Sıcak Kanatlar

By Lanhei

1.3M 74.3K 11.8K

Lily bir akşam tuhaf bir saldırıya uğrar. Daha da tuhaf olanı, davetsiz misafirler ne yazık ki peşini kolayca... More

Yanmış Tüy
Element Sayfaları-Yaratılış Güncesi
I*
II*
III-
IV*
V*
VI*
VII*
VIII*
IX*
X-
XI*
XII*
XIII*
XIV*
XV-
XVI*
XVII*
XVIII*
XIX*
XX*
Element Sayfaları-2
XXI*
XXIII*
XXIV.BÖLÜM*
XXV.BÖLÜM*
XXVI*
XXVII*
XXVIII*
XXIX*
XXX*
XXXI*
XXXII*
XXXIII.BÖLÜM
XXXIV. BÖLÜM
XXXV.BÖLÜM
XXXVI.BÖLÜM
XXXVII.BÖLÜM
XXXVIII.BÖLÜM
XXXIX.BÖLÜM
XL.BÖLÜM
XLI.BÖLÜM
XLII.Bölüm
XLIII
XLIV
XLV
XLVI
XLVII
XLVIII
XLIX
L
LI
LII
LIII
LV
LVI
LVII
LVIII
LIX
LX
Element Sayfaları-3

LIV

10.1K 419 89
By Lanhei

°Andrew Bayer - It's going to be fine
°° Wiz Khalifa - See you again

***

"Sizlerin borçlarını ödediğini düşünürdüm."

"Bundan şüpheniz olmasın. İstediğinizi yapacağım. Sadece biraz daha beklemeniz gerekebilir."

"Biraz daha? Şu an sana derdimi anlatırken bile boşa vakit kaybediyorum."

"Bakın..Zor kullanmam gerekecek gibi. Bunu onaylıyor musunuz?"

"Bunu bilmeseydim senden bir şey ister miydim?"
Telefondan bir homurtu yükseldi.
"Bir hafta içinde o kız burada olacak."

"Elimden geleni yapacağım. Ancak yöntemlerimin sonuçlarından ben sorumlu değilim."

Telefonun ucundan görüp geçirmiş ancak yeterli miktarda küçümseyici bir ses yükseldi.

"Bana neleri borçlu olduğunu sakın unutma. Affedici olabilirim ama aptal değilim. Şunu bil ki seninle kumar masasına oturmadım. Yani öyle ya da böyle iyiliğin için ben ne diyorsam onu yap."

Bu neydi? Ne biliyordu?

Salak değildi. Tehdit olduğunun elbette farkındaydı. Ancak...
İpin ucunu nereden tutmuştu?

Genç adam dişlerini sıkmış konuşmanın yine böylece sonlanacağını düşünmüştü ki tekrar gür sesi duydu.

"Ve elinden geleni değil,daha fazlasını yapacaksın."

Elindeki telefona öylece bakarken onu daha fazla bekletmenin kendi hayrına olmayacağını düşündü.

Masasındaki lambayı da kapatıp karanlıkla birlikte içindeki sıkıntılara gömüldü.

***

Cern sabırsız biri olduğunu düşünmezdi.

Ancak yanındaki adama daha ne kadar katlanabilirdi bilmiyordu.

Üstelik günlerdir diken üstündeydi ve uykusuzdu. O evden çıktığında dahi ondan kurtuluş yok gibiydi.

"Sorun değil. Birazdan onu biriminin yanına bırakmış olurum."

Bir de başına bakıcı dikmişlerdi.

Hem de Kurt.

Aman ne güzel.

Onlardan böyle bir şeyi istememişti. İstemezdi de.

Yola çıkmalarından bu yana telefonla konuşuyordu.
Camilla bitmiş şimdi de Rain çıkmıştı.

Ve Cern artık bu çocuğun sesini duymaya katlanamıyordu.

"Her şey kontrolüm altında,Rain. Bana güvenmiyor musun?"derken dönüp muzipçe Cern'e sırıttı.

Onun kontrolü?

"Şuradan taksi çevireceğim."dedi Cern gözlerini devirirken.

Yapması gereken çok şey vardı.

Kapatması gereken hesaplar ve görmesi gereken insanlar vardı. Sözleri vardı.

Ancak kolunu kaldırmıştı ki Kurt onu tuttuğu gibi kaldırıma geri çekti.

Cern bir koluna bir de Kurt'e baktı. Tırnakları canını yaktığında yumruğunu açıp kendini rahatlatmaya çalıştı.

Hayır,kendisine o istemeden dokunulmasının dışında bir şey daha vardı,sakat kolunu tutmuştu.

Ve farkında değildi. Daha da kötüsü umrunda bile olmayabilirdi.

Kurt"Kapatıyorum."dediği gibi kapatıp telefonu cebine attı.

Çatık kaşlarla kıza bakarken O da kolunu kurtardı.

Sakin kalabilirdi. Bu özelliğini tekrar kazanabilirdi. Jace her zaman bunu başarırdı. Demek yapılabiliyordu.

"Sen benden kurtulmaya mı çalışıyorsun?"

Cern ona düz bakışlar attı. Ancak dudakları kıvrılmış Kurt'ün nasıl olsa onu umursamayacağını düşünerek yoluna devam etti.

"Ne mümkün.."diye mırıldandı ağzının içinde.
Kurt çoktan ona yetişmişti.

O sırada yanlarından geçen insanları süzüyordu. Günler sonra ilk kez kalabalıktaydı.

Bunun yanı sıra her an bir saldırı bekliyormuş gibi tetikte ve yabaniydi.

"Ne dedin?"

Cern elleri cebinde kendisine doğru eğilmiş Kurt'e yandan bir bakış attı.

"Duyamadım da. Biraz aşağıdasın."

Kız bu kez yüzünü buruşturdu. Bunun üzerine Kurt yüksek bir kahkaha attı.

"En azından başka ifaden varmış."

İnsanlar onlara dönerken Cern"İğrençsin."demekle yetindi.

Samimi olduklarını falan mı düşünüyordu?

"Taksiye binseydik ikimiz için de daha iyiydi. Kimseyi işinden alıkoymak istemem."

Kurt lafı değiştirmesini pek de umursuyor gibi değildi.

