Anonim

By devillrose

142K 4.6K 2.4K

-bu kitap 2017 temmuz ayında yayınlanmıştır. ama yazar üzerine düşmediği için uzun bir süre bölüm yüklenmemiş... More

1.Bölüm ''Engel''
2.Bölüm ''Tesadüf''
4.Bölüm ''Düşman''
5.Bölüm "Sırlar"
6.Bölüm ''Ayrılık''
7.Bölüm "Çocukça"
8.Bölüm "Karşılaşma"
9.Bölüm "Kopya"
10.Bölüm "Hayal''
11.Bölüm ''Ceza''
12.Bölüm İyi Olan Kazansın
13.Bölüm ''Galibiyet''
14.Bölüm ''Ruhunu Sevdim''
15.Bölüm ''Yarış''
16.Bölüm ''Geçmiş''
17.Bölüm ''Korku''
18.Bölüm ''Cesaret''
19.Bölüm ''Umut''
20.Bölüm ''Utku'

3. Bölüm ''Kavga"

6.4K 306 129
By devillrose

ANONİM | 3.Bölüm ''Kavga''

Bölüm şarkısı The Chainsmokers & Coldplay- Something Just Like This 



Hayatta ne olacağı hiçbir zaman belli olmuyordu.

On yedi senelik hayatın sana ne kattı diye sorsalar ilk söyleyeceğim şey bu olurdu sanırım. Çünkü bu hayat bana sadece bunu öğretmişti. Ne zaman nerede hayatta ne olacağı belli olmuyor, demişti bu hayat bana.

Ulaş'ı ilk gördüğümde kendimi ölüme hazırlayan ama bir anda iyileşen bir kadın gibi mutlu hissetmiştim. Ama anında mutluluğuma gölge düşmüştü. Kısa sürmüştü. Yaşayacağını öğrenen kadının hayatının sonuna kadar felçli kalacağını öğrenmesi ve birden yaşama sevincinin kaybolması gibi.

Yerini hayal kırıklığı doldurmuştu.

Hayal kırıklığı barındıran gözlerimle kantin sırasında arkadaşlarıyla sohbet eden Ulaş'ı izlemeye başladım. Siyah saçları dağınıktı ve ela gözlerini karşısındaki sarı saçlı çocuğa sabitlemişti. Kendimi onunla konuşmamak için zor tutuyordum. Ağzımda biriken bir sürü cümle vardı. Ona söylemek istediğim yüzlerce belki de binlerce şey. Ama onları dile getirecek bir cesarete sahip değildim. Kendimi tutmak zorundaydım. Tutmadığım takdirde sonu belli olmayan bir yola girerdim. Sonu karanlık ve ne olacağı belli olan bir yol. Belki de her şey iyi olurdu. Sonu iyi biterdi.

Ama görünen köy kılavuz istemez lafı şuan tam benim durumum içindi.

Benim sınıfımla onun sınıfı düşmandı. Ve ben Ulaş'a anonimin ben olduğunu söylediğim takdirde sınıftakilerin tepkisini tahmin edemiyordum. Kötü bir tepki verecekleri bir gerçekti. Ama nasıl bir kötü tepki vereceklerini bilmiyordum.

Çıkmazdaydım. Ama seçeceğim yolu kararlaştırmıştım. Ulaş'a bir şey söylemezdim. Ya da şimdilik söyleyemezdim.

Dün gece yarısına Supernatural izlediğim için sabah kalkmam gereken saatten daha geç bir saatte kalkmış ve bu yüzden kahvaltı yapmadan evden çıkmıştım. Mavi gözlerim kıpkırmızıydı siyah dalgalı uzun saçlarımı taramadan siyah tokayla at kuyruğu yapmıştım. Kendimi The Walkin Dead'de ki zombiler gibi hissediyordum.

Planım sınıfa çıkar çıkmaz uyumaktı ve büyük ihtimalle de öyle yapacaktım.

Sıra bana geldiğinde kantinciye, ''Sade poğaça,'' dedim ve elimdeki bir lirayı uzattım. Poğaçamı alıp sınıfa çıkmak istiyordum. Ulaş'la aynı ortamda olmak beni geriyordu. Stres oluyordum.

Kantinci poğaçamı verdikten sonra arkamı döndüm kantinden çıktım. Bilge bugün de yanıma oturmuştu. Ve benimle daha da samimi olmak istiyor gibiydiler. Bende onlarla olmak istiyordum çünkü beni dinliyorlardı ve önemsiyorlardı. Beni daha pek tanımasalar da bunu yapıyorlardı. Bu yüzden kendimi şanslı hissediyordum.

Müzik ve resim sınıfının olduğu koridorda kimse olmadığı için o tarafa doğru yöneldim ve ilerlemeye başladım. Eski okulumu hala deli gibi özlüyordum. Aynı ortam, aynı insanlar ve aynı geri zekâlılar burada da vardı.

Ama içimdeki burukluk hala kalbimde tazeliğini koruyordu.

