Last January || Çeviri

By Kaininablasi

12.3K 1.6K 593

Yazar: vaeliselva "Bu dünyada beni senden başka kimsenin güldüremediğini fark ettim." Orjinal link: www.asian... More

Açıklama
14.01.2014
12.01.2013
15.01.2014
25.03.2013
25.03.2013 (II)
15.01.2014 (II)
Sevgililer Günü Özel
12.01.2014
15.01.2014 (III)
16.01.2014
08.12.2013 (Final)

13.01.2014

619 105 51
By Kaininablasi

(Medyadaki şarkı Jongin'in söylediği şarkı, dinleyerek okumanız tavsiye edilir.)

13 Ocak 2014

Kyungsoo arabasını Jongin'in evine tüm hızıyla sürüyordu. Kendi doğum günü partisinden sonra eve dönerken durmadan Jongin'i aramıştı ama cevap veren yoktu. İlk önce Jongin'in dairesine gitmişti ama kimseyi bulamamıştı, komşunun dediğine göre Jongin evde değildi. Daha sonra Jongin'in genelde zaman geçirdiği bara gitmişti ama orada da bir şey bulamamıştı. Onu karşılayan tek şey Wu Yifan olmuştu ve onun da Jongin'in nerede olduğu hakkında bir fikri yoktu. Böylece Kyungsoo barda kalmış ve içmeye başlamıştı. Sonunda Yifan onu durdurup eve gitmesini söylemişti.

Peki evi neresiydi?

Kyungsoo'nun evi yoktu. Ev denilen şey sizi rahat hissettirip kalbinizi ısıtan şey değil miydi?

Öyleyse evi neresiydi?

Kyungsoo'nun evi neresiydi?

Kyungsoo'nun evine ikinci kez tekrar gittiğinde arabasının motorunu bile kapatmamıştı hatta anahtarı bile üstünde bırakmıştı. Üçüncü kata koşarken merdivenler her zamankinden daha uzun gelmişti, yada belki sarhoş olduğu için ona öyle geliyordu. Bacakları titremeye ve midesi çalkalanmaya başlamıştı. Aylar önce Jongin'in dairesine ilk gelişini hatırlıyordu.

İkisi birlikte Seoul tren istasyonunun yakınlarında kahvaltı için pankek yerlerken güzel bir pazar günüydü.

"Bugün için bir planın var mı, hyung?"Jongin başını yana yatırarak sormuştu.

"Yok, senin?" Kyungsoo yoğun bir şekilde Jongin'e bakarken ağır ağır pankekini çiğniyordu. Jongin'in ağzının kenarına bulaşan pankek şurubunu fark etmişti. Parmak ucu ile kalıntıyı temizlemeden önce yakınına yaklaşmıştı. Yüzlerinin arasında sadece santimler vardı ve Jonginin nefes sesini rahatça duyabiliyordu.

"Çocuk gibi yiyorsun," Kyungsoo yanaklarının yandığını hissederek geri çekilirken söylemişti.

Jongin ise konuşmadan önce haylazca sırıtmıştı, "Bu çocuğun evine gelmek ister misin?"

Kyungsoo'nun tek yaptığı şey ise gülümsemek ve başını sallamak olmuştu.

Kyungsoo üçüncü kata ulaştığında kendini hızlı hızlı solurken terlemiş alnını silerken bulmuştu. Gözleri Jongin'in dairesinin kapısına dikilmişti. Evin boş olduğunu biliyordu ancak yine de kalbi umut ile yanıyordu.

"Jongin kapıyı aç."

"JONGIN!"

"Jongin, sana yalvarıyorum."

"Jongin!"

"KIM JONGIN!"

Kyungsoo yumruğunu Jongin'in kapısına vurmaya devam ediyordu. Onun evi kendininki gibi çok gösterişli değildi. Hatta gösterişli kelimesinin yanından bile geçmiyor olabilirdi. Ailesi öldüğünden ve geride ona pek bir şey bırakmalarından Jongin için yeteri kadar uygun fiyatlı bir yerdi. Ama Kyungsoo için, dünyadaki en rahat yerdi. Hayır, daire değildi rahat olan. Jongin'in kendisiydi. Bu yer değildi. Yerin sahibinin kendisiydi. Onu her zaman rahat hissettiren, yaşadığını hissettiren, sanki evi varmış gibi hissettiren Jongin'di.

