Sıcak Kanatlar

By Lanhei

1.3M 74.5K 11.8K

Lily bir akşam tuhaf bir saldırıya uğrar. Daha da tuhaf olanı, davetsiz misafirler ne yazık ki peşini kolayca... More

Yanmış Tüy
Element Sayfaları-Yaratılış Güncesi
I*
II*
III-
IV*
V*
VI*
VII*
VIII*
IX*
X-
XI*
XII*
XIII*
XIV*
XV-
XVI*
XVII*
XVIII*
XIX*
XX*
Element Sayfaları-2
XXI*
XXIII*
XXIV.BÖLÜM*
XXV.BÖLÜM*
XXVI*
XXVII*
XXVIII*
XXIX*
XXX*
XXXI*
XXXII*
XXXIII.BÖLÜM
XXXIV. BÖLÜM
XXXV.BÖLÜM
XXXVI.BÖLÜM
XXXVII.BÖLÜM
XXXVIII.BÖLÜM
XXXIX.BÖLÜM
XL.BÖLÜM
XLI.BÖLÜM
XLII.Bölüm
XLIII
XLIV
XLV
XLVI
XLVII
XLVIII
XLIX
L
LI
LII
LIV
LV
LVI
LVII
LVIII
LIX
LX
Element Sayfaları-3

LIII

10.8K 515 105
By Lanhei

Cern , beyni bunu reddetmesine rağmen titreyen göz kapaklarını araladı.

Ne kadar süredir baygındı?

Gözleri patlayan borudan sızan suya ilişti. Henüz ayağının ucundaydı.

Hayır,çok uzun bir süre geçmemişti.

Ancak durumunu gözden geçirmesi zonklayan başı yana düşene kadar sürdü.

Gördüğü kırık dökük kapının ve çatlayan duvar sıvalarının devamı kendi üstünde olmalıydı.

Ayrıca cızırtılar vardı.

Göğsünün üstünde yük varmış gibi ağır ağır inip kalkıyordu. Cern ise çekebildiği kadar nefesi hemen soluklanmak istiyordu.

Ama derin bir nefese her yeltendiğinde karşılığında acı çekiyordu.

"Cern! Cern!"

Kendi adını duyduğunda tekrar gözünü açmayı denedi.

Yanında dizlerinin üstüne inmiş kendisine dehşetle bakan Rain'i görünce halsizce elini kaldırıp loş otoparkı göstermekle yetindi.

Sol kolu büyük ihtimalle çıkmıştı. O ince,sinsi sızıyı tanırdı.
Katlanabilirdi.

Rain gösterdiği yere bakıp tereddütle tekrar kendisine döndü. Emin olamıyor gibiydi.

Onu orada bırakmalı mıydı?

(°°)

Uzanıp üstündeki kapı kirişini yana itti. Sanki kırılabilecek olan şey kapı değil de Cernmiş gibi.

Cern ise acıdan sıklaşan kesik nefeslerinin arasından "Lily."diyebildi sadece.

Bunun üzerine kararını veren Rain yerinden fırladı ve içeri girdi.

Tek başına kalmıştı. Yine.

Gözünün önüne düşen buklesi iğrenç kokuyordu.

Başını eğip kaldırdığı koluna baktı.

Boş gözlerle bakmaya devam ederken gözleri oradan üzerine kaydı.
Sonra bacaklarına..

Yutkunup dudaklarını yaladığında diline yayılan kan tadı beyninin içinde tehlike çanları çınlattı.

Bildiği birkaç küfrü mırıldandı.

Neresi kanıyordu?

Sırtının acısı vücudunu yoklamasını engelliyordu.

Tek bacağını yavaşça kendine çekti.

Aklına alakasız şeyler doluşmaya ve başı dönmeye başladığında kafasını iki yana salladı.

Bu kulaklarının çınlamasına neden olduğunda gözlerini kapatıp yüzünü buruşturdu.

Ardından duyduğu seslerle aniden gözlerini açtı.

Ve bugün verdiği kararların kendisine sadece zarar verdiği dersini hala alamadı.

Çünkü kapıya koşan çocuğun peşine takılmak o sırada onun üstüne vazife değildi.
Kendine düşeni yapmaya çalışmıştı zaten.

Ancak koşarak patlayan kapının kalıntılarının üstünden atlarken bunları düşünmüyor gibiydi.

Doğrulduğunda eklem yerlerinden çıkan çıtırtıyı duyduğuna emindi.

Tabanları tok bir sesle yere çarptı.

Ne kadar kendini tutmaya çalışsa da canı yanıyordu ve ağzından çıkan haykırışı tutamadı.

Çocuk hızlandıkça O da hızlandı.

Bunlar her kimler ise uğraştıkları yalnızca Rain'in birimi değildi.

Kollarının bedelini birinin ödemesi gerekiyordu.
Ve Cern bedelleri severdi.
Kime ödeteceğini bilmesi gerekiyordu.

Çocuktan hafifti. Ama bacakları kısaydı.

Yetişemeyecekti.

Ayağına bir şeyin battığını hissetti ancak yine de durmadı.

Vücuduna daha kötü ne olabilirdi ki?

Daha kötülerini de atlatmıştı. Üstelik karların arasında..

Çocuk kapıya vardığında yakalamak için bunu fırsata çevirip sırtına atladı.

Böylece kapı ikisinin ağırlığıyla açıldı ve beyaz sokak lambasının kör eden ışığı içeri süzüldü.

Bu ışık neden kapının bu kadar dibindeydi? Ve otoparklarını stad falan mı sanmışlardı?

Cern kollarında güç kalmadığının farkındaydı.
Bu yüzden yüzüstü yere mıhladığı çocuk hala afallamışken saçlarından tutup doğruldu ve eline bastı.

Nefes nefese alnındaki teri sildi. Sonra kanayan yerinin alnı olduğunu anladı.

Ve kafasını kaldırdı.

Talihsiz bahtına lanet etti.

Çünkü gözünü alan ışığa karşı siper ettiği yanmış elinin altından birkaç düzine ayak gördü.

Sol kolu onu uyarırcasına daha da sızlayınca indirdi.

Kısılan gözlerinin ardından 'Buraya kadarmış.'diye düşündü.

Bitti. Beni asla öylece bırakmazlar. Buraya kadarmış.

Kendisine dönmüş vücutlar hareketsizce bekliyordu.

Kapıyı kapatmak için vakti var mıydı?
Anlayıp bir yere saklanma fırsatı bulabilirler miydi?
Çok mu şüphe çekerdi?

Ancak Cern'in asla tahmin etmediği bir şey vardı.

O gece, kendisine yeni bir yol ayrımı çiziliyordu.

Beklediği an gelmişti.

Şifreyi çözmüşlerdi.

Ve ön sıradan biri ilk adımı atıp tek dizinin üstüne indi.

Ardından bir başkası,bir diğeri ve öbürü.

Cern'in omuzları inerken aralık dudaklarının arasından bir nefes kaçtı.

"Neden bu kadar geç kaldınız?"

***

Kurt, yatakta uzanmış başında dikilen iri çocukla konuşan Cern'i süzüyordu.

Ciddi yüzü temizlenmiş,elleri,sağ ayağı ve bacaklarının ön kısmı sargıya alınmış,alnına kocaman beyaz bir bant yapıştırılmıştı.

Adının Janik olduğunu söyleyen çocuk,kız odaya alındığından beri gitmiyordu.

Ve Kurt,ciddi duruşunun ardında çocuğa bakan şefkatli ve rahatlamış bakışlarını görebiliyordu.

Cern yerinde kıpırdanıp yüzünü buruşturduğunda Kurt bir saat öncesini düşünüyordu.

Derek ile beraber birilerini çağırıp kızın peşine düşmüşlerdi.

Ancak gördüğü manzara Kurt'e çok geç kaldıklarını düşündürmüştü.

Artık olmayan kapının eşiğinden geçtiler.

Önce Lily ve Rain'i gördü. Yerde yatanları.

Sonra koşan Cern'i.

Tekrar diğerlerine döndü.

Rain, Lily'i birkaç kez sarsıp başını avuçlarının arasına almıştı.

Derek onların yanına koştu.

Bir gümbürtüyle beyaz ışığın gözünü taciz ettiği kapıya döndü.

Gözü alışmadan önce minyon kızın doğrulan bedenini seçebilmişti.