Ağır adımlarla merdivenlerin olduğu tarafa doğru ilerlerken kulağımı ayak sesleri doldurmaya başladı. Duraksadım. Ve yavaşça arkama döndüm. Kimse yoktu. Ama duyduğuma o kadar çok emindim ki kalbim korkuyla kasıldı. Derin bir nefes aldım ve önüme dönüp ilerlemeye devam ettim.

Bir el kolumu sertçe kavradı ve ben neler olduğunu anlamadan beni kendisine doğru çekti. Ardından ağzımı kapattı ve beni kendisine yaslayarak sürüklemeye başladı. Çırpınmaya başladım. Kalbim göğüs kafesimi yırtarmışçasına atmaya başladı. Korkuyordum bu yüzden hamlelerim daha kuvvetliydi. Ama beni sürükleyen çocuk bundan etkileniyormuş gibi gözükmüyordu.

Müzik sınıfının önüne geldiğimizde kapıyı açtı ve beni içeri doğru itip kapıyı kilitledi.

''Ne işim var benim burada?'' diye tısladım sinirle.

Cevap vermedi ve açık kahverengi gözleriyle yüzüme bakmaya devam etti. Bende onun yüzüne bakmaya başladım. Ve anında tanıdıklık hissi tüm vücudumu yayıldı.

Bu çocuk az önce Ulaş'la sohbet eden çocuktu. Ulaş'ın arkadaşıydı.

Merakım birden üst düzeye çıkınca bağırarak, ''Beni buraya niye getirdin?'' diye sordum. Ağzımdan kelimeler fazlasıyla sert bir şekilde çıkmış olacak ki surat ifadesi değişti.

Gözlerim hemen yanımdaki süpürgeye kaydı. Madem güzel yolla anlamıyordu bizde ona anladığı bir yolla anlatırdık değil mi?

Süpürgeyi elime aldım. Ve yüzüne bakmaya devam ettim. Kaşlarını çatmıştı. Ne yapacağımı anlamaya çalışıyordu. Oysaki fazlasıyla açıktı. Süpürgeyle ona vuracaktım.

Anlamış olacak ki kendisini savunmak amacıyla birkaç adım geriledi ve ''Yo, hayır,'' diye mırıldandı. Birkaç adım yaklaşıp süpürgeyi kafasına tüm gücümü kullanmaya çalışarak geçirdim.

''Beni neden buraya getirdin?'' diye sordum bağırarak. Yeniden vurdum. İnledi ve ellerini yüzüne kamufle etti.

''Ya bir sakin ol! Sana kötü bir şey yapmayacağız.'' Dedikleri bir kulağımdan girip bir kulağımdan çıkarken bir kez daha kafasına geçirdim. İnledi ve benden birkaç adım daha uzaklaştı. Beni neden buraya getirdiğini söylemeden buna son vermeyi düşünmüyordum.

Bir kez daha geçireceğim sırada sınıfın kapısı açıldı ve ardından kapandı. Ne olduğunu anlamak için gözlerimi sarı kafadan çekip kapıya doğru çevirdim.

Kalbimi tanıdık bir his kaplarken boğazımın düğümlendiğini hissettim. Şaşkınlık tüm vücudumu ele geçirmişti birden. Gözlerim gördüğü şeyi kabullenirken kalbim ısrarla bunu reddediyordu. Gözlerimi kapatıp açtım ve mavi gözlerimi Ulaş'ın ela gözlerine kilitledim. Bakışları fazlasıyla anlamlıydı. Ama nasıl bir anlam olduğunu çıkaramıyordum. Kalbimi dün dolduran his bugün de doldurmaya başlamıştı. Kaşlarımı çattım ve surat ifademi bozmadan, ''Neden beni buraya getirdiniz?'' diye sordum bağırarak.

Ulaş bana doğru birkaç adım attı. Aramızda çok az bir mesafe kalmıştı ve bu durum bile beni fazlasıyla heyecanlandırıyordu. Beynimde onunla konuşmalarımız perdeleniyordu. Birkaç gün önce onu canlı bir şekilde göreceğimi söyleseler gülerdim. Ama şimdi tam karşımdaydı. Ve benimle konuşacaktı.

''Sadece seninle konuşmak istiyoruz.''

Bana ilk ses kaydı attığı zaman üç saat o ses kaydını dinlemiştim. Dedikleri zihnimin içine kazınmıştı ve ses tonu hiçbir zaman aklımdan çıkmamıştı. Sıkıldıkça dinlediğim bile olmuştu.

O günkü sesi kulaklarımda yeniden yankılanırken sesinin daha da kalınlaştığını fark ettim. Erkeksi ve huzur veren bir sesi vardı.

''Ne konuşmak istiyorsunuz?'' diye sordum sert bir şekilde. Hissettiklerimi dışa yansıtmadığım için kendimle gurur duyuyordum açıkçası. Çünkü içimde fırtınalar kopuyor ve sırtımdan soğuk terler akıyordu. Heyecandan damağım kurumuştu. Ama buna rağmen sert bir ifadeyle ela gözlerinin içine bakıyordum.

