Sen Aydınlatırsın Geceyi (TAM...

By zeynepisiklar

513K 28.7K 1K

Güneş yükseldi. Küçük şehrin ışıkları söndü. Şarap bitti. Son sigarasından son bir nefes doldurdu ciğerler... More

- GİRİŞ -
BÖLÜM 1/1
BÖLÜM 1/2
BÖLÜM 1/3
BÖLÜM 2/1
BÖLÜM 2/2
BÖLÜM 2/3
BÖLÜM 3/1
BÖLÜM 3/2
BÖLÜM 3/3
BÖLÜM 4/1
BÖLÜM 4/2
BÖLÜM 4/3
BÖLÜM 5/1
BÖLÜM 5/2
BÖLÜM 5/3
SESSİZ BİR GECE
BÖLÜM 6/1
BÖLÜM 6/2
BÖLÜM 6/3
BÖLÜM 6/4
BÖLÜM 7/1
BÖLÜM 7/2
BÖLÜM 7/3
BÖLÜM 7/5
DUYURU
BÖLÜM 8/1
BÖLÜM 8/2
BÖLÜM 8/3
BÖLÜM 9/1
BÖLÜM 9/2
BÖLÜM 10/1
BÖLÜM 10/2
BÖLÜM 10/3
FİNAL
YENİ HİKAYE / DUYURU

BÖLÜM 7/4

10.9K 762 26
By zeynepisiklar

Çayın demlenmesini beklerken benim yardımımı ısrarla almadan sofrayı kurdu. Elinde cam bir kâseyi havaya kaldırarak, "Şeker kullanıyor musun?" diye sorduğunda Bora'nın beş tane fotoğrafını çekmiş, telefonu çantamın içine atmıştım.

"Bir tane..." Şekerliği açıp kendi bardağına da benimkine de birer adet şeker atmasını izlerken gülümsememe engel olamadım.

"Gel bakalım," dedi sonunda. Hevesle yerimden kalkıp hazırladığı masaya doğru yürürken yüzündeki mahcup ifade kalbimi eritti.

Üzerinde zeytinyağı gezdirip kekik serpilmiş domateslerden, ufak, kayık bir tabağa çubuk şeklinde doğradığı salatalıklara, düzgünce dilimlenmiş peynirlerden, yanına kaymak koyduğu petek bala, küçük, el işi bir kâseye koyduğu zeytinlerden, hasır bir sepetin içine doldurduğu kızarmış ekmeklere kadar sofra şahane görünüyordu. Bora, özenmişti. Sarp'ın elinden böyle bir sofranın çıktığını hayal dahi edemezdim.

"Kaymak? Ciddi misin? O çabuk bozulan bir şey değil mi?"

"Evet, neden?"

"Sık kahvaltı eden birine benzemiyorsun," dedim gülerek. Onu ne yazık ki sürekli içerken gördüğüm için ve yemek yediğine bile şahit olmadığım için kahvaltı yaptığını hiç ama hiç düşünmemiştim.

"Aslına bakarsan en sevdiğim öğündür ve kaymağı çocukluğumdan beri çok severim. İki arka sokakta bir şarküteri var. Oradan az az alıyorum."

"Her şey harika görünüyor."

Alt dudağını dişleyerek kafasını öne doğru eğerken önündeki ufak bir saç tutamı alnına döküldü. Uzanıp, yüzünü saçının esaretinden kurtarmak istedim ama kendimi tuttum. Hala çıplak dolaşıyordu ve ben vücudumun tepkilerini kontrol etmekte gittikçe zorlanıyordum. Aslında, üzerine en azından bir tişört geçirmesini söylesem hiç fena olmazdı ama bu sefer de bu görsel şölen elimden alınmış olurdu. Kendine acı çektirmeyi seven küçük bir ruh hastasıydım.

"Otur, haydi," dedi, kendisi sandalyelerden birine geçerken.

İlk birkaç dakika sessizlik içinde kahvaltımızı yaparken, gözlerimiz ara sıra birbiriyle buluşuyor ve kendimizi tuhaf bir şekilde sırıtırken buluyorduk.

Kızarttığı ekmeğe tepeleme sürdüğü kaymağın üzerine, azıcık bal döküp iştahla yerken kıkırtımı bastıramadım.

"Demiştim," dedi yarı dolu ağzı yüzünden boğuk çıkan sesiyle.

"Şimdi daha iyi anladım," dedim gülerek.

"Sen ne seversin kahvaltıda?"

"Sucuk," dedim düşünmeden. "Ama Ege pek etçil bir bölge değilmiş. Nereye kahvaltıya gidersek gidelim bir tane sucuk yapana rastlamadım."

