Sen Aydınlatırsın Geceyi (TAM...

By zeynepisiklar

513K 28.7K 1K

Güneş yükseldi. Küçük şehrin ışıkları söndü. Şarap bitti. Son sigarasından son bir nefes doldurdu ciğerler... More

- GİRİŞ -
BÖLÜM 1/1
BÖLÜM 1/3
BÖLÜM 2/1
BÖLÜM 2/2
BÖLÜM 2/3
BÖLÜM 3/1
BÖLÜM 3/2
BÖLÜM 3/3
BÖLÜM 4/1
BÖLÜM 4/2
BÖLÜM 4/3
BÖLÜM 5/1
BÖLÜM 5/2
BÖLÜM 5/3
SESSİZ BİR GECE
BÖLÜM 6/1
BÖLÜM 6/2
BÖLÜM 6/3
BÖLÜM 6/4
BÖLÜM 7/1
BÖLÜM 7/2
BÖLÜM 7/3
BÖLÜM 7/4
BÖLÜM 7/5
DUYURU
BÖLÜM 8/1
BÖLÜM 8/2
BÖLÜM 8/3
BÖLÜM 9/1
BÖLÜM 9/2
BÖLÜM 10/1
BÖLÜM 10/2
BÖLÜM 10/3
FİNAL
YENİ HİKAYE / DUYURU

BÖLÜM 1/2

22.1K 1K 42
By zeynepisiklar

           

Hız kesmeden devam edelim 🎉

***

"Burası mı diyorum," diyerek etrafıma doladığı koluyla sıkıştırdı boynumu.

"Ne? Ha... Evet, burası," dedim kapının önünde durarak. Ortaçağ'dan kalma bir binayı andırıyordu ve dış kapının hemen önünde, devasa bir koruma gözlerini dikmiş bize bakıyordu.

"İyi misin?" diye sordu Sarp ani ruh hali değişimimi yakalayarak.

"Harikayım."

"Bebeğim..."

"Annemlerin seni yapma kararı aldığı için ne kadar şanslı olduğumu düşünüyordum."

Yine o pervasızca atılan kahkahalarından birini salıverdi. "Çok özlemişsin belli," diyerek saçlarımı karıştırdı.

Kaş göz işaretleriyle Sarp'a korumayı gösterdim. Dik dik bize bakıyordu.

"İki kişi," dedi Sarp.

"Kimlikler."

"Ciddi misin?" diye sordum gülerek. Gülmedi. Çüş! Adamın insansı tek bir yanı yoktu.

İkimiz de kimliklerimizi çıkarıp gösterdikten sonra içeriye girebilmemiz için kenara çekildi.

"Ne gerek var ki böyle bir adama burada?"

"Belki geceleri olaylı geçiyordur?"

"Göreceğiz," dedim umutla. "Hani biraz kavga gürültü fena olmazdı."

"Seni o dövüşlere götürmemem gerekiyordu."

"Hayır. Yapman gereken beni senin yanında gören her kızın, sevgili olduğumuzu sanmalarına izin vermemen olacaktı. Böylelikle onları pataklamayı öğrenmek ve zamanla bundan zevk alır hale gelmek zorunda kalmazdım."

"Sanki ben hariç hiçbir şey için kavga etmemiş gibi konuşma."

"Yaa... Tabii."

Yeniden kolunu atıp beni kendine çekti ve sarmaş dolaş yarı kapalı alana giriş yaptık. Yarı diyorum çünkü mekânın tavanı yoktu. Kafanı göğe diktiğin zaman yıldızları görebiliyordunuz. Süper! İçeride sigara yasak olsa da kenar köşelerde içen bir iki kişiyi seçtim hemen ama onlara rağmen içeride zerre kötü koku yoktu. Sigaradan rahatsız olduğumdan değil de dar alanlarda nefes almak zorlaşıyordu bir süre sonra. Tüm masalar olmasa da çoğunluğu doluydu. Çiftler, üçler, beşler, bir de on kişilik bir grup vardı.

Müzik fena değildi. Dürüst olayım. Rock bar yazsa da tam tahmin ettiğim gibi şu anda Poker Face çalıyordu. Ne rock ama!