Cern'in yanına gitmeye karar verdiğinde kızın taş kesilen bedeniyle bir yere baktığını fark etti.

Koşarken kanatlarını serbest bırakmaya yeltendiğinde Cern bir adım ilerledi. Ve çocuğu bakmaya bile lüzum görmeden bıraktı.

Kurt oraya vardığındaysa..

Hala anlam veremiyordu.

Evet,biliyordu, kızın bir birimi vardı.

Ancak bu kadar kalabalık olabileceğini tahmin edemezdi.

Hayır,kız olduğu için değildi elbette. Ace da bir kadındı. Ve dişi bir panterdi.

Ama O çok...çok..minikti?

Belki 1.60 bile yoktu.

Lily ve Camilla'dan yapılıydı. Ama Ace'tan daha kaslı değildi.

Nasıl oluyordu da bu kadar kişi ona biat edip diz çöküyordu?
Şahit olmasa inanmazdı. Ama Kurt emindi, herbiri yemin etmişti.

Onlar yemin ederken Cern, dudağında soğuk bir tebessümle sabırla onları izledi.

Ancak alnından süzülen damlacıkları ve arkasına sakladığı elinin titreyişini yalnızca Kurt görebilmişti.

Gözlerini kısarak kızı izlemeye devam etti.

"Yeni bir şey fark ettin mi bari?"

"Gözünün kenarında minik bir ben var."

Kurt, cevap vermek için yaklaştırdığı kafasına inen darbeyle ne dediğini idrak edebildi.

"Ah!'

Elini kafasına götürüp döndüğünde Lilith'e dönüşmüş sevgilisini gördü.

İnlemesiyle Cern ve Janik ona dönünce çocuk gibi dudağını büzdü.

"Boş bir anıma denk gelmiş."diye açıklama yaparak bunun gerçekten işe yarayacağını düşündü.

Camilla elbette yememişti.

"Her anın boş denk geldiği için.."dedi."Yadırgamıyorum."

Kurt yine arsızlığa vurup Camilla'ya sıraştı.

"Yargısız infaz yapıyorsun ama."

Camilla yumuşadığını belli etmemek için tepeden topladığı turuncu saçlarını savurarak ilgisizce pencereden dışarıya baktı.

"Evet,yaparım."dedi burun büküp.

Kurt, otoparka gitmeden önce serumu haşince çıkarttığı için başka yerden damar açmak zorunda kalmışlardı.

Henüz alışamadığı hareket kısıtlamasına karşın söylenerek Camilla'yı yanına çekti ve neredeyse yatar hale getirdi.

"Hem sen ne zaman geldin? Neredeydin?"

Camilla sorular karşısında bakışlarını Kurt'ün göğsüne indirdi.

"Bir süre yardım için evde kalmamı söylemişlerdi. Ama telefon gelince hemen geldim."

Kendine sinirlenircesine burnundan soludu.

"Ama yine geç kaldım. Sanırım acil durumda aranması gerekenler listesinde değilim."

Kurt işaret parmağını kızın pembe dudaklarına bastırıp omzundaki eliyle kolunu sıvazladı.

"Şşş.. Kendini suçlamanı gerektirecek hiçbir şey yok. Herkes iyi. Sadece biraz yaralandılar."

Camilla düz bakışlar gönderdi.

"Biraz,ha?"dedi.

Kurt çarpık gülüşüyle omuz silkti. Yine yarasıni unutmuştu. Sızlasa da umursamayıp renk vermedi.

"Hem ben acil durumlarda ilk seni ararım."dedi kızın kulağına fısıldayarak.

Camilla kıkırdayıp onu uzaklaştırmaya çalıştığındaysa kızı engelleyip yanağıni ısırdı.

"Yapma şunu."dedi ancak sesinden güldüğü aşikardı."Görecekler. Utandırıyorsun."

Gerçekten de Kurt'ün arsızlığının etkisi her seferinde böyleydi.

Kurt alınmıs numarası yaptı.

"Benden utanıyor musun?"

Kız gözlerini devirdi.

Tam 'Evet,senden utanıyorum.'diye takılacaktı ki Janik denen çocuk hareketlendi.

"Şimdi gidiyorum. Sen gelmeden önce bazı işleri yoluna koymalıyım."

Cern sadece gözlerini kırparak çocuğu onayladı ve sargılı elini kaldırdı.

Çocuk ise inadına yapar gibi uzandı ve cam kenarındaki kolunu birkaç kez pohpohladı.

"Janik!"diye uyaran Cern ise ona kızgın bir bakış attı dişlerini sıkarken.

Janik kıkırdadı.

"Çabuk iyileş."dedi dalga geçer gibi.

Cern iç geçirdi. Sanki ona tahammül edemiyormuş gibi.

Bu çocuğu daha çok güldürürken topuklarının üstünde dönüp kapıya yöneldi.

Dönüp Kurtler'e asker selamı yollamadan önce eli kapı kolundayken durup Cern'e baktı.

"Konuştuğumuz gibi..."dedi.

"Konuştuğumuz gibi.."

Ve çıkıp gitti.

****

Doktor iğneyi batırdığı yerden çekince Rain yüzünü buruşturdu.

Çok acıttığını sanmıyordu ama...Söz konusu Lily'di.

Onu yatırdıkları sedyenin başucuna tünemiş birleştirdiği ellerini sedyeye yaslamıştı.

Böylece Lily'nin yüzümü daha net görüyordu.
Donuk ifadesi onu sedyeye taşırken nasılsa,sakinleştirici yapılırken de aynı duygusuzluğu sürdürmüş,tek bir kası bile seğirmemişti.

Doktor elleriyle başını ve vücudunun bazı yerlerini kontrol edip geri çekildi.

Onaylamaz bir tavırla Lily'i süzerek doğruldu.

Ardından dik bakışlarını kolları belinde endişeyle Lily'e bakan Derek'e çevirdi.

Derek önce ona döndü ama kendisine nasıl baktığını fark etmeyip tekrar Lily'e döndü.

Fakat sonra idrak edip gözlerini kırpıştırarak kadına baktı.

"Konuşmamız gerek."diyen doktor elleri önlüğünün cebinde önden çıktı.

Derek ise istemeyerek de olsa onu takip ederken son gördüğü şey,Rain'in gözleri kapanmak üzere olan Lily'in elini sıkıca sarmasıydı.

Kadın acil çıkış kapısını ittiğinde peşi sıra O da girdi.

Bir yerleri yumruklayıp kırıp dökmek istiyordu.

"Neler dönüyor,Derek?"dedi daha kapının kapanmasını bekleyemeden.

Derek kaşları çatık ellerini koyacak yer bulamayan kadına baktı.

Ne diyecekti?

"Özür dilerim,seni bulaştırmak istemezdim."

Gerçekten istemezdi. Jennifer iyi biriydi. Ve onu kullanmak hoşuna gitmiyordu.

"Özür mü dilersin?!"dedi Jennifer sinirle.
"Ne yalanlarla kaç taklayla profesörün odasından kurtuldum,senin haberin var mı?"

Derek başına giren ağrıyı şakaklarını ovuşturarak geçirmeye çalıştı. Gözlerini yumdu.

"Beni aptal yerine koymaya devam mı edeceksin gerçekten?"

Derek bu sefer yüzünü sıvazlayıp konuşma başladığından beri ilk defa genç kadının gözlerinin içine baktı.

Aklında bin bir türlü şey dönüyordu.

Güvenlik kameralarını nasıl halledecekti? Gören var mıydı? Şimdiye adamları hepsini bulmuş muydu?

Nefesini sıkıntıyla dışarı verdi.

"Bir konuda yardımına ihtiyacım var."dedi sanki O hiç konuşmamış gibi,yüzsüzce.

Jennifer sinirleri bozulmuş bir gülüşle elini beline koydu ve avucunun içini kapıya geçirdi.
Ardından Derek'i yolundan çekip hışımla geri hastahane koridoruna çıktı.

"Jenny! Jenny!"diye arkasından geliyordu Derek.

Koca adam neredeyse koşuyordu.

"Hikayelerini anlatmaya devam et,Derek. Nasıl olsa ben yerim."

Elini omzundan sallayıp başından gitmesini istediğini ima etti.

Derek'in ise hiç öyle bir planı yoktu. Dudaklarını ıslattı ve şansını yine denedi.

