DÜŞMAN OKULLAR "YAZ KAMPINDA"

By BURCUQUEEN

6.1M 317K 145K

Yıldız Koleji, sınav senelerinden önce on birinci sınıf öğrencilerini rahatlatmak amacıyla yaz kampına götürü... More

1-DİKDÖRTGEN MASA ŞÖVALYELERİ
2- RÜYA
3-ASLI İLE ARAS
4- KOŞU YARIŞI
5-KUTLAMA
6-KAVGA
7-KEDİ KIZLAR
8- ROMEO BOZUNTUSU
9-ORMAN
10-BASKETBOL MAÇI
11-HAYALET
12-UFAKLIK
13-OYUN
14-İDDİA
15-VOLEYBOL MAÇI
16-OJE
17-İTİRAF
18-HASTANE
19-HEYECAN
20-YEMEK
21-AÇIKLAMA
22-KARAR
23-UYGULAMA
24-İNTİKAM
25-KONUŞMA
26-DENİZ
27-DÖVÜŞ
28-PLAN
29-YARDIM
30-ALAY
31-KAMP ATEŞİ
32-HASTALIK
33-İFŞALAR
34-DEĞİŞİM
35-PİŞMAN
36-YUMRUK
37-BARIŞMA
38-MAÇ
39-SİGARA
40-ASLINUR
41-MÜDÜRLER
42-YÜZME
43-AİLE YEMEĞİ
44-MÜZİK YARIŞMASI
45-KISKANÇLIK
46-DOĞUM GÜNÜ PARTİSİ
47-DOĞUM GÜNÜ PARTİSİ-2
48-İLK
49-MUTLU
50-TARTIŞMA
51-CEZA
52-STÜDYO
BÖLÜM DEĞİL
53-GİZEMLİ ŞAHIS
54-ARAŞTIRMA
55-KORKU
BÖLÜM DEĞİL, AÇIKLAMA
57-DÜŞÜNCE
58-KÜSLÜK
59-KÜSLÜK-2
YAZA KADAR ASKIDA
HIZLI BİR ÖZET
60-KAZA
61-SAĞLIK
YKS'YE 53 GÜN VAR
62-İKNA
63-TABURCU
64-KEBAP ORDUSU
65-SON
BEŞ YILLIK SERÜVEN
KİTABIMLA GURUR DUYUYORUM
ÖZEL BÖLÜM-1
KARAKTERLER HAKKINDA İTİRAFLAR

56-GİZLİ ŞEYLER

56.1K 2.8K 1.1K
By BURCUQUEEN

Merhaba...

Artık benim bölüm yazamama nedenlerimle ilgili açıklamalarımdan bıktığınızı biliyorum. Ben de sizlere söyleyebileceğim kadarını açıklamaktan bıktım çünkü asıl nedenler söyleyemeyeceğim şeyler. Neyse, bu bayağı karışık bir mesele ve açıklamaya çalışacak olursam bölüme vakit kalmaz.

İki tarafta bu meselelerden sıkıldığı için fazla uzatmıyorum. Aylarca bölüm atmadığım için bana kızmakta sonuna kadar haklısınız (benim kendimce sebeplerim olsa bile). Bu yüzden bana kızsa da saygı çerçevesinde hareket etmeye devam eden herkese teşekkür ediyor, yeni bölümü kitabı hala sevip takip eden sizlere sunuyorum.

Multimedia: Shawn Mendes&Hailee Steinfeld - Stitches
Barış ve Melis'in söylediği şarkı. Açmanız gereken yer bölüm içinde yazıyor.

İyi okumalar!

"Tabii hocam," dedim gülümsemeye çalışarak.

Önümüzde durmuş nutuk çeken Kaya Koleji Müdüresine her bakışımda aklıma bizim müdürle ormanın derinliklerinde uygunsuz konumdaki halleri geliyordu. Barış'a bakınca o da bana baktı ve sırıttı. Bu onun da aynı şeyi hatırladığını anlamama yetmişti. Gözlerimi hızla müdüreye çevirdim. Aklıma yine görüntüler gelince bu sefer tavana bakmaya başladım.

Barış'ın gülüşünü duyunca yanağımın içini ısırarak gülmemeye çalıştım. İki insanın öpüşmesi garip bir olay değildi. Ama bu kişiler okulların disiplin timsali, sert ve duygusuz gibi duran ve yataktan bile düzgünce ütülenmiş gömlek, etek, kumaş pantolonla çıkmış görünümlü müdürleri olunca...

Gözlerimi kırpıştırarak düşüncelerimi aklımdan kovdum ve müdürenin konuşmasına odaklandım.

"Bugün güzelce uyuyun ve dinlenin. Yarışmaya yorgun bir şekilde gitmek istemezsiniz değil mi?"

Espri yapmış gibi gülümseyerek bize bakınca Kaan devam etmesi için güldü. Fazlasıyla yapmacık bir gülüş olsa da bu müdüreye yetti ve konuşmasına devam etti.

"Kahvaltıdan sonra hazırlanmak için bir saatiniz olacak. Yeterli bir süre olduğunu düşünüyorum."