"Gecenin ilerleyen saatlerinde Haydi Gel İçelim çalarlar ama..." dedi Sarp ne düşündüğümü tahmin ederek.

"Ona ne şüphe!"

Dediği gibi de oldu. Biralarımızı alıp boş masalardan birine geçtikten kısa bir süre sonra listelerinin ne kadar kalabalık olduğunu öğrenmiş olduk ama kesinlikle kötü değildi. Bir iki fire dışında... Lonely Boy da çaldılar, Smells Like Teen Spirit de. Gayet güzeldi.

Zamanında Sarp'ın zengin repertuarından yararlandığım için çalan çoğu şarkıya avazım çıktığı kadar bağırarak eşlik ettim. Sanki yirmi altı değil de on sekizmişim gibi. Çocukça hatta salakça kafalarımızı salladık, biralarımızı hızla tükettik, şarkı söyledik, zıpladık... Yılbaşından beri dökmediğim kurtlarımın her birini saçtım etrafa.

Sarp, kulağıma eğilerek, "Çıkıp annemi arayacağım," dediğinde saat biri geçiyordu. Kafamı sallayıp televizyona döndüm. Evet, içeride bir televizyon vardı. Dönen klipleri izlemek eğlenceli oluyordu ve çoğunda çalan şarkının sözleri de yazıyordu.

Bir, iki dakika geçmemişti ki yanımda bir kız belirdi. Uzunca bir kız. Enteresan bir şekilde konuyu uzatmadan, "Beraber misiniz?" diye sordu. İçimden evet de sana ne demek gelse de cici kızı oynamaya karar verdim.

"Hayır, kardeşiz."

Şaka yaptığımı düşündü. Bakışları bir tutam öfkeyle doldu. Ağzını açıp kavga çıkaracak saçma sapan bir kelime etmeden, "Ciddiyim," dedim. "Kardeşiz."

"Oha! Hiç benzemiyorsunuz!" Evet, bunu da biliyoruz. Neyse...

"Tanışmak istiyorsan içkini alıp gel," dedim ben de onun gibi doğrudan. Hiç beklemediğim bir kahkaha çıktı kızdan.

"Ben onun için değil senin için sormuştum." Bu sefer şok olma sırası bendeydi. Bir an için boş boş baktım yüzüne. Bu sefer o, ben daha ağzımı açmadan, "Kendim için değil," dedi. "Arkadaki masada küçük bir grubumuz var arkadaşlarımızdan biri seni beğendi. Bize katılır mısınız diye soracaktım."

Gösterdiği masaya baktım ama hiçbirinin yüzünü seçemedim. Ayrıca garip bir huzursuzluk sardı içimi. Bu gibi şeylere alışkındım. Sarp da ben de defalarca sevgili sanılmış, birçok masaya davet edilmiş hatta aralarından bazı güzel arkadaşlıklar edinmiştik ama bu sefer... Bilemedim.

"Bebeğim," dedi Sarp yanımda biterek. "Arkadaş kim?" Sarp'ın bakışları kızın tüm vücudunda gezindi. Muhtemelen otel odasını düşünüyordu.

"Henüz ben de tanışmadım."

"Berrak," dedi kız gülümseyerek. Ne kadar rahattı ya... Ve bu bana neden tuhaf geliyordu?

"Armağan," dedim kendimi göstererek. "Kardeşim Sarp."

"Memnun oldum. Eee... Ne diyorsunuz? Bize katılır mısınız?"

Sarp yüzüme bakar bakmaz istemediğimi anladı. Neden istemediğimi bilmiyordum ama çok da önemli değildi.

"Aslında birazdan çıkacağız, teklifin için teşekkür ederiz." Daha kibar olamazdı.

Kız biraz sıkkın biraz sinirli ama bir yandan da umursamaz bir tavırla kafasını salladı. Yok ya sevmemiştim kızı işte.

"Pekâlâ, size iyi eğlenceler."

"Size de," diye mırıldandım arkasından.

"Kız güzeldi."

"Farkındayım ve istersen davetini yeniden değerlendirebilirsin."

