Sıcak Kanatlar

By Lanhei

1.3M 74.5K 11.8K

Lily bir akşam tuhaf bir saldırıya uğrar. Daha da tuhaf olanı, davetsiz misafirler ne yazık ki peşini kolayca... More

Yanmış Tüy
Element Sayfaları-Yaratılış Güncesi
I*
II*
III-
IV*
V*
VI*
VII*
VIII*
IX*
X-
XI*
XII*
XIII*
XIV*
XV-
XVI*
XVII*
XVIII*
XIX*
XX*
Element Sayfaları-2
XXI*
XXIII*
XXV.BÖLÜM*
XXVI*
XXVII*
XXVIII*
XXIX*
XXX*
XXXI*
XXXII*
XXXIII.BÖLÜM
XXXIV. BÖLÜM
XXXV.BÖLÜM
XXXVI.BÖLÜM
XXXVII.BÖLÜM
XXXVIII.BÖLÜM
XXXIX.BÖLÜM
XL.BÖLÜM
XLI.BÖLÜM
XLII.Bölüm
XLIII
XLIV
XLV
XLVI
XLVII
XLVIII
XLIX
L
LI
LII
LIII
LIV
LV
LVI
LVII
LVIII
LIX
LX
Element Sayfaları-3

XXIV.BÖLÜM*

16.3K 1.2K 93
By Lanhei

"Onlardan uzak durması gerekiyor." diye tekrarladı annem, yemek masasına oturduğumuzdan beri bilmem kaçıncı kez.

Bende oluşturabileceği travmalardan, başıma gelebilecek bin musibetten falan bahsediyordu.

"Tehlikeli,evet."

Annem "Okulunu değiştirmeli miyiz?"diye sorarken epey endişeli görünüyordu.

"Bilmiyorum."diye cevapladı,babam. "İyice bir düşünelim."

"Son sene okul değişikliği notlarını düşürebilir gerçi..."diye mırıldandı ağzının içinde annem. "Üniversiteyi başka bir şehirde düşünebiliriz."

"Bildiğin bir avatar okulu var mı?"diye geveledim ben de.

Babam boğazını temizleyip annemin olası cevabını savurdu.

"Belki bir süre Simon'un yanına yollasak iyi olur."

"Sanki umrundaymış gibi."diye mırıldandım.

"Ne dedin?"

Anneme şöyle bir bakıp tekrar tabağımdakileri eşelemeye döndüm. Arada attığım kaçamak bakışlar dışında kafamı tatsız yemeğimden kaldırmıyordum.

"Umrunda olsaydı öylece çekip gitmezdi."

Göz göze geldiler.

"Eminim bir sebebi vardır. Yoksa Simon öyle bir şey yapmaz."dedi babam.

"Eminim."dedim imali bir şekilde.

Sesimdeki hayalkırıklığını küçük bir çocuk bile duyabilirdi.

"Neyse."diye geçiştirdi annem suyundan bir yudum alırken."Yanına gittiğinde konuşur, halledersiniz."

"Gideceğimi kim söyledi?"

"Elbette gideceksin. Sana bizim açıklayamayacağımız ve öğretemeyeceğimiz şeyler var. Hem..."

"Hem?"

"Kim olduğunu bilmediğimiz insanların etrafında dolaşmasını istemiyorum. Büyük babanın yanında kalman şimdilik en mantıklı seçenek."

"Gitmek istemiyorum."

"Gideceksin."

Dişlerimi sıktım. Sakinliğimi korumaya çalışıyordum.

"Hayatım? Gitmek istemiyorum dedi."

Annem gözlerini kırpıştırarak babama döndü. Sanki 'bana nasıl ihanet edersin!' der gibi bakıyordu.

"Ne yani? Bu senin için bir problem değil mi?"

Gecikmeli de olsa ondan beklediği desteği göstereceğinden emindi.

Heyecanla babamın cevabını bekledim.

"En azından mezun olmasını bekleyebiliriz..."diye mırıldandı.

Sesindeki güvensizlik, bunu öylesine ortaya attığını belli ediyordu.

