Sıcak Kanatlar

By Lanhei

1.3M 74.5K 11.8K

Lily bir akşam tuhaf bir saldırıya uğrar. Daha da tuhaf olanı, davetsiz misafirler ne yazık ki peşini kolayca... More

Yanmış Tüy
Element Sayfaları-Yaratılış Güncesi
I*
III-
IV*
V*
VI*
VII*
VIII*
IX*
X-
XI*
XII*
XIII*
XIV*
XV-
XVI*
XVII*
XVIII*
XIX*
XX*
Element Sayfaları-2
XXI*
XXIII*
XXIV.BÖLÜM*
XXV.BÖLÜM*
XXVI*
XXVII*
XXVIII*
XXIX*
XXX*
XXXI*
XXXII*
XXXIII.BÖLÜM
XXXIV. BÖLÜM
XXXV.BÖLÜM
XXXVI.BÖLÜM
XXXVII.BÖLÜM
XXXVIII.BÖLÜM
XXXIX.BÖLÜM
XL.BÖLÜM
XLI.BÖLÜM
XLII.Bölüm
XLIII
XLIV
XLV
XLVI
XLVII
XLVIII
XLIX
L
LI
LII
LIII
LIV
LV
LVI
LVII
LVIII
LIX
LX
Element Sayfaları-3

II*

56.2K 2.6K 797
By Lanhei



Mızmızlanarak elimi başıma götürdüm.

Uyandığımda benimle olan tek şey omuz ve baş ağrısıydı. Ayrıca dizim ve elim sızlıyordu.

Ve kanepede olmam konusunda hiçbir açıklamam yoktu.

Beni nasıl getirmişti ve neden kimse fark etmemişti? Evime nasıl girdi?!

Kurt denilen çocuk sağlam vurmuş olmalıydı.

Hiç etik değil.

İç geçirdim.

Kimseye bir şey söyleyememenin verdiği bunalımla içimdeki çığlık atma isteği büyüyordu.

Okulun koridorlarında yürürken etrafa ürkek bakışlar atıyordum. Dersleri dinliyormuş numarası yapmak bile yormuştu.Üçüncü ders arasında bugün asosyalliği farklı bir boyuta taşıdığımı kendimce onaylamıştım.

Sınıf boşalırken kollarımı masaya dayadım ve başımı ellerimin arasına gömdüm.

Varabildiğim tek sonuç yüksek ateşten halüsinasyon gördüğümdü. Yani öyle olması gerekiyordu. Yoksa kanepede uyumuştum da hatırlamıyor muydum? Dün hiç dışarı çıkmamış olabilir miydim?

Gözlerimi kapattığımda çıplak bedenler görüyordum. Ve kırmızı gözler.

''Kafayı yedin, kafayı.''diye mırıldandım kendi kendime ,sınıfın boş olmasının rahatlığıyla.

Kısa bir gülüş duyduğumda yerimden sıçradım.

''Hayır. Ben gerçeğim.''dedi alaycı bir ses.

Hızla başımı kaldırıp sesin geldiği yöne döndüm.

Gözlerim onu bulduğunda kaşlarım şaşkınlıkla çatıldı. Kitaplığın üstünde oturuyordu!

Sanki koca sınıfta başka yer yoktu.

Gerçi ağaçlarda gezdikleri de göz önüne alınırsa yüksek yerleri (!) tercih ettiklerini söyleyebilirdim.

Ama bakalım o kitaplık onu daha ne kadar taşıyacaktı?

Saçları birbirine karışmıştı. Açık kollarındaki çizik ve koyu lekeler onu hiç de rahat duran biriymiş gibi göstermiyordu. Özenle seçilmediği belli olan gri tişörtü yer yer terden koyulaşmıştı.

Şöyle bir baktığımda aslında özensiz ve...pisti.

''Sen..''diye kekeledim.

Konuşmaya başlamış olabilirdim ama diyecek bir şeyim yoktu. Yutkunup gerginlikle gözlerimi sınıfta gezdirdim.

