MUTANT: Küllerinden Doğan

Od SsiyahAnka

621K 48.9K 7.2K

Tüm dünyam gözümün önünde yok olurken, tek başımaydım. Cızırtılı sokak lambalarının altında yürürken orada, k... Více

1 / TANITIM /
2. BÖLÜM: İDGM Başarısız Oldu!
3. BÖLÜM: Sirayet
4. BÖLÜM: Bağışık'lar?
5. BÖLÜM: Davetsiz Misafirler
6. BÖLÜM: Panzehir
7. BÖLÜM: SuperNova
8. BÖLÜM: Sağ Kalanlar
Bölüm Değil!
9. BÖLÜM: Rüya mı İmge mi?
10. BÖLÜM: Pandora'nın Kutusu
11. BÖLÜM: Kabus Çarkı
12. BÖLÜM: Avcılar
13- Anka İşlemeli Çakmak
14- Kandırmaca
15- Simurg Anka
16- Saklı Kalanlar
17- Astım
18- Evim
19- 'Ayaklarına İhtiyacın Olmayacak'
20- Teklif
21- 'Sakın Uyuma'
22- Kontrol
23- Bağışık Kanı
24- Kanlı Gözyaşı
25- Sürpriz
Yazardan
26- Gizli Takip
KARAKTERLER
27- Dostluk Kurtar'ır
28- 'Kurtulanlar Kampı'
29- Beklenmedik Atak
30- Umut
31- LİDER
32- Yeni Doğan Vezir
33- Fedakar Takım
34- Kahraman
Türkiye Cumhuriyeti İlelebet Payidar Kalacaktır
35- Yaşam İçin Mücadele
36- Terkediliş
37-Mezarlık
38- Harikalar Diyarı
39- Kapan
40- Çınlama
41- Çıkmaz Sokak
42- Kül ve Köz
43- Ölüm İmzası
45- Sonu Yakalamak
46- Kör Kırmızı
47- Ölümcül Serap
48- Geceye Son Atış
|FİNAL|Son Senfoni

44- Operasyon: Zümrüd-ü Anka

5.4K 633 72
Od SsiyahAnka


Selamm ANKALAR! Niye bağararak giriş yaptım bilmiyorum ama size final hakkında bilgi vermek istedim. Biliyorsunuz bölümleri yazıp yazıp paylaştığım için final şuan hazırda değil. Ama kaba taslak düşünürsek, hikaye muhtemelen 48. Bölümde final olacak.

Son yaklaşıyor, görüyor musunuz Ankalar?

Bu arada bu bölümle birlikte umarım 10K oya ulaşmış olacağız ve ben bunun için çok heyecanlıyım. Daha fazla uzatmadan,

Keyifli Okumalar. 💕

Multi: Baby Blue- Bump

~~~~

Bu ikilemden hiç çıkamayacak gibiydim. Bir insan, başka bir insanın ölümüne sevinir miydi? Ya da ölen kişi, dünyadaki en büyük günahı işlemiş olsaydı bile, ölümü hak eder miydi? Ölmek ne zaman bu kadar basitleşmişti?

O zaman sevdiklerimiz neden ölüyor diye sorardı insan. Ölüm kötülere cezaysa, iyi insanlara ne o zaman?

Daha beteri olsun isterdim. Hem İDGM hemde Temelli Çözüm projesine imza atan herkesin, ölümden nasibini almadan evvel, kendi şeytanlarıyla boğuşmasını isterdim.
İşte o zaman ödeşirdik.

"Ne demek öldürüldü?'" diye sorduğumda, karşı taraftan bir süre ses seda çıkmadı.

"Moralinizi bozmak istemem Esin, ama burada da işler hiç de iyiye gitmiyor.
Bir yere gitmeyin. Yarın sabah ondan önce, benimle buradan tekrar iletişime geçin." diyerek son noktayı koydu ve gitti.

"İşte bu kötü oldu." dedi Luke, sakallarını sıvazlayarak. Bana baktığında,
"Şimdi sen bu adama güveniyor musun?" diye sordu. Kafamı iki yana sallarken,

"Kimseye güvendiğim yok. Ama adamın doğruları söylediğine eminim." dedim. Luke başıyla beni onayladığında Rüzgar'a döndü.

