Sıcak Kanatlar

By Lanhei

1.3M 74.5K 11.8K

Lily bir akşam tuhaf bir saldırıya uğrar. Daha da tuhaf olanı, davetsiz misafirler ne yazık ki peşini kolayca... More

Yanmış Tüy
Element Sayfaları-Yaratılış Güncesi
I*
II*
IV*
V*
VI*
VII*
VIII*
IX*
X-
XI*
XII*
XIII*
XIV*
XV-
XVI*
XVII*
XVIII*
XIX*
XX*
Element Sayfaları-2
XXI*
XXIII*
XXIV.BÖLÜM*
XXV.BÖLÜM*
XXVI*
XXVII*
XXVIII*
XXIX*
XXX*
XXXI*
XXXII*
XXXIII.BÖLÜM
XXXIV. BÖLÜM
XXXV.BÖLÜM
XXXVI.BÖLÜM
XXXVII.BÖLÜM
XXXVIII.BÖLÜM
XXXIX.BÖLÜM
XL.BÖLÜM
XLI.BÖLÜM
XLII.Bölüm
XLIII
XLIV
XLV
XLVI
XLVII
XLVIII
XLIX
L
LI
LII
LIII
LIV
LV
LVI
LVII
LVIII
LIX
LX
Element Sayfaları-3

III-

43.2K 2.3K 433
By Lanhei



O günün üstünden dört gün geçmişti.

İlk gün her şey normaldi. Tuhaf bir şekilde hissizdim. Olması gerektiği gibi okula gidip normal yaşantıma devam ediyordum.

Bir ay sonra mezun olacaktım ve üniversite başvurularına odaklanmam gerekiyordu. Sanırım stresten korkumu layığıyla yaşayamamıştım. Ki bu benim işime geliyordu.

Ama son iki gündür gözlerim gölgelerde ve ağaçlardaydı. Geceleri saatlerce balkondan dışarıyı gözetliyordum.

Ve belki gelirler diye tüm pencereleri açık bırakıyordum. Karanlıkta bacaklarımı kendime çekmiş uçan perdelerimi izlerken içimde oluşan üzüntünün nedenini bilemiyordum.

İkinci gün okul çıkışında Kurt'u gördüğümü sandım.

Frene o kadar ani bastım ki kemer canımı yaktı. Öne savrulan başımı kaldırdığımda ise ne Kurt vardı ne de başka biri.

Sadece ağaçtı işte.

Ama üzerimde beni huzursuz eden gözler hissediyordum.

İki gün boyunca akşamları koşu yolunda saatlerimi geçirmiştim.

Kimse yoktu.

Etrafta mekanik bir yaratık görsem bu bana umut olacaktı ama onlara dair hiçbir iz yoktu.

Ve en kötüsü ise kendimi bu beklentiden alıkoyamıyordum. Birinden yardım istemeli miydim?

Bu bir oyun değildi. Ve ya kanalı değiştirip hayatıma kaldığı yerden devam edebileceğim bir şey.

Arabayı bırakıp okula yürüyerek gidişime lanet ediyordum.

Bacaklarım isyan ediyordu. Saçlarım bile isyan ediyordu. Artık bedenimi taşımak istemiyordum. Kendimi bir yere atıp biri beni bulana kadar hareket etmemek istiyordum.

Yine de dışarıda daha fazla zaman geçirmek istiyordum. Hava karardığında daha fazla oyalanıyordum. Bulduğum banklarda oturup zaman öldürüyordum. Sitenin içinde dolaşabildiğim her yeri dolaşıyordum.

Günlerdir üzerimdeki beklentiyi atamıyordum.

O şeylerin ne olduğu beni ilgilendirmiyordu. İlgilendirmemeliydi.

Ancak merakımın açlığı içimi kemiriyordu.

Rain denen çocuk ve ya içlerinden herhangi biri bana zarar verecek bir şey yapmamıştı.

Henüz.

Ama bunun sebebi ellerine fırsat geçmemesi değildi.