Bir şey söylemem gerekir miydi?

Elimi anlıma götürüp ateşim olup olmadığını kontrol ettim.

Dudaklarının kenarı hafifçe yukarı kıvrıldı. Gizlice eğleniyormuş gibi bir hali vardı. Başı hafifçe yana yattı.

Yüzüne vuran güneşin açısını hesaplayıp hesaplamadığını merak ettim. Hoş görünüyordu.

Özgüvensiz hissederek dudağımı yedim.

Ama ben bunu neden düşünüyordum?

Boğazımı temizledim.

''Rain.''dedi,cümleme kendince bir cevap bularak.

Evet,bunu geçen gece öğrenmiştim.

Bakışmamızı kesip bir ona bir pencereye baktım.

Buraya nasıl girebilmişti? Gören olmuş muydu?

Gözüm bu sefer kapıya kaydı. Birileri gelebilirdi.

Gergince dişlerimi gıcırdattım.

Nedenini bilmediğim bir şekilde görülmesinin benim başıma patlayacağını düşünüyordum. Benimle ilgisi olduğunu kimsenin bilmesini istemiyordum.

Onu yoksaysam gider miydi?

Sıkıntıyla taş kesmiş belimi rahatlatmak için yerimde kıpırdandım.

Bir süre sustum ve ne yaptığını görememek sırtımdaki tüyleri ürpertse de başımı tekrar sıraya yaslayıp içimden dua ettim.

Git,git,git,git...Gitsin!

Gözlerimi kapatıp sıkıntıyla derin bir nefes aldım ve tekrar açıp doğruldum.

Beklendiği gibi hala oradaydı.

Gidecekmiş gibi bir hali de yoktu. Öylece durmuş dudaklarındaki kendini beğenmiş gülümsemeyle bana bakmaya devam ediyordu.

Omuzlarım düştü. Hissediyordum şimdi gerginlikten midemden sesler çıkacaktı.

Durup gözlerini bana dikmesi sinirlerime dokunsa da bunu belli edecek değildim. Kalbim korkudan çok hızlı atıyordu ve avuç içlerim terlemişti.

Tek kaşını kaldırdı.

Konuşmaya çalışırken dudağımın seğirdiğini fark ettim.

Ve bu hiç hoş bir duygu değildi.

''Neden buradasın?''dedim. Sesim o kadar cılız çıkmıştı ki sınıf boş olmasaydı duyabileceğinden emin değildim.

''Halletmem gereken bir şey var.''dedi sakince.

Ne?!!

Gözlerim kocaman olurken bakışlarım birkaç saniyeliğine dondu. Sonra gözlerimi kırpıştırarak onun göz hapsinden kaçma girişiminde bulundum.

Zihnimin gerisindeki sesler çığlık çığlığa sinyal veriyordu.

Onları gördüğüm için beni halledecekti!

Ne yapacağımı bilemeden öylece kalakaldım. Ne diyeyim şimdi?

Aramızda halledemez miydik?

Polis!

Ellerim titreyince parmaklarımı birbirine kenetleyip çıtlattım. Bu dikkatini ellerime çekmişti. Sonra özgüvenli bakışları tekrar benim titrek bakışlarımla buluştu.

Gözlerim bir anlığına kapıya kaydığında koşarak kaç saniyede ulaşabileceğimi hesaplıyordum.

''Seni öldürmeyeceğim.''dedi,aklımdan geçeni okumuş gibi.''Henüz.''

Yüzümü buruşturdum.

Espri yaptığını mı sanıyordu? Her iki ihtimal de acı vericiydi.

Teşekkürler. Gerçekten! İçimi rahatlatmıştı.

Beni art arda afallatırken bu durumda bile gözlerimi devirmemek için kendimi zor tuttum. Çünkü yüzündeki benimle dalga geçen o ifade çok rahatsız ediciydi.

''Ne istiyorsun?" diye sordum, sesimi kaba çıkarmamaya özen göstererek. Ama gözlerimin kısılmasına engel olamadım.

