yapmasına gerek yoktu.

Kendine çekip yüzünü boynuna gömdü ve eskiden olduğu gibi orada ağlamasına izin verdi.

Cern ise sanki beklediği buymuş gibi Ben elini saçlarına gömdüğü anda kendisini koyverdi.

Bir tek O kalmıştı.

Ben'e sıkı sıkı sarıldı. Kollarını acıtacak kadar.

Neden gerçek değildi ki?

***

"Yaşlanmış görünüyorsun."

Cern,sırıtan Kurt'e düz bir bakış attı.

Patavatsız.

Limana tekrar dönmüşlerdi ve artık gitme vaktiydi. Camilla'nın inmesini bekliyorlardı.

"Sen de her zamankinden daha adi görünüyorsun."dedi ancak sesi şakadan uzaktı.

Ben birkaç adım ilerleyip onlara ulaştı. Anlayışla ve biraz da sıkıntıyla hafifçe Cern'in bileğini kavradı.

Mesajı alan Cern bakışlarını Kurt'ten çekti.

Rain ise uzaktan olanları izliyordu.

Küçük bir şeydi ancak kayda değer bir detaydı. Kızda bir şey vardı.

Kurt üzerinde durmayıp gerginliği dağıttı.

Ben ilerleyip önce kendi indi ve elini Cern'e uzattı.

Lily ise Rain'in kolu altında onları izliyordu. Nasıl oluyordu da hepsi aynı jesti yapmışken hiçbiri Ben gibi görünmüyordu?

Sanki bunun için yaratılmış gibiydi.

Ama Lily bir şey daha fark etmişti.

Gözlerinin ilgiyle orada oyalanması Ben'in bırakmak istemiyormuş gibi sıkıca kıza sarılması değildi.

Kurt,Camilla ile sohbet ediyormuş gibi gözüküyor olabilirdi ancak Lily o ince çizgiyi ayrımsamıştı.

Bu sıralar edindiği bir alışkanlıkla yine Camilla'nın kendisine verdiği kolyeyle oynuyordu.

Bu onu daha dalgın biriymiş gibi gösteriyordu. Ama böylece insanları daha rahat gözlemleyebiliyordu.

Kurk bilerek o ikisinin yakınında durmuş yüzü kolunun altındaki sevgilisine eğik olsa da Ben'in Cern'in kulağına ne fısıldadığını dinliyordu.

Lily, aynı anda Camilla'ya kafasını sallayan Kurt'un parıltılı bakışlarından Rain'e döndü.

Rain'in çenesi usulca kalkmıştı. Gözleri ilgisiz dursa da dudaklarındaki o silik,özgüvenli kıvrılmayı seçebiliyordu Lily.

Kurt'ün görevi belliydi.

Kızın ona baktığını fark etmiş gibi başını eğdi.

O birkaç saniyelik sessiz bakışmadan sonra ikisi de anlaşmış gibi bakışlarını çekti ve arkalarını dönüp yürümeye başladı.

***

"Bu ne,Brooke?"

Greg bakışlarını eski masaüstü bilgisayarının ekranından genç kadına çevirdi.

O sırada Brooke sıkıntıyla kalemlikle oynuyordu. Diğer bacağının üstüne attığı bacağını savrukça indirdi.

"Haber işte,Greg. Gazeteciyiz,unuttun mu?"

Greg kaşlarını çatıp sandalyesinde yavaşça döndü.

"Kendine gazeteci diyorsan o diplomaya acıyorum. Senin bu yaptığını oğlumun lisesindeki ergen kızlar da yapabiliyor."

Fareyi sayfada birkaç kez boşluğa tıklattı.

"Bu ne,Brooke,tanrı aşkına! Sana gazetede çıkarabileceğini söylemiştim zaten!"

Brooke azarlanmış çocuk tonuyla savunmaya geçti.

"Sadece beni oyalıyorsun,Greg. Ve ben kendi haberimin değerini kendim arttıracağım. Hangi çağdayız?! Elbette ki bu yöntemleri de değerlendireceğim. Blog konusunda onayını aldığımı hatırlıyorum."