Ne ben fırsatlarımı değerlendirip birilerine bir şey anlatmıştım ne de onlar başka bir hamle yapmıştı.

Birimiz hamle yapacaktık. Ama doğru hamle neydi?

Oluruna mı bırakacaktım? Yoksa peşinden mi gidecektim?

Bende başa çıkacak zeka var mıydı...

O şeyin iğrenç kırmızı gözlerini ve dokunduğunda parmak uçlarımdan başlayıp tüm vücudumu donduran tenini düşünmek vücudumu karıncalandırıyordu.

Onun aksine diğerlerinin bıraktığı his dudaklarımı ıslatma istediği uyandırıyordu.

İç çekip yolu daha ne kadar uzatabileceğimi düşünürken sırtımdan yukarı tırmanan bir şey irkilmeme neden oldu.

*****

(Rain)

Genç adam günlerce oradan oraya koşmaktan yorulmuştu. Yine üstü paramparçaydı.

Arkadaşının hala nasıl bu kadar enerjik olduğunu anlayamıyordu. Oysa kendisinin bacak kasları yanıyordu. Ve çatıdan atlarken bileğini kesmişti.

Arkadaşına tembel bir gülüş yolladı ve saçlarını karıştırdı.

''Bize canlı lazımlar, Kurt. Artık durmalısın.'' dedi.

Kurt kahkaha attı ve başını onun ellerinden kurtardı. Rain'e şöyle bir bakıp sokağın girişine döndü. Tişörtünü çıkarıp arkadaşına attı.

''Bir hayvanın içgüdülerine sahibim.'' dedi ellerini siyah pantolonuna sürmeden önce. "Ben sadece ne yap diyorlarsa onu yapıyorum."

Yüzü çok kirliydi. Bir erkeğe göre narin olan hatlarına karşın oldukça saldırgan ve pasaklıydı.

''Geri döndüğümüzde Neil'a bunu senin yaptığını söyleyeceğim.''diye sırıttı Rain'e.

Yüzüne çarpan tişörtü yırtan Rain istemsizce homurdandı.

''Bu hastalıklılar sinirimi bozuyor.''dedi,yerdeki bedene bakma lütfunda bulunmadan.

Sağ kolundaki kesik kan sızdırıyordu. Tişörtün pisliğini umursamadan sarmaya başladı. Henüz canlıyken saldıran iki kızdan biri yapmış olmalıydı. Çıkmaz sokakta onları kıstırdıklarında dördü de hazırlıklıydı.

Yırttığı parçayı koluna sararken bakışları yere kaydı. Gözleri birden açıldı.

''Nası-.. ."

Bir an durup düşündü.

Yerde üç kişi yatıyordu. Hayır,hayır.

"Kurt!''diye seslendi.

O sırada Kurt köşeyi dönmek üzereydi.

''Kurt bekle!''diye bağırdı tekrar.

Arkadaşı soran gözlerle ona dönerken hırlama sesleri duyduğuna emindi.

Karanlığın içinde tuğla duvardan fırlayan çocuk Kurt'un üstüne atladı. Kurt daha ne olduğunu anlayamadan sert zemine yapıştığında başını yere çarptı.

Rain sağ kolundaki yarayı aldırmadan elini kaldırdı ve etraflarındaki havaya yoğunlaşarak

Kurt'un üstündeki adama yöneltti.

Saldıran çocuk bir iki metre öteye savrulduğunda Kurt doğrulmuş boynunu sıvazlıyordu.

Eğer özünü tam anlamıyla kullanabilseydi neler yapardı ya...

Kurt ''Seni piç...''diye söylendi ve hemen toparlandı.

Bir an bile düşünmeden ve yanında hiçbir silah olmadan fırladı. Onu öldürmek istiyordu.

Onu önce pataklayacak sonra da işkence etmesi için Neil'a verecekti.

Ölümden beter.

İnsanlar onları görmemeliydi. Yalnız kalan Rain, Kurt'un bunu düşündüğünü sanmıyordu. Yerdeki cesetleri öylece bırakıp gidemezdi.

Artık ayak sesleri uzaktan geliyordu.

