Sıcak Kanatlar

By Lanhei

1.3M 74.3K 11.8K

Lily bir akşam tuhaf bir saldırıya uğrar. Daha da tuhaf olanı, davetsiz misafirler ne yazık ki peşini kolayca... More

Yanmış Tüy
Element Sayfaları-Yaratılış Güncesi
I*
II*
III-
IV*
V*
VI*
VII*
VIII*
IX*
X-
XI*
XII*
XIII*
XIV*
XV-
XVI*
XVII*
XIX*
XX*
Element Sayfaları-2
XXI*
XXIII*
XXIV.BÖLÜM*
XXV.BÖLÜM*
XXVI*
XXVII*
XXVIII*
XXIX*
XXX*
XXXI*
XXXII*
XXXIII.BÖLÜM
XXXIV. BÖLÜM
XXXV.BÖLÜM
XXXVI.BÖLÜM
XXXVII.BÖLÜM
XXXVIII.BÖLÜM
XXXIX.BÖLÜM
XL.BÖLÜM
XLI.BÖLÜM
XLII.Bölüm
XLIII
XLIV
XLV
XLVI
XLVII
XLVIII
XLIX
L
LI
LII
LIII
LIV
LV
LVI
LVII
LVIII
LIX
LX
Element Sayfaları-3

XVIII*

18K 1.2K 80
By Lanhei


Normal bir gündü. Başımın ağrıdığı, aynı şeyleri düşünüp dert ettiğim, sıradan bulutlu bir gün.

Okulun ikinci kat merdivenlerini bir koala hızında iniyordum.

Yanımdan geçen kalabalığın konuşmalarına istemeden kulak misafiri oldum.

''Duydun mu? Miranda revirdeymiş. Pek de üzülmedim doğrusu..."

Ne?

''Bu saatte...Gözler önünde...''

''Çok yazık! O güzel vücudunda iz kalmasa iyi olur.''

İğrenç, kıskanç hemcinslerimin yorumlarını duyduktan sonra kendimi resmen merdivenden aşağı attım.

İnsan değillerse insan yöntemleriyle tedavi olabilirler miydi?

Ayrıca Ace'ın vücudu zaten yarayla doluydu...

Revire giden yolu hızla aşarken neden endişelendiğimi düşündüm. Onun için? Ace için?

Sadece ne olduğuna bakacaktım. Yalnız olmadığından emin olmalıydım.

İçimden bir ses 'Sen de onlardansın!' dediğinde iç sıkıntısıyla zihnimin kuytularına ittim.

Sırası mı şimdi?

Görünüşte insanlardan kaba bir farkları yoktu. Ace'ın Derek'e tuhaf bir tepki vermemesini diledim.

Tepki verecek halde miydi onu da bilmiyordum.

Ne kadar kötü yaralanmıştı?

Kahverengi binaya yaklaşırken küçükken herhangi bir ameliyat olup olmadığımı düşünüyordum. Ya da ağır bir yaralanma.

Hayır!?

Kalp atışlarım kulaklarımda uğuldarken merakla yatakhanenin çevresinde bekleyen öğrencileri iterek ilerlemeye çalıştım. Ne düşündükleri umrumda değildi.

Tanıdık koridoru aşarken sadece iç sesimi dinliyordum.

Revirin kapısını kabaca açtığımda Derek hızla döndü.

Agresif bakışlarının yerini şaşkınlık alınca bir saniyede kendini toparlayıp işine döndü.

Kendimi ona bakmaktan zorla alıp sedyedeki baygın Ace'a baktım.

Gözlerim kocaman açıldı. Alnında Derek'ın ilaçlı pamuğu sürttüğü bir kan sızıntısı vardı. Ama ondan önemlisi, sol omzu boydan boya yarılmıştı. Pıhtılaşmış kana yüzümü buruşturdum.

Bunu ne yapmış olabilirdi? Kim? Nasıl? Hem de onlardan birine?

Neden diğerleri burada değillerdi?

Hangi uzaklıkta, ne kadar kalabalıkta 'etkinleştiğine' dair bir fikrim yoktu. Ama bir gidip bir gelmesine yavaş yavaş alışmıştım. 'His'in yokluğunu tüm gün fark edememiş olmama şaşırdım.

Derek tekrar işine dönmüştü.

''Eğer gitmeyeceksen yardım et,Lily.''dedi sakince,solundan bir şeyler almak için koltuğunu döndürürken.