Müdüre bunu biraz sorar gibi söyleyince bizim kel müdürümüz devreye girdi.

"Yetecektir. Düğüne değil yarışmaya gidiyorlar."

Gözlerimi devirip bizimkilere baktım. Kaan elini 'salak işte' der gibi salladı. Tekrar önüme dönünce kamp müdürüyle göz göze geldim. Kaanla aramızdaki sessiz diyaloğu görmüş gibi ayıplayıcı bakışlar atıyordu.

Derin bir nefes alıp bu anın bitmesini beklemeye başladım.

Birkaç gün boyunca her gün stüdyoya gelip prova yapmıştık. Özellikle cumartesi ve pazar ağırlıklı olarak çalışmıştık ve şimdi, pazar gününün son provasına müdürler de gelmişti. Şarkıyı gün geçtikçe daha da güzel söylüyorduk ve kendimi diğer gruplarla yarışmak için hazır hissediyordum.

Günler geçtikçe daha iyi olan tek şey, şarkıyla uyumumuz değildi. Bizim çocuklar provaların hepsini izlemek için gelmişlerdi. Elçin ve Hakan da çoğunda bulunmuştu ve arada Kaya ya da Yıldız Koleji'nden birkaç öğrenci de izlemeye geliyordu. İlk günler birbiriyle hiç konuşmayan iki taraf önce birbirlerinin esprilerine gülmekle başlamış, her gün aynı ortamda bulundukları için zamanla beraber espri bile yapmaya başlamıştı. Birbirlerini sevdiklerini falan yoktu ama en azından bizim çocuklar artık Barış'ın bir sapık olduğunu düşünmüyor hatta söylemeselerde arkadaş grubunu eğlenceli buluyorlardı. Kimse bunu itiraf edemese de, Barışlarla bir araya geldiğimizde iki güzel arkadaş grubu birleşiyor ve efsane bir ortam oluşuyordu.

Müdürler sonunda gittiklerinde Barışla birbirimize baktık ve arkamızda oturan diğerlerine döndük. Arasla beraber oturan Aslı, onların yanındaki Kerem, Kerem'in yanındaki Kaan, Kaan'ın yanındaki Elçin ve Hakan. Hepsi bize bakıyordu.

"Daha fazla prova alırsanız Melis'in sesi kısılacak," dedi Kaan. "Bu kadar yeter."

Aslı da onu onayladı ve herkes ayaklandı. Hepimizin kulübeleri yakın olduğu için beraber yürüdük. Son birkaç akşamdır alışılan bir görüntü olduğu için bizi gören iki okulun öğrencileri öküzün trene baktığı gibi bakmak yerine kaçamak bakışlar atmakla yetindiler.

"Yarın görüşürüz," dedim kulübelere geldiğimizde Barış'a.

"İyi uyu," diye cevap verdi.

Hakan ve Elçin' e de gülümseyerek el salladım. Onlar da bana gülümsedikten sonra Barış bizim gruba döndü.

"İyi geceler," dedi herkese topluca.

Bizimkiler de iyi geceler diye mırıldanırken gülümseyerek Aslı'nın koluna girdim. Barışlar gittikten sonra bizimkilerle ayaküstü sohbet ettik ve sonra kulübelerimize dağıldık.

Kızlarla kulübeye geçtikten sonra telefonumu alıp Barış'a mesaj attım.

'Yarın büyük gün.'

Büyük gün iki farklı anlama geliyordu. Ve bu büyük gün nedeniyle mutluluk, heyecan gibi pozitif duyguların yanında endişe ve korku da hissediyordum. Yarın yarışmadan sonra bizim çocuklara Barışla ilişkimi açıklayacaktım ve bu beni topluluğun karşısında şarkı söylemekten çok daha fazla heyecanlandırıyor, endişelendiriyordu. Ayrıca son birkaç gündür şu gizli sapığımızdan da ses çıkmıyordu ve diğerleri artık bizimle uğraşmaktan vazgeçtiğini düşünse de beni hala huzursuz ediyordu. Barış'ın mesajıyla düşüncelerimden sıyrıldım.

'Her şey güzel olacak. Şimdi çok geç olmadan uyu.'

Haklıydı. Zaten düşünmeye devam edersem uykum kaçardı.

Kızlarla günün dedikodusunu yaptıktan sonra hep beraber yüzümüze maske yaptık ve temizledikten sonra yataklarımıza geçtik.

Düşünmemeye çalışsam da heyecandan bir süre yatakta dönüp durdum. Gece boyunca kesik kesik süren bir uykudan sonra sabaha karşı kesintisiz bir uykuya daldım.

-----------

"Melis Barış geliyor uyan artık," dedi Ezgi.

"Bu numaraları yemiyorum artık," diye söylendim gözlerimi açma zahmetine girmeden.

"Bırak Ezgi bırak," dedi Aslı. "Barış uyandırsın da görsün gününü."

Zeynep'in sesi duyuldu.

"Bu Barış nerede kaldı ya?"