İç geçirdi. Gözleri etrafı tararken yüzü son birkaç güne nazaran aydınlıktı.

"Araç kullanmadan yolu daha iyi ezberleyebilirim."

Cern'in kaşı istemsizce kalktı.

Kurt bazen o kaşın hep havadaymış gibi durduğunu düşünürdü.

"Ayrıca hava çok güzel. Neden yürümeyelim ki?"

Cern nefesini alayla dışarı verdi.

"Hava güzel ve yürüyelim mi?! Sence şu an daha önemli işlerle uğraşman gerekmez mi?"

Cern uzun bir liste yapabilirdi.

"Baş ağrıtan işler hep orada zaten. Merak etme, geri döndüğünde hepsi yerli yerinde olacak. Keyfini çıkarabileceğim şeyleri ise kovalamam gerekiyor."

Sosis satan bir sokak satıcısının yanından geçerken bir iç daha geçirdi.

"Bu bizim de hakkımız değil mi?"

Hak?

Cern,Kurt'e döndüğünde onu ilgiyle etrafı izlerken buldu. Sanki hiçbir ayrıntıyı kaçırmaması gerekiyormuş gibiydi.
Hatta yalnız yürüyor gibi bir hali vardı.

Ama.. Neden gözleri üzgün üzgün bakıyordu? Ağzından çıkanlar olumluydu ancak neden sıkıntılıydı?

İstemsizce kaşları çatıldı. O sırada onun telefonu tekrar çaldı.

Kurt'ün Rain demesiyle Cern sol tarafından yediği darbeyle bir adım geriledi.

Boş bir anına denk gelmişti. Kurt'ü anlamaya çalışmakla uğraşıyordu ki bu çok anlamsızdı zaten.

Kurt de anında durdu.

Çarpan kız özür dileyip devam ettiğinde Cern alışagelmiş bir şekilde sorun olmadığını söyledi.

Ancak ne yaptığını fark ettiğinde vücudunun tüm fonksiyonları durdu.

Birkaç saniye nefes bile almadan ilk şokunu atlattı. Ardından boş bakışları kaldırımdan kendisine kitlenen Kurt'e döndü.

Duymuştu.

Göz göze geldiklerinde Kurt'ün kısılmış koyu gözlerinden o aşinası olduğu pırıltının geçişini izledi.

Şüphe?

"Sonra,Rain."diye mırıldanıp telefonu indirdi.

Öylece birbirlerine bakmaya devam ederken Kurt sessizliği bozdu.

"Rusçayı nereden biliyorsun?"

***

"Ne dedin?"

Genç kadının eli özgüvensizlikle sarı saçlarına gitti. Karşısında ona kahkahalarla gülen kadın ise ojeli parmağını ağzına götürmüştü.

"Sana batır diye tekrar iş vereceğimi mi düşündün? Onca şeye rağmen sadece tecrübesiz olduğunu düşünmüştüm. Ancak anlaşılan seni gözümde büyütmüşüm."

Bunları söylerken öyle bir tavrı vardı ki sanki ona hakaret etmiyordu da övmekten yere göge sığdıramıyordu.

Tekrar bir şeyler söylemek için ağzını açmıştı ki kadın onu yine susturdu.

"Harcadığın onca şeye ve zamana rağmen şimdi nasıl karşıma pişkince çıkabiliyorsun,Abigail?"

Konuşması bitince koltuğunu yan çevirip masasının ardından Abigail'e duygusuz bakışlar attı.

Aslında Abigail o bakışların ardında neyin yattığını biliyordu. Delilik yatıyordu.

"Buraya gelirken ne kadar utandım tahmin edemezsiniz. Ancak size kendimi kanıtlamak için bir şans daha istiyorum. Yaptıklarımı telafi etmek için. "

Ama Abigail aptal değildi. Suyuna gitmeyi iyi bilirdi.

Kadın kaşını kaldırıp onu bir süre süzdü. Abigail bir an hiç konuşmayıp kendisinin çıkmasını bekleyeceğini düşündü.

Ancak O, siyah deri sandalyesini bu sefer diğer tarafa döndürüp iyice yayıldı.

"Emirlerime eskisi gibi uymuyorsun,Abigail. Bu benim canımı sıkıyor."

Abigail ince boynunu aşağı eğdi.

"Benim hatam,efendim."

Kadın kulağı çınlatan bir kahkaha attı.

Bu Abigail'e tuhaf geliyordu. Çok fazla gülmeye mi başlamıştı?
Kahkahalarının çok güzel duygular içerdiğini söyleyemeyecekti. Abigail alınmalı mıydı? Yoksa iyi gününde miydi?

Her neyse,umrunda değildi.

Aklında tek bir şey vardı.

İntikam.

İçindeki öfkeyi kusmak istiyordu.

"Eskisi gibi rahat davranmana izin veremem. Üstelik keyfine göre benim gözbebeklerimi öldürmeni hala gözardı etmiş değilim."

Abigail zorla yutkunarak titreyen eline hakim olmaya çalıştı. Ellerini önünde birleştirip dişlerini sıktı.

Kalbi mi sıkışmıştı?

Hayır, O herhangi biri için zayıflayacak tarzda değildi. Öyle bir lüksü de yoktu.

"Her şeyi berbat eden O'ydu."

Kadın bir anda elini masaya geçirince Abigail yerinden sıçradı.

"Bu kararı vermek sana düşmezdi. O,benim emrimdeydi. Sen de benim emrimdesin. Benim birimimde bana yeminlisin. Hangi hakla benim biriminden birini öldürebilirsin? Her ne olacaktıysa icabına ben bakardım!"

Jace,diye geçirdi içinden Abigail,ölünce bile başıma dert açabiliyorsun.

"Sen onun kim olduğunu..."diye mırıldandı kadın gözü odayı ortalayan Türk halısına daldığında.

Abigail ağzının içinde boğulan kelimeleri seçmekte zorlandı.

"Haklısınız. Ancak O olmasayd-"

"Kes."diye böldü onu." Yeğenimle tanışmıştın,öyle değil mi?"

Abigail boğazındaki yumruyu zorla göndererek sesinin titremesini önlemeye çalıştı.

"Sadece bir kez gördüm."

Kadın kitaplığa bakarak başını salladı.