"Evet."dedim."Daha okulum bitmedi. Son senemi kötü etkileyeceğini kendin söyledin."

Annem tatsızca güldü ve başını arkaya atıp bize şöyle bir baktı.

"Simon'un yanına gitmesini ben de isterim. Sadece..."

"Sadecesi yok,William. Kızımın onlara dönüşmesine göz yumacak değilim. Ya derhal Simon'un yanına gidecek ya da bizim kurallarımıza uyacak. Bir daha gecenin bilmem kaçında kızımı bir yerlerden toplamak istemiyorum. Size bir çözümle gelmeye çalışıyorum ama bana Lily'e kötülük yapan benmişim muamelesi yapıyorsunuz."

Onlara dönüşmesine? Ne anlamda?

Toplamak? Karakola ya da geneleve düştüğümü hatırlamıyordum.

Sözlerine karşılık gücenerek kaşlarımı çattım. Ama onun umrunda bile olmadı.

İçimdeki yaralı,öfkeli ve şımarık çocuk öyle şeyler söylemek istedi ki... Hepsini birer birer yuttum.

Kendi bencil dikenlerim dönüp bana battı.

"Belki biraz sakin olmalısın."dedi babam, inatla annemin bakışlarını yakalamaya çalışırken.

"Sakin olmak mı?"dedi, yine keyifsiz gülüşünü yollarken. Onunla dalga geçiyormuşuz gibi baktı.

"Sen neler olduğunu idrak ettiğinden emin misin? Lily'e neler olacağından? Hiçbir şeyin normal olmadığının, bir daha olamayacağının farkında mısın? Si-"

Babam dirseklerini masaya yaslayıp nefesini seslice verdiğinde bir sonraki cümlesinin bu akşamı bizim için bitireceğini anlayabilmiştik.

Sabrının sonuna gelmişti.

"Bilmiyor muydun?"dediğinde annem öylece kalakaldı. Sesi bir miktar soğuk çıkmıştı.

"Bilmiyor muydun?"dedi tekrar,bu sefer varla yok arası bir ısrarla.

"Neden her şey bir anda olmuş gibi davranıyorsun? Sürpriz olan kişi sence de Lily değil mi?"

Annem ne söyleyeceğini bilemeden masaya döndü. Bakışları boş boş gezdi.

"Bir gün bunun olacağını biliyorduk."diye daha alcak sesle devam etti, babam.

Odada olmamayı isterdim.

"Yine de..."diye söze girdiğinde, annemin sesi oldukça inceydi.

Babam masanın üzerinden uzanıp elini tuttu.

O eller sanki yumru tek başına yetmiyormuş gibi gelip boğazıma sarıldı.

"Artık kabullenmen gerek. Yıllar oldu."dediğinde annem hızla ona döndü.

Başını iki yana salladı.

"Onu korumak zorundayız."

Neyden?

"Bu öyle bir şey değil."derken babam onu ikna etmeye çalışıyormuş gibiydi. "Onu bundan koruyamazsın. Bunu durduramazsın."

"Onu da kaybedemem."

"Anlıyorum. Ama-"

"Belli ki anlamıyorsun, William!"diye sesini yükseltecek oldu annem. "Anlasaydın beni desteklerdin."

Babam bir an dondu. Mavi gözleri daha bir soluk göründü.

"Ben..."inanamıyormuş gibi anneme baktı."Ben kardeşimi kaybettim, Serena. Nasıl anlamadığımı söylersin?"

Cam gözleri bir anlığına parlarken içimde bir şey cız etti.

Vücudum öyle sıcakladı ki midem bulandı.

Kardeşi... Yani babam.

Elini yavaşça annemin elinden çekerken sinirlendi mi yoksa kırıldı mı çözememiştim. Bu sefer annem onun elini yakaladı.

"Normal biri olamaz mıydı?"diye boştaki elini gözlerine yasladı.

Sarsılarak arkama yaslandım.

Babam bana kaçamak bir bakış atsa da annem hala sözlerinin yarattığı etkinin farkında değildi.

"Bugünlük bu konuyu kapatsak daha iyi..."