"Kampa haber verin, işler kesinleşene kadar hiçbir yere gitmiyoruz."

Rüzgar'la göz göze geldik. Rüzgar gözlerimden anlamış olacak ki,

"Hiç kimseye bu konu hakkında bir şey söylemeyeceğiz. " dedi. Luke şaşkınlıkla Rüzgar'a bakarken.

"Esin'in kampta güvenmediği bazı kişiler var." diye devam etti. Luke kafasını hızla bana çevirdiğinde vereceği tepkiyi az çok tahmin ediyordum.

"Nasıl? Kimler?"

Gözlerimi devirip kalktığım sandalyeye tekrar oturdum ve, "Kilimcinin kör oğlu." diye mırıldandım. Luke mırıltıdan başka bir şey duymadığı için kaşlarını çattı.

"Sana bunu söyleyecek değilim." diye çıkıştığımda kaşları daha da çatıldı.

"Her neyse, ben revire gidiyorum." diyerek Luke'un açılan ağzını kapattığımda, yeni oturduğum sandalyeden hızla kalktım ve kapıya doğru yürüdüm. Ardından aklıma gelen başka bir şeyle Rüzgar'a döndüm.

"Bu arada Rüzgar, Oktay buraya biri kızıl diğeri kel, iki mutant yolluyor. Ellerinden öperler." dedim ve Rüzgar'ın gülüşünden bana ne diyerek odadan ayrıldım.

Gri koridoru geçtikten sonra kalabalık ama sakin ortak salona geldiğimde karşılaştığım adam, beni anlık şaşkına çevirmişti. Yine de soğukça gülümsemiştim.

"Demek oda hapsi bitti ha?" diye sorduğumda Çetin, dikleşti ve ceketini kenara atarak elini beline koydu.

"Seni çok özlediğimi söylediğimde beni çıkarttılar." dedi alayla.

"Beni öldürme girişimine devam edecek misin? Hayır, yine başlayacak ise bende sana ağzının payını verip gideyim çünkü yapacak bir hayli işim var." dediğimde gülümsemem keyifli bir hal almıştı.

Etraftaki birkaç insan ve güvenlik tarafından, çıkabilecek olay ihtimaline karşı göz hapsine alınmıştık.

"Pek hoşnut olmasam da, bir parçanın hala insan olduğunu kabullendim, Esin. Ben insanları soğukkanlılıkla öldürmem." Sesindeki ima ve gizli mesaj yerine ulaşmıştı.

"Yanlış cevap. 'Yapabildiklerin yolumu aydınlattı ve aklımı başıma getirdi. Bir daha sana bulaşan ne olsun.' diyecektin. Dilin sürçtü." dediğimde bir kez alayla güldü.

"Ukalalık ve kibrinden hiçbir şey eksilmedi değil mi?"

"Sahip olduğum şeylerden kolay kolay vazgeçmem." dediğimde gülümsedi. Yavaşça yanımdan geçmeye başladığında,

"Bu da, seni takdir ettiğim şeylerden biri." dedi. "Zaten sadece bir tane var." diye gülümseyerek devam etti ve kalabalığın arasına karıştı.

Bu, benimle hiç anlaşamayan ikinci kişinin daha, bana iyi davranışıydı. Tamam, bu iyi bir şey olabilirdi belki, ama bana olan tutumları bir anda değişince, insanlara karşı güvensizlik içine giriyordum. Ya onlarda sorun vardı ya da onlarda.

Geri dönüp gri koridora tekrar girdim. Revir kapısının önüne geldiğimde, kararsızca elim kapı kolunun üzerinde kaldı.

Kübra içerideyse eğer, yüzüne nasıl bakacaktım?

Kötü düşünceleri başka bir rafa kaldım ve kapıyı yavaşça açtım.

İçeride Kübra, Kaçık, Tuna ve diğer çalışanlar, odadaki ilaç ve araç gereçleri yerdeki karton kutulara dolduruyordu.

Odaya girdiğimde diğer çalışanlar oralı olmasa da, diğerlerinin kafası bana çevrilmişti. Benim gözüm de ilk Kübra'yı kontrol etmişti. İyi ve morali yerinde gibi görünüyordu.