Hareketlerinden bir şeyler çıkarmaya , onu anlamaya çalışarak süzdüm.

Zeki olmayabilirdim ama gereksiz şeylerle onu tahrik edecek kadar aptal da değildim.
Buna karşılık olarak onun da gözleri anlamını çözemediğim bir parıltı ile kısıldı.

Aramızdaki uzaklık ne kadar fazla olursa olsun bana yetmeyecekmiş gibiydi. Devekuşu gibi kafamı bir yerlere gömmek istiyordum.

Dudakları benim olası cevabım için aralanmıştı ki kapının arkasından sesler geldi. Bu sefer ikimiz birden kapıya döndük.

Bir anda kolayca yere atladı. Kitaplık birkaç kez sarsılırken o boy ve vücutla nasıl devirmediğini aklım almıyordu.

''Seni bekliyor olacağım.'' dedi, büyük ellerini pencerenin kenarına yerleştirirken.

Ne beklemesi?

Ben bunu düşünürken O, bana cevap payı bırakmaya niyetli değildi.

Camdan atlayıverdi!

Anlık bir panikle kitapları saçarak yerimden fırladım ve bacağımı vurmuş olmayı aldırmadan cama koştum.

Ama O yoktu.

Üçüncü kattan atlamıştı ve kalkıp öylece gitmiş miydi?

Sanki çevremdeki her şey bir anda vakumlanıp cızırdayarak beynime girmiş gibiydi.

Okulun arkasındaki ıssız, dar sokağa bakakaldım.

Titremeye devam eden elimi korkuyla atan kalbime götürdüm. Sınıf hızla derse söylenen öğrencilerle dolmuştu.

Başımı pencereden içeri geri çektiğimde sesler sadece uğultu olarak geliyordu.

Ve gürültü çok rahatsız ediciydi,sanki başım ikiye ayrılıyordu.

Camdan iri gözlerimin yansımasına takıldığımda aklımda tek bir soru vardı.

Neye bulaşmıştım ben?

&

Yalnız kalmamak için gördüğüm herkesin peşine takılıyordum. Tanıdık tanımadık fark etmezdi. Kesinlikle, deli gibi, yalnız kalmaktan korkuyordum.

O şeyin beni bulmasından korkuyordum. Beni bir yerlerde bekliyor olması gerçeğinden korkuyordum. Çünkü bu bekleyiş, pek de sempatik anlamlar içermiyordu.

Ona insan diyemeyecektim. Ve ne olarak nitelendirebileceğimden henüz emin değildim.

Olabilir miydi?

O kollarla beni nasıl boğabileceğini defalarca hayal etmiştim. Kolumdan tutup rahatça oradan oraya sürükleyebilirdi. O şeye yaptığı gibi.

Gıcırtılı ses tekrar tekrar kulaklarımda yankılanıyordu.

Yüksek ihtimalle en çok güldüğüm fotoğrafım, arkasındaki ekrana yansımışken ölümümün acısını derinlerde hissediyormuş gibi anlatan spikeri görür gibiydim.

Faili meçhul.

Düşüncelerim bakışlarıma yansırken etrafı kolaçan ediyordum. Her yerden çıkabilirdi.

Bana çarpan bir çocuktan sıçrayarak kaçtım ve ağzımdan bir çığlık kaçıverdi.

Attığı bakış tam olarak şunu söylüyordu:

Deli.

Çocuğun bana tanıdık gelen simasına bir iki saniye takılı kalıp sonra hemen boş verdim. Ama O bakışlarını hemen çevirmedi.

Hızla ortamı terk ettim.

Normalde böyle güneşli bir havada gülücükler saçıyor olmam gerekirdi.

Ancak bugün tüm arkadaşlarımdan kaçıyor ve etrafta paranoyak bir ruh haliyle geziyordum.

Başımı eğip öndeki saçlarımı dağıttım. Kabarık kıvırcık saçlarım yüzümü kamufle etmeye yarayabilirdi.

Böylece diğer öğrencilerin arasına karışıp kaçabilirdim.