Hala kapı kolunu sıkan elimi indirdim ve yabancı gözleri uzaklaştırmak için hızla kapıyı kapattım.

Ace'ın yaralı kolunun yanına geçtim. Nefesimi düzenlemeye ve soğukkanlı görünmeye çalıştım.

Bana ne yapmam gerektiğini söylemesini beklerken burada ne halt yediğimi düşünüyordum.

O günden sonra yanına gelmeye cesaret edememiştim. Bana bir yabancıymışım gibi bakması bana verebileceği en büyük cezaydı. Düzgün bir açıklama bulup ona yeterli zamanı verdikten sonra yanına gelecektim, planım buydu.

Belki...Belki.

Şimdi ise onlar için bu riski almaya değer miydi? Ya da bu kadar kötü hissetmeye?

''Sargı bezi getirir misin?''dedi.

Panik yapmamaya çalışarak malzemelerin olduğu bölüme gittim.

Önceleri onu ne kadar iyi izlediğim gözünden kaçmamıştı anlaşılan.

Eski yerime tekrar döndüğümde elinde iğne vardı.

Durdurmalı mıydım?

O paketi açıp etiketsiz bir ampülden sıvıyı çekerken kendi içimde ikiye bölündüm.

Karışmalı mıydım? Bana neydi?

İşine bir saniye ara verip sargı bezlerini yaraya bastırdı.

İçimdeki şüphe ancak diğerleri buna onay verirse sönecekti.

Saçma kuruntularıma lanet ettim.

Bir şey yap,Lily! Bir şey yap!

''Napıyorsun?''dedim sesimin kabalığını aldırmayarak.

Bir an duraksayıp bana baktı. İşine karışmamdan pek de memnunmuş gibi bir hali yoktu.

''Ambulans gelmeden önce uyanırsa bu çok acı verir.''dedi, iğneye baktığımı fark edince.

Dudaklarımı ıslattım ve bahane üretmeye çalışım. Ace'ın kolunu döndürüp minik bir pamukla dezenfekte edince elimi kaldırıp ''Dur!''dedim.

Kaşlarını çatsa da durdu.

"Ya onun da alerjisi varsa?"dedim,aklıma ilk geleni söyleyerek. "Benim var, biliyorsun."

Sesimin telaşlı ve endişeli çıkmasına özen gösterdim.

"Biliyorum."dedi,iğneyi hafifçe sıkıp ucunu kontrol ederken.

Damlayan sıvıyı izledim.

"Hatırlarsan seni tedavi eden bendim."

Alttan bir bakış atarak Ace'ın koluna uzandı.

Evet, yediğim yer fıstığı yüzünden pirinç tanesine dönen soluk borusuyla beni buraya taşıdıklarında Derek daha iki haftadır buradaydı.

Anılarda boğulma zamanı değil, Lily.

''Yine de..."dedim, elimi araya sokarak.

Pes edercesine – aslında bıkkınca ama bunu Kabul edesim yoktu- başını arkaya attı ve sandalyesini bir kez daha kaydırarak masada duran birkaç belgeyi alıp elime tutuşturdu.

İçimden odaya Neil, Kurt ya da Rain'in dalması için dua ederken olabildiğince ağır hareket etmeye çalışıyordum.

Uzattığı kağıtta Ace'nin- nam-diğer Miranda-bilgileri vardı.

"Oldu mu? Rahatladın mı?"diye sordu.

"Okuyorum."dedim, çocuk gibi bir sesle.

''Beni oyalıyorsun,Lily. Eğer işime mani olmaya devam edersen kolu mikrop kapacak. Lütfen, sadece yardım edeceksen kal.''

Hissettiğim duygular arasından en yoğunu, sesindeki bıkkınlıktı.

Resmen küçük bir çocuk gibi azarlamıştı. Beni dışarıya atsa veya küfür etse daha az acıtırdı. Bunu başkası yapsa umursamayacağımı düşündüm.

Sadece gözlerimi kırpıştırabildim. Yine de dudaklarım konuşma gereksinimiyle aralandı.

''Ama...''

"Ne yaptığımı biliyorum, Lily."dedi, sakin bir tonda. "Bana güven."

Öyle bir baktı ki...

Bakışmamız birkaç saniye sürdüğünde konunun Ace olup olmadığından emin olamadım.

O sırada kapı açıldı.

Gördüğüm kişiyle elim ayağım birbirine dolandı.