"Yirmi dakikadır yok. O da mı uyudu acaba?"

Seslerini duymamak için yatakta diğer tarafa döndüm. Beni uyandırabilmek için defalarca bu yönteme başvurmuşlardı ama artık etkili olmuyordu. İsmi geçince karnımda hafif bir kelebeklenme olsa da hala uykum vardı.

Kulübenin kapısı tıklatılınca kızlar gülüştü ve bir hareketlenme oldu.

"Kapıya sizin vurduğunuzu biliyorum," diye mırıldandım.

Kızlar bana cevap vermedi. Birkaç saniye sonra burnuma gelen kokular zaten açılmaya başlayan uykumu daha da açtı. Bu koku beynimin bana bir oyunu muydu, rüyada mıydım yoksa gerçekten patatesli omlet mi kokuyordu?

Yatağımın kenarında biriken kızlara doğru döndüm ve gözlerimi kırpıştırarak açtım.

"Günaydın," dedi Barış gülümseyerek.

Gözlerim kocaman açıldı ve hemen doğrulup ellerimle saçımı düzelttim. Aslı 'biz söyledik' bakışları atarken gözlerim hala dehşet dolu bakışlarını koruyarak Barış'ın elindeki tepsiye kaydı.

Patatesli omlet, meyve suyu, kahvaltılıklar ve birkaç dilim ekmek.

Bakışlarım yumuşarken gözlerimi tekrar Barış'ın gözlerine çıkardım.

"Demek bu yüzden geç kaldın," dedi Zeynep.

Barış cevap verdi

"Yarışma sabahına mutlu uyansın istedim. Ayrıca midesine doğru düzgün bir şeyler girmeli."

Yüzüme bir gülümseme yerleşirken yataktan kalktım ve Barış'ın elindeki tepsiyi alıp yatağa koydum. Ona sarıldıktan sonra ayrıldım ve konuştum.

"Sen biraz burada bekle. Geliyorum."

Çekmecelerimden alelacele birkaç parça kıyafet aldım ve banyoya girdim. Barış beni beklediği için elimden gelen en hızlı şekilde duş aldım, ki bu yarım saatten kısa sürmüştü. Barış bekliyordu sonuçta. Üzerimi giyip saçımı taradıktan sonra saçıma sardığım havluyla banyodan çıktım.

Kızlar kulübeden gitmişti ve gördüğüm kadarıyla Barış da çekmecelerimi karıştırıyordu.

"Beni beklerken kendine bir uğraş bulmuşsun," dedim tepsiyi koyduğu masaya ilerlerken.

Sandalyelerden birine oturdum. Omlet sıcaklığını kaybetmişti ama henüz tam olarak soğumamıştı.

Barış yanıma geldi ve saçlarımdaki havluyu çekti. Nemli saçlarım omuzlarımın üzerine dökülürken konuştu.

"Arkadaşların kahvaltıya gitti. Sen de daha fazla soğumadan omletini ye."

"Pekala," dedim ve çıkardığı havluyu yatağıma fırlattıktan sonra çatalımı elime aldım. Barış da yanıma oturdu ama benimle beraber yemiyordu.

"Sen yemeyecek misin?" diye sordum.

"Hazırlarken bir şeyler atıştırdım ben," dedi.

Yine de içim rahat etmedi ve önüne iki dilim ekmek koyup konuştum.

"Bu ekmekler bitecek. Omletle ye."

İlk lokmamı aldıktan sonra benden eleştiri bekleyen Barış'a baktım. Tamam, yaptığı yemek anneminkini tutmuyordu ama ilk denemesine göre gayet güzel olmuştu.

"Patatesleri biraz az, yumurtayı biraz fazla pişirmiş olmanı saymazsak idare eder," dedim. "Sende yetenek görüyorum."

Memnun bir şekilde gülümseyerek o da benimle yemeye başladı. Sessiz ama güzel bir kahvaltının sonunda ikimiz de sandalyelerimize yaslandık. Konuşmamız gereken şeyler vardı.

"Yarışmadan sonra söyleyeceğim," dedim. "Her şey onların elinde. Bugün yazın en güzel gününe de dönüşebilir, en kötü gününde de."

"Önce tepki göstereceklerdir ama artık birbirimize alıştık. Kabullenmelerinin uzun süreceğini sanmıyorum."

"Hasan dediğin gibi olabilir. Ama Aras ve Kerem'in iç yüzünü hala bilmiyorsun. Özellikle Aras... Bize karşı fazla korumacıdır."

Barış elini masadaki elimin üzerine koydu ve konuştu.

"Sana zarar vermiyorum, kötü bir şey yapmıyoruz, birlikte mutlu olduğumuzu onlar da anlayacaklar."

"Evet," dedim. "Umarım."

Şarkı hakkında birkaç dakika daha konuştuktan sonra kızlar geldi ve artık hazırlanmam gerektiği için Barış gitti. Giyeceğim kıyafeti günler öncesinden ayarlamış, saçımı ve makyajımı nasıl yapacağıma karar vermiştik. Fazla abartmayacaktım ama çok sade de kalmayacaktım.