Beni ortaokuldayken tiyatro kursuna zorla götüren arkadaşıma içimden dua etmeye başladım. O zaman, gitmem ben ya, diye isyan etmiştim. Ama kız geleceği okurmuşçasına bir gün işine yarar, demişti. Oysaki bir tiyatro kursuna dizi oyuncusu olma gibi bir hedefim yoksa niye gideyim ki, diye düşünmüştüm.

''Sen 11/C'ye gelen yeni kızsın, değil mi?'' diye sordu. Beni neden bu sınıfa getirdikleri anlaşılmıştı.

''Evet,'' diye mırıldandım. Birkaç adım daha atarak aramızdaki mesafeyi kapattı ve tehdit içeren bir ses tonuyla, ''Sana sadece birkaç tane uyarı yapacağız.'' Dedi. Ardından kolumu kavradı. Dokunduğu yer yanıyordu. Gözlerimi koluma çevirdim. Ardından yaşadığım duygu yoğunluğunu düşünememeye çalışarak kolumu geri çektim.

''Hiç birini dikkate almayacağım, boşuna nefesini tüketme.'' diye tısladım. Gözlerimden ateş fışkırıyordu. Ulaş'a kırgındım. Beni engellediği için ve yalan söylediği için. İçimdeki bir ses bu söylediği tek yalan değil, diyordu. Bu yüzden daha da çok sinirleniyordum.

Ama bunları dile getiremezdim. Çünkü söylediğim an tüm dengeler altüst olurdu. Böylesinin ikimiz içinde daha iyi olduğunu biliyordum. Hem söylesem ne olacaktı ki? İnternetteki gibi sohbet edebilecek miydik? Hayır.

''Ben söyleyeyim de dikkate alıp almamak sana kalmış, değil mi?''

Hiçbir şey demeden gözlerine boş bir ifadeyle bakmaya devam ettim.

''Bize karşı çıkmayacaksın,'' Gözleri tam gözlerimin içine bakıyordu. Kendisinden fazlasıyla emindi. Sanki bu dediklerimi yapacağımı düşünüyordu. Ama yanılıyordu.

''Biz ne dersek onu yapacaksın. Yoksa olacaklarsan sorumlu değilim.'' Beni tehdit ediyordu. Olacaklardan sorumlu değilim, demişti. Gözlerimi devirmemek için kendimi zor tutuyordum.

''Niye karşı çıkmayacağım?'' diye sordum. Sanki dediklerini kabullenmişim gibi bir surat ifadesiyle gözlerine bakmaya başladım. Gülümsedi. Ve arkasını dönüp sarı kafalı çocuğa, tamam bu, dermişçesine bakmaya başladı.

Bir surat ifademle yapacağıma inanmıştı. Aptal, diye geçirdim içimden.

''Bizim ajanlığımızı yapmanı istiyorum.'' İçimde patlayan kahkahaları dışıma yansıtmamak için çabalarken başımı onaylarmışçasına öne doğru salladım. İçimdeki ateş körüklenirken kötü tarafım uyanıyordu.

Çok fena göt edecektim Ulaş'ı.

Birkaç adım geri çekildim.

''Sınıfta ne tür şeyler döndüğünü bize anlatacaksın, eğer bunu şuan reddedip arkadaşlarına yetiştirdiğin takdirde çok kötü şeyler olur.''

Ne olursa olsun asla arkadaşlarımı satma gibi bir seviyesizliğe düşmezdim. Daha bu okulda yeni de olsam asla kimseye boyun eğmezdim. Beni, okula yeni gelen ezik kız, rolünde görüyordu. Ama ben öyle değildim. Hiçbir zaman ezik kız olmamıştım. Her zaman hakkımı sonuna kadar savunurdum. Karşımdaki kişinin o an kim olduğunu düşünmezdim.

Burada da öyle yapacaktım. Bir amaç uğruna bir insanın beni kullanıp, tehdit etmesine izin veremezdim. Asla. Beni elinde oynatabileceğini düşünüyordu ama oynatamazdı.

''Ne gibi kötü şeyler yaparsınız ki?'' diye sordum korkak bir ifadeyle. Ellerini cebine soktu ve mavi gözlerimin içine bakarak konuşmaya başladı. .

''Okula senin hakkında çok kötü dedikodular yayarız, 100 aldığın sınavdan 30 alırsın. Bu nasıl olacak diye sorma çünkü yaparım. Emin ol.''

Kendimi gülmemek için çok fena sıkıyordum. Öyle bir şey yaptığı takdirde onu mahvederdim. Elimdeki gücün hiç birini bilmiyordu. Ve bilmemesi de daha iyi olurdu.

''Başına tahmin etmeyeceğin şeyler gelir.''

Öyle bir şey yapsaydı asıl ben onu mahvederdim.

Beni bu basit oyunlarıyla yola getirmeye çalışıyordu. Ama ben yemezdim. Hiçbir tehdide şimdiye kadar boyun eğmemiştim. Ve şimdiden sonrada eğmezdim.

''Ya, peki benim bu işten çıkarım ne olacak?'' diye sordum. Ukala bir tavırla gülümsedi.

''Ne istersen o,''

Elinde bu kadar çok güç olduğunu bilmiyordum ama ne istediğimi yapacağından da emin değildim.

