Mavi Isırık

Da BrooklynCF

765K 54.4K 8.8K

Bilmediğin bir şeyi asla ısırma. Sonunda ne olacağını bilemezsin. Altro

Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm 38
Bölüm 39
Bölüm 40
Bölüm 41
Bölüm 42
Bölüm 43
Bölüm 44
Bölüm 45
Bölüm 46
Bölüm 47
Bölüm 48
Bölüm 49
Bölüm 50
Bölüm 51
Önemli not
Bölüm 52
Bölüm 53
Bölüm 54
Bölüm 55
Bölüm 56
Bölüm 57
Bölüm 58
Bölüm 59
Bölüm 60
Merhaba
Herkese Yeniden Merhaba

Bölüm 37

9.5K 679 64
Da BrooklynCF


Kollarında huzurla uyuduğum adam, bu sabah gözlerime farklı bakıyordu. Onun, her şeyi yapabileceğini düşündüğüm bir çok an olmuştu. Ancak katil olabileceğini de unutmuştum. Yüreğim sızladı. O da farkındaydı bendeki his yağmurunun. Ya hiç umursamıyordu benim düşüncelerimi ya da umursar ise yapamayacağından korkuyordu. Evet, hikayemizin neresinden tutarsak tutalım, tek çare onu öldürmek gibi görünüyordu. Ben neden böyleydim peki? Neden hala başka bir çözüm yolu olabileceğini düşünüyordum?

Sessiz bir kahvaltı olmuştu. Herkes bana karşıymış gibi görünüyordu. En çok da Feyza'ya darıldım. O, beni anlar sandım. Ama sessiz sakin kahvaltısını yapıyordu. Gözüm, sessizliği bozan duvar saatine kaydı. Bütün sorun bunun hızlı akmasıydı. Helen, er geç durumu anlayacaktı. Kaç gündür ortada yoktuk. Babası da bunu fark edecekti. Şu an bile peşimizde olabilirlerdi. 

"Helen seni hiç aradı mı Mavi?" dedim sessizliği bozarak.

"Daha önce 15-20 gün iş gezisine çıktığım olmuştu. O sınırı doldurmadığımız sürece ve ben telefonlara cevap verdiğim sürece sorun yok."

"Helen de kim? Neden senin peşinde ki?" Olan bitenin anlatmadığım yüzünü Feyza'ya anlatmam gerekiyordu.

"Korkma aşkım. Bu işi çözeceğim." dedi Mavi elime uzanarak. 

"Asıl korktuğum da bu ya zaten. Senin işi halletme şeklin." dedim kendim bile duyamayacağım şekilde fısıldayarak.

"Efendim? Bir şey mi dedin canım?" 

"Hayır. Ben doydum. Hatta çok yedim. Biraz yürüyeyim o yüzden. İzninizle." Arkamdan gelmemesine sevindim. Biraz yalnız kalmak istiyordum. Ne tarafa dönersem döneyim çıkmazda hissediyordum. 

Belki de gerçekten intihar etmeliydim. O zaman da dediğim gibi belki de en iyi çözüm yolu buydu. 

"Hayırdır? İntihar falan etmeyi mi düşünüyorsun? Ne bu surat?" Yanımda beliren Kemal'e kuşkuyla bakmaya başladım. Zihin okuyabiliyor muydu? 

"Hey, sakin ol. Sadece şaka yapmıştım. Feyza'yı bekliyorum. Kahve ısmarlayacağım. Sen de gel istiyorsan?" Öyle isteksiz sormuştu ki ikimiz de sırıttık. 

"Tabi, olur. Çok güzel olur hatta." Yüzü bembeyaz oldu. Bu haldeyken bile kahkaha atmama neden oldu yüz ifadesi. 

"Şaka yaptım. Siz beraber vakit geçirin. Zaten biraz yalnız kalmaya ihtiyacım var."

"Ne oldu?" 

"Boş ver." Arkadan gelen ayak seslerinin sahibine döndük. Feyza, heyecanla Kemal'in boynuna atladı. 

"Hadi size iyi eğlenceler. Görüşürüz." 

"Nereye gidiyorsun Zuhal? Kemal bana kahve yapacak. Onların evinde şu pahalı kahve makinelerinden biri var. Hadi gel."

"Yok, siz baş başa kalın." 