Bir değişim var mı diye nabız yokladı.

Yoktu.

"Ayrıca bunun sana postalayacağım habere bir etkisi olmayacak,merak etme. Onları ben de kendime saklamak istiyorum."

Greg başını iki yana salladı.

"Hiç sanmıyorum,Brooke. Wesley'e postaladığım fotoğraflardan kullanmışsın. Onun nasıl biri olduğunu biliyorsun."

Sıkıntıyla birbirlerine baktılar.

"Şu tıklanmalara bak. İnsanlar çılgın gibi bunu araştırmaya başlamış. Gelen yorumlara bak!"

Söylenmeye devam ederek sayfayı hayretle aşağı kaydırıyordu.

Ne vardı? Ne güzeldi işte!

Brooke de bunu istiyordu zaten. Beklediğinden de iyiydi üstelik!

Gözlerini baymamaya çalıştı.

"Haklısın,fotoğraf seçme konusunda daha dikkatli olacağım."

Nasıl olsa yenilerini çekecekti.

"Sana artık kızamıyorum bile. Kendi şansını yine kendin batırıyorsun,Brooke. Seni uyarıyorum. Daha önce önemsememiş gazetelerin bile ilgisini yönelteceksin."

Başını başka bir şey yapamıyormuş gibi sallamaya devam etti.

"İşler iyi giderse bir köşe bile alabilirdin."

Köşe?

Brooke kaşlarını çatarak yerinde doğruldu.

Tamam, belki kötü bir şey değildi. Ama sürekli masa başında oturup dedikodu yapmak istediğini kim söylemişti?

Onun gözleri daha yükseklerdeydi.

"Köşe mi? Gerçekten mi,Greg?"

Hızla ayağa kalktı ve bozulan yüzünü saklama gereği duymadı.

"Ne olursa olsun buna devam edeceğim. Gazetenin de bu haber üstünde hiçbir hakkı yok. Zira kendileri bana bu yetkiyi vermedi."

Hızla kapıya yöneldi. Son anda aklıma gelen şeyle arkasını döndü.

"Sakın habere başkasını atayayım deme!"dedi saygı çerçevesini aşmamaya çalışarak.

"Çok istersem köşeyi de sonra alırım."

Kapıyı istese de çarpamadan çekti ve hışımla nefret ettiği ayakkabılarını tıkırdatarak masasına yürüdü.

Ceketini sırtına geçirirken Fred elinde kahveyle ona doğru geldi.

Yüzünden onunla uğraşacağı o kadar belliydi ki.

Çantasını boynundan geçirirken avucunu ona doğru kaldırdı.

"Şimdi olmaz,Fred."diye savuşturdu.

Fred birden afalladı.

Durup kendi ellerine baktı.

"Ne? Ne yaptım? Sana kahve getirmiştim."dedi masum bakışlarla.

Brooke tam yanından geçerken gerginliğine rağmen şaşırıp orada kaldı.

Gözlerini kırpıştırıp bir elindeki ikinci karton bardağa bir de adama baktı.

Ardından birini alıp kafasına dikti.

"Hey! O be- Brooke! Yanacaksın!"

Ancak Brooke çoktan küfür etmeye başlamıştı.

Herkes rahatsız ve onaylamaz bakışlarla onlara döndüğünde Fred gülmemek için kendini zor tutuyordu.

"Tamam,anladım."diyerek kızın elindeki bardağı da alarak kahveleri onun masasına bıraktı.

Ardından kendi ceketini de çabucak alıp ağzını soğutmaya çalışan Brooke'yi kolundan tutup çıkışa sürükledi.

Brooke o sırada bu gereksiz ilgi ve samimiyeti garipseyecek durumda değildi.

Ancak Fred sonunda kendi kendine kıkırdamaya başlayınca yolun ortasında durdu.

"Yeter artık! Zaten senin yüzünden oldu. Gülmek yerine özür dileyebilirsin!"

Ama Fred bunun yerine sırıttı.

"Benim yüzümden mi?"