"Şimdi gidebilirsin. Onu sana göndereceğim. Attığın her adımı tek tek,detayla ona rapor edeceksin."

"Anladım,efendim."dedi Abigail birkaç adım geri atmadan önce.

Çıkmadan önce kendisine olan ilgisini çoktan kaybetmiş kadına son bir bakış attı.

Dudaklarının kenarı varla yok arası kıvrılırken içinden ona birkaç kelime söyledi.

Sıra sana da gelecek.

***

İnanmış mıydı? Diğerleri öğrenene kadar ne kadar vakti vardı?

Cern sorular sürekli aklında dolanırken Kurt ilgisiz dursa da adamın söylediklerine gözü kapalı inandığını düşünmüyordu.

Rusya'ya gitme hikayesini daha da derinleştirmeliydi. En azından Rain ona sorana kadar vakti vardı.

Bir şeyler düşünecekti. Ama şimdi önemsizmiş gibi davranıp üstünü kapatmalıydı.

Adrese vardıklarında şehirden çok da uzak olmayan binaya baktı.

Tek katlıydı. Kirli bir griydi. Beyaz pencerelerin çerçevesi yer yer dökülse de sağlam yerleri nasıl oluyorsa yeni gibi cilalıydı.

Üstelik merkezden çıkınca yürüyerek yaklaşık yarım saatti.

Janik yine kendisini memnun etmişti.

"Çiçek ekseler iyi olacak gibi."

Daha neler.

Herkesin arkasından sadist diye bahsettiği bu adamın alaycı bir tip olduğunu da duymuştu. Ancak bu kadarını tahmin edememişti.

Arkasındaki Kurt'e aldırış etmeden bakımsız bahçeye ilk adımını atmıştı ki evin kapısı açıldı.

Janik ve Scott kapıda göründüklerinde Cern istemsizce ortama yabancı hissetmekten kurtuldu.

"Söyleseydin gelip alırdık."dedi Janik onlara yolu gösterirken.
Bu sırada Kurt'e başıyla selam gönderdi.

"Sorun değil. Etrafta çok görünmeseniz daha iyi."

İçeri girdiklerinde Cern dıştan göründüğü kadar geniş olduğunu fark etti.

Çok odalı ve birleşik mutfaklı Amerikan tarzıydı. Yer israfı yoktu.

Cern içinden evi onayladı.

Birimin as kadrosunu eve yerleşmiş halde bulunca hepsine selam verdi.
Gözleriyle çabucak kısa bir yoklama yaptı.

"O halde.."dedi Kurt.

Cern dönüp kapıya baktığında Kurt'ün hala elleri cebinde eşikte durduğunu fark etti.

"Bana düşeni yaptığıma göre artık dönebilirim."

Janik'e kazanova gülüşünü atarken onu ne zaman görse eline bir kılıcın ne kadar yakışacağını düşünüyordu.

Adamda şövalye tipi vardı.

Cern katettiği birkaç adımı geri dönerek karşısında durdu.

Dudaklarını ıslatırken alışık olmasa - ve her ne kadar istemese de- onu getirdiği için bir şeyler söylemesi gerektiğini düşündü.

"Pekala."diye başladı."Aslında gerek yoktu ama.. Yine de..Sağol."

Kurt kızın kıvranmasını izlerken ne söyleyeceğini anladıysa da onu durdurmadı. Çünkü bundan zevk alıyordu.

"Sorun değil."dedi başıyla selamlayıp arkasını dönerken.

Tam birkaç adım atmıştı ki ağzından kaçan kaba bir sesle omzunun üstünden arkasını döndü.

"Sümbül."dedi.

Cern ona kaşlarını çatarak baktı. Ne demekti bu? Bir tür şifre miydi?

"Baharda güzel kokar."

Ne demek istediğini anlayınca sırıtan Kurt'ün suratına kapıyı çarptı.

En son odadaki adamın bile onun kahkahasını duyduğuna emindi Cern.

"Biraz deli,ha?"dedi Janik bir yandan kızın vücudunu süzerken.

"Biraz?"

Yürürken herhangi bir aksama yok gibiydi. Kolu da aşağı yatmıyordu.
Kaybettiği zaman birkaç çalışmada kapatılacak gibiydi.

Gergin omuzlarını rahatlatarak kızı takip etti.

Gidip masaya oturduğunda diğerleri de yavaş yavaş başlarına doluşmaya başladı.

"Haberleri kontrol ediyor musunuz?"

Birkaç kafa salladı ve biri elini kaldırarak sorumluluğu devraldı.

"Herhangi bir söylenti? Patlamaya dair,Abigail'e ve..diğer şeylere.."

Cern neden sözü bu şekilde bitirdiğini ya da lafı bu şekilde uzattığını anlayacak bir iki kişiden,özellikle de Janik'ten bakışlarını uzak tuttu.

"Onlarla ben ilgilendim. Tekrarında veya ihlalinde sana bildiririm."

"Bilmem gereken bir şey var mı?"dedi oturmaktan rahatsız olarak.
Bir an önce bir şeyler yapmak istiyordu.

"Ortaya çıktın."

Cern yandan ilgisiz bir gülüş yolladı.

"Ben de bunu bekliyordum."

Artık herkes Jace'e yardım ettiğini biliyordu. İstediği de buydu zaten.

Onunla kimin sorunu varsa Cern'in bir şey yapmasına gerek yoktu. Adreslerini kendileri verecekti.

"Başka?"

"Patlamadan sonra sana bırakılan birkaç şey olduğunu söylediler. Derin odalardan çıkmış.Gelip bırakılacakmış."

Cern kaşlarını çatıp bir an düşündü.

Olsa olsa Jace bırakırdı..

Soran gözlerle tekrar odadakilere döndü.

Herkes birbirini bakışlarıyla yoklarken bir bir kafalar sallandı.

"Şimdi plan nedir?"dedi Ian.

"Önce benim yapacaklarım var."

Cern'in büyük gözleri karşısında oturan Janik'i buldu.

Genç adam ne demek istediğini elbette hemen anladı.

"Buldum. Biraz geç olduğu için kusura bakma. Daha önceki ziyaretlerden dolayı taşınıp kişisel bilgilerini şirketine bile vermemiş. Taşınmaz mülklerinin çoğunu elden çıkarıp değiştirmiş. Ancak sonunda...yerini bulduk."