Başka çaresi kalmazsa eğer..

"Bir kere dinlesen beni... Daha ne istediğimi bilmiyorsun ki.."

Jennifer dişlerini sıkarak ateş püsküren yandan bakışlarını ona yöneltti.
Ancak bu bir saniye sürdü. Ardından Derek'e bakmaya dayanamıyormuş gibi önüne dönüp adımlarını hızlandırdı.

"Lütfen,Jenny,lütfen. Yardımına ihtiyacım var görmüyor musun?"

Jennifer bir şey söylemeden kadın personelin dolaplarının ve dinlenme bölümünün olduğu kapıdan geçti.

Derek hiç duraksamadan peşinden girince bir an kaşları çatıldı.

"Ne yapıyorsun? Nereye girdiğimi görmedin mi?"dedi şaşkınlığını sinirle örtmeye çalışırken.

"Gördüm."dedi rahatça,kapıyı kapatırken.

Derek içeriye hızlıca bir bakıs atıp loş ortamda kimsenin olmadığına emin oldu.

"Kimse yok."dedi pişkince.

Jennifer tahammülü kalmamış gibi dolabına yürüyüp demir kapağı sertçe açtı.

"Kimse gelmeden buradan defol. Bir de dedikoduyla uğraşamam."

Önlüğünü hırsla kollarından sıyırırken Derek'e ters bir bakış attı.

"En azından beni bunun içine sokma."

Gerçi şöyle bir bakınca Derek yakışıklı adamdı..

Derek üzgün ve mahçup bir ifadeyle baktı ona.

"Üzgün olduğumu daha kaç kez söyleyebilirim?"dedi sesi bir ton aşağı düşerken.

"Anladım,üzgünsün."dedi Jennifer dolabına önlüğünü tıkarken.

Deren elini saçlarını arasından geçirip saçlarını tekrar toplayan kadına tartan bir bakış attı.

Dolgun alt dudağını ısırıyordu.

Jennifer saçını halledip kimliğini boynundan çıkarırken şansını tekrar denedi.

"Bana yardım edecek misin?"

Genç kadın elindekini dolabın içine fırlatıp hızla Derek'e döndü. Eli yine beline gitmiş, sol kolu ise dolabın soğuk rafına dayanmıştı.

"Senin güzel kıçın için neredeyse işimden oluyordum. Elimden artık bir şey gelmez. Sana bakıcılık yapacak değilim."

Derek de diğer dolaba yaslandı.

"Demek kıçım güzel.. Gerçi bunu daha önce de dile getirmiştin."dedi çapkınca sırıtırken.

Jennifer yanakları kızarırken bunu saklamak adına alayla güldü.

Sarhoştu,tamam mı?

İşaret parmağını kapıya çevirdi.

"Şimdi o kıçın şu yoldan uzaklaşır mı? Annen ya da kız kardeşin falan değilim. Ve bunlar haricinde bir dişi olarak hayatında yer alamayacağımı çok net gösterdin."

Bir iç çekti göstermemeye çalışarak.

Evet,Jenny onunla bir şeyler yaşamayı gerçekten hayal etmişti. Ama umutları tükeneli çok olmuştu.

Bu adamın hayatında ona kendi istediği tarzda bir yer yoktu.

"Jenny,Jenny,Jenny...Seni kendimden kurtarıyorum, senin bana söylediğine bak."

Jennifer gözlerini devirdi. Ancak omuzları artık sinirden gergin değildi.

Yine de gardını indirecek değildi.

"Bana daha kaç kez borçlanacaksın?"

Derek'in tek kaşı kalktı.

"Başım kaç kez belaya girerse?"

Jenny dudağını büktü.

"Peki ne zaman ödemeyi düşünüyorsun?"

Derek aralarındaki ilişkinin lakaytlığının farkındaydı.

Bu yüzden belden aşağı vurmakta bir sakınca görmedi.

"Ödeme şartlarına bağlı."dedi beyaz dişlerini gözler önüne sererek.

Jennifer gülmemeye çalışarak kaşlarını kaldırdı.

"Güvenlik ne tarafta biliyorsun."

Derek yaslandığı yerden doğrulup avuç içlerini önünde birleştirdi.

"Tamam, tamam pekala. Ben bir eşeğim. Ama sen bir meleksin."

Kızın dolabının iç tarafındaki fotoğraflardan birine gözü kayınca hemen onu işaret etti.

"Şu rengin üstünde duruşuna da bir bak! Bana yardım et!"

Jenny cümle yine aynı şekilde bitince bıkkınca yanağını dişledi. Derek'in ne kadar tatlı göründüğünü düşünmeyi kendine yasakladı.

"Bana bakınca ne görüyorsun?"diye sordu baygın bakışlarla Derek'e.

Derek onu güzel gözleriyle şöyle bir süzdü.

"İki güzel göğüs."

Jenny bunu söylerken nasıl masum görünebildiğine şaşıp kaldı.
Hayretle burnundan soludu.

Ayrıca neden bu hoşuna gitmişti?

Hemen toparlandı.

"Arsızlığın karşısında kendimi küçük duruma düşürmeyeceğim."

Derek dudağını büzdü. O sırada Jennifer fırlattığı önlüğünün cebindekileri çıkarıyordu.

"Kovuldum mu?"diye sordu Derek.
Ne de olsa Jennifer onun üstüydü.

"Onu az önce yapmıştım ama hala buradasın. Dua et elimdeki şırınga boş."

"Ben bir eşeğim."diye tekrarladı Derek. "Koca,aptal herifin tekiyim."

Kendine hakaret etmesi de Jennifer üstünde etki etmiyordu bu sefer.

Derek şakaya vursa da artık başka çaresinin kalmadığını idrak edebilmişti.

Jennifer'a güvenebilir miydi?

"Soylediğin iyi oldu. Bu doz yeterli olmazmış zaten."

Derek sol yanağındaki gamze çıkana dek gülümsedi. Ancak kızın profilini süzerken yavaş yavaş her zamanki haline büründü.

Keyfi kaçmıştı.

Söylemeli miydi?

Yutkundu.

Bu tek başına verebileceği bir karar değildi.

Jennifer ona bakmasa bile onun anlamlandıramadığı aurasından ciddileştiğini anlamıştı.

Sonra onun sıkıntılı,boğuk sesini duydu.

"Jenny... Gerçekten özür dilerim. Ama bu sefer hiç olmadığı kadar ciddi bir iş. Senden sadece yardım değil, hayatın boyunca taşıman gereken bir sırrı da yüklenmeni istiyorum.
Yapabilir misin?"

Jennifer'ın elleri yaptığı işe ara verirken içine düşen huzursuzlukla yavaşça bakışlarını Derek'e çevirdi.

"O insanlar kim,Derek?"

Derek ise derin bir iç çekti.

***

Brooke neşeyle ıslık tutturarak ofisin iğrenç sarı koridorundan geçiyordu.

Her şey harikaydı.

Ta ki Fren'i sesini duyana kadar.

"Beni bekle! Acelen mi var?"

Ritim tutturan parmaklarıyla birlikte ayakları da durdu.

"Tabii ki acelem var. Sen kemerini bağlarken bir delil yok olmuş olabilir."dedi gözlerini devirirken.

Fred tam çıkacaklarken lavaboya uğrayacağını söylemişti.

Brooke ise o sırada onu ekip kendi gidebileceğini düşünmüştü. Ancak adam çok hızlı çıkmıştı.

Fred ona küçümser bir bakış atarken yanına varmıştı. İkisi beraber yürümeye başladılar.

"Kendini dedektif falan mı sanıyorsun? Senin işin o değil. Senin işin adli bile değil. Olay yerine bile alacaklarını sanmıyorum."

İçinden'Ben olmasam.'diye geçirse de ona bir şey belli etmedi.

Brooke parmağını ona doğru sallarken yanından gelip geçen insanlara bakıyordu.

Yüzündeyse her zamanki gamsız ifade vardı.

"Sen.."dedi onu onaylamaz ve umursamaz bir tavırla."Sen insanların modunu düşürürsün ancak."

Sonra ona kapıyı tutma zahmetine girmeden merdivenlere attı kendini.

Gidecekleri park hemen ofis binasının önündeydi.

Zaten fotoğrafları da bu sayede çekmemiş miydi?

Basın kartını boynundan geçirirken yandan gülümsedi.