Kapıyı arkamdan kapatıp onlara yöneldim. Tuna elinde bir ilaçla, "Bunları sahibine vereyim." diyerek kapıya doğru ilerledi. Yanımdan geçerken, "Merhaba, Esin." diyerek selam verdi. Bende onu kafamla selamlarken gülümseyip dışarı çıktı.

Kübra ve Kaçığa doğru ilerlerken Kaçık,

"Bugün sağından mı kalktın, Esin?" dedi. Yüzünde hafif bir tebessüm vardı. Yanlarında durup yerdeki kutuları incelerken,

"Sol tarafımda duvar var, hep sağımdan kalkıyorum." dedim. Kaçık gülerek kafasını salladı. Kübra'ya döndüğümde, onu bana kaçamak bakışlar atarken gördüm.

"Biraz konuşabilir miyiz?" diye sorduğumda gülümsedi ama bana bakmadı.

"Konuşuyoruz zaten."

Evet. Git gide bana benziyordu bu kız.

Üzeri, boş koliyle dolu yatağa yaslandım.

"Nasılsın?" Bu sefer tebessüm ederken kafasını kaldırdı ve bana baktı.

"Eğer gerçekten bizimle kışla sığınaklarına gelirsen, dünyanın en ama en iyi insanı olacağıma yemin ederim, Esin." dedi.

Az kalsın, oraya gitmediğimizi söyleyecektim ve neyse ki son anda kendimi dizginledim.

Evet onlardan bu bilgiyi saklamaktan rahatsız oluyordum. Ama yanlış yapmadığıma da emindim.

"Gidecek olsaydım, şimdiye kadar çoktan tüymüştüm, Kübra." dedim. Yalan değildi, planlarım değişmiş ve yeni bir kişi dahil olmuştu.

"Güven bana," dedi ve gözlerime baktı,

"Benimle birlikte o araçlara bindiğinde, sana inanacağım." dedi ve doldurduğu koliyi bantlamak üzere birkaç yatak öteye gitti.

Bana kırıldığı, kullandığı kelimlerden bile belli oluyordu.

"Seni affedecektir."

Kaçığın sesiyle ona doğru döndüm.

"Belki de affetmemesi gerekiyordur." diye mırıldandığımda Kaçık garip bakışlar attı ve,

"Ne?" diye sordu. Kafamı iki yana sallayıp,

"Boş ver." dediğimde, gerçekten boş verdi. Henüz kolilere yerleştirmediği dolu dolaba gitti ve içerisinden bir düzine kan numunesi olan kutuyu çıkarıp, demir masanın üzerine koydu.

"Bunlar için geldin, değil mi?" dedi. Kan tüpleri bana, ben onlara bakarken,

"Güzel yüzünü izlemek için geldim desem?" dedim alayla.

"Deme, iltifatların beni ürkütüyor." dediğinde ukalaca sırıttım. Daha sonra masaya doğru ilerledim ve kan tüplerini gösterip,

"Ne durumdalar?" diye sordum. Kaçık ellerini masanın üzerine dayayıp bana baktı,

"En ilk karıştırdığımız tüpler, tek renk olmaya başladılar bile. Ama yeniler hala birbirini soyutluyor." diye açıkladı. Ardından gözlerini bir noktaya sabitleyip,

"Keşke biraz daha zamanımız olsaydı," dedi. Ardından kafasını iki yana silkip,

"Bombardıman günü, insanlara bunları vermeliyiz." dedi. "Olası bir kazada kullanıp kullanmayacaklarını keyifleri bilir." Yüzüme baktı, "Seçimleri kendilerine kalmış."

Kafamı yavaşça onaylarcasına salladım. Bir süre sessizlikle bekledikten sonra,

"Oktay'ın yanındaki insanlar," diye söze girdiğimde gözlerini gözlerime dikti.
"Onları o aşalığın elinden kurtarmalıyız." Kaçık kafasını yavaşça sağa sola sallayıp,

"Yakın zamanda değil," diye açıklamaya koyulduğunda kaşlarımı çattım.

"Çünkü şuan bunu yapacak durumumuz yok." diye devam ederken, imalı bir şekilde bana baktı.