Bir küfür savurdu ve hızla arkadaşının peşinden koştu.

Neil ve Ace'ın oraya erkenden ulaşmasını umdu. Hızlı bir mesaj ve konum attı.

"Temizlik."

Kendince yeterince anlaşılır olduğunu düşünüyordu.

Sola dönüp arkadaşının peşine takıldı. Kurt'ü sakinleştirebilirse çocuğu kendi halledebilirdi. Zaten yaralıydı. Sadece hayatta kalmaya çalışıyordu.

Gözden kaçırmadan önce yaklaşması gerekiyordu. Hızlandı ama kanatlarını açamadığı için sıkıntılıydı. Bu kadar düşüncesiz davranamazdı.

Şehir merkezinden iyice uzaklaştıklarında bu yolu tanıdığını fark etti.

Şu kıvırcık saçları olan tuhaf kızın evine doğru gidiyorlardı. Oradaki şey her neyse onları oraya çekiyordu.

Genç adam kız için endişelendiğini fark ettiğinde kendi kendine gergince güldü. Elini koşmaktan ve boğuşmaktan ter olmuş saçlarının arasından geçirdi. Onu düşünmesi saçmaydı.

Günlerdir serbest bırakamadığı uzuvları sırtını kaşındırıyordu. Süzülmek için can atıyorlardı.

İleride birbirine geçmiş bedenlerini fırsat bilerek aralarındaki mesafeyi kapattı. Ancak Rain oraya varmadan çocuk Kurt'ün tam suratına tekmeyi geçirdi ve bir süre süründükten sonra kalkıp koşmaya başladı.

Tabii, koş.

Canını seven kaçsın.

Kurt kudurmuş bir köpek gibi sesler çıkardı.

Başını sallayıp kendini toparlayan arkadaşının batıya doğru yöneldiğini gören Rain, hemen yan sokağa saptı ve önlerini kesebilmek için yolu kısaltmaya çalıştı.

O hainler sinirlerini fazlasıyla bozuyordu.

Böcek gibi her yerden çıkıyorlardı. Beyinsiz makinelerle uğraşmak daha kolaydı.

Kolundaki yaranın iyileşmeye başladığını hissetti. Sanki derisinin içi gıdıklanıyordu. Süzülen kanı rahatsız oluyormuş gibi çıplak eliyle sildi.

Her şeye rağmen çarpan rüzgar harika hissettirmişti. Tadını çıkaramayacak olmak ne büyük kayıptı.

Daha önce avını takip ederken ne kadar bitkin olduğunu hatırladı.Onları bulmak gittikçe zorlaşıyordu. Huzursuzluk uykularını kaçırıyordu.

Aklındaki düşünceler yorulmadan birbirlerinin kuyruğunu kıstırıp duruyordu.

İçini kemirip duran şey sadece huzursuzluk değildi. Her geçen gün artan öfkesi Rain'i bitiriyordu.

Artık binalar tek katlı ve gecekondu gibi çarpık dikilmişti. Çıktığı sokakta onları görmeyince yavaşlamadan seslere kulak kesildi.

Sert adımların çarptığı zemin asfalt olamazdı.

Başını yukarı kaldırdı.

Kurt'ün bir çatıdan diğerine sıçradığını görünce O da hemen havayla kendini itip birine sıçradı.

Hadi.

Kurt çocuğu yine yakalamak üzereydi. Onlar sol tarafta çatıdan çatıya atlayıp hızla ilerlerken Rain paralel onları takip ediyordu.

Artan ağaç sayısıyla kızın evine yaklaştıklarını fark etti.

Kaçan çocuğun fazla uzağa gidebileceğini sanmıyordu. Çok yarası vardı. Kurt'un açık hedefi haline gelmişti. Şansı varsa ilk yakalayan O olmazdı. Ama görünüşe göre öyle olacaktı.Kurt onu kaçırdığı için fazla hırslıydı.

Ama Rain erken konuştu.

Kurt tam elini uzatıp sıçramıştı ki çocuk kanatlarını açtı ve Kurt'ü çatıdan aşağı savurdu.