Bu onu daha çok eğlendirmişti.

Sinirini ondan çıkarmaya çalıştığının ikisi de farkındaydı.

"Hayır,Brooke,hayır. Kahveyi birayla karıştırıp kafana dikmeni söyleyen ben değildim. Senin içmen gelmiş."

Brooke sinirle soluyup yürümeye devam etti.

Ona açıklama yapmak istemiyordu.

Zira haklıydı da.

Ve Brooke, Fred'in haklı olmasını sevmiyordu.

"Buralarda güzel bir pub biliyorum. Sanırım orada aradığını bulabilirsin."dedi Fred, elleri cebinde onun adımlarına rahatça uyum sağlarken.

Oysa Brooke yeterince hızlı yürüdüğünü düşünüyordu.

Yarım saat sonra kendini Fred ile bir masada buldu.
Yeni cilalanmış ahşap masada karşısına yeni yerleşmişti.

En azından içkileri kendi sipariş verecek kadar kibardı.

"Söyle bakalım. Seni ne bu kadar sinirlendirdi?"

Brooke bir süre suratına öylece baktı.

Ne ara bu seviyeye atlamışlardı?

Sürekli didişmeleri dışında ne kaçırmıştı?

Boş vererek derin bir iç çekti ve aklı karışmış bakışlarını gözlerinden çekti.

"Hiçbir şey."

"Brooke,bu işte birlikte çalışıyoruz ve inan bana kişisel bir sorun olduğunu düşünsem buna burnumu sokmazdım."
Bir an durup"Yani istemediğin sürece."dedi kaba olduğunu düşünerek.
"Ama benim de olanlardan haberim olması gerektiğini düşünmüyor musun? İkimiz de gazeteciyiz,nasıl hissettiğimi biliyorsun beni suçlayamazsın."

Fred'in son anda ciddiyetini bozup şakalaşmasına sevinmişti.

İçkisini yudumlarken söylediklerini tartıyordu.

Evet,onu anlayabiliyordu. Ama salak da değildi. Ona altın tepsiyi öylece sunmayacaktı.

Kaçamak bir cevap için bakışlarını masada gezdirdi. Sonra tırnaklarıyla ağır bir ritim tutturdu ve Fred'e ne yaptığını anlamasını istediği bir şekilde bakmaya başladı.

Elbette anladı.

Nefesini dışarı vererek güldü.

"Pekala,ben başlıyorum."dedi imalı bir gülümseme atarak.

Brooke kollarını masaya dayayıp yandan bir gülüşle başlamasını işaret etti.

"Saldırının olduğu gün-ki ben ona sebebini bulamasam da eylem demeyi tercih ediyorum- kaydedilmiş bazı görüntüler olduğunu duydum. Sivil insanların-"

"Kimden duydun?"

"Bazı kaynaklarımdan."
"Bazı kaynaklarımdan."

Brooke sorduğu anda cevabı kendi kendine bulduğu için gözlerini devirdi. Cevap çok açıktı oysaki.
"Devam et."

"Her neyse. Hala yayınlanmamış birkaç tanesi var. Bazıları satmak istiyor bazılarıyla karışmak istemediği için reddediyor."dedi."Kanadalılar."

Vurgulayıp devam etti.

"Ama bir tanesi farklı. Genç bir kız. O gün orada olan biri görüp kızı takip etmiş. Hemen kızla irtibata geçtim. Çok korkmuş,Brooke. İkna etmek zor oldu ama O da kurtulmak istiyor. Kayıtların silinmesini de istemiyor. Bana güvenmediğini,aslında hiçbir gazeteciye güvenmediğini,söyledi. Bana kaydettiklerini izletmedi bile. Ama görmen lazımdı,Brooke.. Orada her ne varsa.."

O sırada Brooke içkisinden ve ortamdan kopmuştu. Çantasından çıkardığı not defterinden bir sayfa koparıp blog giriş bilgilerini yazdı ve Fred'in önüne sürükledi.

"Bana adresi ver."