Ve şu an rahatlatılmaya ihtiyacı vardı, kısacası Jongin'e ihtiyacı vardı.

Kyungsoo'nun, Jongin'in kardeşi ile evlenmeyeceğini söylemesine ihtiyacı vardı.

Hayır.

Hayır.

Hayır.

"Kardeşimle evlenmeyeceksin seni ahmak, çünkü seni seviyorum. Seni seviyorum ve bunu sana karşı ilk söyleyişim belki de beni görmezden gelmeye devam edersen son söyleyişim olacak. Lütfen kahrolası Kim Jongin, seni seviyorum ve şu an sana ihtiyacım var-" Kyungsoo göz yaşlarına boğulurken söylemişti. Sağ eli Jongin'in evinin kapısına dayanıp ağırlığını kaldırmaya yardım ederken dizlerinin üstüne çökmüştü.

"Beni öptüğün zamanı hatırlıyor musun? İşte o zaman senin tarafından sevildiğimi anlamıştım. Söylemene ihtiyacım yoktu çünkü zaten nasıl hissettiğini biliyordum ama artık daha fazla emin olamıyorum, Jongin. Neden? Neden kardeşime teklif ettin? Onu seviyor musun? Beni hiç sevdin mi? Kim Jongin! Hiç seni sevdiğim gibi beni sevdin mi?" Göğsünü acıtan hıçkırıklarını durdurmak için nefesini tutmaya çalışıyordu. Bu acıtıyordu: gerçekten canını yakıyordu.

"Tanıştığımız ilk zamanı hatırlıyor musun? Beni kurtaran sendin. Bana sevmenin nasıl bir şey olduğunu öğrettin, yeniden nefes alıyormuş gibi hissettirdin, sanki yaşıyormuşum gibi, sanki sonunda uyanmışım gibi-" Kyungsoo'nun hıçkırıkları rahatsız edici olmaya başlamıştı.

"Tekrar uyumak istemiyorum. İstemiyorum."

Kyungsoo yere çökmeden önce fısıldamıştı.

"Eve kadar koşmak ister misin?" Kyungsoo arabanın motorunu kapatırken sormuştu.

"Olur. Ama kazanırsam ne olacak?" ikisi de arabadan çıkmış binanın önünde dikiliyorlardı.

"Sen belirle, hyung." Jongin muzip bir şekilde gülümsemişti.

"Hmm...Eğer kazanırsam ne istersem onu yapmak zorundasın."

"Peki ya kaybedersen?"

"Bütün hayatım boyunca sana kahvaltı hazırlarım."

"Anlaştık."

Kyungsoo'nun bilinci yerine geldiğinde saat sabaha karşı üçe geliyordu ve başı korkunç bir ağrı ile zonkluyordu. Soğuk yerden kalkmadan önce homurdanmıştı. Ayağa kalktığında biraz yalpalamış ve dengesini sağlayana kadar omzunu duvara yaslamıştı. Yavaş yavaş ilk kata inerken görüş açısı bulanıktı.

Bir eli cebine uzanıp telefonunu çıkarmış ve Jongin'i tekrar aramıştı. Bugün onu kaç kez aradığını sayamamıştı, sonuç olarak ise hala bir cevap yoktu.

"Bana hızlı bir koşucu olduğundan hiç bahsetmemiştin," Jongin dairesinin kapısını açarken soluk soluğa söylemişti.

"Şimdi biliyorsun işte." Kyungsoo Jongin'e karşı kazandığı için gururlu hissetmekten ve gülümsemekten kendini alı koyamıyordu.

İçeri girdiklerinde görüntü Kyungsoo'yu biraz şaşırtmıştı. Jongin'in dairesinin dağınık olacağını düşünüyordu ama yanılmıştı. Evi oldukça temiz ve biraz da boştu.

Ev Kyungsoo'nun evinden küçüktü. Oturma odasında kocaman bir kırmızı koltuk vardı. Duvarda eski bir grubun posteri asılıydı ve etrafta fotoğrafa bir iz yokken tonla kitap vardı.