"Kurt!"

Rain, çatlayan tuğlaları ve yüzünü koruyarak yana savrulan Kurt'ün hırlayışını işitti.

Aynı ırktan oldukları için çocuktan daha da iğreniyordu. Mümkünmüş gibi daha da hırslanıyordu.

Çocuğu bir süre boş verip hemen o çatıya atladı. Aşağı eğildiğinde Kurt'ü kenara tutunmuş sarkarken buldu. Tutunduğu yer parçalanmıştı ve elini yarıp kanamasına sebep olmuştu.

"Beni bırak,koş!"dedi Kurt,dişlerinin arasından.

Ancak Rain tabii ki öylece bırakacak değildi. Kurt'e elini uzatırken dönüp çocuğu kontrol etti.

Yeterince uzaklaşmıştı. Ve ne şanstır ki Rain nereye yöneldiğini tahmin edebiliyordu. Sonunda kanatlarını toplayıp tekrar savsakça çatıya inen çocuk tahmininde yanılmadığını kanıtladı.

O sırada evin sahibi kapıya çıkıp bağırmaya başladı. Zaten patlamaya hazır olan Kurt, dudağı seğirerek arkadaşının elini tuttu ve kendisini çekmesine izin verdi.

"Sus be adam! Sus!"diye karşılık verdi Kurt.

Ayağa kalmasını bile beklemeyen Rain, kalitesiz tuğlaları çiğneye çiğneye yoluna devam etti.

Ki Kurt çoktan peşine takılmıştı.

Tanıdık, yüksek taş duvarları gördüğünde hiç yavaşlamadan sıçradı ve kenara tutunarak kendini kolayca yukarı çekti.

Arkadaşının haykırışını duyduğunda hızla döndü. Aralarında iki üç metre vardı.

Yüzündeki hırs ve hayal kırıklığına bakınca çocuğu gördüğünü anladı. Oyuncağı alınan çocuk gibiydi.

Kurt hızla kendisine doğru koşuyordu. Rain bakışlarını takip etti ve kendini toprak zemine attı.

Toprak ona iğrenç hissettiriyordu.

Zihninde uyanan tuhaf düşünceler onu tekrar harekete geçirdi. Avını hemen yakalamalıydı.

Onu da çekiyor olmalıydı. Belki de oradan hissettiği enerjiyle bir süre daha ayakta kalabileceğini düşünüyordu. Tıpkı kendilerini o gün oraya çeken enerji gibi.

Enerji kıza mı aitti yoksa bu alana mı? Rain merak etmişti.

Sabırsızca uzun ağaçların arasına daldı.

Başlarına bela almamayı diledi.

Geçen sefer kızın tek yapması gereken var gücüyle kaçmaktı. Ama O ne yapmıştı? Çocuğu aratmayan bedeniyle makineye kafa tutmaya kalkmıştı.

Etrafı tararken kızın aptal olduğunu düşünüyordu.

Genç adamın yanındayken korkusu yüzünden okunuyordu ama öldürmeye planlanmış bir şeyi karşısına alabiliyordu.

Onlar hakkında daha fazla şey bilmemeliydi.

İşlerini halledip hemen buradan çekip gitmeliydiler. Her şeye burnunu sokan insanlardan nefret ediyordu. Tek yaptıkları başlarına bela sarmaktı.

Durup sesleri dinledi.

İçinde artan güçle diğerlerinin de yakınlarda olduğunu anladı ve koşmaya başladı.

*****

(Lily)

İşte yine olmuştu.

O gece hissettiğim şey tam olarak buydu.

Hızla arkamı döndüm ve etrafıma bakınmaya başladım.

Buralarda bir yerlerde olduklarını biliyordum. Sadece biri değildi. Rain geldiğinde bu kadar büyük bir güç hissetmemiştim.

Sonra nerede olduğumu fark ettim.

Aynı yoldaydım.

Şu an gerçekten ama gerçekten başımın belaya girmesini istiyordum.

Ve aptallık her zaman başa belaydı.