''Bak sıkıntı etme, düşünme bile. Anlaşmayı kabul et. Şu son iki seneni çok güzel bir hale getiriri...''

Devamını getirmesine izin vermeden elimdeki süpürgeyi kafasına sert bir şekilde geçirdim. Bunu hiç beklemediği için şaşkın bir ifadeyle bana baktı. Ardından bir kez daha vurdum. Bu sefer ki ilkine göre daha sert olmuş olacak ki inledi.

İnlemesi içimdeki ateşi daha da körüklerken gövdesine doğru bir kez daha vurdum.

''Söylesene size neden karşı çıkmayacakmışım?'' diye sordum bağırarak. Az önce dediği her şey kulaklarımın içinde çınlanıyordu. Beni tehdit etmişti. Kimse beni tehdit edemezdi.

Sertçe vurmaya devam ederken eliyle engellemeye başladı. Sopayı kendime doğru çektim ve daha sıkı bir şekilde kavradım. Saçları dağılmıştı. Ve fazlasıyla nefes kesici görünüyordu.

Bunu düşünmemeliydim.

''Şu C'nin kızlarını anlayamıyorum ya! Hiç birinizde mi beyin yok?'' Yaklaşık on dakikadır vücudumda biriken sinir birden ortaya çıktığı için fazlasıyla sinirli bakıyordum.

''O beyni sana bir gösteri...''

''Lan Ulaş!''

Cümlemi tamamlamadan araya giren cümle şaşkın bir ifadeyi bürünmemi sağlarken hızlıca kafamı sesin geldiği tarafa çevirdim.

Ömer ve Utku'ydu.

Sınıf arkadaşlarım

Dün ikisi de yanıma gelip benimle tanışmış ve sohbet etmişlerdi. Cana yakın insanlar gibi görünüyorlardı. Burada olduğum süre boyunca ikisi de bana fazlasıyla komik gelmişti. Ama şimdiyse ikisi de düşmanına bakıyormuş gibi bir ifadeyle sarı kafalı çocuğa ve Ulaş'a bakıyorlardı.

''Siz var ya tam bir şerefsizsiniz!'' diye bağırdı Ömer. Birkaç adım bize doğru yaklaştı.

''Kendini bizimle karıştırma.'' diye tısladı Ulaş.

''Lan bir siktir git! İbneye bak sen. Birde bizim sınıfa yeni gelen kızı tehdit ediyor. Bittiniz oğlum siz!'' dedi Ömer bağırarak. Dedikleri beni bile korkutmuştu. Fazlasıyla kötü bakıyordu ama Ulaş'ın ve sarı kafalı çocuğun bundan etkilendiğini sanmıyordum.

Ömer'in Ulaş'a saldıracağını beklerken Ömer sarı kafalı çocuğun gözüne bir tane yumruk geçirdi Sarı kafalı çocuk anında karşılık vermeye çalışırken Ulaş Utku'nun üstüne saldırdı. Utku buna hazırlıklı olmalı ki Ulaş daha yumruk atamadan elini tuttu ve dizini Ulaş'ın karnına geçirdi. Ulaş afallamadan sertçe bir yumruk attı. Utku geriye doğru sendeleyince kafasını duvara çarptı ve bu daha da sendelemesine neden oldu. Ulaş Utku'yu yere yatırdı ve yumruk atmaya başladı.

''Hala canın yanıyor değil mi ibne?'' dedi Ulaş alay edermişçesine. Utku'ya bu dedikleri dokunmuş olacak ki Utku Ulaş'ın suratına tükürdü.

''Sen adisin.'' diye tısladı. Ve Ulaş'ın üstüne geçmeye çalıştı. Ama Ulaş buna izin vermedi ve Utku'ya sert bir yumruk daha attı.

''Hep zavallıydın ve her zaman da zavallı olarak kalacaksın, Utku.''

Ulaş Utku'nun bir şey demesine izin vermeden vurmaya başladı. Fazlasıyla sert vuruyordu. Sanki bana vuruyormuş gibi yüzümü buruşturdum.

Bir şey yapmalıydım.

Elimdeki süpürgeyi sıkıca kavradım. İçimden işe yaraması için dua ederken sert bir şekilde Ulaş'ın sırtına süpürgeyle vurdum. Ulaş yüksek bir sesle inlerken, toparlamasına izin vermeden bir kez daha geçirdim. Bu Utku'ya vakit kazandırmış olacak ki Ulaş'ın altından kalktı ve yumruk atıp Ulaş'ı yere serdi. Ardından üstüne çıktı.

Utku Ulaş'ın suratına yumruklarını geçirirken Ömer ve sarı kafalı çocuğa doğru döndüm. Ömer'i yere yatırmış tekmeliyordu. Aynı hamleyi bu sarı kafalı çocuğada yapmalıydım. Yapmadığım takdirde Ömer'in ölüsü çıkardı.

Derin bir nefes alıp sopayı kavradım ve tüm gücümü kullanmaya çalışarak kafasına geçirdim.

''Ah!'' diye bağırdı yüksek sesle. Ve Ömer'i tekmelemeyi bırakıp bana doğru döndü. Gözlerini acıdan kısmıştı. Elini vurduğum noktaya götürdü ve acıyla inledi.