****
"Mark bize uğrayacakmış."dedi Neil,Rain'e dönerek.

Rain o sırada yeşile dönen ışıkla arabayı kaldırıyordu. Sadece başını salladı.

Mark o gün kötü yaralanmıştı. Sonunda iyileşebilmesine sevinmiştim.

"Sen de gelmek ister misin? Mark'ın boşa geldiğini düşünmüyorum,belki sen de duymak istersin."

Rain dikiz aynasından sağımdaki Cern'e bir bakış attı.

Sanki bu umrunda değilmiş gibi davranıyordu.

Cern onun profiline bakmakla yetindi.

"Tabii."dedi temkinli bir sesle.

Morali nedense bozuktu. Ama bir şeyler döndüğünün O da farkındaydı.

Deneniyordu. Ya da bana öyle geliyordu.

Tepkisini ölçmek için Neil'e baktım.

"Hem tanışmış olursun."

Tek kaşımı kaldırdım.

Rain neden kuzenini ona ayarlıyormuş gibi davranıyordu?

Cern ağır ağır başını salladı.

"Elbette. Birimimi arayayım,en iyisi siz de onlarla tanışın."dedi."Yani gerçek anlamda."

Cebinden çıkardığı telefonuna dönmeden attığı yandan gülüşü Rain'de yansıma buldu.

Bir saniye.

Kıskanıyor muydum? Yoksa bu rahatsızlık duygusu ne döndüğünü anlayamamamdan mıydı?

Sonunda eve vardığımızda Rain arabadan inip hemen elimi tuttu.

Eh,biraz da olsa içime su serpmişti.

Elimi ceketinin diğer cebine götürüp bir an kaşlarını çattı.

"Telefonun çalıyor."

Bana uzattığı tefonumu O almasaydı yatta unutmuş olacağımı düşünüp gülümsedim.

"Kim?"

"Bunu ben de bilmiyorum."
Çünkü telefonu daha elime aldığım anda titreşimi durdu ve şarjı bitti.

"Şarj edince geri dönerim."dedim elimi sallayarak.
Acaba annem miydi?

Rain iç geçirerek kapıda duran Mark'a baktı.

"Bugün sakin bir gün geçiririz diye umuyordum."diye iç geçirdi.

Ben de biraz birlikte vakit geçiririz diye umuyordum,diye geçirdim içimden.

Ama sadece önüme bakıp burukça gülümsedim.

Elimi sıkınca ona döndüm.

Ne düşündüğümü anlamış gibi gözlerimin içine bakıp aynı şekilde gülümsedi.

Ve bu bana yetti.

Mark'ın yanına varmadan önce elini bıraktım.

Konuşulacak şeyler belliyken sarmaş dolaş durumlar beni rahatsız ediyordu.

O sırada diğerlerinin arabası da tepede gözüktü.

Anlaşılan bazıları olmuyordu.

Çünkü şu an Kurt daha yere basalı bir saniye geçmişken Camilla'ya arkadan ahtapot gibi sarılmış saçlarından öpüyordu.

Elbette Camilla onu durdurmak istiyormuş gibi yapıyordu ama kıkırtıları hiç de öyle söylemiyordu.

İçeri girdiğimizde Neil kendini hemen koltuğa attı. Ardından belini tutarak yavaşça sırtını dayadı.

"İyi misin?"dedim buruşturmamak için zor tuttuğu yüzüne bakarak.

Bu sefer omuzlarını geriyordu.

"Sadece.."dedi gülümseyip
"Biraz yaşlandım."

Kahkaha atıp koltukta arkasına dolandım ve omuzlarına masaj yapmaya başladım.

Aklıma ikizler gelince gülümsedim. Onlar da bana yapardı.

"Ace görmesin."dedi dalga geçerek. Ama çoktan gözlerini kapatmıştı.

O sırada Ace geldi ve gözlerini büyüterek bana baktı.

"Lily?"dedi.
Bir an korkarak ona döndüm.
"Sırada ben varım. Masaja çok ihtiyacım var."

Kendini Neil'in yanına atınca ikimiz de kıkırdadık.