Halsiz düşen bacaklarım ya da uykusuzluktan çatlayan başım o an umurumda değildi.

Kalbim kanı o kadar hızlı pompalıyordu ki günlerdir uyuduğum uykudan yeni uyanmış gibi dinçtim.

Etrafımda daire çizerek her yeri taradım.

Ama kimse yoktu.

Hala hissedebildiğim güce tutunarak ağaçların arasına doğru koştum. Yoldan gelen ışığın ağaçların arasını da aydınlatabilmesini diledim.

Arka duvar benzinlikle birleşikti. En azından bir miktar ışık sağlayabilirdi. Zira sitenin yönetimi bu tarafı olabildiğince es geçmişti.

İçimden onlara da küfrettim.

Nefesim hızlanırken yoluma ağaçlardan destek alarak devam ettim.Tek tük olan ışıklandırmalardan uzaklaşmadan usul usul gidebildiğim kadar derine gittim.

Ama daha fazla gitmek istiyordum.

Gitmeden önce onlara ulaşmak istiyordum. Tekrar hissizleşmeden önce bunu yapmalıydım.

Siktir et.

İç sesimi-sağduyulu olmayanı-dinledim ve tekrar ilerledim.

Kolumu çizen dallar ve bacağıma takılan otlar önemsizdi. Bu alan siteye basket ve futbol sahası yapılmak için ayrılmış ama asla tamamlanmamış, daha sonra da ağaçlandırılmaya karar verilmişti.

Sağ tarafımdan gelen hışırtıyla ayaklarım beni dinlemeden durdu.

Nefesimi tuttum. Gözlerimi kısarak görüşümü netleştirmeye ve ne olduğunu çözmeye çalıştım.

Bir şey hareket ediyordu. Kıvranıyordu.

Ağır adımlarla yerde iki büklüm duran şeye doğru yaklaştım.

Kalbim boğazımda atıyordu.

Bir inleme duyduğuma emindim.

Hissettiğim enerjiyi O mu sağlıyordu? Tek başına mı?

Ay ışığının vurduğu çıplak omuzları kesinlikle insansıydı. Bir erkek olduğuna emindim.

Koyu ve eziklerle dolu sırtı bana dönüktü. Kemiklerini sayabilirdim.

Defalarda bıçakla çizilmiş gibi duran açık yaraları vardı. Kollarını karnına sarmış kıvranıyordu.

Birazdan o yaralardan kablo mu çıkacaktı? Yoksa damarlarında gezen şey gerçekten kan mıydı?

Yutkundum ve konuşmak için cesaret toplamaya çalıştım.

Nefes alırken çok mu ses çıkarıyordum?

Sesim çok cılızdı.''İyi misin?''

Bir cevap bekledim.

Ama sadece inlemeye devam etti. Beni duyabildiğini sanmıyordum.

Mekanik bir şey olup olmadığını anlamak için dokunmaya karar verdim.

Yavaş ve küçük birkaç adım atıp onu tekrar kontrol ettim.

Farklı bir tepki yoktu.

Ayaklarımın altında ezilen kuru otların çıkardığı ses canımı sıkıyordu.

Titreyen elimi yavaşça öne uzattım.

Elim omzuna yaklaştığında sıcaklık elle tutulur bir şeydi.Bu şey ne makineydi ne de insan.

Hala iki büklüm duruyordu.

Ani hareketlere karşı hazırlıklı değildim.

Bu yüzden birden başını arkaya çevirip yüzlerimizi karşı karşıya getirince gözlerimin fırlayacağını sandım.

Yüzünü kaplayan kan dehşet vericiydi.

Dudaklarımın arasından uzun, titrek bir inleme çıktı.

Omuzlarıma konan iki büyük el artık içimdeki çığlığı tutamayacağımın habercisiydi.Beni kendine doğru çevirirken ciğerlerimdeki tüm havayı çığlık atmaya harcadım.

Belki birileri duyup gelirdi.

Ama çok sürmedi. Sadece birkaç kuşu rahatsız etti. Ağzımı örten elle gözlerimi sımsıkı kapattım.