"Yılmaz Bulut'tan ve olaylardan haberin var." Soru sorarcasına konuştuğumda kafasını salladı. Gözlerim yavaşça Kübra'ya kayarken,

"Onun haberi yok. Ama söylemelisin." dedi Kaçık. Gözlerimi Kübra'dan çekmedim. O kaba kolilerin yanında bile öyle zarif duruyordu ki. Kumral saçları beline kadar uzamıştı.

"Teleşlanacaktır. Hepiniz mutsuz olun ona bir şey olmasın." dediğimde Kaçık kafasını iki yana sallayıp,

"O senden bir şey saklar ise kıyameti koparırsın, Esin. Senden hiçbir şey saklanmasın istiyorsun ama önemli bir bilgiyi ondan saklıyorsun. Öğrense elinden bir şey gelmeyecek olsa bile, bu bencillik değil mi?" dedi. Konuşmasının sonuna doğru ona çevirdim bıkkın bakışlarımı.

"Ne çok konuştun."

"Esin." diye uyarı aldığımda dikleştim.

"Bak, Yılmaz saat 10'a doğru tekrar iletişime geçecek. Eğer gerçekten öğrenmesi gereken bir şey olursa, ondan asla saklamam. Şimdilik hiçbir şey bilmesine gerek yok." dedim. Kaçık bıkkın bakışlarını bana gönderirken tekrar Kübra'ya baktım. Koliyi elinden bırakıp yanımıza gelmeye başladı.

"Öyle olsun bakalım."

Ardından herkesi yerinden sıçratan 2 el silah sesi yankılandı etrafta. Kaçık ve Kübra aynı anda bana baktığında sakince omuz silktim.

"Rüzgar'ı da zıvanadan çıkarttılar sonunda."

Kaçığın gözleri kocaman olurken, "Ne?" diye sordu korkuyla. Gözlerimi devirip,

"Şakaydı." dedim. "Oktay'ın kampa yolladığı mutantlar." İkisi de gözle görülecek derecede rahatladığında tekrar konuştum.

"Yazık oldu gerçi. Biri kızıldı."

***

Kalabalığa karışmış ortak salonda en tenha yere geçmiş, bir köşe koltuğa oturuyordum. İnsanları gözlemlemek aşırı keyifli oluyordu.

Mesela az önce iki çocuk, az ötede karşılıklı iki sandalyeye oturmuş, birbirine örgü bileklikler yapmıştı. Onlara gözümü dikmiş izlerken, biriyle göz göze geldik. Küçük suratı önce onu izlediğim için şaşkınlıkla kaplandı, daha sonra ise kocaman bir gülümsemeyle aydınlandı.

"Bir şeyler yemelisin, Esin." Gözümü küçük çocuktan çekip karşımdaki tekli kanepe yığılan Rüzgar'a baktım. Elindeki yeşil elmayı bana attığında, havada yakaladım.

"Elmanın adı ne zaman 'Bir şey' oldu?" diye sorduğumda elmadan küçük bir ısırık alıp ona baktım. Gözlerini gözlerime dikip,

"Ciddiyim. En son ne zaman yemek yedin?" dediğinde dudak büzüp hızlıca,

"Hangi aydayız?" diye sordum. Gözleri hafiften irileşen Rüzgar, cidden en son hangi ayda yemek yediğimi hatırlamadığımı sanıyordu.

E, hatırlamıyordum harbiden.

"Kendini öldürmeye falan mı çalışıyorsun?" diye sorduğunda 'cık'ladım.

"Öldürmeye çalıştığım kişi listesinde kendim yokum."

Tek kaşı havaya kalktığında,

"Öyle mi? O listede kimler var?" diye sordu. Omuz silkip,

"En başta şu etrafta dolaşan sinek." dedim. Rüzgar gözleriyle havayı tarayıp tekrar bana döndü,

"Nerede?" dedi. Sorusu üzerine,

"Bak hala vızıldıyor." dedim hızlıca. Rüzgar'ın jeton yavaş yavaş düşerken ellerini sertçe göğsünde bağladı ve,

"O sinek ben mi oluyorum?" diye sordu. Suratıma sahte bir şaşkınlık yayıp,

"Yok canım, nereden çıkardın?"dedim. Rüzgar bir bacağını diğer bacağının üzerine atıp,

"Fena küstüm." dedi. Gülesim gelse de sustum. Elimi kalbimin üzerine koyup,

"Oo, fena üzüldüm." dedim buram buram sahtelik kokan sesimle. Rüzgar da bana sahte bir gülümseme gönderdiğinde elmadan bir ısırık alacakken başımıza Yiğit dikildi.