Başka bir lokmayı daha çiğnerken kafasını salladı. "Evet, burada sucuklu, salamlı kahvaltı kolay kolay bulamazsın. Halikarnas'a gelmeden bir çay bahçesi var. Orası getirir mesela. Sahibi Adanalı. Gideriz bir gün."

Bu bir plandı. Günü, saati belli olmayan ama kulağa kesinlikle bir plan gibi gelen, gelecekten bahseden bir cümleydi. Kanım damarlarımda fokurdadı. Bir sonraki günümüzün olacağını bilmek bile heyecandan sarsılmama neden oluyordu.

"Olur," diyebildim sadece.

Sessizlik içerisinde sürüp biten kahvaltımızdan sonra sofrayı toplamak için ayaklandığımızda bu sefer yardım etmeme izin verdi. O bulaşıkları yerleştirirken ben de arta kalan kahvaltılıkları streçe sarıp buzdolabına yerleştirdim. Mutfaktaki işimiz bittiğinde birer bardak çay daha alıp üçlü kanepeye yeniden kurulduk.

"Ne zaman eve dönmen gerekiyor?" diye sordu Bora.

"Hava kararmadan evde olsa yeter sanırım. Akşam yemeğini kaçırmamdan memnun kalmazlar."

"Tamam, beraber çıkarız. Seni eve bırakırım sonra da Geçit'e dönerim."

"Gerek yok," dedim hemen. Onca yolu git gel yapması mantıksızdı. "Beş gibi minibüse binsem..."

Lafımı bitirmeme bile müsaade etmedi. "Bu sıcakta gelirken yeterince işkence çektin. Bir de dönerken o kalabalığın arasına karışma."

İtiraz etsem de işe yarayacak gibi değildi ben de pes ettim. "Devam mı?" diye sordum gülerek. Ona sormak istediğim hala onlarca soru vardı.

"Kimde kalmıştık?"

"Sen soracaksın," diyerek dürüst davrandım. Eminim ki o da hatırlıyordu. Gülerek kafasını salladığında emin oldum.

"Daha önce âşık oldun mu Armağan?" diye sordu dolambaçlı yollara hiç gerek duymadan. Şaşırdığımı gizleyemedim. Oturduğum yerde huzursuzca kıpırdanırken, yüzüme düşen saçlarımı geri ittim. Ne diyecektim şimdi? Evet mi? Aşk sanıyordum ama şimdi, sana karşı hissettiklerimi düşününce aşk olmadığını anladım mı?

Orta bir yol bulduğuma inanarak, "O zaman içerisinde düşünürsek, evet," dedim. "Âşık oldum."

Kaşları havalanırken yine kafasını sola doğru eğdi. "Şimdi farklı mı düşünüyorsun?"

"Aşkı nasıl tanımladığımıza bağlı sanırım ama evet, aşk insanı o kadar yıpratmamalı."

"Ne oldu?"

Bu kadar açıkça sormasını gerçekten beklemiyordum. Benzer soruları benden duyacağını fark etmiyor muydu? Yoksa bu sefer cevaplamaktan çekinmiyor muydu?

"Benim sıram," diyerek yan çizdim. "Sen söyle. Aşkı nasıl tanımlarsın?" Bora'ya daha önce aşık olup olmadığını soramazdım. Hayır diyecek hali yoktu ya. Hele ki sevdiği kızı kaybetmişken... Ama neler hissettiğini de delicesine merak ediyordum. Bir ihtimal canımı acıtacağını bilsem de duymak istiyordum.

"Bunun tanımını yapacak kişi ben olamam."

"Neden?"

"Öyle işte," diyerek omuz silkti. "Aşkı yaşamayı bilene sormak lazım."

Ne düşüneceğimi bilemediğim birkaç saniye yaşadım. Kaybına mı üzülüyordu yoksa o da benim gibi mi hissediyordu? Hissettiklerini mi sorguluyordu?

"Kaç sene beraberdiniz?" Bu soruyu neden sormuştum? Birbirlerini ne kadar uzun süredir tanıdıklarını öğrenince elime ne geçecekti? O kız, benim Bora'yı asla tanıyamayacağım kadar iyi tanıyordu muhtemelen. Ve bu düşünce yersizce acı verdi.

Bakışlarını üzerimden çekip yerde bir noktaya sabitlerken, "İlkokulun ilk yılından itibaren aynı sınıftaydık," dedi. "On dördümüzden beri de beraberdik." Nutkum tutuldu. O kızla kendimi kıyaslamak, kendime yapacağım en büyük kötülük olurdu. Keşke parmağımın ucunu bir kere şaklatarak o kızı düşünmekten kendimi alıkoyabilseydim.