Saçma hareketime gülecek halim bile yoktu çünkü aslında bunu yemeyeceğini tahmin etmek zor değildi.

Sesli bir şekilde yutkundum. Tüm nefesimi dışarı verdim ve pes etmiş bir şekilde ayaklarımı sürüyerek okul kapısından çıktım.

Beni nasıl olsa bulacaktı. Benden çenemi kapatmamı isterse kesinlikle kapatırdım. En azından on sekizimi görebilirdim.

Umutlarım bu yöndeydi. Keşke bu kadar basit olsaydı. Bir kaza geçirmeyi ve hafızamı kaybetmeyi diledim içimden.

Ne diyordum ben?

Tabii ki onu bekleyecek değildim. Hızla metronun yolunu tuttum ve özellikle öğrenci gruplarına yakın yürüdüm.

Belki birine imdat diyecektim?!

Kendimi kandıramadığım aşikardı.

Çünkü içten içe biliyordum ki ne kadar korksam ve kaçmak istesem de itiraf etmeliydim, merak ediyordum.

Neydi olanlar? Bir çeşit tarikat işi mi? Benim tamamıyla bi' haber olduğum şeylerden biri olduğu kesindi.

Ya da sıradan birinin.

Aslında onları görmek isteyen diğer yanımdı. Mantıksız yanım.

Sağduyulu yanım ise uzak durmam gerektiğini zaten üzerine düşen miktarda hatırlatmıştı.

Belki de şu an beni izliyordu.

Çevreye göz gezdirdim. Birkaç kedi ve bir grup öğrenci dışında boştu.

Arkamdaki düzenli adımları duyduğumda çarptığım çocuğu daha önce nerede gördüğümü hatırlamaya çalışıyordum.

Arkamdaki her kimse, yavaşladığımda yanımdan geçip gitti ve bu beni öyle bir rahatlattı ki soğuk terler döktüm.

Ve eve girip kapıları kitleyene kadar asla güvende hissetmedim.

Kurt'ün eve rahatça girebilmiş olduğu gerçeğini de asla unutmadan.

    *****

İstemsizce yanağımın içini dişlerken hata yapıp yapmadığımı sorguluyordum. Bir an önce evdekilere anlatmalıydım.

Ama dün onları beklerken yorgunluktan uyuyakalmıştım. Ve sabah uyandığımda kimse yoktu.

Ki saat beşte uyanmıştım. Önemli bir dava olmalıydı.

Düşünceli düşünceli yeri izlerken cebimdeki telefonu sıkı sıkı tutuyordum. Okula biraz erken gelmiştim çünkü evde yalnız kalmak istemiyordum.

Tam anneme mesajla anlatmayı düşünürken bakış açıma bir bacak girdi.

Yolumu kesen uzun bir bacak.

Yanından geçtiğim bankta biri oturuyordu.

Ayakucundan başlayarak ağır hareketlerle başımı kaldırdım ve oturan kişiyle yüz yüze geldim.

Gözlerinin altındaki halkaları buradan bile görebiliyordum. Dudağının sağ köşesinde geçmeye yüz tutmuş bir yaranın soluk izi vardı. Bankın arkasına attığı kolları benim aksime onun rahat olduğu izlenimini yaratmıştı.

Vücudunda bir yara aradım. 'Yeni' bir yara.

Belki bir kesik. Belki kırık.

Üçüncü kattan atladığını gösteren herhangi bir şey.

Sonuç:Hiçbir şey.

Güneş yüzünden gözlerini kısmıştı. Ama kesinlikle o sinir bozucu bakışları yerli yerindeydi.

Boş gibi ama aynı zamanda manalıydı. İlgisizdi.Sana değer vermiyordu ama bakışlarının sana değmesi buna değer olduğunu düşünmeni sağlıyordu. Zeki ama aynı zamanda kendini beğenmişti.

Bende bu hisleri uyandırıyordu.

İyi görünüyor olabilirdi ama bu tek başına bir anlam ifade etmiyordu.

Konuşmaya başlaması için bekledim.

