OYUN

By ggulsse

72.3K 5.7K 2.3K

Sadece oyun sandığınız şey bir gerçekse? Katil sandığınız kişi de aslında bir kurbansa? Katil kim? Sırada k... More

OYUN
OYUN BAŞLASIN
SANDIK
OYUN |4
OYUN |5
OYUN |6
OYUN |7
OYUN |8
OYUN |10
OYUN |11
OYUN |12
OYUN |13
OYUN |14
OYUN |15
OYUN |16
OYUN |17
OYUN |18
OYUN |19
OYUN |20
FİNAL

OYUN |9

2.8K 261 168
By ggulsse

Hayatım boyunca hiç üzülmekle üzülmemek arasında kalmamıştım. Her seferinde olaylar karşısında nettim. Fakat şimdi kendimi anlayamıyordum. Burada bulunduğum süre boyunca düşüncelerim ve hislerim değişmişti. Sahi burada ne zamandır duruyorduk? Hiçbir şeyden haberimiz yoktu. Kimseyi arayamıyorduk. Bir türlü sinyal çekmiyordu. Kısmıştık burada, bu koridorlarda.

Fakat karşımdaki kişiye tekrar tekrar baktığımda artık net olmuştu düşüncelerim kısa süre içinde. Bizi göremiyor olmalıydı. Görse durur muydu öylece? Gelirdi yanımıza kaçmamızı söylerdi. Ama nasıl gelecekti? O acıyla gelebilecek gibi görünmüyordu. Kolları çok acıyor olmalıydı.

Düşüncelerimden beni ayıran şey Dilara'nın tiksintiyle yan tarafa doğru dönüp kusmasıydı. Ona doğru baktım. Ama hiçbir şey hissetmiyordum. Ne bir tiksinti ne de başka bir şey. Artık çok fazla ileri gitmişti bu adam. Bizden ne istiyordu?

Karşımdaki görüntüye tekrar döndüm. Şimdiye kadar Dilara gibi olmuş olmam gerekiyordu. Ama donmuş gibiydim. Tıpkı komutlara uyan bir asker gibi sadece duyduğum seslere doğru başımı çeviriyordum.

Elif yerde dizüstü çökmüştü. Bilinci yerinde değil gibi görünüyordu. Gözleri direkt karşıya, bizim olduğumuz tarafa bakıyordu. Elleri yerinde değildi. Elleri kesilmişti ama nerede olduğunu bulamazdık sanırım. O pis yaratıklar, eskiden ellerinin olduğu yerdeydiler. Kolları gittikçe kısalıyordu Elif'in. Fareler vardı birkaç tane ve Elif'in kopmuş elinin olduğu kısmı kemiriyorlardı. İki tarafında da onlardan vardı. Daha fazla dayanamayacak gibi olsam da başımı bir türlü çeviremiyordum.

Bir anda oldukça büyük bir şey fırladı demir duvardan. Elif'in başını vücudundan ayıran bu şey anında tekrar duvara girdi. Artık dengemi sağlayamıyordum. Daha fazla duramayacaktım. Yanımda Taner konuşuyordu. Bir şeyler söylüyordu, evet. Ama ben anlayamıyordum. Gittikçe ses gidiyordu. Etraf kararıyordu.

"Belki yine ışıklar kapanacaktır." diye düşünmüştüm. Ama bu sefer kapanan şey benim gözlerimdi. Kendimi daha fazla tutamayarak sonsuz karanlığa bıraktım.

-----

"Sen kimsin?"

"Seni korumak istiyorum, seni kurtarmayı her şeyden çok istiyorum."

"Her kimsen kurtar artık. Dayanacak gücüm kalmadı."

"Dayan Ezgi. Kurtaracağım seni."

Karşımdaki parıldayarak gözlerimi kamaştıran kişi veya şey gittikçe yok oluyordu.

"Beni bırakma!" derken korkuyla bağırmıştım.