Saçlarını savururken güvenlik şeridinin arkasındaki polisi nasıl ikna edeceğini düşünüyordu.

"Ah!"dediğini işitti Fred'in."Saçlarını gözümden çeker misin?"

Brooke ona şaşkınca bakarken Fred hala yüzünü sıvazlıyordu, huylanmıştı.

Brooke omuz silkerek devam etti. Minik not defterine daha da sarılarak kahverengi çantasını belinin arkasına attı.

Giymesi gereken iğrenç kısa topuklu ayakkabılarını tıkırdata tıkırdata yolun karşısına yürüdü.

Polis arkasını dönmüşken sarı şeridi geçmeden iyice yanına yaklaştı.

Ellerini beline yerleştirdi.

Başını iki yana sallarken cık cıkladı.

"Çok yazık değil mi? O fıskiyeyi çok severdim."

Adam bir anda irkilerek arkasına döndü.

Polis çatılan kaşlarıyla kızı baştan aşağı süzerken ne ara geldiğini ya da neden bu kadar dibine girdiğini düşündüğünden emindi Fred.

Her zaman muhatap oldukları polislerden biri değildi. Sebebini çok merak etmedi. Hemen öğrenirdi.

"Ne istiyorsunuz,genç bayan?"diye sordu bıkkın gözlerle adam.

İşini sevmiyorsan yapmayacaksın,diye geçirdi aklından Brooke.

Ama dışından oldukça samimi bir gülüş attı.

Basın kartını adama doğru salladı.

"Önce size birkaç sorum olacak,ardından parkın birkaç fotoğrafını çekeceğim."

Polis ağır ağır elini kaldırırken bakışlarını bir an olsun kızın gözlerinden almadı.

Brooke bir adamın eline bir Fred'e bir de adama baktı.

"İzni göreyim."dedi adam en sonunda.

Brooke boğazını temizlerken arkasındaki Fred ona yandan bir bakış atarak güldü.

"İzin.."dedi Brooke mırıldanarak. Sonra bir şey arıyormuş gibi çantasına ve ceplerine baktı.

"Nasıl olur?! Masada kalmış!"

Ellerini birbirine çarptı.

Tekrar polisin yanına kayıp adamdaki sigara kokusunu soludu. Vücudunu hafifçe çevirip işaret parmağını çalıştığı binaya çevirdi.

"Bakın ofis şurada."

Polis,eli telsizinde, gösterdiği yere gerçekten baktı.

Brooke alt dudağını kemirerek bir yanındaki polise,bir de az ileride parkın girişini tutan kalabalık polis grubuna baktı.

"Arkadaş şimdi gidip size getirecek."dediği gibi şeridin altından kaydırıverdi kendini.

Daha on adım koşmuştu ki esmer ve geniş vücutlu bir polis onu omzuna tek hamlede alıverdi.

"Ne yapıyorsunuz?!"diye şoka girdi.

Adam orta yaşlarına daha gelmemişti.

Brooke içinden 'Çattık yine Paul'a!'diye geçirdi.

"Burası sana yasak,küçük kız."

Brooke açılmış gözlerle yapabildiği kadar bedenini arkaya atıp Fred'in tarafına baktı.

Fred ise parkın girişine gitmiş çıtır bir memurla kendisine gülüyordu.

Bu da mı yeniydi?

Brooke şaşkınlığı atıp sinirlendi.

"Ne küçük kızı?"diye tısladı.

Adama da polis diye vurmayı göze alamıyordu.
Fotoğraf makinesine davranacaktı ki adam elini kızın çantasına atıp hapsetti.

Eh madem.. Başka çare kalmamıştı.

"Bırakın beni! Basına özgürlük!"

****

Derek 202 numarasına bir süre daha baktıktan sonra sıkıntıyla kapı kolunu indirdi.

Sessizce kapıyı kapatıp loş ışıkta ilerledi.

Bir koltukta Neil bir koltukta Rain uyuyakalmıştı. Pencereden savrulan dalların gölgesi düşüyordu.

Derek'in iyice içi sıkıldı.

Titreyen elini Jennifer'dan saklamak için önlüğünün cebine soktu.

Sinirlenmenin ya da kıskançlığın vakti değildi.

Hem ne zamandan beri kendini bu denli salmıştı ki?

O sırada Jenny Lily'i kontrol ediyordu.

Derek'in girdiğini görmemişti. Tüm gün ruh gibi,dalgın dalgın gezmişti.O da sessizce izlemeye devam etti.

Ace'ın tarafına geçti ve gerçek bir ilgiyle bir süre onu süzdü.

Çabuk toparlayacaktı. Değerlerine hızlı bir bakış attı.

Tekrar Jenny'e döndüğünde kadının işini bitirmiş çatık kaşlarıyla uyuyan Lily'e baktığını gördü.

Sonra kaşları normal halini aldı. Donuk bakışları Lily'in huzurlu yüzünde gezdi.

İç geçirdi.

Ama Derek o an bir şey daha fark etti.

Eli titreyen sadece kendisi değildi. Genç kadının da elleri titriyordu.

Derek dudaklarını ıslattı.

Kafeteryada ona anlattıklarından bu yana elleri titreyip duruyordu. Kahvenin yaktığı elini sarmamıştı.

İçinden Jenny'e kızdı.

Derek kızın kendisine inanmayan bakışlarındaki muzipliğin bir süre sonra nasıl solduğunu anımsadı.

İlgiyle bu kez Jennifer'ı süzdü.

Kendisine bu kadar güveniyor muydu?

"Sen de mi sevgilimden etkileniyorsun?"

Rain'in sesiyle neredeyse Derek de Jenny gibi sıçrayacaktı.

Rain camın önündeki koltukta kollarını göğsünde bağlamış iyice kaymış bir şekilde başını arkaya atmıştı.

Mavi gözleri karanlığı aydınlatmaya çalışan tüm ışık hüzmelerini içine çekiyor,parlıyordu.

Hiç uyumuyor muydu? Ya da ne zamandır uyanıktı?

Jennifer ona dönerken seslice yutkundu.

Elleri daha da titremeye başlayınca Rain'in dikkati oraya kaydı.

Bir süre öylece bakıştılar.

Ardından alaycı bakışları yüzündeki idrakla ciddileşti. Ve Derek'i buldu.

Fark etmişti. Jenny'deki değişikliği.

Nasıl fark etmesin ki?,diye geçirdi içinden Derek.
Her ne kadar ondan haz etmese de Rain zeki adamdı.

"Ben.."dedi Jenny kekeleyerek.

Eli kumral saçlarına gitti. Sonra cebine.

Rain kısılan gözlerinin ardından sert bakışlarla Derek'e hitaben konuştu.

"Yaptığının sorumluluğunu alabilecek misin?"

Derek bakışlarını kaçırmadan bakmaya devam etti. Ancak bir cevabı yoktu.

Jenny ona döndü. Ağzına açtı ama geri kapadı.

Fakat gözleri özür diliyordu.

Derek'in dudağının kenarı keyifsizce kıvrıldı.Özür dilemesi gereken kişi kendisiydi. Onu bu işe bulaştırmamalıydı.

Jennifer yerde gezdirdiği gözlerini kırpıştırarak olduğu yerde dönüp kapıya yöneldi.

Derek ise gördüğü şeyle yüzünü buruşturdu.

Jennifer'in cebindeydi işte. Lily'den kan alacaktı. Ya da herhangi birinden.

Burun kemerini sıktı.

Jenny çıkınca Rain usulca doğruldu.

"Hepimizi ipe götürmek mi istiyorsun?"
Fısıldıyordu.

"Ondan zarar gelmez."dedi Derek.

Ama hemen peşinden gitmemek için kendini zor tutuyordu.

Neyseki odada Lily vardı ve onu biraz daha görmek kendisine iyi gelebilirdi.

Zira iyi hissetmeye ve dinlenmeye ihtiyacı vardı.

"Ne kadar büyük bir şeyi riske attığının farkında mısın?"diye üsteledi Rain.

"Biliyorum."diye sesini yükseltecek oldu Derek.

Ardından pişmanlıkla gözleri Lily ve Ace'ı buldu.

Rain de aynısını yaptıktan sonra sinirle ancak kendini tutmaya çalışır bir tavırla alttan attığı bakışlarını Derek'e çevirdi.