Rain endişeli gözlerle odayı taradı. Çatılmış kaşlarıyla önce Ace'ın elini sarmış elimi sonra beni süzdü.

Sanki burada ne aradığımı çözmeye çalışır gibi.

Bilseydim cevaplardım, Rain.

Keşke gelen O değil de, Kurt ya da Neil olsaydı.

Üstelik suçlu bile değilken neden öyle hissettiğime anlam veremiyordum.

Derek önce Rain'e sonra bana son bir bakış attığında sıkıntıyla iç geçirdim.

Ardından içeri giren Neil ise beni görünce rahatlamış gibi nefesini verdi ve omuzları indi.

Rain hızla Derek ve sedyenin arasına girdi ve ellerini Ace'ın altına kaydırdı.

Rain'in içeri dalıp hiçbir şey demeden Ace'ı kucaklamasına karşın Neil açıklama yapma gereği duydu.

''Teşekkür ederiz. Gerisini biz hallederiz.''

Derek kaşlarını çattı.

''O öğrenci benim sorumluluğumda.''dedi ve Rain'in yolunu kesti. "Ambulans şimdi burada olur. Onu öylece kaldırıp götüremezsiniz."

''Hayır, sen yatılı olanlardan sorumlusun. Şimdi çekil.''dedi.

Derek duyduklarına inanamıyormuş gibi burnundan soluyarak güldü.

Panikten çok gergin gözüküyordu. Ama Rain'in kabalığını görmezden gelecek kadar olgundu.

"Duymuyorsun sanırım. Ya da görmekte sıkıntı yaşıyorsun. Dizi sıyrılmadı, kızın yarası ciddi. Hastaneye gitmesi gerek."

Ben de gerim gerim gerilerek elimi enseme götürdüm.

"Biz hallederiz,dedik."diye dişlerini sıktı Rain ve şaşıran Derek'in yanından geçip hızla dışarı çıktı.

Ağzım açık bir şekilde olanları izlerken ne yapacağımı bilemiyordum. Fazlalık gibi hissediyordum.

Neil ile bir saniyeliğine göz göze geldiğimizde aklımı okumuş gibi yanıma geldi ve elini kibarca sırtıma koydu.

Mesajı aldım.

''Onun adına özür dilerim. Gerekli tedaviyi göreceğinden emin olabilirsin, teşekkürler.''dedi ve beni de yanında sürükleyerek dışarı çıkardı.

Derek'in sinirine dayanamayacağıma emin olduğum için buna izin verdim.

Ders saati olmasına rağmen ben nereye gittiğimizi bilmeden Neil'ı takip ediyordum.

''Ne yapıyordun?''dedi önüne bakarken.

Nefeslerimin arasından konuşmaya çalıştım.

''Ben... Sadece emin olmak istedim.''dedim.

"Neyden?"

''Yalnız olmadığından. Yani normal olmadığınız için belki de bir müdahale ona zarar verebilirdi.''dedim.

'Olmadığınız' kısmında sesimin titrediğini fark etmemiş olmasını diledim.

Çenemi kapadığımda aceleyle etrafına bakınıyordu. Gözlerini kısıp bir yere odaklandığında aradığını bulduğunu düşündüm.

Kıkırdadı.

Bir şeyler mırıldansa da anlayamadım.

Beni hala yönlendirirken tekrar hareket etmeye başladık.

Dudağımı ısırdım. Midemin açlıktan bulandığını varsaydım. Ve beni okulun arka sokağına götürdüğünde jetonum düştü.

"Ben neden geliyorum?"

Gözlerini kırpıştırdı ve anahtarla arabayı açtı.

"Polisle biz yokken konuşma diye."

Başımı yere çevirdiğimde kan damlasıyla karşılaştım.

Susup onu takip ettim. Arabaya vardığımızda kapıyı benim için açmasına izin verdim.

Evlerine geldiğimizde Rain, arabadaki Ace'ı tekrar kucakladı ve beklemeden içeri girdi. Onu salondaki koltuğa yatırdığında panikle Neil'a döndü.

''Kurt nerede?''diye sordu Ace'ın vücudunu kontrol ederken.

''Bugün makine avı sırası ondaydı. Yolda mesaj attım. Birazdan gelir.''dedi Neil.

Dudaklarımı ısırıp köşede beklerken ortamdaki gerilimi iliklerimi kadar hissediyordum.