"Lider Luke, ikinizi kontrol odasına çağırıyor." dedi. Elmayı geri indirip,

"Başka emri de var mıymış?" dediğimde Yiğit gözlerini gözlerimden çekmeden gülümseyerek,

"Ona sorarsınız artık." dedi, dönüp Rüzgar'a imalı bir şekilde güldü ve arkasını dönüp gitti.

Rüzgar, çocuğun arkasından çatık kaşlarla bakarken,

"Bana onun üzerine atlayıp burnunu eline vermemem için bir sebep söyle." dedi. Söylediklerinin aksine sesi sakin çıkıyordu.

"Söyleyemem," dedim. "Ayıp etti."

Ortamı kızıştıran kişi olmak harbi keyifliydi.

Rüzgar kafasını sallayıp,

"Tamam o zaman." dedi ve oturduğu yerden hızla kalkıp, Yiğit'in gittiği yere doğru ilerledi.

Gözlerim kocaman olurken arkasından hızla kalktım. Sırtındaki kazağından tutarken,

"Şaka yaptım, salak." dedim ve diğer elimle kolundan tutarak onu durdurdum. Rüzgar bana dönerken, tek kaşını ahenkle havaya kaldırıp elini göğsüne koydu,

"Bana onu mu koruyorsun?" diye sorduğunda, benimle alay ettiğini anladım. Tuttuğum kolunu sertçe geri bırakıp,

"Ne halin varsa gör." dedim. Adımlarımı kontrol odasına doğru sıralarken bana yetişti.

"Neden her an kızgınsın?" diye sorduğunda ona bakarak kaşlarımı çattım.

"Değilim."

"Öylesin. Her an, insanlar sana bir yamuk yapacakmış gibi bir beklentin var." dediğinde soğukça güldüm.

"İnsanlar genellikle bu beklentilerimi karşılıyor."

Gri koridoru geçip kontrol odasına geldiğimizde, Luke, Bilge ve diğer çocuk çoktan oradaydı.

Odanın içine ilerlerken hepsinin suratında bir tebessüm vardı.

"Neler oluyor?" diye sorduğumda, sesinden Yılmaz olduğunu anladığım kişinin sesi mikrofondan odaya yankılandı.

"Yeni bir şeyler deniyoruz, diyebiliriz."

Ardından Bilge Luke'a dönüp,

"Hazır." dediğinde, Luke onu kafasıyla onayladı. Daha sonra bilgisayar başındaki çocuk, üçten geriye doğru saymaya başladığında, hepsi kafasını dev ekrana çevirdi.

Rüzgar ile birbirimize anlamsız bakışlar atarken, ekranda canlı yayın olduğu belli olan bir beden belirdi.

"Selam, Esin. Rüzgar."

Yılmaz, ekranda bizi selamlarken garip bakışlarla ona bakıyordum. Yarın sabah iletişime geçeceğimizi sanıyordum.

Rüzgar tek kaşı havada,

"Bunun güvenli olmadığını sanıyordum." dediğinde, ekranda Yılmaz'ın yanında biri daha belirdi. Daha çok oturduğu bir yerden kafasını uzatmıştı.

"Artık güvenli, sayemde tabi. Önemli değil, sizinle tanıştığıma sevindim, Esin. Rüzgar."

Acayip hızlı konuşan, benim yaşlarımda kıvırcık siyah saçlı çocuğa baktım, çok heyecanlı görünüyordu. Rüzgar ile tekrar bakıştık.

"Peki," Ekrana tekrar döndüm, "Biz güvende miyiz?" diye sorduğumda, Yılmaz sesimdeki imayı anlamıştı. Gülümsedi ve,

"Burada, gizli işler çevirmemizin sebebi sizlersiniz, Esin." dedi. "Oradan çıktığım için, olanları unutacağımı mı sandın?" dedi. Bir şekilde, adamın gerçekleri konuştuğunu seziyordum.