Siyah, kısa tişörtümün üzerine Zeynep'ten ödünç aldığım, siyah üzeri beyaz desenlerle kaplı olan tatlı bir şort tulum giydim.

Ezgi tırnaklarıma siyah oje sürerken Zeynep de saçıma maşayla doğal dalgalar yaptı. Ojelerim de kuruduktan sonra kıyafetimi şık hale getiren aksesuarlarımı takmak için yatağımın yanında gittim. Aslı'dan aldığım siyah kemeri ve ucunda büyük bir hilal işareti olan uzun kolyemi taktım. Bileğime birkaç farklı bilekliği geçirdikten sonra başıma da Ezgi' nin fötr şapkasını taktım.

Ruhsal olarak hala geçen geceki duyguları yaşasam da fiziksel olarak fazlasıyla hazırdım ve bu özgüvenimi biraz olsun yükseltiyordu.

Kızların da hazırlanmasını beklerken kulübeye Elçin geldi.

"Barış sana bir kez daha aşık olacak," dedi kapıyı kapatırken. "Çok güzel olmuşsun."

O kapıyı tam kapatamadan kapı açıldı.

"Kim aşık olacakmış Melis'e?"

Kerem'in sorusuyla bir an hepimiz donsakta Barış'ın adını duymadığı yüz ifadesindeki muziplikten belli oluyordu.

"Sana ne?" dedi Zeynep.

Kerem ve arkasından diğerleri kulübeye girerken Aslı söylendi.

"Yine doldunuz odaya. Rahat rahat, kız kıza hazırlanamıyoruz bile."

"Birileri bugün ters tarafından mı uyanmış," dedi Aras. "Kahvaltıdan sonra düzelirsin sanıyordum."

"En az Melis kadar gergin. Onun yerine de heyecanlanıyor," dedi Ezgi.

Aslı allık fırçasını usta darbelerle yüzüne sürerken hepimize ters bakışlar attı.

Ardından herkes hazırlanana kadar biraz benim gerginliğimi dindirmek, biraz da vakit geçirmek için havadan sudan sohbet ettik. Bir süre sonra Barış ve Hakan da kulübeye geldiler. Barış dün ayarladığımız beyaz tişört ve siyah pantolonunu giymişti. Bileğinde siyah bir bileklik, boynunda ise sürekli gördüğüm siyah ipten kolye vardı.

Barışla birbirimizi süzdük. Onun kıyafetleri de tıpkı ruh hali gibi benimkilerden daha rahattı ama yine de uyumluyduk. Müdür kapıya gelmemiz için aradığında hep beraber çıktık.

Kamp müdürü ve bizim kel müdürümüz, Barışla beni yarışma alanına götürürken Kayalıların müdüresi yarışmadan önce kamptaki öğrencileri getirecekti. Biz müdürün arabasında gidiyorduk.

Hakan Barış'ın arabasıyla Elçin, Zeynep, Kaan' ı götürürken bizim iknalarımız sonucunda Aras motorsiklet yerine Barış'ın diğer arabasını kullanmayı kabul etmiş, Aslı, Kerem, Ezgi ve Kaan'ı götürüyordu.

Barışla müdürün arabasının arka koltuğunda otururken kimseye çaktırmadan el ele tutuştuk. Hiç konuşmadan, sadece el ele tutuşarak gerginliğimizi nötrlüyorduk. Sessiz ve uzun bir yolculuğun ardından yarışmanın yapılacağı büyük tiyatro salonuna gelmiştik.

Özel bir salondu ve adından anlaşılacağı üzere salonları tiyatro salonu şeklindeydi. Normal bir tiyatro salonundan tek farkı, kulisin kadın-erkek olarak ayrılmak yerine oda oda ayrılmasıydı. Sanırım tiyatro oyunundan çok bu tarz yarışmalar amacıyla kullanıldığı içindi. Her yarışmacı için ayrı bir kulis vardı.

Barış ve ben yarışmada sahneye üçüncü olarak çıkacağımız için üç numaralı kulise girdik. Bir saat kadar sonra yarışma başlayacaktı ve benim heyecanım gittikçe daha da artıyordu. Biz kulise girdikten birkaç dakika sonra yanımıza gelen diğerleriyle ettiğimiz sohbetler heyecanımın azalmasını sağlamıyordu.

Yarım saat kadar sonra bizimkiler önlerden yer kapmak için başarılar dileklerini iletip kulisten çıktılar.

"Heyecanlı mısın?" diye sordum Barış'a.

"Biraz."

Ben fazlasıyla heyecanlıydım. Bunu ikimizde bildiğimiz için o bana sormadı. Yarışma başlayana kadar geçen süre zarfında ses egzersizleri yaptık. Yarışma başlayıp ilk kulisteki grup sahneye çıktığında ikimiz de koltuğa oturduk ve sessizlik içinde sıranın ikinci gruba geçmesini bekledik.