Rain Ace'ın bacaklarını kontrol ettikten sonra kısa bir an bana baktı.

''Ne yaptı?''diye sordu.

''Sadece alnına pasuman yaptı.''dedim ince çıkan sesimle.

''Emin misin? Herhangi bir hap, iğne ya da benzeri bir şey yok mu?''dedi.

Aptal değilim, Rain.

''Hayır. Engelledim.''

Ellerini saçlarının arasından geçirdi. Yaralı omzuna yöneldiği zaman otomatikman onu durdurdum.

''Dokunma, Rain. Mikrop kapabilir.''dedim panikle.

Bunu nasıl düşünemediğini anlayamıyormuş gibi homurdandı ve hemen yukarı koştu.

O sırada açık kapıdan Kurt girdi.

Gözleri şaşkınlıkla açılırken ben de ona eşlik ettim. Kurt kapıdan ayrılıp hızla Ace'ın başına geçtiğinde arkasındaki kişiyle göz göze geldik.

Bana ağzı açık bakarken hiçbir şey söylemedi.

İkimiz de odadakilere göz gezdirip birbirimize döndük.

Tanrım! Demek ki altıncı hissim yanılmıyordu.

Vardı işte! Onda da bir şey vardı.

Neil'ın gergin sesini duydum.

''O kim, Kurt?''

Kurt yerinden doğruldu ve bizim yanımıza geldi. Başını kaşıdı.

''Geçen beni takip eden kız. Yine buldu. Ben... Ne yapacağımı bilemedim.''dedi zorlukla.

Donmul bakışlarla Ace'yi süzüyordu.

Neil gözlerini kapadı ve derin bir nefes aldı. Endişeyle gerilen yüz hatlarını ve sinirden kasılan çenesini görebiliyordum.

Kendini zor tutuyor gibiydi. Titreyen elleriyle yüzünü sıvazladı.

Rain tekrar içeri döndüğünde üstünü değiştirmişti ve elleri bariz bir şekilde çamurdan arınmıştı.

''Kurt,''diye seslendi. '' Gidip bitkileri yokla. Gerekli malzemeleri hemen getir.''

Kurt, Amerikan mutfağının yanındaki duvarın arasından aşağı indiğinde donmuş bir şekilde olanları izliyordum.

Orada merdiven mi vardı?

Rain'in gözleri Camilla'ya kaydığında yüzünü buruşturdu.

''Bir bela daha.''dedi huysuzca.

İşte yine yapmıştı.

Kalbime bir şeyler saplayıp duruyordu.

Fazlalık olma duygusu tüm bedenimi sararken gözüm Camilla'ya kaydı. Küçük adımlarla bize yaklaşıyordu.

Ace'nin başına gelip başını iki yana salladı. Dikkatle inceledi.

"Dikiş gerekiyor gibi."dedim, fark etmeden onu taklit ettiğimde. "Burada halledebilecek misiniz?"

Rain sıkıntıyla nefesini verdi.Uzanıp Ace'ın yüzüne dokunduğunda telaşla dizlerini üstüne çöktü.

''Donuyor.''

Neil'ın yanımda iç çektiğini duydum. Hızla koltuğa doğru gitti ve arkasına geçip Ace'a eğildi. Yüzündeki duygu karmaşası hiçbir şey ele vermiyordu.

Camilla da birden Rain'in yanında diz çöktü.

''Ne yapıyorsun?''dedi Rain, kaşları çatılırken.

Camilla, Rain'in kendisini uzaklaştırmak için uzattığı kolunu yakaladı.

Rain kendini birden geriye çektiğinde gözleri kocaman açılmıştı.

Şok olmuş bir şekilde Camilla'ya bakarken O, ellerini Ace'ın üzerinde gezdirmeye başladı.

Kaşlarım istemsiz bir şekilde çatıldı. Ne olduğuna anlam veremezken Rain'in bakışlarındaki hayretin öfkeye dönmesini izledim.

Kurt kucağında tuhaf şeylerle geri döndüğünde gerçek yüzüme tokat gibi indi.

Camilla?

Ben tam bir aptaldım.

Hiçbir şey tesadüf değildi.

''Umarım bunlar işimize yarar,Rain. Ne yapmam gerektiğinden peke min değilim.''dedi Kurt.

Rain kendine geldi ve Kurt'e döndü. Sinirle bir şeyler homurdandıktan sonra ona tekrar baktı.