''O kadar sert vurulur mu be!'' diye bağırdı. Ardından Ömer sarı kafalıyı kendisiyle duvar arasına sıkıştırıp dizini karnına geçirdi. Sonra da gözüne ve burnuna yumruk attı. Nasıl bu kadar birbirlerine sert vurabiliyorlardı? Birbirlerine karşı fazlasıyla acımasızlardı.

Ömer birkaç dakika sonra darbelerine son verdiğinde sarı kafalıyı duvara doğru ittirdi.

''Bir daha Çağla'yı böyle sıkıştırırsanız, daha beterini yaparız. Anladın mı Kağan?''

Kağan ağzına kilit vurulmuş gibi cevap vermedi. Demek ki adı Kağan'dı. 

Kağan boş gözlerle Ömer'e bakarken birden Ömer'in suratına doğru tükürdü. Ömer buna şaşırmamış gibi bir yüz ifadesine bürünürken Kağan'ın suratına bir kez daha yumruk attı. Ve ardından geri çekilip, ''Dua et cesedini çıkarmıyorum bu sınıftan.'' idye tısladı. Ses tonu fazla tehditkârdı, ben bile etkilenmiştim. Ama Kağan hiç etkilenmişe benzemiyordu.

''Gidelim hadi,'' dedi Ömer bana ve Utku'ya bakarak. Utku ve Ulaş'a doğru döndüm. İkisinin de gözleri morarmış ve burnu kanamıştı. Ulaş'a, ''İyi misin?'' diye sormak istiyordum. Ama sorduğum takdirde her şey paramparça olurdu. Ve zaten çocuğu süpürgeyle dövüp bu soruyu sormak mantıksızdı.

Utku, ''Sizinle işim bitmedi! Bizim sınıftan birini müzik sınıfına götürüp tehdit etmenin hesabını vereceksiniz siz.''

''O hesabı şimdi senin götüne sokmazsam...'' Kağan devamını getiremeden Ulaş Kağan'ı kolunu kavrayarak engel oldu. Ve kulağına doğru bir şeyler fısıldadı. Dediği şey kulağıma ulaşmamıştı ama dudak hareketlerinden ne dediğini anlamıştım.

''Sakin ol,''

Ömer bana ve Utku'ya bakarak gitmemiz yönünde bir hareket yaptı. Bir şey demeden dediği şeye uymak için Ulaş ve Kağan'a son bir kez bakmadan sınıftan çıktım. Benimle birlikte Ömer ve Utku'da çıkmıştı. Kağan genelde Ömer'in karnına tekme attığı için Ömer'in suratında pek bir şey yoktu. Ama karnının acıdığını hareketlerinden anlayabiliyordum. Utku'ysa kötü görünüyordu. Dudağı patlamıştı ve gözü morarmıştı. Ama Ulaş ondan da kötüydü.

''İyi misiniz?'' diye sordum.

''Biz iyiyiz. Asıl sen iyi misin?'' diye sordu Ömer.

''İyiyim,'' diye yanıtladım. Fazlasıyla gergindim. Az önce olanların şokunu hala üzerimden atamamıştım. Birbirlerine o kadar sert vurmaları aklımdan çıkmıyordu. Bu insanlar daha lisedeydi. Ama ben az önce sanki otuz yaşındaki adamların kavgasına şahit olmuş gibi hissediyordum.

''Ulaş sana bizim duymadığımız başka bir şey dedi mi?'' diye sordu Ömer. Kaşlarımı çattım ve ''Siz...'' diye başladım cümleye. Ama Utku yarıda kesti.

''Sen kantindeyken ben, Utku, Serhat ve Doğu kantindeydik. Bu şerefsiz Ulaş sen kantinden çıktıktan Kağan'a seni takip etmesi yönünde kaş göz işareti yaptı. Kağan'da sen çıktıktan birkaç saniye sonra çıktı. Serhat şüphelendi. Biz de her ihtimale karşı gidelim bir bakalım, dedik. Sonra da kulağımızı müzik kapısına dayayıp sizin konuşmalarınızı dinledik.''

''Onun ajanı olmamı falan istedi kabul etmezsem bana okulu dar edecekmiş de. Öyle bir şeyler saçmaladı işte. Bende süpürgeyle vurmaya başladım.''

''Hak etmiş piç.'' diye tısladı Utku sinirle. Ulaş'a karşı ayrı bir kininin olduğunu hissettim. Az önce Ulaş'ın dedikleri hala zihnimde tazeliğini koruyordu. O an ayrı bir meseleleri olduğundan şüphelenmiştim. Bunu sormak istiyordum. Ama öyle bir şey varsa bile cevap vereceğini sanmıyordum.

''Bu olanları sınıftakilere anlattığımızda seni daha fazla sevecekler. Zaten biz sınıfa gelen herkesi severiz. Sadece ilk günler onu tanımak için biraz soğuk davranırız. Melis dışında hepimiz öyleyiz yani.'' dedi Utku. Gülümsedim ve merdivenleri çıkmaya başladım. Sınıfın önüne geldiğimizde zil çalmaya başladı. Birkaç saniye sınıftan hocanın çıkması için bekledik.