İkinci grup sahneye çıkarken biz son hazırlıklarımızı yapmak için ayağa kalktık. Heyecanım o kadar artmıştı ki, ısırmaktan hafif yara olan alt dudağımın sızısını hissetmiyor, yerimde duramıyordum. Telefonuma bizimkilerden gelen mesajları okuduktan sonra aynadan saçımı ve makyajımı kontrol ettim. Her şey tam görünüyordu.

"Sakinleş," dedi yanımdaki aynanın karşısına duran ve bana aynadan bakan Barış.

"Şu an sakinleşmenin kelime anlamını unutmuş olabilirim. Aslında sorsan heyecan ne demek onu bile açıklayamam. Ama gösterebilirim. Şu an heyecanın somut hali gibi bir şeyim."

Bana dönüp avcuyla ağzımı kapattı.

"Heyecanlanınca ne kadar güzel olduğunu söylemiş miydim?"

Rujum bozulmasın diye elini ağzımdan çektim.

"Sen benim her halimi güzel bulduğunu söylüyorsun. Yoksa yalan mı? Ya da dur tahmin edeyim, bu iltifat beni susturmak için bir taktik-" derken eğildi dudaklarını dudaklarıma bastırdı.

Birkaç saniye süren öpüşmemizin ardından ikinci okulun şarkısının bitmesi ile ayrıldık. Ben donakalmış bir halde Barış'a bakarken o güldü.

"Seni susturmak isteseydim uygulayacağım taktik bu olurdu."

Üçüncü grubun, yani bizim sahneye çağrılma anonsu üzerine kendime geldim ve ufak buseler haricinde Barışla ikinci kez öpüşmüş olduğumuzu düşünmemeye çalışarak aynadan rujumu düzelttim.

Sahneye zamanında yetişebilmek için hızla çıktık. Yürürken el ele tutuşuyorduk. Sahneye çıkmadan hemen önce Barış durdu ve bana baktı.

"Bunu yapabiliriz, kendine güven ve anın tadını çıkar."

(Burada multideki şarkıyı açın. Sahnedeki yerlerini ve şarkıyı söyleme tarzlarını klipteki gibi hayal edebilirsiniz.)

Sonraki on dakika fazla hızlı geçti. Sahneye çıktık, bizimkilerin başlattığı büyük bir alkışla sahnenin ortasına gittik. Barış gitarıyla beraber otururken ben yanında, ayakta söyleyecektim. Kendimizi tanıttıktan sonra jüriden ne kadar uyumlu bir çift olduğumuz hakkında ufak bir övgü aldık. Şarkıyı söylemeye başladığımızda heyecanım gitmişti ve Barış'ın da söylediği gibi, anı yaşamaya başlamıştım.

Sevdiğim adamla, sevdiğim bir şarkıyı söylüyordum. Herkes susmuş bizi izliyordu ve Barış gitara bakmadığı süre boyunca bana bakıyordu, ben de çoğunlukla ona. Sahnede onunla beraber olmak beni kalabalığa karşı güvende hissettiriyordu.

Birkaç dakikalığına da olsa, hayatımın en güzel anlarından birini yaşıyordum ve hayatı dolu dolu yaşayan biri olarak bunu söyleyebilmek benim için büyük bir anlam taşıyordu.

Şarkı bitince alkışlar içinde ayağa kalkıp selam verdik. Sahneden çıkıp tekrar kulise döndüğümüzde mutlulukla Barış'a sarıldım. Yarışmanın bitmesini ve sonuçların açıklanmasını bekleme süreci de en az sahneye çıkmayı beklemek kadar stresli geçecek gibi görünüyordu. Bu yüzden anı değerlendirdik. Yani yarışmadan sonra birkaç gün boyunca tek kalamama ihtimalimiz olduğu için beraber koltuğa uzanıp yarışma bitene kadar biraz konuştuk, biraz uyuduk.

Tabi bunu yapmadan önce kızlara kulise topluca gelmemeleri hakkında mesaj attıp önlemimi almıştım.

Sonunda yarışma bitip jüriler kararını verdiğinde tüm grupları sahneye çağırdılar.

Barışla beraber sahneye çıkarken diğer yarışmacılardan birkaç kızın Barış'ı kesmesi onun koluna girmem için yeterli bir sebepti. Sahneye de kol kola çıkmamız muhtemelen bizi tanıyan herkesin dikkatini çekmişti ama kıskançlığım bu konudaki endişelerime baskın geliyordu.

Altı kişilik jüri grubunun içinde olan, aynı zamanda sunuculuğu yapan bir kadın ve bir erkek sahnede, bizim önümüzde duruyordu. Öncelikle yarışma hakkında bir şeyler söyleyip grupları biraz övdüler.

Beş dakikalık bir konuşmanın ardından sonunda kazananları açıklamaya başladıklarında nefesimi tutup dinledim.

"Yarışmanın üçüncüsü Detay Koleji'nden geliyor. Ela Gediz ve Arda Kurnaz'ı ödüllerini almak üzere buraya davet ediyoruz!"