''Daha önce yaralandığımızda hallediyordun, Kurt.''dedi.

Sesindeki yavaş yavaş kendini gösteren çaresizlik bana sebepsiz bir sancı verdi.

Kurt umutsuzca başını salladı.

"Bu kadar ciddi değildi. Yarası çok derin. Başka birimlerden birini bulamaz mıyız?"

Elini amaçsızca salladı.

"Ya da bir doktor."

Rain'e döndüğümde içimden 'Mesela Derek bir doktordu.'diye geçiriyordum.

"Çok zaman alır."dedi, Neil. "O kadar zaman kaybedemeyiz."

''Ben yapabilirim.''

Odadaki tüm gözler Camilla'ya döndü.

''Sence buna izin verir miyim?''dedi Rain hırlarcasına.

''Ace kurtulsa bile kendini öldürür.''dedi Neil.

"Başka şansınız mı var?"

Onun dik duruşuna hayranlıkla baktım. Camilla saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdı.

''Bakın, ne yapacağımı biliyorum tamam mı? Ne yapmam gerektiğini bildiğime eminim.''

Elini Kurt'e uzatıp beklentiyle baktı. Elinde malzemelerle öylece duran Kurt ise arada kalıp diğerlerine döndü.

Neil başını hızla iki yana salladı.

''Sana neden güvenelim?''dedi düz bir sesle.

Camilla'nın bakışları beni bulduğunda bir an panikledim. Bu sefer tüm bakışlar bana döndü.

''O güveniyor.''dedi.

Güveniyor muydum?

Güvensem de benim sözüm yeterli miydi?

Bana güveniyorlar mıydı ki?

''Nasıl?''diye mırıldandı, Kurt yüzü buruşarak. Kafası iyice karışmıştı.

Bir bana bir Camilla'ya baktı bu kez.

Rainle göz göze geldik. Çatılmış kaşlarının altındaki mavi gözleri beklentiyle bakıyordu.

Sonra Camilla'ya döndüm.

Hafifçe kaşlarını kaldırıp bakarken bana bir şeyler anlatmaya çalışıyor gibiydi.

Onu ne kadar tanıyordum ki?

Yeşil gözlerinde titreyen korkuyu fark ettiğimde yine o şeyi hissettim. Bir anlığına sadece O ve ben vardık.

O günkü gibi bir sıcaklık içimi doldurduğunda gizlice nefesimi verdim.

Derin bir nefes aldım ve kendinden emin görünmeye çalıştım.

Neden yaptığımı bilmiyordum. Ama Camilla'nın gözlerindeki bir şey beni buna itiyordu.

Kumarını tek başına oynamıyordu.

''İzin verin, Rain.''dedim nazikçe.

Rain bir süre boş gözlerle yere baktı. Rain beni dinleyecek miydi? Gerçekten, sözüme güvenir miydi? Bu sorumluluğu alabilir miydim?

''Fazla zamanımız yok.''dedi Neil endişeyle Ace'ın yüzünü süzerken.

Rain gözlerini yumdu.

''Tamam.''dedi daldığı yerden uyanırken.

Tek umudum Camilla'nın bir şeyleri düzgün yapabilmesiydi.

Rain ayağa kalkıp Neil'ın yanına geçti. Her şeyi tepesinden izleyeceklerdi. İkisinin de bakışlarında güven yoktu. Her an Camilla'nın üstüne atlayabilirmiş gibiydiler. Sessizce duvarın yanına çöktüm ve aklı karışmış Kurt'ün Rain'in yerini alışını seyrettim.

Ace'I hemen alt kata taşıdılar.

Beş öz sahibini izlerken hissettiğim şeyin ne olduğunu çözemiyordum.

Continue Reading

You'll Also Like

153K 658 13
Fantezi Hikayeleri (Bilimkurgu - Fantastik - Doğaüstü)
YANSIMA By Gizme

Science Fiction

8.6K 572 31
İKİ AYRI YAŞAM AMA TEK BİR NOKTA : RUH Amelia kendini hiç bilmediği bir dünyada bulmuştu. Bir anda 19. yüzyıl İngiltere'sine gitmişti. Bu bir rüya m...
142K 8.3K 45
TEXTİNG ASKER KURGUSU
826K 54.6K 51
Karantinaya alınan bir kasaba. Olanlardan habersiz atandığı yere giden bir öğretmen ve tüm karanlık sırların ardında duran bir yüzbaşı. İnsanlara hı...