"Okumayı sevdiğini bilmiyordum," Kyungsoo, parmakları kitaplığa sürterken mırıldanmıştı.

Jongin ise omuz silkip, "İçmek ve sigara tüttürmenin yanında yer alan güzel bir kaçış yöntemi." demişti.

Kyungsoo ona bu alışkanlıklarını kesmesini tekrar söylemek istemişti ancak onun yerine başka bir şey sormuştu. "Neyden kaçmanın?"

"Hayattan," Jongin duygusuzca söylemişti.

"Çay mı yoksa kahve mi tercih edersin, hyung?" diye eklemiş ve konuyu değiştirmişti.

"Kahve güzel olur."

"Pekala, biraz bekle." sonrasında ise Jongin mutfağa ilerlemişti.

Kyungsoo koltuğa oturduğunda Jongin'in söylediği kelimeler aklını kurcalamaya başlamıştı: "Neden hayattan kaçmak istiyor ki? Her zaman oldukça neşeli ve güçlü görünüyor. Bir sorunu olan insanlar onun gibi görünmez."

"İşte özel kahven," Jongin kahve kupasını Kyungsoo'ya uzatmış daha sonra da yanına oturmuştu. Omuzları birbirine sürtüyordu.

"Teşekkürler." Kyungsoo kahveden bir yudum almıştı.

"Aslına bakarsan kahve yapmak benim fikrim değildi bu yüzden benden istek isteme hakkını kullandın." Jongin gülümsemesini bastırmaya çalışıyordu.

"Olmaz." Kyungsoo gülmüştü. "Kaybettin Jongin ve şimdi de bunun bedelini ödemen gerekiyor," şakalaşarak söylemişti.

"Pekala, pekala, öyleyse benden ne istiyorsun hyung?" Jongin somurtuyormuş numarası yapıyordu.

"Hm......." Kyungsoo gözlerini odada dolaştırarak bir fikir bulmaya çalışmış gözleri eski posterde takılı kalınca ise birden söyleyivermişti. "Benim için şarkı söyle."

"Önce bütün hayatım boyunca bedava kahvaltı yeme şansımı kaybettim ve şimdi de benden şarkı söylememi mi istiyorsun?" Jongin inanamamazlıkla kafasını sallamıştı.

Kyungsoo ise daha fazla gülmüştü. "Eğer söylersen tekrar hayatın boyunca bedava kahvaltı şansın olacak."

"Gerçekten mi?" Jongin tembelce sırıtmıştı.

"Evet." Kyungsoo ise geri gülümsemiş ve kahvesinden bir başka yudum daha almıştı.

"Pekala," Jongin yüzünü Kyungsoo'ya doğru dönmüş bakışlarını onunkiler ile bir tutmuştu.

"Bu benim favori şarkım." Yumuşak bir şekilde söylemeden önce boğazını temizlemişti.

"Tozların içinde nefes alan süpürgen olmak istiyorum. Ford Cortina'n olmak istiyorum. Paslanmayacağım hiçbir zaman."

Jongin parmanlarını Kyungsoo'nun saçlarına sürtmüştü.

"Eğer kahveni sıcak seviyorsan. Bırak cezven olayım"

İkisi birlikte gülümsemişti.

"You call the shots babe. I just wanna be yours"

Parmak uçlarıyla Kyungsoo'nun yanağına dokunmuştu.

"Kalbimde tuttuğum sırları saklamak düşündüğümden daha zor,

Belki sadece senin olmak istiyorumdur,

Senin olmak istiyorum,

Senin olmak istiyorum."

Kyungsoo midesindekileri üçüncü kez yol kenarına çıkardıktan sonra ağzını eliyle kurulamıştı.

"İçmek berbat bir şey. Neden Jongin içmeyi bu kadar çok seviyor?" Kendi kendine mırıldanmıştı.

Gece gittikçe daha soğuk olmaya başlıyordu ve güneşin doğmasına daha üç saat vardı. Arabasına binmiş ve kafasını cama yaslamıştı. Arabanın içi daha sıcaktı ve bu yüzden bir şeyler tuhaf gözüküyordu. Ama Kyungsoo umursamamış ve tekrar Jongin'i aramıştı.

"Neredesin? Sana ihtiyacım var Jongin. Lütfen cevap ver yada beni geri ara."