Yine avuç içlerim terliyordu. Parmaklarımı birbirine sürttüm.

Ama onun konuşmaya hiç niyeti yok gibiydi. Ya da beni bekliyordu.

"Erkencisin."

Bir cevap bulamayıp mırıldandım. Sürekli alaycı mı olmalıydı?

"Evde yalnız sıkıldın mı yoksa?"

Orada mıydı? Evimin içini görebiliyor muydu?!

Evimde bile güvende değildim. Mesaj alınmıştı. Her an ensemde olduklarını hatırlatması gerekirmiş gibi.

Sıktığım dişler yüzünden çenemin titremesini görmediğini umuyordum. Etrafta birileri var mı diye kaçamak bakışlar attım. Bir nebze de olsa rahat hissedebilmek için.

Çocuk parkındaydık ve doğal olarak boştu.

Ancak sadece metroya inip çıkan insanlar vardı. İşe gitme saati.

İlgisini benim üzerimden çekip başını geriye attı ve nefesini verdi. Bir an sonra bakışlarım ona kitlenmişken kendimi onu taklit ederken bulup iç geçirdim.

Fark etmemişti.Ya da...umursamıyordu.

Bakışlarımı çevirmeye çalıştım. Tuhaf bir merak ya da istek bakışlarımı tekrar tekrar ona çeviriyordu.

Ya da bir anlığına başka yere baksam bir anda üstüme atlayacağını sandığımdan da olabilirdi...

Aynı zamanda hem midemi bulandırıp hem de beni salağa çevirebiliyordu.

Bakışları tekrar beni bulduğunda bana verilen emri algılayabilmiştim.

Tereddüt etmeden banktaki yerimi aldım. Sanki bu zamana kadar hep onun emirleriyle yaşamışım gibi.

İki küçük adım beni başka bir frekansa sokmuş gibiydi. Ama bu o kadar sinsi bir duyguydu ki bir saliseliğine bana dokunmuş ve işini halledip kaçıp gitmişti. Oturmama rağmen başımın döndüğünü hissediyordum.

Aura dedikleri bu olsa gerekti.

Ya da... Korkudan baş döner miydi?

"Aslında evine gelecektim."dedi. "Ama yalnız olduğunu fark edince...Korkudan ölmeni istemedim."

Midemden yukarı çıkma isteği duyan şeyleri geri yollamaya çalıştım. Ama bunun endişeden kaynaklandığı kanısına vardım. Bacaklarım titremesin diye gevşetmeye çalıştım.

Olmamam gereken bir bölgeye girmiş gibiydim.Sanki bir adım uzaklaşırsam her şey normale dönecekti.

Sırt çantama sarılarak ondan olabildiğince uzağa, bankın ucuna iliştim.

İç sesim yeterince uzak olmadığını söylüyordu.

Yandan attığım bakışla dudaklarının yine kıvrıldığını görebilmiştim.

Ürkütücüydü. Ve sinsi.

''Sence senden ne istiyorum?''

Sesi tükenmiş gibiydi ve konuşurken bana bakmıyordu. Gözleri kapalıydı. Boynu ağrıyormuş gibi iki tarafa yatırdı. Kollarını da bankın arkasına yaslamıştı. Bana pek alan bırakmıyordu.

Kendisinden bu inceliği beklemiyordum zaten.

Boğazımı temizledim.

''Bilmiyorum.''dedim,tahminlerimi elbette kendisine aktarmayacaktım.

Zorla açtığını fark ettiğim gözlerini bana şöyle bir çevirdi.

''İyi düşün,bence bulabilirsin.''dedi gizlemeye gerek görmediği keyifle. Dili tembelce yuvarlanıyor gibiydi.

''Ben...''diye başladım.''Hiçbir şey görmedim.''

Kendimi tokatlamak istiyordum! Çok inandırıcıydım. Harikaydım(!)

Burnundan soludu ve halsiz bir kahkaha yolladı.

''Evet, öyledir.''dedi,sesi kısılmış gibi boğuk boğuk çıkarken.''Tekrar dene.''