"Hayır, ama senin neden istemediğini anlamadım. Hani kötü zaman geçirecektik?"

"Bilmiyorum. İçime sinmedi bir şeyler."

Anlayışlı bir şekilde kolumu okşayıp, "Haydi çıkalım buradan," dedi. "Telefonla konuşurken hemen yan sokakta da bir bar olduğunu gördüm ve müzikleri daha güzeldi."

Böylece Taktak'ı terk ettik ve Sarp'ın dediği yan sokaktaki Geçit'e doğru yürüdük. On beş adım.

"Annem ne dedi?"

"Kızdı. Bunu beklediğini ama büyüdüğümüz için artık daha mantıklı kararlar vereceğimize inandığını da eklemeyi unutmadı."

"Yani laf soktu."

"Tabii ki..."

Sokak arasında, hem sağ hem de soldaki yerin adı Geçit'ti. Dar sokağın her iki yanına da birer sıra bar masaları dizilmişti. Linkin Park çalıyordu ve burada takılan herkes arkadaşmış gibi görünüyordu. Daha samimiydi. Hem sokakta, az da olsa serin ama mis gibi deniz kokusunun dibinde olan bir yer ne kadar kötü olabilirdi?

"Yeni mekânın burası olacak gibi."

"Mekânın? Mekânımız."

"Bebeğim..."

"Tuborg istiyorum."

Dudaklarını bükerek sipariş vermek için birini aramaya koyuldu. Onu takip ederken gözlerim sağdaki giriş kapısına yaslanmış birine ilişti. Birine mi? Gördüğüm en muazzam adamdı gözlerimi kendine hapseden. Dağınık saçları gözlerinin üzerine gölgeler düşürse de yüzüne vuran hafif ışık yetiyordu hatlarını incelememe. Uzun süre güneşte kalmış gibi koyuydu teni. Köşeli çenesini saran sakalları bir süredir hiç ilgi görmemiş gibiydi. Dudakları sevimsiz bir kıvrımla donup kalmışlar, sanki gülmeyi unutmuşlardı ama o kadar güzeldi ki... Soluksuz bir öpücük yakışırdı o dudaklara. Sağ elini sol omzuna doğru kaldırıp kasını avucunun arasına sıkıştırırken kaldırdı kafasını. Bakışları anlamsızca dolandı etrafında. Kaybolmuş gibiydi. Orada ne işi olduğunu bilmiyormuş gibi... Gözaltlarındaki halkalar uykusuzluğun mu yoksa alkolün mü belirtisiydi? Bilemedim. Tahmin yürütemedim, ama delicesine bir merak saldı içimi. Neden böylesine tükenmişti?

Adamın biri ona yaklaşıp kulağına bir şeyler söyledi. Yalnızca kafasını salladı ama az öncekinden daha da bezgindi şimdi. Adamı takip edip içeri girerken de seyrime devam ettim. Kalkıp peşinden gitmek istedim. Karşısına dikilip seyrime kaldığım yerden devam etseydim... Deli derdi bana! Elimde değildi. Ayağa kalkıp ona doğru yürümeye başladığımda Sarp yolumu kesti.

"Nereye gidiyorsun?"

"Onun yanına," dedim içeriye doğru kafamı eğerek.

"Onun? Kimin?"

"Bilmiyorum. Biri işte."

"Armağan, lütfen anlayacağım şekilde konuşur musun?"

"Sen içki almaya giderken birini gördüm şu kapının yanında. Sarp," dedim iç çekerek. "O çocukla tanışmam lazım."

"Oha! Âşık falan mı oldun sen? Bu ne hal?"

Kafamı kaldırıp gözlerimi Sarp'ın masmavi gözlerine diktim. "Ciddiyim," dedim bugün ikinci defa söylediklerimin doğruluğunu kanıtlamak amacıyla. "Aşk falan bilmem de onunla tanışmam lazım."