"Hayır. Bahane yok. Gidiyoruz." Kolumdan tutup peşlerinden sürüklemeye başladı. Kemal'le birbirimize ağlayan gözlerle bakarak Feyza'nın peşinden sürüklenmeye başlamıştık. 

Kemallerin evi, köyün geri kalanına göre daha eski görünüyordu. Eskiydi ama bir o kadar da bakımlıydı. Taştan ev ilgimi çekti. Hem çok şirin duruyor hem de mistik havasıyla insanları tedirgin ediyordu.  

Evde kimse yoktu. Kemal'in üzüntüsünün sebebini anlayınca gülümsememek için kendimi zor tuttum. Erkekler... Salona geçtik. O kadar modern döşenmişti ki açılan ağzımı kapatamıyordum. İçerisi lüks kokuyordu. Dışarıdan bakan kimse, içerisinin böyle olacağını tahmin bile edemezdi. 

"Sen ne içersin Zuhal?" 

"Siz ne içiyorsanız. Şekeri bol olsun o kadar." Göz kırpıp mutfağa geri döndü.

"Vay, müstakbel eşin çok zengine benziyor." 

"Onlar yıllardır burada. Eh, biraz olsun değil mi?" Bütün duvarlar binbir türlü eşyayla doluydu. Biri hariç. Pencerenin olduğu duvarda sadece tablo vardı. Kocaman bir tablo. Yakından bakmak için oraya yöneldim.

"Ben Kemal'e bakıp geliyorum." 

"Tabi. Ben iyiyim burada." Gülümseyip küçük çocuklar gibi zıplayarak mutfağa gitti. Resmi incelemem için iyi bir fırsattı. Ne zaman nesnelere karşı böyle güçlü duygular hissetsem altından kötü şeyler çıkıyordu. Tıpkı bu resme karşı hissettiğim gibi. Resimde bu eve benzeyen taş bir ev ve onu saran ağaçlar vardı. Sanki biri resmi yapmış sonrasında kurumasını beklemeyip koluyla boyaları dağıtmış gibi görünüyordu. Görüntü net değildi. Ona rağmen ürkütücü görünüyordu. Ağaçların arasında gözüken ufak şey bir adama benziyordu. Parmağını eve doğru uzatmış gibiydi. Parmağını uzattığı yerde kırmızılıklar vardı. Ateş olabilir miydi? Evet, yangına benziyordu. 

"A, demek o eski şey ilgini çekti." Elinde fincanlarla Kemal ile Feyza dönmüşlerdi. Biraz kızardım. Kendimi suç işlemiş gibi hissediyordum nedensizce.

"Şey, evet. Çok güzel bir resim."

"Hikayesi de var. Dinlemek ister misiniz?" Bir çırpıda koltuğa oturup fincanı elinden aldım. Feyza tabloya baktıktan sonra meraklı gözlerle yanıma oturdu. Onun da ilgisini çekmişe benziyordu. 

Kemal karşı koltuğa oturup bacak bacak üstüne attı. Kahvesini yudumlarken pencereden uzaklara bakıyordu. Onun bu ciddiyetinin altında yatan olayı merak ediyordum. Çünkü şu zamana kadar öğrendiğim tek şey varsa birinin sana hikaye diye anlattığı şeyin aslında ulu orta anlatmaktan çekindiklerine taktığı bir kulp olduğunu anlamıştım. 

"Bu çok eski bir hikaye. Hatta benim ailemin soyuna dayanıyormuş güya. Büyük büyük dedem anlatmaya başlamış. Hikaye ya işte. Neyse. Yıllar yıllar önce bu evde yaşayan bir aile varmış. Klasik kısmını özet geçersem, adam çok zengin, köyde sözü geçen biri; kadın da herkes tarafından sevilen biri, çok mutlular ama çocukları olmuyor. Yıllar boyu denedikten sonra ümitlerini kestikleri noktada Allah onlara bir kız çocuğu veriyor. Onlar o kızın mutluluğu ile sarhoş olmuşken köylerini bekleyen tehlikeyi görmüyorlar. Bir büyücü." Büyücü dediği an kısa süreliğine gözlerimiz kesişti. İşte o an bir kez daha bunun tahmin ettiğim gibi hikayeden fazlası olduğunu anladım. 