Nefesimin kesilmesini,boğulmayı, herhangi bir darbeyi bekledim. Ama olmadı.

Omuzlarımı sıkan eller beni sarstığında burnuma dolan kokuyu tanıdığımı fark ettim.

''Burada ne halt ediyorsun?''diye bağırdı.

Gözlerimi açtım ve bana öfkeyle bakan mavi gözlerle karşılaştım.

Hiçbir şey söyleyemedim. Sanki zihnim boşalmıştı,buz tutmuştu.

Haklıydım, onlar buradaydı.

''Sen kafayı mı yedin? Aklın yok mu senin?''

Beni sarsmaya devam ederken sadece ona baktım. Parmakları omzuma batıyordu.

Koşan adımlar bize yaklaşırken Kurt 'un sesini duydum.

''Demek buradasın!''dedi ve yerde kıvranan canlının üstüne çullandı. "Hadi bakalım."

Sesindeki heyecan ve mutluluk bacaklarımdan saç uçlarıma kadar ürkmeme neden oldu.

Oysa o tehlikeli tınıyla görüntüsü o kadar tezattı ki...

Ace ve diğeri resmi girişlerini yaparak ağaçtan atladıklarında Kurt, yerdekinin kanlı yüzüne yumruğu indirmişti.

Acısını hissettiğim inlemeyle yüzümü buruşturdum ve başımı diğer tarafa çevirdim.

Çürümüş çenesine defalarca yediği yumruklara karşılık bile veremiyordu. Elleri iki yanda yerde duruyordu. Birkaç kez yerimde sıçradım.

Gördüğüm sahne iğrençti. Aylarca, yıllarca gözümün önünden gitmeyeceğini düşünüyordum.

Burada neler dönüyordu?!

Nereye gitmeliydim? Kime söylemeliydim? Birine söylemeli miydim?!

Ne yapmalıydım?!!

Bacaklarımda güç kalmadığını hissettim.

Bu kez farklıydı. Diğerinden farklıydı. Bu kez canlıydı! Kablo yoktu, kan vardı.

Rain de bunu fark etmiş olacak ki üzerimde olan elleri kollarıma kayıp daha da sıkılaştı.

O sırada telefonum titreşiyordu ama umurumda değildi.

Ace bize doğru yaklaştı.

Elindeki şeyin kırbaç olmamasını, sadece hayal ürünüm olmasını diledim. Ancak tuhaf bir şekli vardı. İnce ve yere doğru sarkması gereken kısmın havada asılı kalıp dalgalandığını görür gibiydim.

Stres ve karanlığın gözlerimi yanılttığını düşündüm.

''Yüzünü gördü mü?''diye sordu endişeyle.

Rain rahatsız bir havayla çenesini gevşetti ve başını salladı.

Ace nefesini dışarı verdi.

''Kahretsin.''

Yanında duran ve hayatımda gördüğüm en ciddi bakışları atan zeki sarışına döndü. Kurt'ü izliyordu.

''Öldürün onu, Neil.''dedi, Ace.

Dudaklarımdan bir türlü çıkmayan haykırış, hıçkırığa dönüştü. Geriye doğru bir adım atmaya çalıştığımda Rain'in izin vermeyen tutuşu yüzünden sadece ayağımı yere sürtebildim.

"Başka bir planım olduğunu mu düşündün?"dedi Kurt, nefes nefese. Hınçla.

Neil tereddüt etmeden Kurt'un yanına geçince neye uğradığımı şaşırdım.

Oysa benden bahsettiğine emindim. Anlamsız bakışlarla olanları izlemeye devam ettim.

Cebinden çıkardığı parlak şeyi havaya kaldırdığında nefesim boğazıma takıldı.

Rain'in ellerinin altındaki bedenimin yaprak gibi titrediğine emindim.Yerimizi değiştirip bedenini gözlerimin önüne siper etti ve bu sahneyi izlememi engelledi.

Bakışlarım hala aynı noktada kalakalmıştı.