Kyungsoo içini çekmiş ve tekrar uyumadan önce gözlerini kapamıştı.

Jongin, Kyungsoo'ya yatak odasını görmek isteyip istemediğini sorduktan sonra büyük olan kabul etmişti. Şimdi ise ikisi birlikte yan yana uzanıyorlar ve tavana bakıyorlardı.

"Bana ailen hakkında daha fazla şey anlat," Kyungsoo birden söylemişti.

"İkisini de seviyordum. Oldukça iyi birer ebeveynlerdi. Araba kazası yüzünden öldüklerinde bu beni oldukça etkilemişti."

"Üzgünüm," Kyungsoo fısıldamıştı.

"Canımı yakıyor ama şimdi iyiyim. Bir şeyi kaybettiğimizde Tanrının bize yenisini verdiğine inanıyorum."

"Öyle mi?"

"Tanrı bana seni verdi, hyung," Jongin elini Kyungsoo'nun eline uzatıp tutarken söylemişti.

Kyungsoo kalbinin çırpınışını ve gözlerinin dolduğunu hissedebiliyordu.

"Ailem gittikten sonra....."Kyungsoo cümleye başlamıştı.

"Onlar boşandıktan sonra, annem yeni ailesi ile birlikte gitti, kardeşim Amerika'ya taşındı ve babam ise....o zaten asla burada olmamıştı. Her zaman çalışmakla meşguldü. Bu yüzden eğer ailem olmak istiyorsan, bana asla gitmeyeceğine dair söz vermen gerek."

"Bana asla ölmeyeceğine söz verdiğin sürece bende sözümü tutacağım, hyung. Çünkü ilk karşılaştığımızda, kendini öldürmeye çalışıyordun."

İkisi birlikte acı acı gülmüştü. Ama bu ikisi içinde yeterliydi.

"Bana biraz inan, Jongin."

"Söz veriyorum."

"Söz."

Jongin esneyip Kyungsoo'ya biraz daha yaklaşana kadar rahat bir şekilde uzanmaya devam etmişlerdi.

"Peki en sevdiğin kitap nedir?" Kyungsoo sormuştu.

"Bir sürü sevdiğim kitap var. Bir sürü en sevdiğim. Peki ya senin hyung?"

"Murakami'den İmkansızın Şarkısı. En sevdiği kısımı da-"

"Söyle."

"Varlığımı ve şu an sana olan yakınlığımı hatırlayacağına söz verir misin?"

Jongin konuşmadan önce kıkırdamıştı.

"Evet, söz veririm."

Kyungsoo bir şeyin onu boğduğunu hissederek uyanmıştı. Zar zor nefes alabiliyordu ve zihni bulanıktı. Ciğerleri sanki bölünüyormuş gibi hissettiriyordu.

Kyungsoo telefonuna uzanmış ve son kez Jongin'in numarasını aramıştı.

"Jongin yardım et!"

Saat sabahın dördüydü ve yol hala ıssızdı. Kyungsoo arabadan nasıl çıkacağını düşünmeye çalışıyordu ama zihni çalışmayı kesmiş gibi görünüyordu, elleri ise gittikçe daha da güçsüzleşiyordu. Nefes alışları daha sıklaşıyordu. Göz yaşlarını serbest bırakmıştı.

Jongin.

Jongin.

Jongin.

Kalbi sızlıyor ve organları sanki yanıyormuş gibi hissettiriyordu.

Jongin.

Jongin.

Jongin.

Kyungsoo sanki Jongin gelip onu kurtarabilirmiş gibi ismini tekrarlayıp duruyordu. Ama gittikçe daha çok harap oluyordu.

Jongin.

Jongin.

Jongin.

Kyungsoo karanlık onu yutmadan önce son bir kez daha söylemişti.

Jongin gözlerini ovalayarak esnemişti. Evinin yanındaki markete oturmuş ve koyu kahvesini yudumluyordu. Pek uyuyamamıştı.

Dün Seoul'den 30 dakika kadar uzaklıkta olan memleketine gitmişti. Biraz huzur bulmaya ve kendisini hayattan uzaklaştıracak bir şeylere ihtiyacı vardı çünkü artık ne sigara, ne içki, ne de kitaplar bir işe yarıyordu. En azından biraz uzaklaşmanın işe yarayacağını düşünmüştü.