"Büyücülerin çoğu bencildir. Her yapılan büyü karşılığında bedel ödenmesi gerektiğine inanılır. Büyücüler, bedelleri sevmezlerdi. Onlara zayıflık olarak dönecek her şeyi kaldırırlardı. Ama aralarından biri bedel ödemeden daha doğrusu bedeli başkasına ödetmenin bir yolunu bulmuştu. Başka birinin canı. Ufak bedenlerin. Çocukların. Hatta mümkünse bir bebeğin. Çünkü çocukların ve bebeklerin günahsız olduğuna inanırız. Bedellerimizi ödetmek için mükemmel bir yol. Masumlar." Tüylerim diken diken oldu. Canice şeyler görmüştüm. Evet ama bu başkaydı. Kat ve kat üstüydü. Feyza'ya baktım. Gözleri dolmuştu. Hikayenin sonrasını hiç duymak istemesem de mecburdum. 

"Büyücü, bu mucize bebeği duymuştu. Doğrudan onların evine gitmişti. Büyücünün ödemesi gereken büyük bir bedel vardı. Bütün ailesine, gelecekteki çocuklarına ölümsüzlük istiyordu. Yeni doğmuş ve dualarla mucize olarak dünyaya gelmiş bu bebek, onun bedelini karşılayabilirdi. Büyücünün bilmediği ise o evin dünyadaki en büyük, en güçlü, en bozulmaz büyü ile kaplı olduğu idi."

"Neymiş o? Neymiş o büyü? Söyle hemen." Telaşlı halim Feyza'yı dehşete düşürdü. 

"Sevgi. Dünyadaki en bozulmaz şey. Hele bu, kızlarını her şeyden çok seven anne baba sevgisi ise. İşte büyücünün bilmediği buydu. Ne yaptıysa o eve giremedi. Çareyi evi yakmakta bulmuştu. Bebeğin annesi, pek büyü yapabilen biri değilmiş. Ancak kökeni büyücülere dayanıyordu. Pek anlamasa da çabalamış. Kızı, gözlerinin önünde babasının kucağında yanarak can verince ödeyecek bedeli kalmamış ve son olarak kendi canını vererek evi lanetlemiş. Bu eve kim gelirse sonsuza dek yaşayarak onların yerine köydeki huzuru korurmuş. Ve köye bulaşan büyücü olursa eğer, onu öldürmek zorundaymış evde yaşayan kişi." Kahvesini bitirmişti. Fincanı masaya koyup ellerini yaşlı amca edasıyla dizine koyup ovuşturdu. 

"Bu da böyle bir hikaye işte. Bu resmin hikayesi. Hatta bunun lanetten gelen resim olduğuna inanır bazı kesimler. Öyle duruyor işte."

"Bu, senin ölümsüz olma hikayen Kemal. Hikaye de değil, gerçek. Sen de varissin. Onu öldürmek için görevlendirildin. Aynı kişi için savaşıyoruz değil mi? Sen de sadece onun canını istiyorsun. Söyle!" 

"Bir düşün bakalım Zuhal. O büyücünün benim bahsettiğim kişi olduğunu düşün. Benim hikayeme göre o kişi bir büyücünün öldürülebileceği şekilde öldürüldü. Çünkü bebeğe erişemedi. Peki şu an savaştığımız kişi hayatta olduğuna göre bir düşün. Ben, senin hikayeni biliyorum ama. Mavi ile sohbet ettik gece. Senin endişeli olduğun kadar o da endişeli. Mavi elmaya hapsettiğini söylemiş ruhunu. Kızı koparmışsa elmayı neden hala hayatta?" Koltuğa tutunup ayağa kalktım. Kalbim göğsümden çıkacak gibiydi. Kulaklarım sağır olmuştu. 

"Duymak istemiyorum. Hayır." Kolumdan tutup gözlerime baktı. 

"Çünkü onun ruhu elmada değildi. Elma sadece araçtı. Elma aslında başkasının ruhunu tutuyordu. Daha küçükken tanıştığı bir kadının oğlunun ruhunu."

"Hayır. Hayır dur artık."

"Bir kadının küçük ve savunmasız oğlu yeterdi onun için. Bir elmaya hapsedeceği ruh hem onu hem de kızını kurtaracaktı." 

"Yeter dedim!" 