"Ona güvenebiliriz."

Rain ağır ağır başını salladı.

"Güvensek iyi olur."dedi." Çünkü burada çok uzun kalmayacağız."

Derek çenesinin kasılmasına engel olamadı. Hatta dudağı seğirdi.

Burada uzun kalmayacaklarını söylüyordu.

Yani ya ona güvenirdi ya da işi bittiğinde..

Kendilerinin dünyası böyle bir yerdi işte.

Burnundan soluyarak alaycı tutmaya çalıştığı bakışlarını gönderdi Rain'e.

Ardından uzun bacaklarıyla seri adımlar atarak hışımla odadan çıktı.

***

Brooke bilgisayarının ekranına gururlu bir gülüş attı.

Dudaklarını birbirine bastırırken parmaklarını doladığı fincanının kokusunu çekerek yutkundu.

İşte başlıyoruz,diye düşündü.

Muhtemelen bir çete işiydi.

Çete ya da eşkiyalar. Brooke ilgilenmiyordu. İlgilendiği tek şey alacağı zamdı.

Ve öyle tiplerden haz etmezdi.

Küçük ve dağınık salonunda tahta sandalyesine kıvrılmışken bunları düşünüyordu.

Kendine bir platform açıp bu camiadan hatrı sayılır tanıdıklarından yayılması için yardım istemişti.

Sosyal medyada hit olması için birkaç gün veriyordu.

Karnına çektiği bacağına sarıldı.

Bardağı masaya bırakıp herbiri yarım okunmuş kitaplarının yanındaki fotoğraflara uzandı.

Uzun uzun baktı.

Gözü bir tanesine takılıp duruyordu.

Sırılsıklam olmuş tişörtüyle şimdilerde yerinde yeller esen fıskiyenin önünde duruyordu.

Çok net görülmese de gözleri kısılmış çatılmış kaşlarla bir yere bakıyordu.

Brooke bu göğsünü germiş genç adamı merak ederken buldu kendini.

Sonra birkaç fotoğraf daha karıştırdı.

Kısa boylu bir kız kocaman açtığı gözleriyle ona bağırıyordu.

Tekrar başa dönüp geçtiği bir fotoğrafta gözünden kaçan bölümü buldu.

İşte oradaydı. Fotoğraf karesinin sol köşesinde kalmıştı. Elleri bir çocuğun bedenindeyken bir kadın onlara doğru koşarken yakalamıştı Brooke.

Kalbi birden heyecanla atmaya başlarken aklına gelen fikirle bilgisayarın ekranına düşünceli bir bakış attı.

Daha ilgi çekici bir konu olurdu.

Hem ilgi çekmek onun işi değil miydi?

Bazen küçük oyunlar oynamaları gerekebilirdi.

Kahvesini yenilemek için ısıttığı yerinden kalkması aslında karar verdiğinin işaretiydi.

İçinden kendi kendini destekledi.

Bir kahraman yaratmanın kime zararı olabilirdi ki?

***

Rain 216 numaralı odanın kapısını nezaketen tıklatıp girdi.

Odada bir tek Kurt'ün sedyesinde kitao okuyan Camilla ve uykudaki Cern vardı.

Yani Rain öyle düşünüyordu.

Onun girmesiyle Cern gözlerini açtı.

Camilla parmağını sessiz olması için dudaklarına götürecekti ki Cern'i gördü.

İrkilerek çaktırmadan elini kalbine bastırdı.

"Sen uyumuyor muydun?"dedi yeşil gözlerini kırpıştırarak.

"Bu odada mı?"dedi Cern gizli bir alayla."Asla."

Rain odada asılı duran gerginliği es geçti.
Kaşlarını kaldırarak içeri yürüdü.

"Kurt hala hazırlanamadı mı?"diye sordu.

Camilla saklama gereği duymadan gözlerini devirdi.

"Aynada kendine bakıyordur."dedi çenesiyle küçük tuvaleti gösterirken.

Rain burnundan soluyarak güldü. Sonra da hareketlerini takip eden Cern'e döndü.

Alnını kaşıyarak konuya giriş yapmaya çalıştı.

"Şimdi Ace'ın odasından geliyorum. Doktor onu istirahat için eve götürebileceğimizi söyledi."

Cern kaşlarını çatsa da önce bir şey söylemedi.
Nasıl olsa karışmak ona düşmezdi.

"İyi olacağına emin misin? Hızlı iyileştiğimiz doğru ama yine de.. yeni ameliyat oldu."dedi Camilla endişeyle

Evet,daha bir hafta olmuştu.

Rain çenesini sıvazlarken pencereye doğru yürüdü. Böylece Cern'in ayak ucunda durmuş oldu.

"Burada daha fazla kalamayız. En azından evi korumak bizim için daha kolay. Her koşula aşinayız."

Camilla sessizce başını salladı. Sonra yere dönen gözleriyle derin düşüncelere daldı.

"Ayağa kalkabilecek duruma gelmesine sevindim."dedi Cern.

Rain ona döndüğünde göz ucuyla kendi ayaklarını gösterdiğini gördü.

Günler sonra en içten gülüşünü attı.

"Merak etme,seni arabaya taşırız."diye takıldı.

"Arabaya mı taşırsınız?"diye haklı bir soru sordu gözlerini kırpıştırırken.

Rain nefesini dışarı vermemek için kendini zor tuttu. Neil'e bu konuşmayı onun yapması gerektiğini söylemişti.

Kibar olmaya çalışıyordu ancak emir verme konusunda daha iyiydi.

Ama birini nasıl emrederek evine çağırırdı ki?

"Bizimle geliyorsun."dedi.
Ancak sesinde soru tonu var gibiydi.

Cern renk gelmiş dudaklarını ıslattı.

"Buna gerek olduğunu sanmıyorum. Ben burada gayet iyiyim. Hem en son geldiğimde yeterince kalabalıktınız,teşekkür ederim."

Camilla şimdi düşüncelerinden sıyrılmış merakla onları dinliyordu.

O sırada Kurt lavabodan çıktı.

Ve yine siyahlar içindeydi.

Kocaman gülümsemesiyle ellerini birbirine çarptı.

"Haydi ama hala hazırlanmamışsınız!"

"Lily'in evini bu kadar sevdiğini bilmiyordum."diye söylendi Rain ondan tarafa bakmazken.

Kurt elbette duymuş ve ona ilgisiz bakışlarını yollamıştı.

O sırada Neil sarı kafasını içeri uzattı.

"Biz hazırız."dedi masum gözlerle.

Camilla o sırada Neil'ın yüzünün iyice çöktüğünü düşünüyordu.

Durumda kötü giden bir şey mi vardı?

Rain boğazını temizleyip Neil'in dikkatini çekti.

Neyse ki Rain'in Cern'i göstermesine bile gerek kalmadan Neil onu anlamıştı.

Her zamanki gibi.

Rain aklına süzülen düşünceyle gülümsedi.

Neil ise kaşlarını çatarak Cern'e döndü.

Eh,metazori her zaman son çareydi. Ama seçeneklerden biriydi.

"Sen neden hala yatıyorsun? Neden hiçbiriniz ona yardım etmiyor? Camilla? Kurt? Neden hala bana bakıyorsunuz?"

Sorularını ardı ardına sıralayıp onlara seçenek bırakmazken tek koluyla bedeninin yan tarafını kapıya dayamış diğer eliyle ise hala kapi kolunu tutuyordu.

Bu'Acelem var,beni bekletmeyin. Şimdi çıkıp gideceğim.'duruşuydu.

Kurt,Camilla'ya bakıp ardından dumura uğramış Cern'e döndü. Hala ikna olmuşa benzemiyordu.

Hakkı da vardı. Ne diye gidecekti ki?

"Hem bunu birimleri birleştirmek için bir adım olarak düşünebilirsin. Rain ile tartışmak için uzun uzun vaktiniz olacak."

Kurt kendisine doğru yürürken kızın Rain'e dönen bakışları her zamanki gibi hesapçıydı.

"Şurayı bir an önce terk edelim de!"diyen Kurt'ü belki de dinlememişti bile.
****

Eve döneli birkaç saat olmuştu.

Günlerce hastahane köşelerinde sürününce koltuk bile bana rahat gelmişti.

Ancak kendi evime bile yabancılık çektiğim gerçeğini itiraf etmeliydim.