Ne bu? Kredi kartı şifresi mi?

Sanki içimden dalga geçtiğimi anlamış gibi çantamdan tutup bankta kendine doğru çekti.

Hazırda bekleyen panik boğazımdan yukarı tırmanıyordu.

''Tamam gördüm,bunu hepimiz biliyoruz ama gördüğüm şeyler hakkında herhangi bir fikrim yok. Önemli olan bu, değil mi? Yani hiçbir tehlike arz etmiyorum. Kimseye de anlatmadım. Yoksa beni yalnız bırakırlar mıydı? Ayrıca hangi yüzyılda yaşıyoruz? Beni tehdit etmeye mi geldin? Tek yaptığım yanlış zamanda yanlış yerde olmaktı. Ben sıradan biriyim ve tek amacım ailemin istediği üniversiteye kabul edilmek. Yani...O şeyin ve sizin ne olduğunuzu, kim olduğunuzu bile bilmez ve delice olduğunu düşünürken...''

Sesim panik yaptıkça yükselirken ve ellerim de cümlelerim gibi anlamsızca havada sallanırken aslında beni dinlemediğini fark ettim. Gelen 'tak' sesiyle sustum.

Ağzım hala aralıkken ona yandan bir bakış attım.

Başı arkaya düşmüştü. Ve gelen tak sesi...başının banka vurması mıydı?

Gülebilecek kadar gevşemiş miydim?

Ancak ben ona bakarken başını çevirip benim omzuma koyuverdiğinde donakaldım.

Bakışlarım hızla karşıdaki ağaca kitlendi.

Neydi bu? Bir çeşit psikolojik baskı mı? Bu başlangıç mıydı? Gerçekten uyuyor muydu?

Ağır hareketlerle ellerimi indirdim. Yutkunamıyordum.

Kurt kadar sıcaktı. Fazla sıcaktı.

Kolayca makine parçalayan, yükseklerden atlayıp çizik bile almayan bir varlık şuan yanımdaydı. Ve omzuma başını yaslamış uyuyordu.

Gerçekten uyuyor muydu?!

Elimle şöyle bir itsem...Sonra koşmaya başlasam...

Kalbim o kadar hızlı atıyordu ki uyumasaydı belki sesini duyabilirdi.

Bir anlık kahkaha atma isteğimi bastırdım.

Beni öldüreceğini düşündüğüm şey omzumda uyuyakalmıştı.

Aslında rahatsız ediciydi.

Günlerdir uyumadığını biliyordum. Ace'ın insan görünümlü mekanizmayı yakaladıklarında böyle bir şey dediğini hatırlıyordum. Ama yine de uykuya ihtiyaç duymaları tuhafıma gitmişti.

Onlar da makine olabilir miydi? Şarjı mı bitmişti?

Hayır, komik değil.

Ortada önemli bir şeyler olduğu kesindi.

Ama ben bilmek istiyor muydum? Öğrensem ne olacaktı ki?

Ciğerlerim baskı ve sıkıntıdan isyan edince derin bir nefesle doldurdum.

Arada onun vücudunun kokusunu da almıştım. Fark ettiğim bu kokuyla duraksayıp tekrar derin bir nefesle içime çektim.

Tanıdıktı. Toprak gibi kokuyordu.

Islak toprak kokusunu severdim.

Odun kokusuna benzer bir koku da alıyordum. Sanki bir ortamın kokusu üstüne sinmiş gibiydi.

Tütsü?

Büyük babam hep tütsü yakardı. Aynı onun gibi kokuyordu.

Ne yaptığımı fark ettiğimde kendime kızarak hemen kestim. Bunu sersemliğime verecektim. Dengemi bozan ta kendisiydi.

Çantamı iyice kendime bastırdım. Şimdi ne yapmalıydım?

Onu iter kaçar sonra da polise giderdim. Sitenin güvenlik kameralarını kontrol etmelerini isterdim.

Ama görmüş olsalardı şu ana kadar birileri bir şey yapmaz mıydı?