Cern masada kendisine kaydırılan katlanmış kağıdı alıp birkaç saniye öylece baktı.

İç geçirip cebine attı.

"Bu işi hemen halletsem iyi olacak."derken ayaklandı.

Eğer Kurt peşine takılmasaydı belki çoktan halletmişti.

"Birkaçınız gidip birimimiz yeni üyelerini haberdar etsin. Yakında onlarla tekrar görüşeceğiz."

"Yerleştirme nasıl gidiyor?"

"Hızlı ve kolay."

Sözlerine onayı alınca yavaşça doğruldu ve halinden memnun ancak sıkıntılı bir ruh haliyle kapıya yöneldi.

"Cern."

Janik seslendiğinde Cern çoktan kapıyı açmıştı.

Onunda kendisiyle gelmek isteyeceğini düşünüp reddedecekti ki arkasını döndüğünde Janik başını iki yana salladı.

"Yok bir şey. Dikkatli git."

Cern burnundan soluyarak ona düz bir bakış attı.

Ancak başını gri bulutların cirit attığı gökyüzüne kaldırdığında Janik'in ona söylemediği bir şey olduğunun farkındaydı.

***

"Hangi daireye gelmiştiniz?"

Cern bir kendisini durduran takım elbiseli adama bir de danışmada bekleyen sıkı topuzlu kadına baktı.

Tek kaşı kalktığında,elbette böyle bir yerde yaşayacaktı,diye geçirdi içinden.

O sırada içeriye elini kolunu sallayarak giren kadına baktı.

"Sanırım bu soru bir tek bana mahsus."

Kendini özel hissettiğini söyleyemeyecekti.

Adam uzun boyundan dolayı Cern'e başını eğip bakıyordu. Bunun verdiği güvenle umursamaz bakışlarını yolladı.

"Kendisi burada yaşıyor. Sormamız saygısızlık olmaz mıydı?"

Cern soğuk gülümsemelerinden birini yolladı.

"O zaman bu yaptığınız daire 208 sakinlerine saygısızlık değil,öyle mi?"

Adamın kaşları bir anda çatıldı ve kıza şüpheyle baktı.

"Daire 208?"

Cern onayladı.

"Orada kimin kaldığını biliyor musunuz?"

"Elbette. Aksi halde neden geleyim?"

"Bizi arayan olmadı."diye yandan bir bakış attı danışmaya."Kime geldiğinizi onaylamak için bir isim alabilir miyim?"

Cern sahte bir sinirle kaşlarını çatıp sesini yükseltti.

"Ne demek isim alabilir miyim? İşinizi böyle mi yapıyorsunuz? Müşteriniz size bunun gizlenmesini istediğini açıkça belirtmedi mi?"

Yüzündeki şüphe bir anda kaybolunca Cern doğru yere parmak bastığını hemen anladı.

Adam bir anda yana çekilip hafifçe eğildi ve zarif bir hareketle kendisine yolu gösterdi.

"Bize yardımcı olduğunuz için teşekkür ederiz."

Neyse ki Cern'i duygularını belli etmeme konusunda idmanlıydı.

Aksi halde şaşırdığını anlayabilirlerdi.

"Kim geldi diyeyim,efendim?"
Danışmadaki kız sahte olduğu anlaşılmayan parlak gülüşüyle eli telefonda kendisine bakıyordu.

"Bir şey demene gerek yok."diye kestirip attı durma gereksinimi görmeden.

Zaman kaybetmeden ve aceleci olmamasına özen gösterdiği adımlarla ilerledi.

Asansör 11.katta durduğunda derin bir iç çekti.

Ve zile bastı.

Rahat bir tavırla duvara yaslanıp gözden uzak durmaya çalıştı.

Bekledi. Bekledi.. Ama ses yoktu. Tek gözü kameradaydı.

Onu izlediklerine emindi.

Ama ona her şeyi anlatmalıydı. Kendine verdiği sözü tutarak ondan özür dilemeliydi.

Ve onu koruyacaktı.

Tekrar bastı.

Umutsuzlukla bu seferlik boşverip şanşını sonra denemeyi düşünüyordu ki tıkırtılar duydu.

Ve kapı açıldı.

(°)

Cern bakışlarını ayakkabılarından yavaşça yüzüne çıkarırken görmeyi beklediği manzara bu değildi.

Gömleğinin bir kısmı pantolonundan çıkmıştı. Ceketi hala üstündeydi,kravatı ise gevşetilmiş savsak bir şekilde boynunda asılıydı.

"Sen.."dedi adam kaşları çatılırken.

Afallamış görünüyordu.

"Seni içeriye kim aldı?"

Cern ifadesini bozmadı.

"Merhaba."dedi,sesinde kendine karşı bir alay vardı." Kaçmayı başarmışsın."

Cern zaten bunu biliyordu. Bir süre sonra takibi kaçırsa da o gün oradan canlı çıktığını biliyordu.

Genç kadın adamın kızarık gözlerinden geçen şaşkınlığı görse de ardından nefret dolu bakışlarını ona doğrulttu.

Onu son gördüğünde yine böyle bakıyordu.

Sonra birden kahkaha atıp kapıyı ardına kadar açtı. Tok sesi apartmanın duvarlarında çınlıyordu.

Böylece Cern diğer elinde duran bardakla aldığı kokunun kaynağını buldu. İyice kokladı.

Viski.

Endişeyle adama bakarken O,dudaklarına götürdüğü bardakta kahkahasını boğdu.

"Gel,gel. Sıra bana geldi,değil mi?"

Ne sırası?

İçeri yürüyüp gözden kaybolsa da sesi duyuluyordu.
Cern girip yavaşça kapıyı kapattı. Böylece kapıdan giren ışık da gitmiş oldu.

"Acele etme,gel benimle hiç. Bu bitmeden bir yere gitmem."dedi alaycı bir tavırla.

Büyük salona girdiğinde sağdaki koridora bir bakış attı ve hiçbir yerin ışığının açık olmadığını fark etti.
Ne zamandır bu haldeydi?

Saat dokuz çeyrekti.. İşi en geç altıda bitmiş olmalıydı.