"Hastaneden yeni çıkan benim üstelik."dedi gözlerini devirirken.

Neil sırıtıp bacağına vurdu.

"Benim karşımda şansın olduğunu mu düşündün?"

Ace dönüp kıskandığım gözlerini Neil'a dikti.

"Hiç oldu mu ki?"

Gözlerindeki imadan mı yoksa Neil'ın hala bacağında oyalanan elinden mi bilinmez orayı terk etme hissiyle doldum.

Kaşlarımı kaldırıp dudağımı bükmüşken ellerimi usulca çekip topuklarım üzerinde döndüm.

Fark ettiklerini sanmıyordum.

Unutmamak için hemen koşup telefonumu şarja taktım.
Aşağıya inerken yanından geçtiğim aynada kendime şöyle bir bakmayı ihmal etmedim tabii ki.

En sonunda herkes bir yere yerleştiğinde Rain,Mark'a gelme sebebini sordu.

Mark elini siyah saçlarından geçirirken nedense bana zaman kazanıyormuş gibi geldi.

"Aslında ben N-"

"Ah! Tabii nasıl unuturum?! İnsanımsıları kontrol etmeleri için birkaç nokta belirlemiştim. Ama henüz temize geçirmeye vaktim olmadı."

Neil sıkıntıyla Kurt'e döndü.

"Benim için bi' aşağıyı kontrol eder misin? Kağıtları görünce anlarsın."

Kurt hemen ayağa kalkıp merdivenlere yol aldı.

Neil ise arkasından acıklı bakışlar atıyordu.
Camilla ile göz göze geldi.

"Anlayacağını sanmıyorum."

"Gidip çocuğuma yardım edeyim."

Camilla erkek arkadaşına hakaret edilmesine homurdansa da kıkırdayarak kalkıp peşinden gitti.

Neil ise şirince gülümseyip kaşlarını kaldırdı.

"Ne kadar kayıt o kadar bilgi."

Ve ilk defa Neil'ın samimiyetsiz gülüşüyle tanışmıştım.

Mark başını yavaşça salladı.

"Evet,uzatmadan işe başlamak istedim."
Bir nefes alıp konuşmaya devam etti.
"Makinelerin etraftan çekilmesini anlıyorum,kayıt olayından sonra herkes hazine avına çıktı. Ancak anlamadığım şey öz sahiplerinin de ortalıktan kaybolması. Rick'in bara bile neredeyse kimse gelmiyor."

"Kurt oturacak yer bulamamasından yakınıyordu."dedi Ace.

Mark onu onayladı.

"Rain'e ettikleri yeminden sonra orası toplanma alanı görevi görüyordu. Herkes eski biriminden en az iki kişiyi olası durumlar için yollardı."

"Hiç ölüm haberi var mı?"diye sordu Rain.

"Henüz yok. Barda bulabildiklerimden bilgi almaya çalıştım. Birkaçı diğer birimleri aramaya çıkacaklarını söyledi."

"Sence taraf mı değiştirdiler?"

Sorusu üzerine Mark ve Rain, Neil'a döndü.

"Çatışmayı biz kazandık. Üslerine de saldırdık. Bariz bir yenilgi varken taraf değiştireceklerini sanmıyorum."dedi Ace.

"Başka bir şey olmalı."dedi Rain kaşları çatılırken.

Mark bir an bana baktıktan sonra boğazını temizleyip Rain'e döndü.

"Ayrıca şu hastahane olayı.."

Bu sefer bodrum katı merdivenlerine hızlı bir bakış atıp devam etti.

Umarım kimse bedenimi yalayıp geçen ürpertiyi fark etmemişti.

Zira Cern'in bana şöyle bir değip geçen bakışlarından sonra hareketsiz kalmaya özen göstermiştim.

"Bana verdiğin adresi ve adamın dövmesini araştırıyoruz-"

"Adres mi?"diye Rain'e döndü Neil."Karttaki adres mi?"

Kendimi"Ne adresi?"diye sorarken buldum.

Rain nefesini dışarı verdi.

"O kargaşada benden kartı mı aldın?"