"Hayır,hayır. Hemen çözmeliyiz."

Başını hararetle iki yana salladı.

"Önce o yabancılardan başlamalıyız. Simon gidip gördüğünü söyledi ama kim oldukları bile belli değil."

"Çözmek mi?"dedim boş bakışlarla.

Ona kızsam mı yoksa beni sevdiğinden mi yapıyor desem bilemedim.

Bu...çözülecek bir şey miydi?

"Nasıl çözeceksin, söyler misin?"

Matematikten düşük aldığım zaman özel hoca tutmak ve bu... Onun için aynı mıydı? Ne yapacaktı?

''Benim nasıl olduğumu göremiyor musunuz?''dedim daha alçak bir sesle.

Annem ince elinden çekti başını.

''Hiç söz hakkım yok mu?''diye devam ettim. "İzninizle dahil olabilir miyim?

Sözümün anneme olduğu oldukça aşikardı.

Önüme düşen saçları sinirle arkaya ittirdim.

''Bana bir şeyler oluyor ve bu konu hakkında fikri olmayan tek kişi benim. Bu yaşıma kadar... Başım belaya girene kadar...ailem dediğim herkes bunu benden saklamış. Böyle bir şeyi! "

"Lily."derken babamın sesi kendi başına yeterince uyarı taşıyordu. Başka bir şey demesine gerek yoktu.

Ama konuşmayı başlatan ben değildim.

"Ben insan değilim!"

Titreyen sadece sesim değildi.

Babam derin bir nefes aldı ama bir türlü geri bırakamadı.

Bana iyi değilmişim gibi bakıyordu. Hüzünle.

Tabii ki iyi değildim!

"Sizce de bir açıklamayı haketmiyor muydum?"

Soran gözlerle onlara baktım. Ancak tek yaptıkları öylece durmaktı. Bu beni daha da sinirlendirdi.

"Yabancılar mı?"diye anneme döndüm.

"Ben sizin öz kızınız olmadığımı kaç gün önce öğrendim?"

Ve şımarık çocuk konuştu.

"Kim daha yabancı?"

İkisi de donup kaldığında saç tellerinden ayaklarına kadar kırdığımın farkındaydım.

Bakışları iki gözümün arasında gidip geliyordu. Sanki az önce duyduklarından emin olamıyorlar, inanamıyorlar gibi.

Sandalyeyi iterek kabaca kalktım ve onlar yerine başka yerlere bakarak konuştum.

"Aynı okula devam edeceğim.Büyük babamın yanına istediğimde gideceğim. Onlarla görüşmeye de devam edeceğim. Şimdilik öğrenmem gereken şeyleri onlardan öğreneceğim.''dedim kararlı bir sesle."Sanırım böylece tüm sorunları çözdüm."

"En azından ihtiyacım olduğunda oradalardı."dedim arkama dönmeden önce."Simon gibi kaçmadılar."

Ben merdivenleri tırmanırken hiçbir şey söylemediler. Hatta kıpırdamadılar bile.

Ama tam son basamağı geçmiştim ki annemin fısıldadığını duydum.

"Onu da kaybedemem..."

Beni ağlatmaya kararlıydı anlaşılan.

Her ihtimale karşı sesim çıkmasın diye elimi ağzıma kapattım ve nazikçe kapıyı kapattım.

Birine ihtiyacım vardı. Desteğe, konuşmaya ihtiyacım vardı.

Beni anlayabilecek birine.

Kimden bahsediyordu?

Ailemden mi yoksa benim hala bilmediğim bir sürü şeyden biri miydi?

Titreyen elimi saçlarımın arasına geçirdim ve odada amaçsızca dolanmaya başladım.

Sonra kendimi yatağın ucuna bırakıp öylece yere bakmaya başladım.

Kendi cümlelerim tekrar tekrar aklımda dolanıp duruyordu.

Ve bakışları.

Tekrar. Tekrar.

Tekrar.

Sessizlik hakimiyetini o kadar yoğun kurmuştu ki sanki artık kendine ses edinmişti. İnce tiz bir ses...

Ya da aklımı daha fazla koruyamıyordum.