"Mavi'yi kullandı o. Mavi onun için kurbandı. Mavi hala ölmedi. Çünkü ruhu, daha o çok küçükken bir elmada hapsolmuştu. O elma yok artık. Mavi'nin bir gözü de kahverengi oldu bile. Diğer gözü de kahverengi olduğu zaman işlem tamamlanmış olacak." Attığım tokatla kendine geldi. Kolumu bırakıp arkaya sendeledi. Feyza onu yakaladı. 

"Sana sus dedim. Sus! Yeter artık. Her çözüm yolunun çıkışının kapalı olmasından sıkıldım. Ne zaman bir taşı kaldırsam altından başka bir hikaye çıkıyor. Gerçek ne peki? Hani elmayı ısırınca ben de ölümsüz oluyordum. Hani sadece aşktı büyünün amacı. Sonsuz aşk?" 

"Zamanında kızına da ölümsüzlük vermek için yaptığı bir şey. O elmanın içinde iki ruh var." Yüzünü ovuştururken konuşmasını sürdürüyordu.

"İki ruh derken?" Feyza da konuya dahil olmuştu. Benim sormaya çekindiğimi seslendirmişti. 

"İkinci ruh, Mavi'nin babasının yasak aşkından dünyaya gelen meyve. Oğulları." 

"Yo, bu olamaz. Yalan söylüyorsun." 

"Mavi'nin annesine, çocuğun ölü olarak dünyaya geldiğini söyledi. Ama yalandı. Doğar doğmaz onu kurban etmişti. Yeni doğan bebek. Dünyada daha saf ne olabilir ki?" 

"Sen, sen yalan söylüyorsun. Mavi sana annesini anlatmış olamaz. Anlatmaz. Sen bunları nereden biliyorsun." Hızla kapıya yöneldi. Kenardaki dolabı açtı. Görmemizi istiyordu. Feyza ile çekinerek yanına gittik. Sıra sıra kazıklar, çeşitli boylarda silahlar asılı duruyordu. 

"Ben yıllardır onu takip ediyorum. Her şeyini araştırdım. Her şeyi biliyorum."

"Peki biz ölümsüz olduğumuza göre büyücü olduğumuz için o neden hala ölümsüzlük büyüsü peşinde?" dedi Feyza.

"Onunki mutlak bir güç. Asla öldürmenin bir yolu olamayacağı bir büyü bu. Tamamlandığında mutlak güce ve asıl istediği ölümsüzlüğe kavuşmuş olacak. Tamamlanmadan önce büyü, onu öldürmeliyiz." 

"Peki neden bunca yıl müdahale etmedin? Neden şimdi?" dedim.

"En zayıf olduğu anı bekledim. Onu öldürmek çok kolay değil. Daha önce denedim. Çok zeki. Ancak zekasını ve soğukkanlılığını kaybetmesine sebep oldun Zuhal. Senin sayende artık atalarımın intikamını alabilirim. Bana verilen bu görevi yapmam gerek." Kapıyı açıp çıkarken ona seslendim.

"Seninki emanet değil. Seninki bir lanet. Bunu sakın karıştırma." 

Yazardan not;

Herkese yeniden merhaba! Nasılsınız bakalım? Ben iyiyim. Neden yoksun uzun zamandır derseniz, eski dostum kanser yine ziyarete geldi bu ara. Ama merek etmeyin. Misafirliği uzun sürmeyecek. Buna izin vermem. Hepinizi seviyorum. Yorum yazmayı unutmayın... :*

Continua a leggere

Ti piacerà anche

40.1K 2.5K 43
Diego Anderson vampirlerin başıdır. Safkan bir vampir olmasıyla birlikte aynı zamanda da bir melez ve binlerce yıl yaşayıp çok fazla olaylar görmüştü...
6.3K 332 14
Yazım yanlışları ve düşük cümlelerden temizliyorum. Kopuk gelen bölümleri de tekrardan ele alacağım. "+" işareti gördükleriniz yeniden düzenlenmiş o...
1.5M 18.5K 10
gizemli ve ilgi çekici...
99.5K 7.4K 61
Karanlık sokakların birinde, kenar köşede kalmış bir dövmeci, yıllardır saklanan bir sırrı korumaya çalışıyordu. Burası normal bir dövmeci gibi görün...