Hoca çıktığında sınıfa ilk ben girdim. Melis, Beren ve Bilge bana, neredeydin, dermişçesine bakarken onlara doğru ilerlemeye başladım.

''Serhat şüphelenmekte haklıymışsın Ulaş ve Kağan Çağla'yı tehdit etti!'' dedi Ömer bağırarak. Bütün herkes kaşlarını çatarak bana doğru döndü.

''Hepsini dinledik. Çağla bunların ağzına sıçtı. Görmeliydiniz!'''

Sınıftaki herkes,''Ooo...'' diye bağırmaya başladığında Melis beni kendisine doğru çekti ve kulağıma doğru, ''Öğle yemeğinde hepsini ayrıntılı bir şekilde anlat.'' diye fısıldadı. Başımı sallayarak onayladım.

''Ulaş ve Kağan'ı var ya... Anladınız siz işte. Bize baş kaldıramadılar! Baş!'' dedi Utku bağırarak.

''Baş kaldıramamış halleri buysa Utku baş kaldıran hallerini düşünmek bile istemiyorum.'' dedi Duygu alaylı bir ifadeyle. Ömer kıkırdadı. Ama bunu yaparken karın bölgesini tutmuştu. Utku'nunsa surat ifadesi değişmiş ve Duygu'ya sinirle bakmaya başlamıştı.

On dakikalık teneffüs boyunca herkes gelip bana övgü dolu sözler etmişti. Kendimi kahraman gibi hissediyordum. Gidip bana çikolata alan erkekler bile olmuştu. Ama Bilge hepsini çantasına atıp, ''Öğle yemeğinde beraber yeriz!'' demişti.

Ders zili çaldığında sınıfın yarısından çoğu ayaktaydı. Bu yüzden öğretmenin geldiğini bir bağırma sesiyle fark etmiştim. Oturduğum yerden kalktım ve gözlerimle hocayı aramaya başladım.

''Herkes yerine otursun! Hemen, hemen kitaplarınızı açın!'' Kadın bunları o kadar komik bir ifadeyle söylemişti ki gülmemek için dilimi ısırmıştım. Sınıftaki birkaç kişinin kıkırdadığını duyuyordum. Gerçi bu kılığıyla hocayı ciddiye almak pek mümkün değildi açıkçası. Fazla minyondu. Üzerinde siyah elbise gibi bir şey ve lacivert bir ceket vardı. Ama altında tuhaf desenlere sahip bir külotlu çorapla bir spor ayakkabı vardı. Ve gözünde ise bir güneş gözlüğü...

''Hocam niye güneş gözlüğü taktınız?'' diye sordu Beren gülmemeye çalışarak. Hoca ciddiyetini bozmayarak, ''Hafta sonu talihsiz bir kaza yaşadım ve gözüm morardı. Ve siz saygıdeğer öğrencilerimin karşısına da böyle çıkmak istemedim. Şimdi hemen dersimize geçelim. Çabuk, çabuk!'' Belki bunu bir yerde okusam komik gelmezdi ama kadın o kadar komik söylemişti ki bunu gülmemek için dilimi ısırıyordum

Kadın ders anlatmaya başladığında kafamı sıraya yasladım. Uykum vardı ve uyumak istiyordum. Zaten doğru düzgün de anlatamıyordu. Uyku beni kollarıyla sarmalamaya başladığındı birinin beni dürtmesiyle gözlerimi açtım ve kafamı kaldırıp beni dürten kişiye baktım.

''Benim dersimde uyumak yok!''

Öyle bir bağırmıştı ki kulaklarımı kapama ihtiyacıyla dolmuştum birden. Korku içeren gözlerimle hocaya bakmaya devam ederken arkasını döndü ve öğretmenler masasına doğru ilerledi. ''Bir daha görmeyeyim. Yenisin diye şimdilik bir şey demiyorum.''

''Tamam, hocam. Özür dilerim.'' dedim mahcup bir ifadeyle. ''Gel bakayım sen benim yanıma.'' Diyerek beni yanına çağırdı.

Ayağa kalktım ve hocanın yanına doğru ilerledim. Elime yaklaşık otuz beş tane fotokopi kâğıdı tutuşturdu.

''Bunları 11/B sınıfına götür ve dağıt. Cuma gününe kadar hepsi çözsün.'' Dedikleri beynimin içinde çalkalanırken gözlerimi kocaman açıp, ''11/B mi?'' diye sordum korkuyla.

''Evet, yavrucuğum.''

Ne diyeceğimi, nasıl bir tepki vereceğimi bilmiyordum. Gözlerimi fotokopi kâğıdından çekip yeniden hocaya çevirdim.

Abartıyordum. Yapacağım tek şey derse girip fotokopi kâğıdını her hangi bir öğrenciye vermekti. Niye hoca bunları söylediğinde birden yüreğim hoplamıştı? Sakin olmalıydım.