Birinin başımı okşamasına ve her şeyin yoluna gireceğini söylemesine ihtiyacım vardı.

Boğazım sıkılıyor gibiydi.

Evet. Boğuluyordum.

Hızlı hareketlerle balkona yürüdüm ve kapılarını ardına kadar açtım. Tişörtümün yakalarına parmaklarımı geçirip çekiştirdim.

Soğuk hava yüzüme çarparken içimde yükselen beklenti hissinin sebebini düşündüm.

Sonra buldum.

Rain'i bekliyordum.

Boş bakışlarım sonunda odağını toparladı.

Önümdeki ağaca bakarken bir süredir her gördüğüm ağacın bana onları hatırlattığını fark ettim.

Beni anlayacak birileri, bana yararı olacak birileri varsa O da onlardan biriydi.

Alt dudağımı dişledim ve sızlayan gözlerimi kırpıştırdım. Karanlığı şöyle bir tararken burnumu çektim.

Ağaçların dallarından başka hareket eden bir şey yoktu.

Derin nefesler aldım. Annemlerin yanıma gelmeyeceğine adım gibi emindim. Zaten karşılaşacak yüzüm de yoktu.

İç sıkıntısıyla yatağa girmeye karar verdim.

Odada açık olan tek ışığı da kapatmak için masamın yanındaki lambadere uzandım. Hemen balkon kapısının dibinde, köşedeydi.

Tam içeri girmiş iki üç adım atmıştım ki hissettiğim hareketlilikle hemen arkamı döndüm. Uçuşan beyaz perdelerin arasından birini görebiliyordum. Ancak ışık yeterli değildi.

''Rain.''dedim fısıltıyla.

Başka kim olacaktı zaten?

Hızlı adımlarım anında dibinde bittiğinde bunu hiç yapmamış olmayı diledim.

Midem ağzıma gelirken tüm bedenim sızladı.

Rain değildi. Kesinlikle.

Sağ tarafındaki yara kaşının ortasını boş bırakmıştı. Saçlarının iki yanı kazınmıştı.

Kahverengi sinsi gözlere dikilmiş olan gözlerim kocaman olurken ağzım çığlık atmak için açıldı. Ancak anında öne atılıp beni omzumdan kavradı ve döndürüp sırtımı kendine öyle sert bastırdı ki nefesimi ciğerlerimde tutamadım. Boşta kalan eli hemen ağzımı kapattı.

Havayı tekmelemekten başka bir şey yapamadım.

Ayağım sert bir şeye çarpınca ışık kesildi. Ve devirdiğim şeyin lamba olduğunu anladım.

Üstü ıslaktı ve beni daha da berbat hissettiriyordu. Beni saran kolları pürüzlü ve kalındı.

Düşme hissinden önce hatırlayabildiğim tüm detaylar bunlardı.

&

Başıma aldığım darbeyle bilincim yerine gelmişti. Gözlerimi yavaşça aralayabildiğimde bulanık ve tozlu görüşümü odaklamaya çalıştım.

Islak. Sert. Acı.

Ellerimi yüzüme götürüp gözlerimi ovalamak istedim. Ama bu her şeyi daha kötü yaptı. Ellerim pislik içindeydi.

Yattığım yerde hareket etmeye çalışınca omurgalarım sızladı. İnleyerek hareketi kestim. Kulaklarım duymaya başladığında etrafıma göz gezdirip nerede olduğumu anlamaya çalıştım. Ve taş kesildim.

Hiçbir fikrim yoktu.

Daha önce hiç buraya gelmemiştim. Semtin neresinde olduğumu dahi bilmiyordum. Çıplak tuğla duvarları ve burnumun ucundaki sigara izmaritini gördüm.

Bedenimin altındaki ıslak çakıl taşlarını daha iyi seçebiliyordum. Ayağımı hafifçe kaydırınca ezilen taşlar hışırdadı.

Belki koşarak on adım atmayı başarırsam buradan çıkabilirdim. Otopark olduğunu düşündüğüm bir yerdeydim. Başımı yavaşça diğer tarafa çevirdim.