"En kısa zamanda kurtulacaksın."

-----

Etrafımdaki sesleri duyabiliyordum. Cenk ve Taner konuşuyordu. Ancak ne dediklerini hala tam olarak çözememiştim. Gözlerim acıyordu. Yavaşça açmaya çalıştığımda etrafı bulanık da olsa görmeye başlamıştım.

"Ezgi?"

Bu Taner'in sesiydi. Endişeli olduğunu sesinden rahatlıkla anlayabiliyordum. Artık etrafı net bir şekilde görmeye başladığım anda bağırarak kalkmaya çalıştım.

"Beni de kurtar!"

"Ezgi, kendine gel!" diyerek bağıran Cenk'i duyunca kafamı ona çevirmiştim. Gözleri kocaman açılmıştı. Rengi atmıştı. Kollarını tutarak konuşmaya başladım.

"Gitti ve beni kurtarmadı. Bana... Bana kurtulacağımı söyledi ama gitti."

"Kim o?"

Taner de endişeyle bana bakarak konuşuyordu.

"Bilmiyorum. Ses vardı ama görüntü yoktu. Sadece ışık."

Gördüklerim tekrar gözümün önüne geldiğinde biraz daha mantıksız gelmeye başlamıştı. Bu bir rüyaydı. Artık anlamıştım.

"Rüyaydı... Değil mi?"

Taner başını sallayarak saçlarımı okşamaya başladı. Ona sarıldığımda artık kendimi güvende hissediyordum. Ama burada bulunduğumuz sürece hiçbir zaman güvende değildik. Hele de kendimizde olmadığımız zamanlarda kapana kısılmış gibi oluyorduk. Her an öldürülebilirdik.

Aklıma rüyamdan öncekiler geldiğinde tüm düşüncelerim silinmişti. Elif... Ona yapılanlar ölümden de öte bir işkenceydi.

"Elif?" diyerek fısıltıyla konuştuğumda Cenk dudaklarını birbirine bastırarak sessizlikle karşılık vermişti bana.

"O sana zarar verdi. İçimizden birine zarar verdi ve bedelini ödedi."

Ses uzaktan gelmişti. Başımı kaldırdığımda karşımda bir sandalyede oturmuş olan Dilara'yı gördüm. O da şok olmuştu. Bakışlarından belliydi ama bir yandan da hak ettiğini düşünüyor gibiydi.

Hızlıca olduğum yerden kalktım ama sessizlik kesilmemişti. Herkes bir yere oturmuştu ve sessizce bakıyordu önüne.

Sessizlikten rahatsız olduğum anda bir zil sesi odada yankılanmıştı. Bu bir telefonun zil sesiydi. Benimki değildi ama içimizden birinin telefonu çalıyordu.

"Sinyal çekiyor!" diyordu düşüncelerim. Adeta benimle kavga ediyor gibiydiler.

Etrafıma bakındığımda herkes başını benim değil anlamında sağa sola sallıyordu. Kalan tek seçenek ileride yerde öylece duran Elif'in çantasıydı. Çalan onun telefonu olmalıydı.

Çantaya doğru birkaç adım attım ve çantayı hızlıca elime alarak gümüş görünümlü fermuarını açtım. İçerisinde bir ışık vardı. Elif'in telefonunun görüntüsüydü.

Arayan kişinin kapatmaması için hızlıca telefonu elime alarak açma bölümüne tıkladım.

Ortam çok sessizdi.

"Alo?"

Sesim titremişti. Korkudan mıydı yoksa meraktan mıydı?

"Elif?"

Karşıdaki ses bir erkek sesiydi. Ama oldukça kalın bir erkek sesiydi. Tıpkı koridorlarda hoparlörden çıkarak yankılanan katilimizin sesi gibiydi.

"Sen... Bırak bizi artık!"

Bağırınca odadaki herkes bana daha dikkatli bakmaya başlamıştı.