"Tamam," dedi sakince. Koluma girip beni az önce oturduğum yere doğru çekiştirirken, "Sakin ol biraz," diye beni yatıştırmaya çalıştı. Nasıl sakin kalacaktım bilmiyordum. O çocukta bir şey vardı. Rengini seçemediğim gözlerinde, dudaklarındaki hüzünde, büyük bir ağırlık altında kalmış gibi çöken omuzlarında, duruşunda, yürüyüşünde... Bilmek istediğim, beni çeken bir şeyler vardı.

"Çok yakışıklı Sarp," dedim hafif sağa doğru eğimli burnunun sert yüz hatlarına ne kadar uyduğunu düşünerek.

Kahkaha atarak biramı elime tutuşturdu. "Sarhoş mu oldun?"

"Ya ne diye dalga geçiyorsun? Anlatamıyorum, farkındayım ama..."

"Bebeğim... Şu an her ne hissediyorsan kendine birazcık zaman ver. Çocukla tanışma demiyorum. Ne istiyorsan yap ama önce kendine gel. Titriyorsun," dedi elimi eliyle göstererek. Bira şişesi minik titreşimler yayıyordu etrafa. Şişeyi masaya bırakıp bar taburesine oturdum. Yüzüme dökülen saçlarımı geriye atıp kafamı taş duvara yasladım.

Kapının girişine yaslanmış o haliyle zihnimde bir fotoğraf oluştu. Omzunu ovarken, kafasını kaldırıp boş gözlerle etrafına bakarken... Üzerindeki tişört belki beş yıllıktı. Eskiden canlı görünen bir maviydi rengi. Şimdi solmuş, etek kısmı esnemiş, kotunun üzerine sıkıntıyla düşmüştü. Zayıftı. Mutsuz dudaklarının yanlarında derin çukurlar vardı. Sakalları yetmemişti o çukurları gizlemeye.

"Armağan!" diye seslendi Sarp.

"Tamam," dedim derince bir nefes alıp başımı taş duvardan ayırırken. "Eğlenmemize bakalım. Ama söylemedi deme, fırsatını bulursam giderim."

"Ciddisin."

"Ne diyorum dakikalardır?"

"En son..." diye başladığı cümlenin devamını getirmedi. Getirseydi ağzının ortasına patlatırdım bir tane. Şu anda hissettiklerimin üniversitedeki çocukça hislerimle alakası yoktu.

"Sus bence de."

Sustu, ben de sustum. Biralarımız bitene kadar çalan şarkılara içimden eşlik ettim. Hemen yan masadaki kız Sarp'a çarptı. Klişe bir tanışma bahanesi... Sarp kızı beğenmiş olmalı adını söyledi, beni tanıştırdı yalnızca kafamı salladım. Umurumda değildi. Aklım uçup gitmişti. Sabırla bakınmaya devam ettim etrafıma. Belki de içerideydi. Karanlık bir köşede saklıyordu kendini.

"İçeriye gidiyorum," dedim Sarp'a. Cevabını beklemeden arkamı dönmüştüm ki onu gördüm yine. Elinde bir bira şişesiyle sokağın çıkışına doğru yürümeye başladı. Gitmeliydim. Nereye giderse peşinden gitmeliydim.

"Sarp," dedim heyecanla ona dönerek. "Bu o."

Kız sarı kafasını uzattı aramıza. "Bora'dan mı bahsediyorsun?"

"Bora mı adı?"

"Evet," dedi kız heyecanla kafasını sallarken. "Uzak durmanı tavsiye ederim."

"Neden?" dedim, kaşlarım istemsizce çatılmıştı. Sevgilisi mi vardı? Evli miydi? Neydi?

"Burada yenisiniz sanırım. Bakın, Bora bu barın sahibinin oğlu. Aslında iyi çocuktur ama... Bunu anlatmak bana düşmez. Zaten birkaç gece daha takılın herkes hakkında her şeyi öğrenmeye başlarsınız ama Bora..." Kız benim gibi Bora'nın arkasından baktı. "Onun durumu farklı."

"Söylediklerinden bir kelime anlamadım!" Gözden yitirmemek için saniye de bir dönüp bakıyordum gittiği yere. Sahile iniyor olmalıydı.