"Adı neydi?" Bir ismi olduğu zaman artık her konuşmayı daha gerçek kılacağımı bilmeme rağmen sordum.

"Mine." Bakışlarını bir kez olsun yerden kaldırmamıştı. Yüzüme, gözlerime bakmıyordu ve bu canımı daha çok sıkıyordu. Şu an için kaldırabileceğim sınırı geçmek üzere olduğumu fark ederek konuyu değiştirecektim ki, "Neden ayrıldınız?" diye sordu Bora. Mine hakkında konuşmak onun için daha zordu tabii. Kim onca sene beraber olduğu, sevdiği bir kişinin kaybıyla kolayca başa çıkabilirdi?

Sinirli bir gülümsemeyle, "Aldatıldım," diye cevap verdim düşünmeden. Lafı dolandırmaya mecalim kalmamıştı. "Klişe bir son işte."

Sonunda bakışlarını yeniden üzerime çevirdiğinde kaşları çatılmıştı. Dudaklarındaki memnuniyetsiz kıvrım ifadesini iyice sertleştirmişti.

"Kimse bunu yaşamayı hak etmez."

"Ama sıklıkla yaşanıyor."

"Kabullenmiş gibisin..." dedi bu sefer şaşkınlığın yer ettiği ifadesiyle.

"Başka ne yapabilirim? Gerçekler değiştirilemez. Yaşandı, bitti. Gereğinden uzunca bir süre o anların içerisinde sıkışıp kaldım. Benden hak etmediği kadarını aldı. Ona daha fazlasını verirsem kendime olan saygımı kaybederim." Gülerek, "Sarp sayesinde," diye ekledim. "Böyle konuştuğuma bakma. Hepsi Sarp'ın sözleri. Telkinleri er ya da geç işe yaradı."

"Güçlüsün."

"Öyle görünüyorum değil mi?"

Uzun uzun baktı gözlerime. "Hayır, Armağan," dedi büyük bir kesinlikle. "Kendine karşı acımasız olmaya sanırım meyillisin ama dediğin gibi gerçekler değiştirilemez ve bir gerçek var ki o da senin gerçekten güçlü olduğun."

Kulaklarım bir kez daha yanarken, "Teşekkür ederim," dedim, başka ne diyeceğimi bilemeyerek. "Sanırım."

Uzanıp kulağımın arkasına sıkıştırmış olduğum saç tutamında parmaklarını gezdirirken, ısınan kulağıma dokundu. Avucu ağır ağır yüzüme doğru yol alırken, en sonunda yanağımı hafifçe sardı. Dudağımın kenarında duran başparmağı belli belirsiz hareket ediyordu. Bu ufacık temas bile beni mest ederken iç çekerek gözlerimi yumdum. Tenim karıncalanıyor, onun dokunuşunun verdiği muazzam his, beni hem heyecanlandırıyor hem de huzura kavuşturuyordu.

***

Devam sahnesini bitirmeye zaman bulamadım çünkü hafta sonu misafirlerim vardı canlar. Cuma gününe kaldı mecbur.

Eee söyleyin bakalım, neler düşünüyorsunuz?

O kadar zaman sonra bence oldukça iyi bir ilerleme kaydettiler, ne dersiniz?

Yorumlarınızı bekliyorum ve haftaya heyecanlı ve biraz da tutkulu bir bölümde görüşmek üzere diyorum. 😏 😘

***

Facebook Sayfa: Zeynep Işıklar

Facebook Grup: Zeynep Işıklar'dan

Instagram: zeynepisiklar / zeynepinkitapligi_

Twitter: zeynepisiklar

***

Continue Reading

You'll Also Like

31.1K 106 2
... "BOZCAHİSAR" romanı Wattys 2020 Romantizm Kazananı AYZADE romanının erkek kahramanı gözüyle anlatılan versiyonudur. Bozcahisar'da Ayzade'nin gör...
3.2K 134 3
"Soyun!" Demesiyle bağırdı Azat en sonunda Sıkıca belinden tutarak "Ne demek bu bırak beni?" Korkuyla bakıyordu. "Neden beni istemiyorsun söylesene...
5.7K 1.8K 87
Tek bir ceset çıkarılmıştı yıkılmaya yüz tutmuş binanın içinden, fakat iki kişi ölmüştü o gece. Biri mezera, diğeri ise boğucu bir karanlığa mahkum e...
229K 9.9K 29
GERÇEK BİR HAYAT HİKÂYESİNDEN UYARLANMIŞTIR. "Kefenime sarılı umutlarım vardı benim..." Kusurlu topraklara hapsolmak var bir de. Öte taraft...