"Ezgi mi? Ben Elif'i aramıştım. Ah, doğru o ölmüştü değil mi?"

Oldukça içten gelen ve rahatsız edici olan ses cümlesini bitirince kahkaha atmaya başlamıştı. Telefonu kapatmak için parmağımı harekete geçirdiğimde odanın içinden bir ses yükseldi.

"Sakın, kapatmaya çalışma ve telefonu kulağına götür. Ezgi..."

Şaşırmıştım ve korkmuştum da. Parmağımı yavaşça telefonun ekranından çekerek telefonu tekrardan kulağıma götürdüm titreyen ellerimle.

"Haydi, Ezgi. Konuş benimle."

"Ne konuşacağım seninle?"

Sesimin güçlü çıkmasını sağlamaya çalışmıştım ama yine de titremişti.

"Senden bir şey isteyeceğim."

Adam bu sefer çok daha ciddiydi. Konuşmaya devam etti.

"Şimdi hiç kimseye bir şey belli etmemeye çalışarak odadan çık."

"Zaten anlayacaklar." diye düşünerek onlara bakarak kapıya döndüm.

Arkamdan Taner bana durmamı söylüyordu. Ona elimle sorun yok işareti yaparak kapıdan dışarı çıktım. Koridor bomboş görünüyordu.

"Şimdi sağ tarafa doğru dön ve yürümeye devam et."

Hala ciddi bir şekilde konuşuyordu. Ama sesi derinden geliyordu.

"Beni nereye götürüyorsun?"

"Uzak bir yere gitmiyorsun. Sadece yürüyorsun."

"Niye bunu yapıyorum. Gitmek istemiyorum."

Korktuğumu artık ona belli etmiştim bir kere. Daha fazla gizlemenin bir manası yoktu.

"Sadece yürü ve karşındakini aç."

Karşımda yerde bir sandık vardı.

"Yine mi?"

Adam konuşmuyordu. Ağır adımlarla sandığa yaklaştığımda yerde kan izleri vardı.

"Elif'in öldüğünü görmüştüm. Sandığa koymana gerek yoktu."

Hala konuşmuyordu. Ama yapmam gereken şeyin sandığı açmak olduğunu biliyordum. Hızlıca sandığı açtım ve beklentilerim yanlış çıkmıştı.

Sandıkta Elif yoktu. Sandıkta yönetmen vardı.

"Olamaz."

Fısıldamıştım ama beni duymuştu karşıdaki.

"Oldu bile."

"Sen kimsin peki?"

Bağırmıştım ve sesim yankılanmıştı. Karşı taraftan ses gelmiyordu. Karşı taraftan cızırtılı da olsa bir bağırma sesi duyuluyordu.

Hayır, bu bir bağırma sesi değildi.

Bu Dilara'nın çığlıklarıydı.

Continue Reading

You'll Also Like

2.1K 305 28
Okyanusun derinliklerinde suyun en temiz ve en berrak olduğu yerde birden çok krallık doğmuştu. Bazı krallıklar çok acımasızlık , bazı krallıklar ise...
4.4M 377K 94
1 KIZ, 6 ERKEK, ÖLÜMCÜL BİR EV. Afra'nın diğer tutsaklardan dört farkı vardı: Birincisi, bir kız olmasıydı. İkincisi, tutsak alınan son kişi olmasıyd...
MAHZERA By Ecwq_Queen

Science Fiction

301 95 4
"Hayat acımasız bana aynes..." Bi adım attı bana dogru, geriye dogru gittim vücudum mermerin soguk yüzüyle buluştu nefes alışverisim ne kadar hızlans...
17.3K 1.5K 17
Buket Ayaz, Kraliçe takma adıyla popüler olmuş bir yazardır. Türkiye'nin en başarılı yazarları arasında parmakla gösterilir. İşinde başarılı olmayı k...