Adam kendini deri gıcırtısıyla koltuğa attı. Bacağını diğerinin üstüne atıp tek kolunu koltuğun başına yaslamıştı.
Koltuğun karşısındaki geniş pencereden muhteşem bir şehir manzarası görünüyordu.

"Hem ben çok bekledim. Biraz da sen bekle."

Bu adama ne olmuştu böyle?

Cern huzursuzlukla etrafına bakındı. Başka kimse yok muydu?

"Yalnız mısın?"

Boşanmış mıydı? Ailesi bu olanlara daha fazla katlanamamış mıydı?

"Yalnız mıyım?"

Adam keyifsizce burnundan soluyarak güldü. Başını ağır ağır sallayarak doğruldu ve dirseklerini dizine dayadı.

Bir yudum daha aldı. O tadı iyice alabilmek için ağzında şaklattı.

"Yalnız mıyım?"diye tekrarladı.

Cern, O bardağı başına dikerken gördüğü tuşa elini uzattı.

Tam o sırada adam elindeki bardağı hızla yere çarptı.

"Yalnızım tabii!"diye bağırdıktan sonra ayağa fırladı.

Cern, üzerine yürürken yerinden hareket etmedi. Gözlerini kırpıştırarak adama baktı.

Gelip omuzlarına yapıştığında hatta onu sertçe sarstığında bile sesini çıkarmadı.

"Kim olacaktı?! Kim?Onları öldürdünüz! Kimin olmasını isterdin?! Para için değil mi?! Her şey?! O-"

Adamın ağzından birkaç küfür çıktığında Cern bunları görmezden geldi.

Adam sarhoştu.

İçine oturan bu haberle aval aval baktı adama.

Karşısındaki adam,onları gördüğünde endişeli ve korkan gözlerle ona bakan kişi değildi.

Çünku artık koruması gereken,güvenlikleri için endişeleneceği bir ailesi yoktu.

Janik kendisine bir şey söylemeyi unutmuştu.
Hem de çok büyük bir şeyi.

Şimdi Cern,hayatını mahvettikleri bu adamla ne yapacağını bilmiyordu.

Sinirle dişlerini sıktı. Becerememişti. Geç kalmıştı.
Yine.

Adam o kadar çok bağırıyordu ki suratının kırmızı damarlarınınsa belirgin olduğundan emindi.

O da neydi? Cern'in boğazımı daralmıştı?
Sanki beline ardı ardına darbeler yiyordu. Dik durmak için kendini zorluyordu.

Bu histen hemen kurtulmak istedi.

Bunca zaman..Jace'e kadar..Kendine hakim olmayı o kadar iyi öğrenmişti ki bu kadar güçsüz olmayı kendine yediremedi.

Önünde nefes nefese viski soluyan adamın kollarının arasından uzanıp tuşa bastı.

Sadece televizyon ünitesinin olduğu bölüm loş bir ışıkla aydınlansa da artık bir şeyleri seçebiliyordu.

"Ronald."

Adam ağlıyor muydu?

"Ben yapmadım."dedi sadece,yanaklarından akan yaşlara baktı.

Yüzü acıyla buruşsa da kaşları kalktı.

"Sen yapmadın?"

Sesi alçaktı. Cern gördüğü acı karşısında gözlerini kırpmaya çekindi.

"Her şey.. Hepsi senin yüzünden. Hepsi."dedi onu bir kez daha sarsarken.

Başını iki yana salladı.

"Ben yapmadım,Ronald."diye tekrarladı sakince.

"Bana adımla seslenme!"diye bağırdı." İğrenç sesini daha fazla duymak istemiyorum. Sana inanacak değilim. Öldüreceksen öldür,işini çabuk hallet."

"Seni öldürmek için gelmedim. Özür dilemek için geldim. İzin ver her şeyi anlatayım."

Adamın yüzü ifadesizleşirken kolları yavaşça iki yana düştü. Gözyaşları kızarmış gözünde cam gibi parlıyordu.

"Özür mü?"dedi bu duyduğu en saçma şeymiş gibi.

"Onca şeyi yaptıktan sonra özür mü dileyeceksin? "

Başını arkaya atıp yine bir kahkaha krizine girdiğinde Cern adamın çıldırdığını düşünüyordu.

"Gidip karımın mezarında dile. Ama kızımdan uzak dur."

Adam onunla trajik alaylar ederken Cern denemeye devam etti.

"Hiçbirini isteyerek yapmadım. Mecburdum. Ama sana ve ailene zarar gelmemesi için elimden gel-"

"Bu muydu elinden gelen?!"

Adamın sesi çatlayana kadar bağırmasıyla Cern gözlerini kapattı.

Anlaşılan kendini anlatamayacaktı.

"Sen de biliyorsun. Sana yardımcı olmaya çalıştım."

Cern adamın yüzünde sakinleştiğine,inandığına dair bir belirti ararken adamın omuzları çöktü. Ve arkasını döndü.

"Bilseydim..."diye mırıldandı bundan aldığı cesaretle.

"Neyi bilseydin? Ha? Neyi bilseydin? Onları öldüreceklerini mi? Ben niye kurtuldum ki?"

Adam dönüp yine aynı yere oturdu ve başını ellerinin arasına aldı.

"Benim yüzümden her şey benim yüzümden...Benim yüzümden.."diye sayıklamaya başladı.

Cern öyle yumuşak adımlarla yanına gitti ki ses bile çıkarmadı.

Kendinde bu hakkı nereden buluyordu bilmiyordu. Ama yine de içinden bunu yapmak gelmişti.

Yavaşça yanına oturup elini adamın sarsılan sırtına götürdü.

Öyle savunmasız duruyordu ki...

Sırtını sıvazlamaya başladığında hiç beklemediği bir şey oldu.

William başını kendi bacaklarına gömdü ve ağlamaya devam etti.

"Hillary.."

Cern taş kesilen vücudunu gevşetmeye çalışırken William hala sayıklıyordu.

"Katiller.. Çocuk katilleri.."

***

"Pekala. Neye öncelik vermek istersiniz?"

Onlarla ilk karşılaştığım yerdeki çalışmamız daha yarım saat önce bitmişti ki Rain herkesi salona topladı.