Ağır adımlarla sınıftan çıktım ve merdivenlere doğru ilerlemeye başladım. Nöbetçi öğretmen diye bir şey yok muydu bu okulda? Neden beni gönderiyordu?

''Pişt, Çağla.'' Ömer'in sesi kulaklarımı doldururken kaşlarımı çatarak arkama döndüm.

''Ne işin var senin burada?'' diye sordum şaşkınlığımı belli ederek. Benimle beraber merdivenleri çıkmaya başladı.

''Hocaya çişim var, dedim. O da, git, dedi.''

''Erkekler tuvaleti bir alt katta diye biliyorum.''

''Zaten tuvalete gitmeyeceğim, seni o sınıfa yalnız başına gönderemezdik. Bu yüzden. ''

Bir şey demeden 11/B sınıfına doğru ilerlemeye devam ettim. Attığım her adımda nefesimin kesildiğini hissediyordum. O sınıftan iki kişiyi süpürgeyle dövmüştüm ve beni gördüklerinde nasıl bir tepki vereceklerini bilmiyordum. Bu durum beni korkutuyordu.

Ama korkmamalıydım.

''Birinci kural,'' diye fısıldadı Ömer kulağıma.

''Asla ama asla onlardan korkma.'' Dediklerinin beynimin içine kazındığını hissediyordum. Kafamı ona doğru çevirdim ve başımla onayladım.

''Korkmuyorum, Ömer.'' Dedim ve ilerlemeye devam ettim.

Sınıf kapısının önüne geldiğimde Ömer,' 'Bunların dersi boş sen testleri verip çık. Eğer ters bir laf falan söylerlerse direk bana söylüyorsun. Zaten bende duyarsam eğer gelirim yanına. Tamam mı?''

''Tamam,'' dedim ve kapıyı ne olur ne olmaz diyerek iki kez tıklattım.

Sakin ol, diye geçirdim içimden. Ardından kapıyı açtım.

Anında bir sürü göz bana döndü. Ve ardından kanıma işleyecek derecede olan kötü bakışları hissettim. Hayatımda ilk defa bir sürü insan bana düşmanlarıymışım gibi bakıyordu. Gerçi artık onların gerçek anlamda düşmanıydım. Ve bu yüzden bana böyle bakmaları normaldi. Bende öyle bakmalıydım.

Soğuk bir ifadeyle önümde ki çakma sarışın olduğu belli olan esmer kıza testleri uzattım.

''Bunu Dil Anlatım hocası gönderdi. Çözmeniz için.''

Kız kahverengi gözleriyle alev saçarken arkama döndüm. Ve döner dönmez vücudumda soğuk bir his doldurdu. Böyle bir şeyle karşılaşmayı beklemediğim için ilk birkaç saniye ne olduğunu anlayamadım. Ardından beynim bütün gerçekleri bana yansıtmaya başladı.

Üzerime bir kova dolusu buzlu su dökmüşlerdi.

Gözlerimi açtığımda karşımda bana sırıtarak bakan Seren'le karşılaştım. Alay ediyormuş gibi bir ifadeyle bana bakıyordu. Ve elinde mavi bir kova vardı.

Suyu üzerime Seren dökmüştü.

Şoktan birkaç saniye hareket edemedim. Fazlasıyla sinirliydim. Hem de hiç olmadığı kadar. Üzerime soğuk su dökmüşlerdi. Hem de bu eylemi gerçekleştiren kişi Seren'di. Üzerine atlayıp saçını başını yolmamak için kendimi zor tutuyordum. Ama her şeyin bir zamanı vardı. Ve Seren'den bunun intikamını alacaktım.

Kulağımı dolduran kahkahalar beynime ilmek ilmek işlerken ateş saçan mavi gözlerimi kıstım ve Ulaş'la Kağan'a doğru döndüm. İkisi de kahkahaya boğulmuş bana alaylı bir ifadeyle bakıyorlardı.

Aklı sıra intikam almışlardı.

İçimden gelen çığlığı bastırmak için kendimi sıkmaya başladım. Sinirlenmiştim. Uzun zaman sonra ciddi anlamda ilk defa sinirlenmiştim. Derin bir nefes aldım ve hiçbir şey demeden sınıftan çıktım.

''Çağla!'' diye bağırdı Ömer beni görür görmez. Bir şey demeden yanından hızlıca geçip merdivenlerden inmeye başladım. Sinirden gözlerim dolmuştu. Resmen sınıfın ortasında üzerime soğuk su dökmüşlerdi. Tamam, o kadar da kötü bir şey yapmamışlardı belki de ama yinede bu durum sinirlerimi bozmuştu. Şuan içimden o sınıfı onlara dar etmek geliyordu.

''O piçler mi yaptı bunu sana?'' diye sordu sinirli bir şekilde Ömer. Duraksadım ve gözlerinin içine bakarak, ''Sence?'' diye sordum. Sesim ağlamaklı çıkmıştı.

Elini omzuma koydu ve ''Merak etme intikamını en acı şekilde alırız biz.'' dedi. Bir şey demeden merdivenleri inmeye devam ettim. Bu şekilde sınıfa giremezdim. En iyisi babamı arayıp beni gelip almasını söylemekti.