Hayal kırıklığıyla tuttuğum nefesimi verdim. Ela Gediz, Barış'ı kestiğini gördüğün kızlardan biriydi. Partneriyle beraber sunucuların yanına yürüyüp ödüllerini aldılar ve kenarda beklemeye başladılar.

Sunucu konuşmaya başlayınca, tekrar nefesimi tuttum.

"Yarışmanın ikincileri, Vuran Kampı' ndan Melis Asilsoy ve Barış Vuran!"

Tuttuğum nefesi bırakmayı unutunca Barış'ın belimden itmesiyle kendime geldim ve gülümseyerek yürümeye başladım. İkinci olduğumuza inanamıyor, kendimi rüyada gibi hissediyordum.

Gümüş madalyalarımız takıldıktan sonra Barış'a minyatür bir gümüş rengi gitar, bana da yine gümüş rengi mikrofon hediye edildi. Fotoğraf çekildikten sonra üçüncü grubun yanında yerimizi aldık. O andan sonrası da tıpkı sahnede olduğu gibi çok hızlı geçti. Birinciler açıklandı, herkese teşekkür edildi ve program bitti. Barış ve ben kulisten eşyalarımızı alıp okullarımızın yanına gittiğimizde büyük bir coşkuyla karşılandık.

Yine müdürün arabasında kampa giderken müdür akşam sahilde bir kutlama yapacağımızı söyledi. Yarışmada ikinci olmanın mutluluğu hala üzerimde olsa da, müdürün kutlamayı haber vermesi bizimkilere akşam söyleyeceğim şeyi aklıma getirmişti. Barışla olan ilişkimi itiraf edecektim ve benim için günün en büyük olayı buydu.

Sonunda kampa geldiğimizde Barışlar da dahil olmak üzere, hep beraber bizim kulübeye gittik. Oturmak için en fazla alan olan yer bizde olduğu için burayı tercih ediyorduk. Bir masamız, sandalyelerimiz ve şiltelerimiz vardı.

Barış ikinci olduğumuz için benim kadar mutlu değildi ama birinci olamadığımız için üzülmüyordu da. Daha çok güzel bir gün olduğu için bunun tadını çıkarıyordu. Hep beraber diğer grupların sahne performanslarının dedikodusunu yaparken Kaan ortaya bir fikir attı.

"Sahilde müdürlerle yapılan bir parti en fazla ne kadar eğlenceli olabilir ki?" hepimiz tip tip bakınca devam etti. "Tamam eğlenceli olur ama geceyi burada bitirmemeliyiz bence. Partiye Antalya'da devam etmeye ne dersiniz?"

Şehir merkezinden bahsediyordu. Aslında mantıklı bir fikirdi, hatta bizimkilere itiraf etmek için güzel bir ortamdı da.

"Bana uyar," dedi Barış.

"Bana da," dedim.

Benden sonra kızlar da onaylayınca Araslar da mecburen onayladı.

"Mekan seçimini buraları en iyi bilene bırakıyoruz o zaman," dedi Kaan Barış'a bakarak.

Barış 'o iş bende' der gibi başını salladı. Telefonundan birilerine mesaj attığını görünce eğilip ne yaptığına baktım.

"Tanıdık bir mekan ayarlıyorum ," deyince bizim çocukların dikkatini daha fazla çekmemek için yerime geçtim.

---------

Herkes kendi kulübesine gittikten yarım saat kadar sonra hepimiz çok aç olduğumuz için akşam yemeğinde erken gittik. Herkes kendi masasında otursa da en azından iki grup olarak selamlaşıyorduk.

Yemekhanede sahilde yapılacak olan kutlamanın akşam dokuzda başlayacağı hakkında bir duyuru yapıldı. Muhtemelen öğretmenler ve müdürler on bir gibi ayrılır, sadece birkaç öğretmen bize göz kulak olmak için kalırdı. Gerçi, biz de o saatlerde ayrılırdık sanırım.

Yemekten sonra tekrar kulübeye geldiğimizde Aslı'nın yüzünde şeytan bir gülümseme belirmişti.

"Ne var aklında," diye sordum.

Gidip dolabını açtı ve kıyafetlerine bakarak tekrar gülümsedi ve konuştu.

"Yemekhanede Aslınurların, Melis Buselerin, özellikle de Mirayların nasıl baktığını görmediniz mi? Bu akşam biraz daha düşman çatlatmalıyız."

Yaklaşık bir saat sonra Aslı hepimizin dolabını karıştırıp ortaya dört güzel kıyafet çıkarmış, bize giydirmişti. Hepimizin kıyafetlerine genel olarak mavi tonları ve beyaz rengi hakimdi. Biz elbise giyerken Ezgi'ye benzer renklerde elbise bulamadığı için etek-crop top kombini yapmıştı.

(Soldan sağa Ezgi, Zeynep, Melis, Aslı olarak düşünebilirsiniz.)

"Peki bizim çocuklar bu güzel kıyafetlerimize ne diyecek?" diye alayla karışık bir soru sordu Zeynep.

Aslı omuz silkti.

"Sahil partisinde herkes kısa ve dekolteli giyinir."