Ama o da bir işe yaramamıştı. Bütün zihni Kyungsoo ve suçluluk duygusu ile doluydu. Kyungsoo'nun doğum gününü ektiği için ve daha da önemlisi kız kardeşine evlenme teklif ettiği için adi bir pislik gibi hissediyordu.

Ama bunun için iyi bir sebebi vardı, değil mi?

Kyungsoo'yu kaybetmeyi göze alamazdı ve bu Kyungsoo'nun yanında kalması için tek yoldu. Kyungsoo'nun kendisini anlamasını umuyordu.

Kendisini daha da adi hissetmesini sağlayan şey ise telefonunu açtığında Kyungsoo'dan gelen cevapsız aramaları ve sesli mesajları görmesi olmuştu. Yura'dan ve Wu Yifan'dan da bir cevapsız arama vardı.

"Neden Yifan beni aramış olabilir?" Jongin merak etmişti. Kahvesinden başka bir yudum daha alıp parmaklarını masada tıkırdatmıştı.

Kyungsoo'yu şu an geri aramalı mıydı?

Ama ararsa ne söyleyecekti?

Şakaklarını kavrayıp sinirle homurdanmıştı.

Bir süre sonra telefonu titremiş ve ekranda bir mesaj Görünmüştü.

Kimden: Yura

Tarih: 13 Ocak 2014, 07:24 AM

"Oppa beni hemen ara. Kötü bir şey oldu."

Jongin mesajı görmezden gelmeyi ve önce Yifan'ı aramayı tercih etmişti.

"Hey, dostum." Hattın diğer tarafından uykulu bir ses gelmişti.

"Hey, n'aber? Dün gece neden aradığını merak ettim." Jongin sormuştu.

"Dün gece neredeydin? Arkadaşın Kyungsoo seni aramaya geldi."

"Öyle mi yaptı?"

"Evet, ve epey içti. Endişelendiğimden onu durdurmaya çalıştım dostum. Sanırım senin evine gideceğini söylemişti."

"Ah.."

"Kontrol etsen iyi olur. Üzgünün, karışmak istemezdim. Sadece senin ve arkadaşın için endişelendim. Sorununuz ne bilmiyorum ama ikinizde idare edersininiz."

"Pekala teşekkürler dostum."

"Tch, önemli değil. Dinle adamım, tekrar uyumam lazım. Sonra konuşuruz."

"Olur." Jongin sersemlemiş hissederek telefonu kapamıştı.

Kahvesini bitirmiş ve dairesine doğru koşmaya başlamıştı. Zihni Kyungsoo ile karşılaştığında ona ne söyleyeceğini düşünmekle meşguldü.

"Hyung, üzgünüm ama böyle olamayız. Artık olmaz. Her şey değiştikten sonra olmaz. Eskiden olduğumuz hale geri dönemeyiz."

Yada

"Hyung, doğum gününü ektiğim ve aramadığım için üzgünüm."

Yada

"Hyung, umarım anlarsın."

Kurmak istediği cümleleri beyninde tekrar tekrar canlandırmıştı ama söyleyecek bir şey hazırlayamamıştı. Apartmanı görüş açısına girdiğinde apartmanın önüne toplanmış insanları ve polis hattını görünce huzursuz hissetmişti.

Ne olmuştu?

Jongin binanın önüne ulaştığında daha fazla sersem ve huzursuz hissetmişti. Bir şeyler yolunda değildi ve o buna bir isim takamıyordu.

"Hey," Komşusu ona seslenmişti.

"Neler oluyor Bay Park?" Jongin, sesi kulağa halsiz gelen bir şekilde sormuştu.

"Bu sabah biri intihar etti." Bay Par cevap vermişti.

"İntihar mı?"

"Muhtemelen. Karbonmonoksit zehirlenmesiymiş."

"Ne?" Jongin kekelemişti.

Bay Park ise sadece omuz silkmiş ve Jongin'in omzuna dokunmuştu. "Eve geri dönmem lazım, eşim muhtemelen acıkmıştı. Sonra görüşürüz, Jongin."