Başımı çevirdiğim anda hep bir ağızdan çığırmalar başladılar.

Beni aç gözlerle süzen kalabalığı gördüğümde aklımı kaybettim. Neden burada ve bu halde olduğumu hatırlamaya çalışıyordum. Ama olmuyordu. Olmuyordu işte.

Bekledikleri maç işte şimdi başlamıştı.

Korku ve paniğin baskısı tüm bedenimi sarıyordu. Duvarın üstüne ve çatılara tünemiş olan insanlara baktım.

Nesli tükenmiş bir sirk hayvanı gibi hissediyordum. Çöp konteynırının üstünde oturanlardan biri sigarasını dudaklarının arasından çekti ve iki parmağının arasında tutarak üstüme fırlattı. Saçlarıma doğru giden sigaranın denk gelmemesi için içimden dua ettim.

Kolumu atıp kontrol etmek istedim ama keskin bir acı yarı yolda beni buldu.

Sorun omzumda mıydı? Belimde miydi?

Bir an sonra hissettiğim sıcaklıkla ağladığımı anladım. Bu durumda yapabileceğim en mantıklı şey bu olmalıydı.

''Demek uyandın.''dedi düz, kalın bir ses.

Acıyla yüzümü buruştursam da o tarafa doğru döndüm.

Boynum?

Aklımın gerisinden bir ses 'Kaç!' diye bağırıyordu. Ancak sızlayan bedenimin cevabı acı dolu bir 'YAPAMAM!'dı.

Gür siyah saçlı bir çocuk botlarını yere sürterek miskin adımlarla yanıma yaklaştı.

Bakışlarındaki bir şey beni titretmişti. Ona diktiğim bakışlarımın korku dolu olduğuna emindim.

Bir şey kafama dank ettiğinde gözlerim daha da açıldı.

Sırtımdaki gıdıklanma bana onların insan olmadığını söylüyordu.

Bir sokak dolusu...Serseri kılıklı...

İğrenç yorumlar arasında iyice yanıma yaklaştı ve dizlerinin üstüne indi. Tek kolunu başımın yanında zemine yaslayıp destek alırken üstüme eğilip diğeri eliyle çıplak bileğimi kavradı.

Soğuk elleri tenime değdiği anda nefesimi tuttum. Bunu fark etmiş olmalıydı.

Dudakları iğrenç bir zevkle kıvrıldı. Daha sonra bakışları gözlerimden ayrıldı ve yavaşça okşayarak omzuma çıkan işaret parmağını takip etti.

Boynuma geldiğinde durdu ve kendini destek aldığı kolunun üstüne attı. Daha fazla tutamadığım nefesim onun yüzüne çarptı. Bununla beraber durmuş olan eli hareket etti ve başımın altına,saçlarımın arasına indi.

Hissettiğim acıyla inledim.

Elini kaldırıp göz hizasına getirdiğinde minik kan lekesini gördüm.

Dilini şaklatırken başını iki yana salladı.

''Sana daha nazik davranmalarını söylemeliydim.''dedi alayla.

Gözlerim korkuyla elinden büyük siyah gözlerine kaydı.

Canım yanıyordu. Üşüyordum. Midem bulanıyordu. Ve kahkahalar başımı döndürüyordu.

Ne yapmıştım ben?

Neden bu durumdaydım?

Parmağını tişörtüme sildi ve daha sonra kendini kolunun üstünde hafifçe havaya kaldırdı.

Elleri bacaklarımın iç tarafını kavrayıp iki yana açtığında neye uğradığımı şaşırdım. Bacaklarımı tekrar kapatmaya çalıştım. Ama fazla güçlüydü.

Elbette güçlüydü. Buradaki kimse insan değildi.

Her anlamda...

Zihnime doluşan iğrenç ihtimallere kendimi kaptırmamaya çalışırken aklımı toparlamak için bir an gözlerimi kapadım.

Gözyaşlarım hızlanırken tezahüratları duyamamayı diledim. Bedenim histerik bir hıçkırıkla sarsıldığında ellerimi yumruk yaptım.

''Shhh... Birazcık eğleneceğiz sadece.''dedi.