"Peki ateşin etrafına nasıl oturacağız," diye sordu Ezgi.

"Müdürler gidene kadar herkes kendi halinde, dans ederek ya da masanın etrafında ayakta durarak vakit geçirir. Biz de müdürlerden sonra gideceğimiz için, ateş faslına katılmayacağız."

"Keşke bu zekanı başka yerlerde de kullansan," diye mırıldandım makyaj yaparken.

Hepimiz hazırlandıktan sonra Arasları kulübeden almak için dışarı çıktık. Çıkar çıkmaz kendi kulübesinin önünde birkaç arkadaşıyla konuşan Barışla karşılaştım. Kıyafetimi süzdüğünü fark edince şirince olduğunu umduğum bir şekilde gülümsedim ve kızları çekiştirerek daha hızlı yürüdüm. Acele etmezsem yanıma gelip başka bir şeyler giymemi söyleyecek ve ufak bir tartışmaya neden olacaktı.

Mevsimlerden yazdı ve biz turizm açısından gelişmiş bir şehir olan Antalya'daydık. Bunu bizim çocuklar bile artık anlayışlı karşılamaya başlamıştı ama Barış ilişkimizin gizli olduğu nedenini öne sürerek üste çıkıyordu. Neymiş, bana bakan birini yumruklarsa nasıl açıklayacakmışız?

Diğerlerini kulübelerinden alıp sahile yürümeye başladığımızda dalgınlaşıp sohbetten uzaklaştım. Bizimkilerin vereceği tepkiler hakkında kafamda senaryolar kuruyor, en kötü ne olabilir diye düşünüyordum.

Hasan bana çok kırılsa da zamanla anlayışla karşılardı. Aşkın neler yaptırdığını o da gayet iyi biliyordu sonuçta. Kerem ve Aras ortalığı dağıtıp, benim açıklama çabalarımı dinlemeden gidebilirlerdi mesela. Günlerce benimle konuşmayabilir, hatta kamptan bile gidebilirlerdi. Kerem belki bir şekilde kabullenirdi ama bu konularda Aras daha ağır abi takıldığı için ona hiç güvenemiyordum.

Parti alanına gittiğimizde beni tebrik eden onlarca insanla konuşmaktan bunalsamda beni aklımdaki büyük çelişkilerden uzak tuttukları için sorun etmiyordum. Gece ilerledikçe benim stresim daha da artıyordu ve yüz ifademi sabit tutmak için çaba harcıyordum.

Saat tam on bire beş kala müdürler ve öğretmenlerin çoğu kulübelerine çekilip bizi yalnız bıraktılar. Biz de Hakan'ın Kaan'a haber vermesiyle partiden ayrıldık ve çitlerden dışarı çıkıp otoparka yürüdük. Stres oranım gittikçe artıyordu ve olayı bilenler, yani kızlar ve Kaan, benim için endişeli görünüyorlardı. Sanırım onlarda biraz endişeliydi.

Ben, Aslı, Kerem, Hasan ve Ezgi Aras'ın sürdüğü arabaya binerken Kaan ve Zeynep Barışların arabasında bindiler. Yolda giderken Aras dikiz aynasından hepimize tek tek baktı ve konuştu.

"Bizden fazla uzaklaşmayın. Barışlara fazla yaklaşmayın. Kalabalığın arasında bizsiz dans etmeyin."

O emirlerini sıralamaya devam ederken sözünü kestim.

"Aras neden ilk gece kulübüne gidişimizmiş gibi konuşuyorsun, emir kipini derhal kaldırır mısın?"

Tamam belki yaşımız nedeniyle bara gitme sayımız bir elin beş parmağını geçmezdi ama yine de nasıl hareket etmemiz gerektiğini bilecek kadar deneyimliydik. Ayrıca Barış'a içten içe ısınmış olsa da hala güvenmiyor olması sinirlerimi bozmuştu.

"O sadece ağabeyiniz ve Aslı' nın da sevgilisi olarak yapmamanızı istediği şeyleri sıralıyor." diyerek Aras'ı koruyan Kerem'e tip tip baktım.

"Pekala, teşekkürler. Uyarız. Şimdi biz sıralayalım o zaman," deyip ilk kuralı koydum. "Sigara içmek yok."

Son zamanlarda Barış da hiç sigara içmiyordu ve kendini dizginlemek konusunda oldukça iyi olduğunu söyleyebilirdim. İkinci kural Ezgi'den geldi.

"Sarhoşu bırak, çakırkeyif olmak bile yok."

Olacak kadar içeceklerini sanmıyordum ama yine de önlemimizi almalıydık.

"Biz ve Elçin haricinde kızlarla konuşmak yok, yanınıza gelenleri de takmayın," dedi Aslı. "Çok rahatsız ederlerse biz hallederiz."

Onu onayladık. Sonraki beş dakika boyunca Kerem sigara konusundaki katı kuralımızı esnetmek için uğraştı. En sonunda fazla içmemeleri koşuluyla ikna oldum. Aslında olmazdım ama saçma gelse de, bugün öğrenecekleri şey için ufak bir yatıştırıcı olabilirdi. Bu yüzden bugünlük tahammül edebilirdim sanırım.