İkizler arabadan indiklerinden bu yana beni eğlendirmeye çalışıp duruyorlardı.

Tepki vermek istiyordum elbette. Ancak içimden gelmiyordu. Beynimse arada bir donan eski bir telefon gibiydi.

Rain her ne kadar onlara sinir oluyormuş gibi davransa da dudağının kıvrıldığını görebiliyordum.

Beni ve Cern'i koltuklara yatırmışlardı. Ace ise yukarıda annemlerin odasındaydı.

Başım Rain'in kucağındayken bacaklarımı iyice kendime çektim.
Eli saçımda gezinirken orada mayışıp uyuyabilirdim. Ancak gözlerimi kapatmayı istemiyordum.

Hem de hiç.

Çünkü hayal dünyama güvenmiyordum.

Ama gözlerim acıyordu.

Cern oda istemeyince ben de salonda yatmak istemiştim, ardından Camilla da bize katılmıştı.

Tabii bu Kurt'ün hoşuna gitmiş değildi.

Sadece Cern'in yakınında olmak istemiştim.
  Tarif edemediğim bir nedenden dolayı.

Aslına bakılırsa bu saçma isteğin nedenini ben bile çözememiştim. Tek bildiğim bunun; O kötü durumda olduğu için değil,sadece kendim için olduğuydu.

Bencil bir yanım olduğu doğruydu.

Herkes konuşurken odada sessiz üç kişi vardı.

Ben, Rain ve Cern.

İnsanları olumsuz etkilemekten nefret ediyordum.

  Rain benim yüzümden sessizdi. Bana bakışlarından aklından neler geçtiğini tahmin edebiliyordum.

Keyfi kaçıyordu.

Cern ise sanki burada ne halt yediğini düşünürmüş gibi etrafa bakınıyordu.
Bazen düşünceli gözleri bir yere dalıp gidiyordu.

Sonra birden kumanda kucağındaki sargılı eline düştü.

Ağzı açılsa da sadece dişlerinin arasından aldığı nefes ve elini çekmekle yetindi.

"Enri!"diye bağırdım istemsizce yattığım yerden başımı kaldırmışken.

Sanki çocuğum bir hata yapmış gibi onu azarlama isteğiyle doluydum.

Hareketsizlikten tutulan vücudum bu hareketim de bile isyan etti.
Komforlu sedye diye bir şey yoktu.

Oluşan sessizlikle odadakilere tek tek baktım. Hepsi bana bakıyordu. Sanırım ilk kez ağzımı açmamdan kaynaklanıyordu.

Enri dudağını büküp yeşil saçlarını karıştırırken gözlerini kırpıştıran Cern'e "Pardon."diye mırıldandı.

Neden geriliyordum?

Nefesim sıklaşırken başımı yavaşça geri koyup bakışlarımı tekrar yemek masasının olduğu tarafa diktim.

"Haberleri açıp bir yere otur,Enri."dedi Neil,olaya el atarak.
Ace'ı bir odaya yerleştirip uyuyana kadar yanından ayrılmamıştı.

Ki bu uzun sürmemişti.

O sırada Rique uslu uslu bir köşeye tünemiş kardeşinin azar yemesini izliyordu. Keyifle sırıtıyordu.

Enri de gidip ona sataştı.

Merdivenlerden inen Kurt ve Camilla kıkırdıyordu.

Yanımıza yaklaştıklarında ise sustular.

Sinirlerim bozularak iç geçirdim.

Susmak zorunda değillerdi. Olağanüstü bir durum yoktu.

Yani..Ben susabilirdim.

Değil mi?

İçimden geçirdiklerim bile saçmalamanın ötesinde değildi.

Rain'in saçımdaki eli bu sefer üzerimdeki örtüyü tekrar omzuma çekmek için uzandı ve sonrasında kolumu sıvazladı.

"İyi misin?"diye mırıldandı.

Olumlu bir mırıltı gönderdim.

Bu sefer O iç geçirdi.

Bir süredir doğru düzgün konuşmadığımız gerçeği bir kez daha dank edince ağır ağır hareketlenip bedenimi yattığım yerde ona doğru çevirdim.

Dudaklarında yer edinen gülümsemesiyle başını eğip bana baktı. Yüzüme düşen saçlarımı çekti.

"Sen iyi misin?"diye sordum kısık bir sesle.

Herkes birbirine laf atmakla meşguldü.
Kurt gelince yine ortamın havası değişmişti.

"Sen iyiysen ben de iyiyim."

Üstümde ağır bir yük varmış da bir kısmını atmış gibi hissettim. Kalbimeyse bir yerden sıcak sıcak rüzgar esiyor gibiydi.

Uzanıp koltuğun koluna yerleştirdiği elini tuttum ve parmaklarımı onunkilere geçirip başımın altına yerleştirdim.

"Halsiz hissediyorum."dedim,çatlayan sesim bunu desteklerken.

"Sakinleştiriciler yüzündendir."

Sadece başımı sallayıp yüzünü izlemeye devam ettim.

Mavi gözlerine bakarken yağmurlu günde beni bir araba gibi yıkayışı geldi aklıma.

Sonra gözlerine baktığımda hissettiklerim.

Ancak gülmeye benzer bir ses çıkarabildiğimde gözlerimi kapattım.

"Neden güldün?"diye sorarken sesinden gülümsediğini seçebiliyordum.

Gözlerimi açtığımda gülümsemesi bir an bozulsa da merakla bakmaya devam etti.

Bu koca cüssenin çocuk gibi göründüğünü düşünürken cevap verdim.

"Hiç."dedim."Aklıma bir şey geldi."

"Ne?"dedi."Bana da söyle."

Dudağımı büktüm.

"Bana kalsın."dedim naz yaparak.

Gözleri muziplikle parlıyordu ama sanki eksik bir şey var gibiydi.

Sonra ne olduğunu anladım.

Bakışları bir şey arıyormuş gibi yüzümde gezinirken gözlerimin durduk yere dolduğunu fark ettim.

Ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.

Sorun şuydu ki ben de bilmiyordum. Gözlerim uykusuzluğa dayanamadığı için yanıyor sanıyordum.

Sanırım sinirlerim iyice yıpranmıştı.

"Ben dönüşmeden,hatta daha sizin hayatınıza gerçekten girmeden önce yaşadıklarımızı düşünüyordum."dedim bozuntuya vermeden.

Yutkundu.

Sonra başarısızca güldü.

"Seni az kurtarmadım."dedi abartılı bir havayla.

Bu sefer kıkırdadım. Bunu birkaç kez daha söylemişti.

"Nasıl da her şeyi kendine mâl ettin."dedim sırıtırken.
Böylece gözlerim kısılırken görüşüm bulanıklaştı.

Nefesimi dışarı verdim.

Rol yapmayı bırakıp ilk pes eden ben oldum.

Boştaki elimle gözlerimi ovuşturdum.

"Özür dilerim."dedim."Ne oluyor anlamıyorum."

Benim sesim gittikçe boğulurken bir çocuğu avuturmuş gibi bacağını sallayıp birleştirdiğim ellerimizi kaldırdı ve elimi öptü.

"Şşş.. Sorun yok."dedi.

Rain hep böyle anlayışlı mıydı? Bu sıralar bunu düşünür olmuştum.

Yoksa hepimiz yavaş yavaş değişiyor muyduk?

İçim ona sıkı sıkı sarılma isteğiyle dolarken arkadan kahkaha sesleri geliyordu.

Kahkahasının arasında"Ben gidip odaları halledeyim."diyen Camilla'yı duydum.

"Çabuk gel,çileğim."diye bağırdı arkasından, kasıtlı yapmacıklığıyla bize acı çektirmeyi seven Kurt.

Camilla'ya daha sonra teşekkür ederdim. Sonuçta ben yapamadığım -yapmadığım- için ev sahipliğini üstlenmişti.

Nasıl olsa arkadaşlar eksiklerinizi tamamlamak için vardı.

Camilla gidince Neil boğazını temizledi.

Ona doğru dönünce Rain içimden geçeni anlamış gibi beni sarıp kolayca yerimde kaydırdı ve sırtımı göğsüne yasladı.

Ben huzur içinde Neil'a döndüğümde o elinde tabakla mutfaktan çıkan Kurt'e bakıyordu.

"Bir şey sorabilir miyim,Kurt?"dedi.