"Ben liman olayı diyorum."dedi Kurt ıslak saçını karıştırırken.

Camilla elini kaldırarak onaylamayı seçti.

"Neden?"dedi Rain.

"Çünkü sen onu seçeceksin."diye sırıttı.

Rain ona yandan bir gülüş yolladı.

"Ben park diyorum."dedi Neil."Hem daha yakın hem daha taze."

"Taze olması daha göz önünde olması demek."dedi Rain.

"Göz önünde olması daha çok bilgi demek."diye karşılık verdi Ace.

"Rain'in görüntüleri yakalandı. Orada görünmese iyi olur."dedim endişeyle.

"O zaman ayrılalım."dedi Ace.

"Antrenmanda Rain sana bir iki kere iyisin dedi diye iyileştiğini mi düşündün?"

"İyileştim,Neil."

"Olmaz,ayrı gidemeyiz."

"Neden? Her ihtimale karşı hepimiz aynı yerde olmasak daha iyi."

"Nasıl bir ihtimale karşı?"diye sordu Rain,kaşları çatılmıştı ve cevabını bildiğim soruları soruyorum bakışı atıyordu.

Ace sadece bakmakla yetindi. Rain ise kollarını çaprazladı.

Onlar bakışırken Kurt araya girdi.

"Öyle bir ihtimale karşı hep birlikte olmamız daha akıllıca. Zira bir öncekinde.."

Devamını getirmesine gerek yoktu. Zaten Camilla buna izin vermeden öksürdü.

Gerçi gerçek gibi duruyordu ama sonrasında Kurt'e attığı bakışlar manalar içeriyordu.

"Bir daha zorunda kalmadıkça bu tekrarlanmayacak."dedi Rain.

Onu dikkatlice süzdüm. Biliyordum,hala suçlu hissediyordu. İçini rahatlatan tek şey herkesin burada ve sağlam olmasıydı.

Kurt yerde bahçemizdeki kediler için aldığım minik toplardan birini teklemeyip söze girdi.

"O zaman-"

Ama kesmek zorunda kaldı.

Çünkü top minik olsa da onun ayarsız gücüyle cama hızla çarpıp neredeyse onu kırıyordu.

Gözlerini açıp endişeyle bana döndü ama benim düz bakışlarımla karşılaşınca ağır çekimde tekrar önüne döndü.

"Cern'i bekleyelim. Oylamayı O değiştirsin."

"Zaten çoğunluk liman dedi."diye kaşlarını çattı Rain.

Kurt bilmiş bir edayla döndü.

"Rain."dedi."Adam ikinci hayatını yaşıyor. Ona iki oy hakkı veriyorum."

Rain gözlerini devirip Neil'e döndü. O sırada Neil gülümsüyordu ancak daha çok yüzünü buruşturmuş gibiydi.

Eh,düşük kalite bir espri bunu hak ederdi.

***

"Neden yalnız geldin?"

Yanımda oturan Cern,araba kullanan Rain'e bakmadı.

"Zaten grup yeterince kalabalık. Boşuna enerji yaymaya gerek yok."

"Demek davetiyeleri sevmiyorsun."

Cern bunu duymamazlıktan gelmeyi tercih etti. Ancak sabır dilercesine boynunu çıtlattı.

Dikiz aynasından önümde oturan Kurt'e baktım.

Onunla bilerek uğraşıyordu. Kışkırtmaya mı çalışıyordu? Peki neden?

Şimdilik bunu incelemeyi aklıma not edip camdan dışarıyı seyretmeye koyuldum.

Cern geldiğinde hemen yola çıkmıştık.

Parka gitmenin kendisi için de sakıncalı olduğunu ve aynı zamanda da hali hazırda polis kontrolünde olduğunu söylemişti.

Rain onu bazı şeylere katmak istiyordu. Eğer birimler birleşecektiyse bunun getirileri olmalıydı.

Limanda olan olay iki biriminde sınırları içinde değildi. Ancak oradan sızan bir şeyler bizim tarafımızda huzursuzluk çıkarıyordu.

Benim özetim buydu.

Araba nihayet durduğunda Rain sürekli müzik değiştiren Kurt'ün eline yapıştıralı on dakika olmuştu.

Kurt büyük bir bebek gibiydi. Tehlikeli bir bebek.

Camilla'nın sürdüğü araba da peşi sıra durdu.

Güneş tepemizde ışırken gözlük almadığıma lanet ederek gözlerimi kıstım.

O gözler sürekli Cern'e kayıyordu.
Bir şekilde ona borçlu ve biraz da yakın hissediyordum.

Her ne kadar oldukça mesafeli birine benzese bile..

Onu izleyen bir tek değildim. Herkesin gözleri onu bir an yakalayıp süzüyordu.

Ve yakaladığım diğer şey ise arabanın kapılarını kapatırken kaçamak bir şekilde bakışıp Cern'e dönen ikiliydi.

Kurt ve Rain.

Cern ise kollarını önünde çaprazlayıp etrafa baygın bakışlar atıyordu.Ama o gözlerin ardını görebiliyordum.

Zeka vardı. İstemese de kendini belli ediyordu.

Camilla hemen Kurt'un kolunun altındaki yerini alınca ben de Rain'e yöneldim.

Bana güzel güzel gülümserken elini uzattığını fark ettim.

Rain?

Bu fırsatı kaçırmadan hemen parmaklarımı onunkilere kenetlesem de gözlerimi kırpıştırarak ona baktım.

O'ysa çarpık bir gülüş yollayıp önüne döndü.
Dışarıda genellikle ya Rain'in koluna girerdim ya da beni kolunun altına alırdı.

El ele tutuşmayı sevmezdi. Ya da kalabalıkta sevmezdi. Bu yüzden öyle gezdiğimiz anlar çok nadirdi.

Derin bir nefes alıp kokuyu içime çektim.

"Şuradan gidelim. Tepeyi solumuza aldık."

Sessiz bir onayla Neil'ın peşine düştük.

"Anlaşılan hafızan hiç zarar görmemiş."

Elbette, Kurttu.

Cern, Rain'in solunda, Ace ve Neil önümüzde, Kurt ve Camilla ise arkamızda yürüyordu.

Neil'in başını iki yana sallayıp homurdandığını duydum.