Bay Park onu orada yalnız başına dikili vaziyette bırakırken Jongin başını sallamıştı. Bir süre sonra insan kalabalığını yararak daha iyi bir görüntü elde etmişti. Gözleri tanıdık arabaya takıldığında korku dört bir yanını sarmıştı.

Kyungsoo'nun arabasıydı.

Kalabalığın arasından çıkıp ambulansa doğru koşmuştu ama bir polis görevlisi onu durdurmuştu.

"Üzgünüm bayım, buraya giremezsiniz."

Jongin geri cevap verememişti. Kyungsoo'nun bedenini ambulansın içinde gördüğünde kalbi paramparça olmuş ve ağzı kurumuştu. Ölmüş gibi görünmüyordu. Sadece uyuyormuş gibi görünüyordu.

Hayır.

Hayır.

Hayır.

Yaşlar yanaklarından aşağı yuvarlanırken Jongin başını sallıyordu. Her şey parça parça yerine oturuyordu. Yifan'ın araması. Yura'nın mesajı.

Acının dalga dalga kendisini sardığını hissedebiliyordu.

Nasıl olur da Kyungsoo intihar ederdi?

Hayır.

Hayır.

Hayır.

"Siz iyi misiniz, bayım?" Polis görevlisi yüzündeki endişeyle Jongin'e bakıyordu. "Bayım, bu adamı tanıyor musunuz?"

Jongin ağzını açmıştı ama dışarı çıkan tek şey hıçkırık olmuştu. Olan şeyin olduğuna inanamayarak başını sallamaya devam ediyordu.

Hayır.

Hayır.

Hayır.

Kyungsoo intihar etmezdi.

Etmezdi.

"Bayım?"

Jongin başka bir kez daha hıçkırırken bedeni titremeye başlamıştı. Telefonunu çıkarıp Kyungsoo'yu aradığında eli titriyordu.

Kyungsoo.

Kyungsoo.

Kyungsoo.

Kyungsoo'nun telefonun zil sesi ambulansın içinden duyulduğunda dudağını sertçe dişlemişti. Başını hissettiği acı gözlerine ulaştığında da sallamaya devam ediyordu.

Polis fark etmiş olmalıydı ki Jongin'e acıyarak bakıyordu.

Kyungsoo.

Kyungsoo.

Kyungsoo.






Yazar Notu:

İnsanlar derler ki, uyandığınızda ilk düşündüğünüz ve uyumadan önce son düşündüğünüz kişi sizin gerçekten sevdiğiniz kişi olurmuş.

Ama ben ölmeden önce akıla gelen ilk insanın hayatın boyunca sevdiğin insan olduğuna inanıyorum.

Nasıl öleceğinizi düşünüyorsunuz?

Ne zaman?

Neden?

Benim kendiminki hakkında bir fikrim yok.

Ama umarım acısız ve huzurlu bir ölüm olur.

Umarım geçmişten pişman olmadan yada suçluluk duymadan gerçekleşen bir ölüm olur.

Ve umarım Jongin Kyungsoo'ya inanmıştır.

Umarım Kyungsoo'nun intihar etmediğini, sadece berbat ve trajik bir kaza olduğunu öğrenir.

Tanıdığınız insanlara inanın.

Bazı insanlar dışarıdan bakıldığında mükemmel bir hayata sahip gibi gözükebilir ama içten nasıl bir savaş verdiklerini asla bilemeyiz.

Jongin, her saniye Kyungsoo'yu kaybetmenin savaşını verdi.

Peki ya sizin savaşınızdan ne haber?

İçinizde ne tür bir savaş veriyorsunuz?


Kendinize inanın ve sonraki bölüme geçin.

Continue Reading

You'll Also Like

395K 36.2K 32
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
224K 22K 32
Ülkesine dönen delta ve kendi halinde takılan sessiz bir omega bir gece birlikte olur.
485K 56.1K 33
alfa jungkook, en yakın arkadaşının kardeşi olan omega taehyung'a deliler gibi aşıktı.
157K 16.6K 53
Jungkook, erzağının bitmesiyle kendine yiyecek birşeyler ararken, Taehyung'un liderlik yaptığı bir küçük bir şehirle karşılaşır. Jungkook, açlığını d...