"Tabii ki aldım."

Neil çenesi kasılarak onaylamaz bakışlar attı.

"İyi ki daha erken almamışsın."diye bakışmalarını bozdu Mark.

"Ne vardı?"diye gergince sordum.
Neden sinirlendiğim hakkında bir fikrim yoktu. Ama bunu engelleyemiyordum.

"Tahmin etmesi çok zor değil."dedi Ace bariz bir şekilde Rain'e laf sokarak.

"Duymak istiyorum."dedim sadece.

Evet, elimden bir şey gelmeyecek konularda kendime acı çektirmek derin bir tutkumdu.

"Aslında gazetelere bakarsanız görebilirsiniz. Tuzağı şehir merkezine kurmaktan çok da çekinmemişler. Neyse ki yanlarında taraf değiştirmiş bir ateş özü vardı. Patlamadan çok hasar almadılar."

Yutkunarak tekrar Rain'e baktım. Ve gazete haberlerini aklımın bir köşesine not ettim.

"Rain'in de tek gitmeyeceğinden eminim."diye göz devirdi Ace.

Tek gidecekti.

Olasılıkları düşünerek kendime eziyet ederken Rain ona umursamazca omuz silkti.

"Tek gitmeyecektim."dedi, bunaldığını belli ederek başını başka tarafa çevirerek.
Konunun kapanmasını istiyordu.

"Kiminle gidecektin?"
Neil istediği cevapları alana kadar durmazdı.

Bıktırma politikası,etkin.

"Alex."

Burundan gülmeler,alaycı ve inkarcı mırıldanmalar..

"Acil durumlarda ilk güveneceğim kişi."diye dalga geçti Ace.

"En azından gözden çıkarabileceğim biri."diye vicdansız bir yorumda bulundu Rain."Ve de yararlı."

İkisi de yandan gülüşlerini attı. Sanki ayakkabı ya da başka basit bir şeyden bahsediyorlarmış gibi.

Göz göze gelip kaşlarını çatmasına neden olana kadar Rain'e nasıl baktığımın farkında değildim.

Gözlerimi kaçırdım.

"Ya adamlar?"diye konuyu değiştirdi Rain sonunda sorgulayan bakışlarını benden çektiğinde.

Mark olumsuz anlamda başını salladı.

İki.

Tekrar merdivene bakmıştı.

Gözlerimi kısarak bakışlarımı üstünde gezdirdim.

"Bilmi-"

"Ben biliyorum."dedi suskunluğunu sonunda bozan Cern.

Tüm bakışlar ona döndüğünde sıkkın yüz ifadesi daha da belirginleşti.

Tek kaşım kalkarken elim otomatik olarak kolyeme gitmişti.

"Ne biliyorsun?"diye sordu Neil.

Ve neden daha önce söylemedin?

"Ve neden daha önce söylemedin?"

Beklediğim soru Rain'den değil Kurt'ten gelmişti.

Uzun bacaklarıyla birkaç adımda dairemize yaklaştı.

Cern'e alttan bakan sert bakışlarının dışında bir şey daha dikkatimi çekmişti.

Kurt'ün sesini duyup ona dönen Mark'ın bakışları hemen ardından Neil'ı bulmuştu.

İçimde dışarı çıkmayı bekleyen korku ve şüpheyi yutkunarak dindirmeye çalıştım.

Her şeye ben mi anlam yüklüyordum?

Yoksa bu odadaki insanların ilişkisi giderek karmaşıklaşıyor muydu?

"Çünkü ben de emin değildim. Birimimin gelmesini beklerseniz sebebini siz de anlarsınız."

"Beklemek istediğimi sanmıyorum. Farklı bir şey söylemeyeceklerse şimdi dinlemeyi tercih ederim."

Cern tepkisizce Kurt'un bakışlarına karşılık vermeye devam etti.

Elimde olsaydı ve durum ciddi olmasaydı tabii arkaya Godfather müziği koyardım.

Bazen bu tepkisizliği benim bile kanımı kurutuyordu.