"Ama seninki görecek."

Kıkırdasam da nedense bir an sonra bu fikir tüylerimi ürpertti.

"Park olayıyla ilgilenecek birilerini yolladın mı yoksa ben yollayayım mı?"

Cern,Rain'e alttan bir bakış attığında dudakları kıvrılmış gibiydi.

Sanki zaten birilerini yolladığını biliyorum,der gibiydi.
Ama bunu sesli dile getirmedi.

"İlgileniyorum,merak etme. Herhangi bir şey olursa sizi bilgilendiririm."dedi.

"Herhangi bir konuda bizi bilgilendirirsin,öyle değil mi?"

Rain'in soğuk sesi gülümseyen dudaklarına hiç yakışmıyordu.

Aslında daha çok... O ilk tanıştığım Raindi.

Cern bakışlarını Rain'in gözlerine bir şey arıyormuş gibi dikti.

Kıvrılan dudaklarındaki tebessüm hoş olmayan manalar içeriyordu.
Minyon tipinde sevimli durması gerekirken aksine tehlikeli duruyordu.

"Şimdilik size çok yararım dokunacağını bilmen yeterli."

Rain'in ne düşündüğünü çözmeye çalışıyor gibiydi.

Ancak ben bile çözememiştim. Ama bildiğim bir şey vardıysa o da Rain'i şimdilik durdurmam gerektiğiydi.

Uyarı niteliğinde elini sıkıp bakışmalarını kestiğimde limana varmıştık.

Aralarında bilmediğim bir şey dönüyordu.

Ama ortam bir süre gerilmese en iyisiydi.

Başımı çevirip o gün beklediğim tepeye baktım.

Huzursuzluk.

Bende uyandırdığı tek his buydu.

Açık hava bile üstündeki kasveti dağıtamıyordu.

Ve bu zamana kadar neler atlattığımızı düşündürmüştü. Dün gibiydi.

Rain'in elini iyice sıktığımda aynı karşılığı aldım.

O gün onu durduramamıştım. Ne kadar kötü bir histi. Onu kaybetmeyi ya da benden uzaklaşmasını kesinlikle istemiyordum.

Daha çok bir tatil köyü için tasarlanmış gibi duran tahta limana ilk adımı attığımızda uğultu dikkatimi dağıttı.

Yan tarafta ağır, sanayi tipi gemiler vardı. Hepsi dev gibiydi.

Bizim geldiğimiz ise onlardan uzakta, daha çok balıkçı tekneleri ve birkaç yatın olduğu dar ama uzun bir bölümüydü.

Sabah erken olmasına rağmen herkes güneşin altında arı gibi çalışıyordu.
Suyun daha derin taraflarına uzanan limanın ucunda büyük kargo gemilerini görebiliyordum.

Ancak o kadar uzaklaşamadan biri bizi durdurdu.

Yüzü çok güneş altında kalmaktan kararmış ve alnı terlemişti. Elindeki ağı fırlatıp elini beline koydu.

"Ne vardı?"dedi hırıltılı nefesinin ardından.
40 yaşlarının sonunda olmalıydı. Hemen işine dönmesi gerekiyormuş gibiydi.

Rain'in elini bıraktım.

"Daha önce konuşmaya gelmiştim. Bana burada bir görüşme ayarlanabileceği söylenmişti. Rain Wickersham."

Adam baştan aşağı süzdü Rain'i.

"Kiminle?"

"Michael."

Adam alaycı bir gülüş attı.

"Hangi Michael? Benim adım da Michael."

Rain'in çenesi kasılmaya başladığında elini bırakmamış olmayı diledim.

Belki de bazen gerçekten sakinleştirilmeye ihtiyacı vardı.

Ama korktuğum başımıza gelmedi.

"Seni buradan sürdüreceğim Michael ile."dedi soğuk bir gülümsemeyle.

Adam Rain'in sesini yükseltmeye bile lüzum görmeden söylediği cümleden sonra hepimize tek tek bakıp arkada çalışanlara doğru seslendi.

Kahverengi botlarını yere vura vura temizleyen adam yanımıza ulaşınca kulağına bir şeyler söyledi.

Adam şapkasını tuta tuta koşmaya başladı ve gemilerin tek dalgasıyla yan yatabilecekmiş gibi limanın burnunda duran lüks yata ulaştı.

Ben mi yanlış görüyordum yoksa bize dönen bakışlar üzerimizde fazla mı oyalanmıştı?

Ya da o bakışlar sadece bana göre mi farklı imalar içeriyordu?

"Normal olmayan bir şeyler var."diye mırıldandı Cern,tam ben bunu düşünürken.

Camilla ona döndü.

"Normal olmayan birileri var."

Cern onu başıyla onayladı.

Grubumuz birbirine mi yaklaşmıştı? Bu bir savunma mıydı?

Şaşırarak insanlara daha dikkatli bakmaya başladım.

"Herkes mi?"diye sordum.

"Hayır."diye cevapladı Neil."Enerji o kadar kuvvetli değil."

"Bunu nereden anlıyorsunuz?"

"Zamanla sen de ayırt edeceksin."dedi Ace.

Nasıl oluyordu? Önceden sadece onlar bile gelse bunu fark edebiliyordum.

Sürekli birlikte olduğumuz için mi artık ayırt edemiyordum yoksa dönüştüğüm için mi? Ya da üstünden belli bir süre mi geçmişti?

Adam gittiği hızla geri döndü.

"Michael şehirde değilmiş."dedi başını kaşıyarak.

Kaşım havaya kalktı.

Bizim lugatimizda bu toplantıda ya da uyuyor demekle aynı şeydi.

Acaba gerçek miydi?

Saf birine benziyordu. Herkes gibi güneş yüzünden yüzünü fazlasıyla buruştururken ağzı açılıyor,eksik dişlerini sergiliyordu.

"O halde onun yerine kiminle görüşmem gerekiyorsa onunla görüşeceğim."

Birazdan 'Buranın yetkilisi kim?' ya da 'Bana müdürünü çağır.' senaryosuna dönecek gibiydi.

"Mümkün de-"

Benim adım da Michael sözünü bitiremeden yattan bir ıslık duyuldu.

Kumral bir adamın elini sallayıp gel işareti yaptığını gördüm.