"Kimseyle tanışmak isteyeceğini sanmıyorum. Tanıdıklarını görmek bile istemiyor. Hiçbirimizle konuşmuyor ki hepimiz onun ya okuldan ya da buralardan arkadaşıyız. Son bir iki aydır insan içine çıkıyor."

"Ayy! Delirttin ama açık açık söylesene!" diye gereksiz yere çıkıştım kıza.

"Yok, başka tek kelime daha etmem," diyerek elini ağzına kapadı.

"Gidiyorum," dedim Sarp'a.

"Emin misin?" Kızdan biraz uzaklaşıp yanıma geldi. "Sinem'in ne dediği önemli değil ama o çocuk cidden boka batmış gibi görünüyor."

"Arızalı tipleri beğenen bir ruh hastasıyım sanırım."

Kollarını etrafıma dolayıp sıkıca sarıldı. "Ne olursa olsun yanındayım. Git, konuşmaya çalış ya da aklından her ne geçiyorsa ama beni mutlaka ara. Bir saat daha takılırım burada herhalde."

"Sinem seninle gelecek gibi görünüyor," dedim sırıtmaya çalışarak ama aklımın her bir karışı sahilde, onun yanındaydı.

"Bilmiyorum, önemli de değil. Hadi, git."

Çantamı ve yeni biramı alıp yanağına bir öpücük kondurdum. "Bana şans dile."

"İhtiyacın olacak gibi."

Biramdan koca bir yudum alarak sahile doğru yürümeye başladım. Neden bunu yapıyorum, ne hissediyorum, doğru mu yanlış mı gibi düşüncelere kapılmak için kendime izin vermedim. Neyin iyi neyin kötü olacağını asla bilemezdim. Güzel bir son dilemekten başka çarem yoktu.

Sahile adım attığım an sert bir rüzgâr dağıttı saçlarımı, ürperdim. Kot ceketimin önünü çekiştirerek basamaklardan aşağıya indim. Kısa bir süre önce kapanmış başka bir barın önünden geçtim. Orta yaşın üstünde adamın biri ortalığı topluyordu. Ona sorsa mıydım? Neden olmasın...

"Pardon," diye seslendim. "Az önce buradan bir çocuk geçti. Kumral, hafif uzun saçlı, soluk mavi bir tişört vardı üzerinde."

Adam bir süre yüzüme boş boş baktı. Buradaki insanların derdi neydi böyle? Garip bir şey mi sormuştum sanki?

"Bora'yı mı soruyorsun?"

"Evet, sanırım adı bu."

Adam bir an tereddüt etse de sahilin sol tarafını işaret etti. "İki yüz metre ilerle. Şezlongların bitimine yakın görürsün onu."

"Teşekkür ederim, kolay gelsin size."

"Sağ ol kızım," dedi. "Sana da..."

Sarışın kızdan sonra bu adamın da Bora'ya olan yaklaşımı gerginliğimin artmasına neden oldu. Acaba yanına gitmemeli miydim? Tehlikeli miydi? Ama hayır, gitmek zorundaydım. Taktak'ta nasıl o grubun yanına gitmememi fısıldayan bir iç sesim varsa şimdi de Bora'nın yanına gitmemi haykıran bir iç sesim vardı.

Adamın dediği gibi şezlongların sonuna doğru yaklaşınca gördüm onu. Kumun üzerinde bağdaş kurmuş oturuyordu. Omuzları yine düşüktü ve gözleri göremediğim uzak bir noktaya kilitlenmişti. Büyük bir sırrı paylaşıyordu sanki denizle. Orada olmamam, o anı bölmemem gerektiğini hissettim ama kalbime söz geçiremedim. Sessizce yaklaştım yanına. On adım kala durdum. Beni görmemiş, duymamış, geldiğimin farkına bile varmamıştı.

Çantamı çıkardım. Ayakkabılarımdan kurtuldum. Onun aksine kuma değil şezlonglardan birine ben de bağdaş kurup oturdum. O denizi izledi. Denizdeki en uzak noktayı... Ben onu izledim. Neler düşündüğünü, aklından neler geçtiğini bilmek için ölüp bittim ama yine de dokunmadım ona. Bıraktım hüznünü, acısını suya akıtsın. Kaçıyordu belli ki insanlardan, gürültüden, yapay olan her şeyden. Onu rahatsız etmeye hakkım yoktu.