Kulaklarımda atmaya başlayan kalbimin sesi inlemeleri bastırmıyordu.Korkudan donan gözyaşlarım gözlerimi yakıyordu.

Kesilen inlemeler o ana kadar olanların en beteriydi. Çünkü canı yansa da en azından hayattaydı.

O an tak etti.

Birden beni tutan ellerin altında çırpınmaya başladım.

Sıra bende miydi?!

Engel olamadığım hıçkırıklar arasında Rain'in ne kadar uğraşsam da etkilenmeyen göğsünü itmeye başladım.

Kaçmalıydım.

Odaklandığım tek düşünce buydu.

Daha önce böyle bir duygunun var olduğunu tahmin edemezdim.

Ölümün benden habersiz geleceğini düşünürdüm.

Tüm kanım çekilmiş gibi hissediyordum. Boğazımı yakan mide asidi hiçbir şeyi daha iyi yapmıyordu.

Ellerini gevşetti ve tek kelime etmedi.

Öldürmeyecekse bile herhangi birinin bana dokunmasını istemiyordum.

Ne sanmıştım ki? Eğlenceli bir şeyler olacağını mı?

Çocukça bir şuursuzluktan başka bir şey değildi benimki.

Korku ve tiksintiyle ellerini ittiğimde bacaklarım henüz beni taşımaya hazır değildi.Geriye doğru attığım tek adımla kıçımın üstüne düşmem bir oldu. Darbeyle nefes bir anda ciğerlerimi terk etti.

Sonrasında gelen ağlama krizi kesinlikle acıdan değildi.

Daha önce bana türlü şeyler hissettiren beden artık sadece tiksindiriyordu.

Ne bekliyordum ki?

Ne beklediğimi asla anlayamamıştım ancak bunu beklemediğime emindim.

Buna sadece korkmak denemezdi.

Onları bekleyip aradığım her ana lanet ettim.Ve burada oturup ağladığım için kendimden nefret ettim.

Kusmak istiyordum. Ayaklarım parçalanana kadar koşup kaçmak istiyordum.

Etrafımı saran kolları kalan tüm gücümle itmeye ve uzaklaştırmaya çalıştım. Kendimi arkaya attım.

Yine bir şeyler gördüğüm için cezalandırılmayı beklerken daha önce hissetmediğim bir sıcaklık beni buldu.

Biri beni sardı ve göğsüne yasladı. Sonunda uzaklaştıramayacağımı anlayınca pes ettim. Yaslandığım bedenin nemine göz yaşlarımın eklenmesine aldırmadım.

Kendimi,hıçkırıklarımı ve tüm gözyaşlarımı serbest bıraktım.Sinirlerim o kadar bozulmuştu ki sıktığım yumruğumu açamıyordum. Canım yanıyordu.

Sanki tüm bedenim kaskatı kesilmişti. Daha çok havaya ihtiyacım vardı.

Rain'in fısıltılarını hayal ettiğimi düşündüm.

Ne kadar süre öyle durduğumuz hakkında hiçbir fikrim yoktu.

Continue Reading

You'll Also Like

231 28 7
Matthew Fransız vatandaşıdır aynı zamanda mafyadır. Yasadışı işler ile ilgilenir,her ülkede evi,oteli ve şirketi vardır. Nevzat ise normal görünümlü...
2.3K 247 16
Diğer adı The Interstellar Pirate Leader That Kidnapped His Bride, 被 星际 海盗 抢 婚后 ya da 被綁架的新娘. *** Murong Pei geçmiş hayatında bir erkek imparatoriçey...
318K 9.9K 27
ZORLA EVLİLİK VARDIR, ONA GÖRE OKUYUN. Umursamaz tavrı beni sinirlendirmişti, babamın götünden resmen ter akıyordu. Kapıyı kapattı ve stresle bana ba...
151K 13K 32
Anneleri zoruyla aynı evde kalan hyunlix çifti Yan shipler: Minsung Yeobin Chanmin Jeonbin İlk ficim olduğu için tecrübeli değilim yazım yanlışı fa...