Rain ve Neil ise olacakları görmek istermiş gibi sadece izliyorlardı.

Bu sefer ben Camilla ile göz göze geldim.

Gülümsemeye çalıştı ancak dudağı seğiriyordu. Yeşil gözlerinin içi parlamıyordu.

O anda fark ettim.

Bu odada sırrı olmayan tek kişi bendim.

"Bir şeyler elde etmek istiyorsan beklemeyi öğreneceksin,Kurt."

Cern ismini bastırarak telaffuz ettiğinde hepimiz bunun statü farkı olduğunun bilincindeydik.

Boğazımı temizleme ihtiyacı duyarak zaten her an patlamaya hazır biri olan Kurt'e döndüm.

O ise şaşırtarak elindeki kağıtları Mark'ın önüne dağılmasına aldırmadan bırakıp kendini boş bir yere attı.

Tam Cern'in karşısına denk gelmesi büyük bir tesadüf (!) olmalıydı.

"Pekala."dedi öne eğilip ellerini birleştirirken." Geldiklerinde Rusçayı nereden bildiğini de açıklayacaklarsa eğer istediğin kadar beklerim."

Cümlesi odada birkaç yankıma buldu.

Cern hafifçe burnundan gülüp parmaklarını bacağına vurdu. Ardından eski ifadesiz haline geri döndü.

Sanki 'ben de ne zaman bunu söyleyeceğini merak ediyordum.'der gibi bir hali vardı.

Kurt'un neden sinirlenmediği belliydi.

Gözlerindeki eğlenir parıltıyı görebiliyordum.

Cern ona bir gözdağı vermişti. Kurt ise karşılığında meydan okumuştu.

"Rusça mı biliyorsun?"

Mark hayretle ona döndüğünde ben kaşlarımı çatmış bunun neresinin bu kadar tuhaf olduğunu düşünüyordum.

"Yok artık."diye gözlerini devirdi Ace.

Duyacağı hiçbir şey artık yeterince şaşırtıcı olamazmış gibi.

Neil sessizce Rain'i izledi. Cern ve Kurt ise hala bakışmalarını sürdürüyordu.

Ah tabii ya. Rusya eşittir Vichy.

Gözlerimi devirdim.

"Sen biliyor muydun?"dedi Neil.

Rain sadece bir noktada sabitlenmiş bakışlarını ona döndürmekle yetindi.

Elbette biliyordu.

Ace yerinde öne doğru kayıp maskülen ve otoriter bir pozisyon aldı.

"Pekala,şimdi burada herkes ne biliyorsa anlatacak."dedi yeri gösteren ince işaret parmağıyla tek tek vurgulayarak.

Nedense gözümde tam bir Amazon'du.

Tek tek odadakilere döndü.

Ben ise gerilim filmi izler gibi ilk adımı bir başkasından bekleyen bakışların birbiriyle buluşmasını seyrediyordum.

İlk kime bakarsanız sırrınız onun hakkındaydı.

Aynı anda herkesi göremezdim.
Fakat Cern'i görmüştüm.

Huzursuzluğuma rağmen koruma içgüdümü kontrol edemedim.

Bana dönen bakışlara aldırmadan Kurt'ün yanına gittim ve koltuğunun koluna oturup kollarımı bağladım.

Rain'in bakışlarını da hissediyordum ancak Cern'e bakmakla meşguldüm.

Camilla ise çatık kaşlarla Mark'ı izliyordu.

"Her şeyi mi?"diye sessizliği bozdu Mark.
Kalkan kaşlarını sinsi diyebileceğim bir tebessüm takip etti.
Muhatabı Neil'dı.

"Her şeyi!"diye cevapladı Ace."Siz ne biliyorsanız ben de bileceğim, ben ne biliyorsam siz de bileceksiniz!"

Ancak başını usulca yana eğen Neil'den Mark'a onay çıkmadı.

Bana oldukça karizmatik gelen bu hareketi Ace'ın omzuna koyduğu eli takip etti.

Dönüp erkek arkadaşıyla göz göze gelen Ace oradaki imadan yine kendi kazdığı kuyuya düşeceğini bilmeliydi.