Belki bir saat geçti benim biram bitti, o ise daha bir yudum bile almamıştı çoktan soğukluğunu kaybetmiş birasından. Kafasını bir kere bile oynatmamıştı. Gözlerini bile kırpmadığını düşünmeye başlamıştım. Zamanın içinde sıkışıp kalmıştı adeta. Heykel gibi. O kadar güzeldi ki... Doyamadım onu seyretmeye. Şişeyi yarım yamalak kavrayan ince, uzun parmaklarından, rüzgâr vurdukça ürperen kollarına, aldığı düzenli nefeslerle hafifçe hareket eden göğsünden, ara sıra yaladığı çatlamış dudaklarına kadar inceledim, ezberledim onu. Biraz daha ışık olsaydı, azıcık daha... Keşke görebilseydim gözlerinin rengini, içini... Kim bilir bana neler anlatırdı o gözler.

Sanırım üzerinden bir yarım saat daha geçtiğinde hala aynı yerde, aynı anın içindeydik. Gitmem gerektiğini fark ettim. Onunla konuşamaz, ona dokunamaz, yoklukla olan bütünlüğünü bozamazdım. Geldiğim gibi sessizce giydim ayakkabılarımı. Çantamı omzuma taktım. Ona son bir kez bakıp yanından uzaklaştım. İçimden bir ses, neredeyse her gece burada oturduğunu söylüyordu. Onu kolayca bulabilirdim, bulmalıydım. Bu gece olmasa da başka bir gece ona kendimi gösterecektim. Sadece doğru anı yakalamak zorundaydım.

Geldiğim yoldan dönerken o orta yaşlı adamın hala barın önünde olduğunu gördüm. Tek bir sandalyeyi denize yakın bir yere koyup oturmuş, demleniyordu. Yüzüme dikkatle baktı önünden geçerken ama sesini çıkarmadı, benimse zaten konuşacak halim yoktu. Geçit'in sokağına varınca Sarp'ın hala orada olduğunu gördüm; o kız ve arkadaşlarıyla beraber.

Beni görünce hafif bir tebessümle kıvrıldı dudakları. "Gitmeye hazır mısın?" diye soru belime sarılıp alnıma bir öpücük kondururken.

"Otele değil, evimize gitmek istiyorum."

"Nasıl istersen. İyi misin?"

"Sanırım," dedim. "Daha iyi olacağım."

***

İşte... Canım Bora'mla da tanıştınız. Yani pek de tanışma denemez ama olsun. Cast kullanıp sizi sınırlamak istemesem de bu adama birçok insan gibi zaafım var, kabul ediyorum. Dedim ki bu adamdan Bora olur. :D

Söyleyin bakalım, sizce Armağan deli mi? :D Siz benzer bir şey yapar mıydınız? Ari'den sonraki bölümlerde neler beklemeliyiz?

Umarım keyif almışsınızdır. Öptüm kocaman bebeklerim. 😙

***

Continue Reading

You'll Also Like

18.1K 1.4K 10
Kalbimi bazen o kadar hızlı attırıyordu ki buna sebep olduğu için ona sinirleniyordum. Geleceğimden endişeleniyor kalp krizi geçireceğim sanıyordum. ...
31.1K 106 2
... "BOZCAHİSAR" romanı Wattys 2020 Romantizm Kazananı AYZADE romanının erkek kahramanı gözüyle anlatılan versiyonudur. Bozcahisar'da Ayzade'nin gör...
343K 9.2K 10
Elimi bir kez bile sürmediğim muzlu pastaya son kez baktım. Bir daha asla seni görmek istemiyorum, dedim içimden. Yıkımımın suçlusu sanki muzlu pasta...
SARKAÇ By Maral Atmaca

General Fiction

1.1M 68.6K 6
"Delilerin sevdası hoyrat bir fırtına gibidir. Günün başında seni sarsan fırtına, gecenin şafağında ılık bir esintiye dönüşüp kaburgalarının arasına...