"Buradayız, çünkü şuan oradaki herkesi kurtarabileceğimize inanıyoruz. Polis ve askerler olarak görevimiz, milleti her türlü beladan uzak tutmak. Biz de, sonucu ne olursa olsun, bunu yapacağız, Esin." dedi.

Ardından ekrana birkaç üniformalı adam daha girdi. Hafif kumral, kirli sakallı 35 yaşlarında bir adam ekrana yaklaşıp,

"Sizden vazgeçmiyoruz, kardeşim." dedi.

Birdenbire, kendimi gerçekten iyi hissetmeye başlamıştım. Çok kısa bir sessizlikten sonra, Luke,

"Peki, ne yapıyorsunuz?" diye sordu. Yılmaz gülümseyerek,

"Burada, Temelli Çözüm Projesinde görev alan çok sayıda subay ve pilotlarımız mevcut. Hepsi sizin için burada. Günü geldiğinde baş kaldırmaya hazırız." dedi. Onu dinlerken kaşlarımı çattığımı yeni fark ettim.

"Peki, ya karşı geldiğinizi anlarlarsa? Ya fark edilirseniz?" diye sordum. Yılmazın yanındaki kumral adam,

"Bu sonuçlarını üstlendiğimiz bir sorumluluk." dedi. Daha sonra Yılmaz konuştu,

"Beni ve kızımı kurtarmak için, kendini yanan bir alev topunun içine attın, Esin. Bir an için bile durup düşünmedin." dedi ve samimi bir şekilde güldü.

"Sanırım karşılığını verme vakti."

"Peki buradan çıkmayı nasıl başardın?" Bu sefer soruyu soran Rüzgar olmuştu. Adam dürüstlikle cevaplarken, merakla dinlemeye koyuldum.

"İlk zamanlardı. Salgının üzerinden yaklaşık bir, iki hafta geçmişti. Hükümet ve sınıra diktiği askerler kararsız ve henüz toydular. Ve birkaç tanıdık olunca, işte buradayım."

Rüzgar, ikna olmuşacasına kafasını salladı.
Belki de böyle kurtulan daha nicesi vardı. Bir an onları gerçekten kıskandığımı hissettim.
Biz onun dediklerini sindirirken birkaç saniye sonra Yılmaz konuşmaya devam etti,

"Fark edilmelisiniz." dedi. " Kendinizi göstermenizi istiyorum. Esin, eğer bir kayıt ile hükümet liderlerine sesleniş yaparsanız, sadece bizle kalmaz, diğer insanlar da direnişe geçer." dedi. Bilge,

"Nasıl olacakmış o?" diye sorduğunda ona hak verdim. Sesleniş mi?

"Orada yakınları olan çoğu kişi, sizi kurtarmak için dizili halde. Gelen bildirilerin güvenlik sistemini aşarak bir delik açtınız. Buradaki işini iyi yapan bilgisayar korsanları, ki polis olarak bunu söylemem garip, yarattığınız farkla bildirileri halka yaydı. Çoğu ağır cezalar yedi fakat arkamda duran bu adamların burada olmasının sebebi yine sizlersiniz." durdu ve söylediklerini hazmetmemiz için birkaç saniye bekledi.

"Dışarıda ufak da olsa bir isyan var, dostlar. Savunma bakanının öldürülmesi buna örnek teşkil ediyor. Suikastçi henüz yakalanmadı fakat bu kişinin isyancılardan olduğuna eminiz." diye devam etti.

"Peki bizden tam olarak ne istiyorsunuz?" diye sorduğumda, Yılmaz dikleşti ve,

"Sen zeki bir kızsın, Esin. Orada yaşanan acılı ve dramatik olayların, ölümün ve yaşama bağlı insanların hayatta kalma çabaları, buradaki insanları nasıl etkileyeceğini bir düşün." dedi. Bilge,

"Bizden burada film çekmemizi mi bekliyorsun?" diye sorunca, onu ben cevapladım.

"Hayır." dedim. "İnsanların vicdanına dokunmamızı istiyor." Dönüp Rüzgar'a baktığımda gülümseyerek konuştu,

"Korkudan daha güçlü bir duygu varsa, o da vicdandır."