Sonunda Barışlar önde, biz arkada mekanın önüne geldiğimizde arabaları valeye bırakıp indik. Girdiğimiz mekan bir bardı ama oldukça nezih görünüyordu. Sağ tarafta sigara içmek serbestken sol tarafta içilmiyordu. Ortadaki pistte insanlar çılgınca dans ediyordu. Havalandırma ve klimaları yüksek derecede açmış olacaklardı ki, içerisi serindi ve yoğun alkol  kokusu dışında ter ya fa sigara kokusu falan yoktu. Bir köşede karaoke yapıldığını gördüm.

Karaoke kısmına yakın olan masamıza geçip siparişlerimizi verdik. Ben ve Aslı kokteyl alırken Ezgi, Zeynep ve Elçin alkolsüz kokteyl tercih etmişti. Aras, Kerem ve Barış adını tam olarak bilmediğim bir şeyler sipariş ederken Hakan, Kaan ve Hasan bira istemişti.

Yine yarışmadaki diğer grupların dedikodusunu yapmaya başladık. Sesleri, sahne performansları, uyumları falan derken içeceklerimiz geldi. Bu gece söyleyeceğim şeyi bilenler, yani Aras, Kerem, Hasan haricinde herkes gözüme bakmaya başlayınca artık konuşma vaktinin geldiğini anladım.

"Arkadaşlar," dedim müzik nedeniyle biraz bağırarak. "Size söylemek istediğim şeyler var."

Herkes bana baktığında yutkundum ve yanımda oturan Kerem'in ağır gibi duran içkisini shot attım. Cesarete ihtiyacım vardı.

Ben yüzümü buruşturup ağzımda kalan acı tadı geçirmek için bir avuç cips yerken Kerem boş içki bardağını elimden alıp masaya koydu ve sonra konuştu.

"İki yudum kokteylle kafan güzel falan olmamıştır umarım Melis. Birazdan hepimizi ne kadar sevdiğinle ilgili uzun uzun konuşacakmış gibi görünüyorsun."

Gülümsedim. Ama komik bulduğum için değildi. Gülümsememde suçluluk vardı.

"Dinlerseniz ne söyleyeceğimi anlarsınız," dedim. "Hepiniz, sizi ne kadar çok sevdiğimi biliyorsunuz. Bunu söylememe gerek yok zaten."

Barış'ın tayfası üzerine alınmazken bizimkiler 'biliyoruz' der gibi başlarını salladılar. Yavaşlığımın onları biraz sinir ettiğini, biraz da sabırsızlandırdığının farkındaydım ama günlerdir kafamda kurduğum cümleler aklımdan uçup gitmiş gibiydi. Kendimi bir türlü odaklayamıyordum.

Derin bir nefes aldım. Tam konuşacakken mekandaki müzik sesinin olması gereken fazla kısılmasıyla herkesin bakışları sesi olması gerekenden fazla yüksek gelen karaoke kısmına döndü. Arkasında fon müzik çalan bir video başlamıştı. Videoda içinde love yazan kalpler uçuşuyordu.

Fon müziğin arasından oldukça tanıdık bir ses konuşmaya başladı.

"Bazı şeyleri açıklığa kavuşturmanın vakti geldi. Melis Asilsoy ve Barış Vuran yazın başından beri uygunsuz bir ilişki yaşıyorlar."

Bu cümleler beynime bir kurşun gibi saplanırken, başıma gerçekten de ani bir ağrı girmişti. Aynı cümleler videoda mı tekrar ediyordu, kafamın içinde mi bilmiyordum ama videoda Barış ve benim mağarada çekildiğimiz fotoğraflar, Snapchat'ten yanlışlıkla Cem'e attığım selfieler çıkmaya başladığında gözüm kararmaya başladı.

Görüşüm tamamen kararmadan önce gördüğüm son şey, Barış'ın şaşkınlıktan sıyrılıp videoyu kapattırmak amacıyla ayağa kalkmasıydı.

Continue Reading

You'll Also Like

1.3M 44.2K 111
0532: Gelecekteki karın, olacak çocuklarının anası Gamze ben :) Asker'im: Ne ara amk, nerden gördün de buldun beni. Ben 1 yıldır görevdeyim. 0532: Ba...
6.1M 317K 74
Yıldız Koleji, sınav senelerinden önce on birinci sınıf öğrencilerini rahatlatmak amacıyla yaz kampına götürür. Yaz kampına gittikleri için sevinen...
9.1M 703K 81
izmarit: özür dilerim. (14.20) izmarit: şimdi, senden aldıklarımı, (14.20) izmarit: sana verme vakti sevgilim. (14.20) izmarit: ben seni çok sevdim...
993K 38.8K 45
Hayatına heyecan katmak için kendinden yaşça büyük bir mahkuma mektup gönderen genç kız... Her şey böyle başlıyor ve olanlar oluyor. ÖpüldünüzZzZz<3