Tam ağzını yeniden açmıştı ki kapı birkaç kez tıklandı.

Mark kaşlarını çatarak anlamsızca baktı.

"Etrafta bizim çocuklar var."dedi."Benden başka birini mi bekliyordunuz?"

Yoksa izin vermezlerdi.

Cern ayaklandı.

"Benim birimimdir."dedi.

Ama nedense arkasını dönüp iki adım atmışken duruverdi.

Omzunun üstünden Rain'e bakarken tek kaşı kalkmıştı.

"Ama hiç bu kadar sessiz olduklarını hatırlamıyorum."

Bu sefer Rain de ayaklanıp onun yanına gitti ve kapıyı birlikte açtılar.

Eh,birazcık temkinli olmaktan zarar gelmezdi.

"Burada bu kadar kişinin olacağı kimin aklına gelirdi ki?"diye genç bir ses duydum.

"Sana ne bundan! Ver şu siparişi."
Onu bir kız sesi takip etti.

Cern ve Rain birbirlerine döndüğünde bugün ikinci kez kıskançlik krizine girmemek için kendimi durdurdum.

O sırada bir el Rain'e bir buket uzattı.

"Yine mi sen?"dedi Rain,bakışmalarını kesebildiklerinde.

Yerimden kalkıp kapıdakileri görmeye gelmiş numarası yapacaktım ki onları yolladılar.

Rain yavaşça kapıyı örtüp bana döndüğünde salonun tam ortasında durdum.

"Bu ne? Kimin hayranı var?"

Hala Rain'in elindeki çiçeklere bakmaya devam ediyordum.

Esprime Kurt bile kıkırdamadı. Dudak bükerek Camilla ile göz göze geldiğimde başarısız bir gülümseme yolladı.

Neyi vardı bugün?

Diğerlerini süzdüm.

Mark kalkmış camekandan etrafı izliyordu.
Kurt,Ace,Neil ve Camilla dörtlüsü sessizce birbirine bakıyordu.

Bir sorun olduğu dank ettiğinde bir bukete bir de Rain'e bakarak yaydığı uğursuzlukla birkaç adım ilerledim.

Aklımdan bin bir türlü şey geçiyordu ancak bir türlü bağdaştıramıyordum.

O gün Rain ne demişti? Bir sipariş.

Az önce karttaki adresten bahsetmişlerdi.

Şu an çiçeğin ortasındaki parlak gri kartla bakışıyordum.

Rain ise çenesi gerilerek Neil'a bakıyordu.

"Lily."

Bana seslenince dalgınlıkla Cern'e döndüm.

"Efendim?"

Ama O bana bakmıyordu.

**

Aylaaar aylar sonra geldim.. Şimdi bir de yorum falan isterim😅😅 
Ben bile hikayeye baştan başladım unuttum diye devamını okumayacaklar o kadar haklı ki.. ama art arda atacağım bölümler hazır,eksikleri tamamlayıp beklemeden yayınlayacağım. Umarım hikayenin hala çekiciliği vardır😅
Bu anlamsız duyuruyla birlikte herkese iyi günler, iyi okumalar diliyorum! ^^

Continue Reading

You'll Also Like

988K 48.4K 70
0545 *** ** **: Hanımefendi şemsiyeniz bende kalmış Siz: Pardon tanıyamadım? 0545 *** ** **: Kader Ortağın 0545 *** ** **: Ruh Eşin 0545 *** ** **: v...
511K 26.9K 34
81 milyon alem vardır. Biz sadece belli başlı olanları biliriz. Melekler, insanlar, hayvanlar, bitkiler, cinler ve şeytanlar. Peki ya bilmediklerimiz...
AURORA By a d a l i a

Science Fiction

1.8M 144K 44
(Aurora Serisi'nin 1. kitabıdır. Seri iki kitaptan oluşmaktadır.) Özel güçlere sahip 12 insanı başka bir gezegene sürgün etmek ve onları bunun bir...
105K 6.4K 41
TEXTİNG ASKER KURGUSU