''Ben bu halde sınıfa giremem. Zil çalana kadar burada bekleyeceğim. Zil çaldığında çantamın ön gözündeki telefonu getirir misin?'' diye sordum.

Kafasını sallayarak onayladı. Ardından sınıfa doğru ilerledi. Koridordaki banka oturdum ve düşünmeye başladım. Yaptıkları şey sadece iki sınıf arkadaşlarını süpürgeyle dövdüğüm için intikam almaktı.

Ama bunu böyle düşünerek es geçemezdim.

İntikamım acı olacaktı.

Bana en çok koyan şeyse bunu Seren'in yapmasıydı. O kızı Ulaş bana anlattığında da sevmemiştim. Neden bilmiyorum ama Ulaş bana sevgilisinden ilk bahsettiğinde dikkatli olması gerektiğini söylemiştim.

Güvenilir bir kız değildi. Ulaş'tan sürekli ayrılıp birkaç gün sonra mesaj atıyordu. O kadar sıkıcı bir durum olmuştu ki bu ben bile o zaman isyan etmiştim. Ulaş'ı düşünemiyordum. Ama buna rağmen Seren'le çıkmaya devam etmişti.

Ediyordu da.

Birkaç dakika sonra zil sesi kulaklarımı doldurduğunda yanıma Ömer, Bilge, Melis, Beren ve sınıftan birkaç kişi geldi. Ömer telefonumu bana uzattı ve ona gülümseyerek teşekkür ettim. Ömer'e şimdiden kanım kaynamıştı. Çok iyi birine benziyordu. Ve iyi bir arkadaş olacağına emindim.

''İyi misin?'' diye sordu Beren. Gözlerinin içine bakarak, ''İyiyim,'' dedim. Sesim fazlasıyla sinirli çıkmıştı. Hala sinirliydim ve intikam ateşiyle yanmaya devam ediyordum.

''Hangisi döktü kovayı üzerine?'' diye sordu Bilge.

''Ulaş'ın sevgilisi.'' diye yanıtladım. Adını bilmeme rağmen sevgilisi demiştim. Çünkü adını söylemek içimden gelmiyordu. Sanki adı yasaklı bir kelimeymiş gibi dilimi yakacakmış gibi gelmişti.

''Vay orospuya bak.'' Melis fazlasıyla sinirlenmişe benziyordu. Elini tuttum ve ''Emin ol intikamını çok pis bir şekilde alacağım.'' dedim. Gülümsedi.

''Sen almasan bile ben alırım.''

Bu kadar nefret ettiği bir kızın ikiz kardeşiyle sevgili olması fazlasıyla kötü bir durum olmalıydı. Seren'in konusu geçince bile etrafa neşeli bakan ela gözleri ateş püskürtüyor gibi oluyordu.

Birkaç dakika daha konuştuktan sonra babamı arayıp gelip beni almasını söyledim. Yaklaşık yirmi dakika sonra babam geldi ve direkt bana bunu kimin yaptığını sordu. Bende bahçedeki fıskiyelerin açıldığını ve öyle ıslandığımı söyledim. Sorgulamadı ve beni eve bırakıp kendisi işe geri döndü. Şimdiden kafamın içinde intikam planlarını kurmaya başlamıştım ama daha sakin kafayla düşünmem lazımdı.

Üzerimdekileri çıkarıp yıkanması için makineye attım. Ardından sıcak suyu açıp kendimi suyun verdiği rahatlığa teslim ettim. Vücudumun gevşediğini hissediyordum. 

Okuldaki ilk haftam böyle geçiyorsa diğer günlerde ne olacağını tahmin bile edemiyordum. Tahmin ettiğim tek şey on birinci sınıfın fazlasıyla zor geçeceğiydi.

Hem de fazlasıyla zor.


Word de 16 sayfa oldu. Kendi rekorumu kırmaya devam ediyorum anlaşılan. Umarım beğenirsiniz benim yazarken fazlasıyla keyif aldığım bir bölüm oldu. Bu arada Cansu'nun adını Melis, Ece'nin adını da Bilge diye değiştirdim. Haberiniz olsun. 

Diğer bölümde görüşmek üzere! 

Continue Reading

You'll Also Like

7.9K 1.1K 10
Sakin bir pazartesi sabahı oluyordu. Yazılımda tüm işlerimi halletmiş, sadece sisteme güncelleme atmasını bekliyordum. Ta ki, bağlı olduğum patronumd...
494K 38.8K 17
Çimlerin kralı, Fenerbahçe'nin göz bebeği Kuzey Karahanlı. Hayatını kariyerine adamış, tek amacı daha da başarılı olmak olan bir adam. Buz patenine...
4.6K 355 19
Bir masalın güzel satırlarında başlar gibi başladı her şey ama hayır. Bizimki ne bir masaldı ne bir hikaye. Yazarın kaleminin mürekkebi kararmaya yüz...
1M 41.6K 69
İntikam hırsıyla yanan bir kız. Karanlığın içine batan bir kız. O sonradan kötü olmadı. O hep kötüydü. Her zaman acımasız , kötü bir kızdı. İnsan...