Farklı senaryolar uydururken gerginlikten yine dişlerimi sıktığımı fark ettim.

Kendime birkaç saniye izin verdim. Gözlerimi kapattım ve aklımı dağıtmaya çalıştım.

Sağlıklı düşünemiyordum. Bir şeyler düşünecek olsam buhar olup sağa sola kaçışıyorlardı sanki.

Belki de... Ters psikoloji uygulamalıydım?

Şüpheyle bu sefer dudaklarımı kemirirken denemekten ne zarar gelebileceğini düşündüm.

Böyle kalmaya karar verdim. Ona bir süre izin verebilirdim. Şimdi uykuya iyice dalmış olması gerekirdi.

Ona iyi davranırsam şansım artabilirdi,öyle değil mi? Yani onların da vicdanı ve empatisi olabilirdi. Alay etmek de bir duygu içerirdi.

Ya da ben naif düşüncelere kapılmıştım.

Muhtemel.

İçimden kendi kendime konuşurken kendimdeki tuhaflığı fark ettim.

İstemsizce kaşlarım çatıldı.

Bu doğru gelmiyordu ancak içimdeki huzursuzluğun bir anda dindiğini hissettim. Yerini güvene bırakmıştı. Belki de şu an uyurken zararsız olmasındandı.

Evet, beynim şu an tehlike sinyalleri almıyordu. Bu yüzden olmalıydı.

Öylece otururken kendime acıyarak boş bakışlarla etrafı izledim.

Birkaç dakika öncesine kadar korkudan çarpan kalbim şimdi hiçbir şey olmamış gibi yatışmıştı. Sanki yalnızmışım gibi.

Bu normal miydi?

*****

Başta söylenmeyi planlamıyordum. Zira o cesaret de yoktu.

Onu kışkırtmamayı isterken neden huysuz davrandığım hakkında hiçbir fikrim yoktu.

Gecenin köründe ıssız bir yer yerine sabahın köründe şehrin göbeğinde olduğumuzdan olabilirdi.

Yine de hislerimi anlamlandıramıyordum. Sanki saklamam gereken bir şey var gibiydi. Hakim olamadığım dürtülerim beni yanlış yerlere sürüklüyordu.

Artık öğrencileri görebiliyordum. Yani... Geç kalanları. Zira ben de onların arasında olmalıydım.

Sanki orada büyülü bir an vardı ve O uyanınca tüm büyü bozulmuştu.Az önceki karmaşık ve sıcak duygular yerini öfkeye bırakmıştı.

Sonunda dualarım kabul edildiğinde ve Rain kıpırdanmaya başladığında içimi çektim.

Başını hafifçe omzumda çevirdi ve kaldırdı. Bir an bana boş gözlerle baktı.

Esen rüzgara ve her geçen dakika kalabalıklaşan gözlere daha fazla dayanabileceğimi sanmıyordum.

Omzumu hareket ettirmeye çalıştım.

'' Sanırım boynum tutuldu.''diye söylendim. Uyanmaması için kılımı bile kıpırdatmamıştım.

Belki bana karşı pozitif duygular oluşabilirdi.

Şaşkın bakışları üzerimde geziniyordu.

''Ne kadar oldu?''diye sordu.

Saatime baktım.

''Bir saatten fazla.''

Sesimdeki iğneleyici tını önceki konuşmalarımıza göre ne kadar cesaretlendiğimi gösteriyordu.

Bir şeyleri idrak ediyormuş gibi başını salladı. Nasıl oluyordu bilmiyorum ama şaşkınlık yüzüne hiç yakışmıyordu.

Sanki ukala olmak için doğmuştu.

''Gerçekten aralıksız bir şekilde uyudum mu?''

Kaşlarımı çattım. Kendi kendine konuşuyormuş gibi dursa da cevap yetiştirme isteğimi bastıramadım.

''Gerçekten. Uyudun. Bir kere bile kımıldamadın. Ölü gibi. Benim omzumda.''