"Birkaç..."derken elimi yakaladı. Elim onun elinin içinde yok olurken iyice kavradı. "Kırık kemiğin kimseye zararı olmaz."derken elimi tüm gücüyle sıktı.

Acıyla elimi kurtarmaya çalışsam da nafileydi.

Birkaç kahkaha yükseldi.

Tek bacağını iki bacağımın arasındaki boşluğa yerleştirdi ve kendini bana daha fazla yaklaştırdı. Bana daha çok acı çektirmek ister gibi temas eden tek yer üst bacaklarımızdı. Bu bile beni mıhlamasına yetmişti.

Sanki hazırlıksız yakalamak ister gibiydi. Beni daha çok şok edebilirmiş gibi.

Canım! Yanıyor!

''Seninle...''

Dokunuşunu tekrar bacağımda hissettiğimde sağlam elimde bir kedi gibi zemini tırnakladım. Utançtan ve korkudan tüm bedenim alev alevdi. Bu benim başıma gelmemeliydi.

''İşimiz bittiğinde...''

Yüzümde ılık nefesini hissettim. Sertçe yana döndüm.

''Harika bir mesaj olacaksın.''

Elimi sonunda serbest bıraktı. Ama parmaklarımı açamıyordum.

Nefes geldiği gibi bir anda uzaklaştığında gözlerimi açtım. Sivri çenesi ve zoraki gibi duran gülümsemesiyle karşılaştım.

Ona bakışlarımla beni bırakmasını anlatmak istiyordum. Her kime mesaj yollamak istiyorsa onunla ilgim olmadığını söylemek istiyordum. Ama lanet ağzım açılmıyordu.

''Buna şüphe yok, dostum. Biraz ağırdan al da eğlenelim.''

Midemi bulandıran yorumun sahibini bulmak için başımı yana çevirdim. Gerçekten bu kadar acımasızlar mıydı?

Yeşil bir kafa, bana sinsi bir bakışla karşılık verdi. Konteynırın altına tünemiş sanki bizi locadan izliyormuş gibi bir izlenim veriyordu.

''Eğleneceğiz.''dedi, sadece dudaklarını oynatarak.

Alt dudağım titredi.

Annemlere öyle şeyler söylememeliydim.

Düşünebildiğim tek şey burada başıma bir şey gelirse son anımızın o olacağıydı.

Pişmanlık gözyaşlarımı hızlandırırken kendimden nefret ettim.

Bacağıma değen soğuk, sivri şeyle yerimden sıçradım. Aynı anda beni omzumdan yere sabitledi. Batan taşlarla yüzümü buruşturdum.

Çıplak bacağımdan yukarı çıkarken kabarık kırmızı izler bıraktığına emindim. Bacaklarım titrerken giydiğime lanet ettiğim şortu bıçak ya da hançere benzer şeyin ucuyla yavaşça sıyırmaya başladı.

Rain!

''Nereden başlasak?''dedi sinir bozucu bir ağırlıkla ağzında gevelenirken.

Birkaç küfür ve düşen şişe sesleri duydum.

''Senden.''

Continue Reading

You'll Also Like

74K 3.8K 80
Binlerce yıldır, beş elemente hükmeden Elementer Savaşçılarının kadim günleri artık geride kalmıştır. Bin yıldır sadakat ile hizmet ettiği Galaktik B...
928K 58.9K 51
Yakın gelecekte öngörülebilen teknolojilerin peşine düşen ülkeler, bir güç yarışına girer. Ülkelerin tehlike getiren icatları, dünyaya sunulması konu...
1.8K 1.6K 12
Yıllardır bunaltıcı yaz sıcağında evde oturmaktan sıkılan yakın arkadaş grubu, biraz heyecan için kamp gezisi düzenlemeye karar verir. Uzak ve huzurl...
319K 14.3K 54
Siz hiç abiniz için bedel ödediniz mi? Siz hiç sevdiğiniz adamdan vazgeçtiniz mi?siz hiç sevdiğinizin abisiyle evlenmek zorunda kaldınız mı? Siz hiç...