Denizci kası.

Buradan bile belli oluyordu.

"Anlaşılan mümkünmüş."diyen Neil önümüzdeki adamlara bakmadan yanlarından ilerlediğinde hepimiz yine peşine düştük.

Anlaşılan Neil bugün ters tarafından kalkmıştı. Aksi halde grubun en beyefendisi rolü her zaman onundu.

Her neyse sonunda birileriyle görüşecektik.

"Bu Michael çok da güvenilir biri değilmiş ha."dedi Neil,Rain yanına geçtiğinde.

Rain burnundan soluyup başını çevirdi.

Arkadan birkaç kuş öttü.

Yata vardığımızda parlayan denizden bakışlarımı alıp bizi karşılayacak kişiye döndüm.

Ama...güzel yattı. Bembeyazdı. İçeride altın ya da gümüş işlemeyle karşılaşırsam şaşırmazdım.

Bizi çağıran adam biz varmadan gözden kayboldu ve başka biri güverteye çıktı.

Ağır ve kendinden emin adımları vardı.

Uzun boylu,beyaz tenli,siyah saçları çenesine kadar uzanan genç adam önümüzdeki basamaklara inmeden durdu ve yatın girişinin iki yanına ellerini yaslayıp eğildi.

Çalıştığı ortama tezat bir şekilde kolları katlanmış beyaz bir gömlek ve siyah pantolon giymişti. Gereksiz şıktı ama yine de elitti.

Hatta fazla rahat bir havası vardı.

Yüzünde ise 'Yapacak o kadar işim varken şimdi kimlerle uğraşacağım.' ifadesi vardı.

(°)

"Evet-"

Gözleri şöyle herbirimize değerken birden bakışları dondu. İlgisiz gözlerinden bir pırıltı geçti.

Gördüğü şeye inanamıyormuş gibi birkaç kez gözlerini kırpıştırdı. Kaşları çatılır gibi oldu.

Sanki imkan veremiyormuş gibi.

Dudakları hafifçe aralandı ve ardından bembeyaz dişlerini sergileyerek gülümsedi.

Ama bu öyle sıradan bir gülümseme değildi.

İfadesi ilk andan tamamen farklıydı. Şaşırdığı belliydi ancak..sevinmişti.

"Fazla mı inceledin?"

Rain'in sesiyle birden olduğum yerde sıçrayıp yakalanmanın verdiği suçlulukla gözlerimi kaçırdım.

"Yok canım."

Ama merakıma yenik düştüm.

Üzgünüm,Rain.

"Merhaba,ben Ben Sokolov."dedi,nedense eğlenir bir tınıyla."Size nasıl yardımcı olabilirim?"

Cern arkamda burnundan soluyarak güldü ve başını başka yana çevirdi.

"Sanırım hepimizi ilgilendiren bir konu var."dedi Rain.

Canı sıkılmış gibiydi. Sanki ortamı hemen terk etmek istiyormuş ya da birilerine dalmak istiyormuş gibiydi.

Ben'in bakışları bir anlığına Rain'e döndüğünde gülümsemesini hiç bozmadan başını salladı.

"Öyle görünüyor."

Tekrar bir noktaya kitlenip altdudağını dişlediğinde sırıtmasını engellemeye çalışırmış gibi bir hali vardı.

Neydi şimdi bu?

"Hoşgeldiniz."dedi Ben.

Gülümsemesi iyice büyümüştü.

Birden eğilip Rain ve Neil'ın arasından elini uzattı.

"Uzun zaman oldu."dedi.

Herkes kaşlarını çatmış kime hitap ettiğini çözmeye çalırken Kurt kaşlarını çatarak Camilla'yı kendine çekti.

Ne?!

Ancak adamın gözleri Camilla'yı görmüyordu bile. Hatta belki de hiçbirimizi görmüyordu.

Gözlerimi kırpıştırarak muzip bakışlarının hedefine döndüm.
Grubun en arkasındaki Cern kollarını bağlamış öylece duruyordu.

Tüm başlar ona döndü.

O ise önce adamın eline baktı. Burnundan soluyup başını çevirdi. Sonra tekrar adamın kendisine döndü.Gülmemek için kendini zor tutuyormuş gibiydi.

Yüzü her zamanki gibi sertti ancak eğleniyormuş gibi bakıyordu.

Zaten kızın duygularının anlaşıldığı tek yer gözleriydi.

En sonunda gülümsedi ve jestini yoksaymayıp elini uzattı.

Dalgaların salladığı yata küçük adımlarla yaklaşıp adamın yardımıyla kendini attı.

"Geri dönmek için çok mu geç kaldım?"diye sordu Cern gülümserken.

"Seni tekrar görmek güzel."dedi Ben,parlayan gözleri Cern'in yüzünde gezinirken.

"Seni de, Ben Sokolov."

İkisi de aynı anda bizim anlayamadığımız espriye gülerken Ben birden Cern'i kendine çekti ve başını göğsüne yaslayıp sımsıkı sarıldı.

****

Merhabalar^^

Yeni bölüm ve karakterle geldim. Birileri bir şeyler mi saklıyor? Bakalım altından ne çıkacak.^^
Yorum ve tahminlerinizi bekliyorum.^^
İyi okumalaar

Continue Reading

You'll Also Like

988K 48.5K 70
0545 *** ** **: Hanımefendi şemsiyeniz bende kalmış Siz: Pardon tanıyamadım? 0545 *** ** **: Kader Ortağın 0545 *** ** **: Ruh Eşin 0545 *** ** **: v...
YASAK DENEY By 👑

Science Fiction

181K 16.9K 36
Tarih boyunca sadece birkaç kez cesaret edilen ve eşine az rastlanan, insanlık dışı bir yöntemle yapılan dil yoksunluğu deneylerine bundan yirmi iki...
196K 9.3K 61
İNSANIN RASTGELE SALLADIĞI NUMARA HAYAT DEĞİŞTİRİR Mİ Kİ BENİMKİ DEĞİŞTİ...
458K 13.9K 51
işten eve dönerken ıssız bir ormanda duyduğu sesin peşine gitti ve bu bulunduğu yer onun hayatının değişim noktasıydı. * * * * * İLK KİTABIM OLDUĞU İ...