Beklenti dolu bir şekide bunları sıralarken beni dinlemeyip yere baktığını görünce cümlemi hafifçe burnumdan soluyarak tamamladım.

Ne bekliyordum?

İlk uykuya daldığında her şey o kadar güzeldi ki saatlerce öyle durabileceğimi sandım.

Ama yirmi dakika sonra sol kolumu bir daha kullanamayacağımı düşünmeye başlamıştım.

Bir varlık nasıl onca zaman aynı pozisyonda durabilirdi?!

Belki uyanır diye yere attığım çantamı hırsla kaldırdım.

O süre zarfında içimde biriktirdiğim hareket arzusunu öfkelenerek dindirmek istiyordum.

Yandan bir bakış atacak oldum.

Ve sonra ilk defa sinir bozmayan bir gülümseme gördüm.

Gözlerimi kırpıştırdım.

Zararsız ve...normal görünüyordu.

Ağzıma dolan kelimeler birden geldiği yere döndü. Sanırım yelkenleri suya indiriyordum.

Çarpık gülümsemesi hala suratındayken bana döndü.

Küçük bir 'teşekkürler' beklerken tek söylediği şey '''Tuhaf.'' oldu.

Ya yelkenler!

Karaya oturmuştum.

Tekrar sinirlenip kalktığımda ve hızlı adımlarla yürümeye başladığımda Rain beni durdurmamıştı.

Şimdi hiçbir şey almadan öylece gitmeme izin mi verecekti?

Tabii ki imkansızdı.

Yol boyunca birkaç adım gerimde beni takip etmişti.

O kadar normal görünüyordu ki olanlardan bihaber olan her insan onu sadece yakışıklı olarak nitelendirebilirdi.

Ama ondaki çekim çok farklıydı.

Barındırdığı güç sanki alanına giren her şeyi kendine çekiyor gibiydi.

Belki de yanındayken fikrimin sürekli değişmesi ya da yaşadığım gelgitlerin sebebi buydu.

Bu aura.

Okulun kapısına yaklaşmıştım.

Ne istiyordu? Neden hala gitmiyordu?

Yoksa böyle oynamak daha mı eğlenceliydi? Çünkü dile getirmek istemediğim şeyler için eline birkaç fırsat geçmişti.

Yüksek demir kapıya varınca adımlarım yavaşlamıştı. Adım seslerini kontrol ettim.

İçimden bir ses girersem gideceğini ama bunun kesinlikle bir son olmayacağını söylüyordu.

Dişlerimi sıktım.

Halletmesi gereken bir işi hala vardı.

Bir an orada kaldım ve bakışlarım kapıda gezindi. Sırtımdaki ürperti geçen geceden aşina olduğum bir şeydi.

Gözlerimle görmeden önce zaten ne olduğunu biliyordum.Yavaşça omzumun üstünden arkaya baktım.

Üzerimden tuhaf bir bulut kalkmış gibiydi. Hissettiğim o güç alanı artık yoktu.

Gitmişti.

***

Continue Reading

You'll Also Like

318K 9.9K 27
ZORLA EVLİLİK VARDIR, ONA GÖRE OKUYUN. Umursamaz tavrı beni sinirlendirmişti, babamın götünden resmen ter akıyordu. Kapıyı kapattı ve stresle bana ba...
1.3M 123K 150
New York Araştırma Merkezi'nden bir bilim adamı, çok sayıda "Tasarım Bebek" oluşturarak Dünya'nın bundan böyle çok daha yaşanılası, huzur ve refah do...
72.3K 7.4K 27
*WATTYS 2023 Yarı Finalist* Maya, sıradan bir günün sonunda evine dönerken bir inşaatın içerisinde duyduğu seslerle yolunu değiştirir. Bu soğuk havad...
platonik (ÇT) By ...

Science Fiction

202K 11K 108
Yeni başladığın okulda kimsenin konuşmaya cesaret edemediği sadece okulun zorbalarıyla takıldığı çocuğu ilk gördüğün an aşık olup yılarca plotonik ol...