***

"Bombardıman günü geldiğinde, eğer video bölümü işe yararsa, insanları nihayet oradan çıkarabiliriz." dedi Yılmaz oturduğu sandalyeden. Bense duvara yaslanmış hala ayakta dikiliyordum.

"Bombardıman günü geldiğinde, mutantları insanlardan nasıl ayırt edeceksiniz?" diye bir soru sorudu Bilge. "Sonuçta mutantlar temizlenirken, çoğumuz öleceğiz."
Öleceğiz derken sesi titremişti.

Bu sefer ekrandan Yılmaz'ın yanındaki kumral, adının Gökhan olduğunu öğrendiğim Subay konuşmuştu.

"Kamuflaj. Savaşta ya da herhangi bir çatışmada, insanı yara almadan kurtaran yegane şey, kişinin kendini kamufle etme yeteneğidir." dedi.

"Anlamadım." Bende Bilge'yle birlikte anlamadığımda, Subay Gökhan açıklamaya koyuldu.

"Bombardıman günü, fark yaratmaması için, bulunduğunuz yerde kontrollü bir patlama yaratmanız gerekecek. Bu hem bizim için işaret olacak, hemde diğer pilotlar zaten patlatılmış bölgeyi tekrar vurmayacak ve bulunduğunuz yeri es geçmiş olacak."

"Neden sadece işaret olarak bulunduğumuz yere, büyük bir çarpı ya da benzer şeyler çizmiyoruz?" diye sordu Bilge. Ben ise az çok sorunun cevabını tahmin ediyordum.

"Projede tek görevli subay ve pilotlar bizler olmayacağız. Diğerleri, emirlere harfiyen uyacak ve patlatmadık yer bırakmayacaklardır. Bu yüzden saklandığınız yerin dikkat çekmemesi ve diğer her yer gibi yanması, yani, kamufle olmanız gerekiyor."

Kaçık, neden bu kadar ileri görüşlü ve akıllı bir adamdı? Tamam, çevrem tamamen aptallarla çevrili değilmiş. Benden alarak diğerleriyle birleştirip çift Rh yaptığı kanların bir gün işe yarayacağını biliyordu ve ben şu an bu adama iltifat ediyordum.

Kendine gel, Esin.

"Bu mümkün değil, yanarak ölmeye niyet-" diye sitem etmeye başlayan Bilge'yi tek kelimeyle susturdum.

"Mümkün,"

Gözlerim ekrandaki Yılmaz'ı bulduğunda gülümsediğini gördüm. Hatırladığını belli eden bir şekilde gözlerinin içi parlıyordu. 'Nesin sen?' diye sormuştu, arkamızda yanan bir ev ve etrafımızda birkaç mutant mevcutken. Şimdi cevabını almış olmalıydı.

Bilge ve diğerleri bana garip bakışlar atarken Yılmaz tekrar konuştu.

"O zaman buna, Operasyon; Zümrüdü Anka diyelim."

***

Multideki şarkıyla dinleyince fena oluyor.😍😄
Herneyse, bu bölüm de sanki ara bölüm gibi mi oldu? Bu bölümü biraz sindirin çünkü sonraki bölüm, özellikle bölümün sonu bomba gibi olacak.

Sorum yok, kafanıza göre takılın. 😄 Oy ve Yorumlarınızı bekliyorum. Hoşçakalın Ankalar, love ya! 💕

Pokračovat ve čtení

Mohlo by se ti líbit

192K 19K 91
Hikaye tamamlanmıştır.🎈 @otantikkitap bünyesinde artık raflarda! Ön okuma olması açısından ilk altı bölüm bırakılmıştır. Diğer bölümler sözleşme ger...
3.8M 196K 66
UYARI: Hikayeyi okurken sakın henüz okumadığınız bölümlere bakmayın. Gizem/Gerilim olduğu için spoiler yiyebilirsiniz! Yetenekli olmak. Her defasınd...
134K 6.4K 16
Felaketlerle başlayan bir gece kaç Bedel ödettirdi? 🕯️
790K 50.7K 47
Yakın gelecekte öngörülebilen teknolojilerin peşine düşen ülkeler, bir güç yarışına girer. Ülkelerin tehlike getiren icatları, dünyaya sunulması konu...