Kurt olduğu yerde durup tek kaşını kaldırırken şüpheyle Neil'a baktı.

"Neden bu kadar kibarsın? Sormaman gereken bir şeyi mi soracaksın?"

Neil sırıttı. Ben de yüzünde oluşan kırışıklıkları izledim.

İçimde bir şeyler cız etti.

"Bana kızacak değilsin tabii. Sonuçta ölüp geri geldim."

Kurt tabağındaki üzüm tanelerinden birini ona fırlatıp ilerlemeye devam etti.

"Bunu her seferinde kullanabileceğini sanıyorsan yanılıyorsun,kedi oğlan. Yemezler."dedi vicdansızca.

Neil bu kez Rain'i de kendine katarak omuzları sarsılarak kahkaha attı.

Beynimde sağa sola koşup duran şeyler sakinleşiyor gibiydi.

Cern'in de gülümsediğini görür gibi mi oldum sanki?

"Aynı şeyi mi merak ediyoruz?"dedi Rain kahkahası bitince.

"Muhtemelen."dedi Neil kıkırdayarak.

Kurt kaşlarını çattı. Bakışları anlamsızca ikisi arasında gidip gelirken tabağını Rique'ye kaptırmayı bile umursamadı.

"Hadi sorun şunu."dedi sabırsızlıkla.

Rain sırıtmasını saklarken dudaklarını birbirine bastırdı.

"Yani..Söylesene..Sen ve Camilla.."dedi Rain.

Başını iki yana eğdi.

"Bir anda nasıl oldu anlam veremiyorum."dedi Neil neşeyle.

Hikayeyi bildiğim için bir kahkaha patlattım.

Ve bu Rain'in beni daha sıkı sarıp başıma bir öpücük kondurmasıyla ödüllendirildi.

Gerçekten bunu sormak için bu kadar beklemişler miydi? Hayret vericiydi.

Oysa bir kadın olarak Camilla'ya bunu ilk boşlukta sormuştum.

Kurt dramatik bir iç çekişin eşliğinde başını öne eğdi.
Alt dudağını büküp başını sallamaya başladı.

"Her şey aylar önce o çarşamba günü başladı."

Rain yaptığı hareketlere yüzünü buruştursa da kocaman sırıtıyor ve gözlerine ulaşan neşeyle Kurt'u izliyordu.

Ben ise bu anı yakından seyretmenin keyfine kısa bir ara verip yukarı bakmayı kestim ve odadakileri tek tek incelemeye başladım.

Sonuçta Rain'in çene hatları her ne kadar güzel olsa da bu keyfi de kaçıramazdım.

Derken merdivenden düzensiz,aksak adımlar duyuldu.

Daha oraya dönmeden Neil'in çatılan kaşlarından kimin geldiğini anladım.

"Neden kalktın? Ya da bana haber vermedin? Telefonu başucuna bıraktığımı defalarca söyledim."diye söylenirken çoktan Ace'ın yanına varmış ona destek vermişti.

Ace ise çaktırmamaya çalışsa da yüzü neredeyse buruşmuştu.

"Yatmaktan sıkıldım. Bir an önce kalkmam gerekiyordu."dedi.

"Yerinize geçer misiniz artık?"diye huysuzlandı Kurt tek ayağını yere vururken.

Neil sırıtırken Ace ona 'Bu ne yapıyor şimdi?'bakışlarını attı.
Neil'ın onu oturtmasına izin verdi ve kendine rahat bir pozisyon ayarladı.

Yüzüne yayılan rahatlığı izledim.

"Ne diyordum ben?"dedi Kurt elini şakaklarına götürürken.

Neil bilmiş bir 'İşte Kurt yine başlıyor'bakışıyla yarım gülüyor ve Ace artık bir çocuk izliyormuş gibi şefkatla gülümsüyordu.

"Bilirsin Camilla ve ben bodrumda mühim işlerimizi icra ediyoruz."derken tek elini beline koydu,diğer elini ise anlatışını pekiştirmek ister gibi sallıyordu.

Bu seferki kıkırdama Ace'den geldi.

Ace.. Bizim Ace..

"O gün yine gizli formullerimizden birini deniyorduk. Yani işte bir takım deneyler. Biliyorsunuz,bunlar zeki insanların işi."

Yüzünü yapmacık bir mütevazilikle sanki kendini övmekten hiç hoşnut değilmişçesine buruşturdu ve sakallarını sıvazladı.

Rain bir mırıltı çıkardı.

Ne saçmalayacağını merak ediyorum bakışı atıyordu.

"Beni yine çileden çıkartıyor. Yok o öyle olur mu,hayır şu şöyle değil. Bilmiyor ki ben aslında biliyorum ama onu deniyorum."

Yemezler,Kurt. Yemezler.

Kısa bir yandan gülüş atıp küçük bir çocuğun yaramazlığı aklına gelmiş gibi yere bakıp başını iki yana salladı.

"Aah Camilla. Minik Camilla'm."

Gözlerini ağır ağır kapatıp açarken çenesini dikleştirdi.

"Sonra bana küçücük bir şey için bağırmaya başladı. Nasıl koca kavanozları düşürür müşüm? Hassas kalbim buna çok dayanamadı tabii ki."

"Ağladın mı?"diye atıldı Neil alayla.

Kurt ise burnundan soluyarak bilmiş bir gülümseme attı. Sanki Neil'ın gitmesi gereken çok yol varmış gibi.

"Sonra ben de bağırmaya başladım. Tartışma gittikçe alevlendi. O bağırdıkça ben bağırdım,ben bağırdıkça O üste çıktı.Derken küçük elini beklemediğim bir güçle suratıma geçiriverdi."

Onaylamayan şaşkın bakışlarla kendi hikayesine duygu kattı.

O sırada odada her iki kişiden biri gözlerini deviriyordu.

Ace huysuzca mırıldandı.

"Sıradan."diye yorumda bulundu."Sonra pişman oldu. Özür dilerken yakınlaştınız falan filan.."

Kurt başını iki yana sallarken işaret parmağıyla beklemesini ima etti ve şımarık gülümsemesini saklamak için alt dudağını ısırdı.

"Sonra.."dedi susarak.
Odadakilerin nabzını tutuyordu.

Ben ise dudaklarımı birbirine bastırarak Rain'e masum olduğunu düşündüğüm bir bakış attım. Fark edip başını eğdi.

Ve O.. Ne kadar etkileyici durduğunun da kesinlikle farkındaydı. Çarpık gülüşü hiç acele etmeden yerine yerleşirken tek kaşını kaldırdı.
Gözlerinden geçen manalar ve dudağını ıslatışı yutkunmama sebep oldu.

Elimle sırıtmamı saklayarak tekrar Kurt'e döndüm.

"Sonra?"dedi Neil hızlıca.

Kurt eliyle saçlarını arkaya tararken sakallarını sıvazladı.

"Sonra.. Ona cezasını verdim."dediğinde odadakilerden bir isyan uğultusu çıktı.

Rain'in yakışıklı yüzü buruşurken Neil çarpılmış ellerini yukarı kaldırıp ağlamaklı bir ses çıkardı.

Ace ise memnuniyetsiz bir suratla havada bir şey varmış gibi kucaklayıp öpmeye çalışan Kurt'e bakıyordu.

Tepkilerine kahkaha atarken Rique ve Enri'nin anlık bakışlamalarındaki küçümsemeyi görmemle sesim daha da çok çıkmaya başladı.

Kurt podyumda yürüyormuş edasıyla koltuğa varıp kendini üstünden atıverdi.

Rain'in omuzları sarsılmayı kesince yavaşça ben de yatışıp ona döndüm.

Gözlerinin kenarlarını kırışıran bir gülümsemeyle beni izliyordu.

Kucağında kayarak kollarımı nihayet boynuna doladım.

Benim kısa kollarım için yontulmuş gibi duran omuzları hemen uyum sağladı.

Seni seviyorum ya da sana aşığım.. Bunun gibi şeyler söylememe veya duymama gerek yoktu.
O an benim kalp atışlarıma karışan kalbinin ritmini hissetmek bundan daha güzel bir duyguydu.

Büyük elleri sırtımı sıvazlarken bir iç çekti.

Bacaklarıma bir şey ağırlık yapınca oraya dönecektim ki Rain buna izin vermedi.

Üstelik hareketlerinden o şeyi ittiğini anlayabiliyordum.

"Git şuradan. İki saniye rahat bırak."

İnatla bacağıma yapışan kişinin Enri olduğunu anlamak çok zor değildi.

Huysuz mırıltılar eşliğinde bacağıma sarılarak Rain'in darbelerini savurmaya çalışıyordu.

Ben ise kıkırdamamı durduramıyordum.

Sanki on dakika önceki Lily ben değildim.

Rain'den tekrar ayrılmayı denediğimde bu sefer başımı omzuna bastırdı. Yanağım omzuna yapışmış bir şekilde saçlarına bakıyordum.

"Kime diyorum? Uzaklaş! Çek ellerini! Yoksa kıracağım."

Onlar orada debelenirken aklıma gelen fikirle sinsice sırıttım.

Kimse ne yaptığımı göremezdi zaten.

"Son kez uyarıyorum!"

Dudaklarımı boynuna bastırdığımda kasılsa da bozuntuya vermedi.
Sonra buna devam ettiğimdeyse Enri'ye kızarken gülüverdi.

Bundan yüz bulan Enri'yse cevap verme cesaretini gösterdi.

"Seni ilgilendiren bir şey mi var? Lily'in bacağı bu!"dedi çocuk gibi.

Rain burnundan solurken boynunu dudaklarımdan kurtarmak için bir manevra yaptı.

Elbette işe yaramadı.

"Sen ne dedin? Bana mı-ah-dikleniyorsun sen?"

Hayır,ısırmadım.

Enri'ye istediği tepkiyi gösteremeyen Rain bu sefer beni kazağımdan çekip kendinden uzaklaştırdı.

"Sen orada bizi dinlerken eğleniyor musun?"

Evet evet,sizi dinlerken.

Pişkince sırıtmaya devam edip başımı salladım.

Demek öyle der gibi kaşlarını kaldırdı.

Ardından tek hareketle Enri'yi koltuktan atıverdi.

Hayretle yerde inleyen yeşil kafaya baktım.

"Ne yaptın?"dedim gülmeme engel olamadan."İyi misin,Enri?"

Yukarı doğru bir el uzansa da kimse ayağa kalkmadı.

"İyice salak olacak."diyen Kurt'u duydum.

Rain çenemden tutup beni yine kendine çevirdi.

"Sanırım burada uyuma konusunu bir daha konuşmamız gerekiyor."

Eli hala çenemdeyken başımı iki yana oynattım.

"Hayır,konuştuğumuz her şey hala geçerli."

"Tekrar gündeme getirmeyi teklif ediyorum."derken sesi mırıldar gibiydi.

"Reddediyorum."dedim kollarımı tekrar sıkılaştırmaya yeltenirken.

Ancak beni bir anlık duraksatıp kulağıma fısıldadı.
Sıcak nefesini hissedince huylandım.

"Bu söylediğini sana hatırlatacağımı bilmeni istiyorum."

***

  Işıklar kapanıp herkes odasına dağıldığında Lily bir türlü bakmaya cesaret edemediği karanlıkla başbaşa kalmıştı.

En son 9 yaşındayken ateşlendiğinde olmayan şeyleri görürdü.

Şimdi ise anlık görüntüler arada onu yokluyor gibiydi.

Bıkkınca nefesini dışarı verdi.

Bu ani duygu değişimleri de neydi?

Camilla ve Cern'e baktı.

Camilla yüzünü koltuğa gömmüş mışıl mışıl uyuyordu. Sadece site ışıklarının pencereden aydınlattığı karanlıkta bile rengi seçilen saçları koltuktan aşağı sarkmıştı.

Cern ise kolunu gözlerine dayamış sırt üstü yatıyordu. Ağır ağır nefes alıyordu.

"Cern. Uyuyor musun?"diye sordu fısıldayarak.

Eğer uyumuyorsa ağzındaki baklayı çıkaracaktı.

"Hayır."diye düz bir cevap duyuldu. Kılı bile kıpırdamamıştı.

Lily ise ellerini başının altına alıp sol tarafına döndü ve bir süre sessizce kendi içinde cebelleşti.

Sorsa tuhaf mı kaçardı?

O kadar uzun süre düşüncelere daldı ki göz kapakları bile ağırlaştı.

Beyni yine bozuk telefon gibi donmuştu.

"Lily? Bir şey mi söyleyecektin?"

Cern bile aslında bunu sorduğuna şaşırmıştı. İnsanlara pek ilgi gösteren biri değildi.
  Pratikte. .

"Hiçbirini öldürdün mü?"diye sordu birden.

Aslında cevaptan emin gibiydi.

Kulağına çocukça bir tonla dolan soru karşışında bir kez daha şaşırdı Cern.

Sorulan şey bu kadar keyifsiz olmasaydı gülebilirdi bile.

"Evet."diye cevapladı.

Lily seslice yutkundu. İyice sıcak basmaya başlamıştı. Etraftaki hava da yoğunlaşıyor gibiydi.

"Kaç kez?"diye sorma cesaretinde bulundu çekinerek.

"Birkaç kez."

"Peki ilkinde uyuyabildin mi?"

Cern karşısında neredeyse konuşurken dudaklarını bile oynatmadan hareketsizce dursa da Lily gözlerini ondan ayırmıyordu.

Cern'in ise şimdi çok uzaklara daldığından habersizdi.

"Uyudum."diye cevapladı Cern."İkincisinde ve üçüncüsünde de. Diğerlerinde de."

Lily bu soğuk ve net cevap karşısında o göremeyecek olsa bile bu sefer gözlerini kaçırdı.

Daha çok şey sormak istiyordu. Gözleri kapandıkça inatla tekrar açıyordu.

"Ama senin bunları düşünmene gerek yok."dedi sonra Cern."O kızı sen öldürmedin."

Bunun üzerine gözleri uykusuzluktan başka sebeplerle yanmaya başlayınca pes edip sımsıkı kapattı Lily.

Cern'e onu rahatlatmaya çalıştığı için teşekkür bile edemedi. O sıralar aklı bunu düşünecek incelikte değildi.

Ve hatta Cern'in yattığı yerde fırlayıp doğrulduğunu bile saniyelerle kaçırdı.

***

Aman Allah'ıım 😂😂 Ben geldim yine geçten bile geç geldim. Girip bir baktım o da ne?!! 100bin olmak üzereyiz 😄😄😙 Yetiştiremeyip kaçıracağım diye korkmadım değil. O yüzden her zamankinden daha çok hatam varsa affola.

Bir sürü bir sürü oylar var. Çok teşekkür ediyorum 😙😙 Yeni başlayıp daha buralara kadar gelemeyen arkadaşlar da var sanırım. Çok tuhaf hala okunuyor 😂 Bana rağmen..

Hepinize çok çok teşekkürler,özellikle tek tük de olsa yorum atıp beni sevindiren,tekrar heveslendiren arkadaşlara 🤗🤗

Diğer ölümde 150binlerde 200 binlerde görüşmek üzere,kendinize çok iyi bakın hoşçakalın 😙😙

°° Jacob Banks - Unholy War (Yine..çünkü Cern)

Bölümle alakası yok ancak bazen dinlediğim şarkıda karakterler aklıma geliyor. Bu da Cern için: O Kyklos Tou Nerou .
Bir de Kurt'ten bırakayım: Korn - Coming Undone

🙋🏻🙋🏻

Continue Reading

You'll Also Like

platonik (ÇT) By ...

Science Fiction

202K 11K 108
Yeni başladığın okulda kimsenin konuşmaya cesaret edemediği sadece okulun zorbalarıyla takıldığı çocuğu ilk gördüğün an aşık olup yılarca plotonik ol...
74K 3.8K 80
Binlerce yıldır, beş elemente hükmeden Elementer Savaşçılarının kadim günleri artık geride kalmıştır. Bin yıldır sadakat ile hizmet ettiği Galaktik B...
227K 17.8K 45
(bxb) Eceli gelmeden ölmek nedir bilir misiniz? Hayatın yavaş yavaş anlamını yitirmesi ve yaşadığımız olayları o veya bu sınıfına koyamayıp yaşarken...
248 31 8
Matthew Fransız vatandaşıdır aynı zamanda mafyadır. Yasadışı işler ile ilgilenir,her ülkede evi,oteli ve şirketi vardır. Nevzat ise normal görünümlü...